Belki yeni evlisiniz, belki de aynı yastıkta nice yıllar geçirdiniz. Zaman zaman eşinizle yaşadığınız tartışmaları, anlaşmazlıkları ve huzursuzluğu düşünüp, kendi kendinize şöyle sordunuz mu hiç:
“Acaba yanlış bir evlilik mi yaptım? Neden mutluluk çiçekleri açmasını beklediğim güzel yuvamda hazan mevsimini yaşıyorum? Yemyeşil ağaçlarımın yaprağı neden dökülüyor? Hani muhteşem bir mutluluğu doyasıya yaşayacaktım? Neden huzursuzum, mutsuzum, şevksizim?”
Evlendikten bir süre sonra kendi kendine bu tür sorular sormayan kimse neredeyse yok gibidir. Evlenen insan, özellikle ilk günlerin renkli ve neşeli gülücükleri geçtikten sonra evliliğini sorgulamaya başlar.
Neden birkaç kişiyle daha görüştükten sonra evlenmemiş de, hemen karar vermiştir? İlk görüştüğü kişiyle evlenseydi, daha mı mutlu olurdu? Acaba bu konuda annesini ya da babasını dinlemekle hata mı etmişti? Neden kendisine yalvarır gibi tavsiyelerde bulunan arkadaşına aldırmamıştı?
Daha bir yığın soru, beyninizi tırmalar durur. Yetmez, özlemler ve özenmeler başlar. Çevresindeki evli akraba veya arkadaşlarını düşünür: Ne kadar da mutlular, nasıl da candan davranıyorlar birbirlerine. Hele şu ikisi de öğretmen olan çift var ya, tıpkı çifte kumrular gibi. Ya şu çocukları lisede okuyan çifte hayran olmamak mümkün mü?
“Neden başkalarının yakaladığı mutluluğa bir türlü ulaşamıyorum? Neden kötü kader bir türlü peşimi bırakmıyor? Kısmetime razı olup boyun bükmekten başka çıkar yolum yok mu acaba?”
KİMSE KENDİNİ SUÇLAMAZ
Evet, sonu gelmez bir sorgulama sürer gider yıllarca. Bir türlü gerçek sebebi ve çözümü bulamazsınız.
Kuşkusuz yaşadığınız sorunların ciddi sebepleri vardır. Ama bunları keşfetmekte zorlanırsınız. Kimse kendine toz kondurmaz çünkü; Eşler olağanüstü bir özveriyle yuvayı sürdürdüklerini düşünürler. Ellerinden geleni yaptıklarına, ama bir türlü sorunlarını çözemediklerine inanırlar.