19- (1184) Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmİ rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nâfi'den dinlediğim, onun da Abdullah b. Ömer (Radtyallayü anhüma)'dan naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum: ResûlüHah (Sallalİahü Aleyhi ve Seîlemyin telbiyesi şundan ibaretti:
«Tekrar tekrar icabet tona ya Rabbi, tekrar icabet sana., tekrar icabet sana... Senin şerikin yoktur. Tekrar icabet sana... Hiç şüphe yok ki hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de senindir, senin şerikin yoktur.
Nâfi* demiş ki: «Abdullah b. Ömer (Raâiyallahü anhüma) bu telbiye-ye şunları da ziyâde ederdi:
— Tekrar icabet sana, tekrar icabet sana. Tâatına tekrar tekrar müsa*ade, hayır senin yed-i kudrerindedir. Tekrar icabet sana, dilek sana ma'ruz, amel de sanadır.»
20- (...) Bize Muhammed b. Abbâd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hatim yani tbni İsmail, Musa b. Ukbe'den, o da Salim b. Abdillah b. Ömer ile Abdullah'ın azatlısı Nâfi'den ve Hamratü'bnü Abdillah'dan, on*lar da Abdullah b. Ömer (Radiyallayü anhüma) 'dan naklen rivayet etti ki, Eesûlttllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)Ztfl-Hıûeyie mescidinin yanında hayvanı kendisini kaldırarak doğrulttuğu vakit telbiye yapar ve:
«Tekrar tekrar icabet sana yâ Rabbi, Tekrar icabet sana., tekrar icabet sana... Hiç şüphe yoktur ki hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de se*nindir. Senin şerikin yoktur, buyurunnuş.
Derler ki: Abdullah b. Ömer (Radiyallahüanhüma) : «Resûlüllah (Sallallahû Aleyhi ve Sellem) *in telbiyesi işte budur.» dermiş.
NâfV demiş ki: «Abdullah (Radtyallahü anh) bu telbiye ile birlikte şunu da ziyâde ederdi:
— Tekrar tekrar icabet sana, tekrar icabet sana, taatına tekrar müsa*ade. Hayır senin yed-i kudrerindedir. Tekrar İcabet tona, dilek sana ma1-ruz oıvmI de sanadır.»
(...) Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya yani tbni Saîd, Ubeydullah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nafi', tbni Ömer (Radiyallahü anhüma) 'dan naklen haber verdi. İbni Ömer:
«Ben, telbiyeyi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSel'.em)'in (mübarek) ağzından kaptım.» demiş ve râvi hadîsi yukarkilerin hadîsi gibi rivayet etmişdir.
21- (...) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Tunus, tbul Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki): Gerçekten bana Salim b. Abdillah b. Ömer, ba*bası (Radiyallahüanh)'dan naklen haber verdi. Babası şöyle demiş: Ba*na, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)fi başını yapışkan maddeyle ta*ramış olarak telbîye ederken dinledim, şöyle diyordu:
«Tekrar tekrar İcabet sana yâ Rabbİ, tekrar icabet sana, tekrar icabet sana, Senin şerikin yoktur. Tekrar icabet sana, Hiç şüphe yoktur ki, ha m d ve nimet sana mahsustur. Mülk de senindir, senin şerikin yoktur.»
Bu kelimelerden fazla bir şey söylemiyordu.
Abdullah b. Ömer (Radiyallayüanhüma) şöyle dermiş:
«Resûlüllah (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) Zü'l-Huleyfe'de iki rak'at na*maz kılar, sonra Huteyfe mescidinin yanında hayvanı kendisini kaldırarak doğrulttu mu bu kelimelerle telbiye yapardı.»
Yine Abdullah b. Ömer (Radfyallahü anhüma) şunu söylermiş: «öme-ru'bnül-Hattâb (Radiyaltahü anh), Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in şu kelimelerden ibaret olan telbiyesini yapar ve:
«Tekrar tekrar icabet sana yâ Rabbi, tekrar icabet sana, tekrar icabet sana. Tâahna tekrar müsaade, hayır senin, yed-i kudrerindedir. Tekrar icabet sana, dilek sana maTuz amel de sanadır, derdi.»
Bu hadîsi Buhâri, Ebû Dâvudve Nesaî «Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir.
Görülüyor ki, Resûlüllah (Scllallahü Aleyhi ve Sellem) 'in telbiyesi bu şe*kilde imiş:
Ulemâ telbiye lâfzı üzerinde ihtilâf etmişlerdir.
Sibeveyhye göre bu lâfız tesniyedir. Yalnız onunla çokluk ve sayıda tekrar kastedilir.
Zira tesniyenin hakikati ikiye şâmil olmaktır. Yûnus'a göre müfreddir.
Mânâsı hususunda dahî ihtilâf vardır. Bâzıları «tekrar tekrar icabet ederim. > mânâsına geldiğini söylemişlerdir.
Bir takımlarına göre «Sana tekrar tekrar itaat ederim.» daha başka*larına göre: «Teveccühüm sanadır.» mânâsına gelir.
«Muhabbetim sanadır.» mânâsına geldiğini söyleyenler de bulundu*ğu gibi, «Samimiyetim sanadır.», «Yakınlığım sanadır.» mânâlarında kul-lanıldığını iddia edenler de olmuştur. Bunların en meşhuru birinci mâ*nâdır. Çünkü ihrama giren bir kimse Allah'ın dâvetine icabet etmiş de*mektir.
Kaadî lyâz'a göre bu icabet Hz. îbrâhim (Aicyhisselâm) dan kalmıştır.
İbni Abbâs (Radtyallahü anh) 'dan rivayet olunan bir hadîsde : «İbrahim (Aleyhisselâm), Kâbeyi bina edip tamamladıktan sonra ken*disine : .
— Hacc İçin insanları davet et, emri verildi, İbrahim (Aleyhisselâm):
— Benim sesim onlara ulaşmaz, dedi. Teâlâ hazretleri:
— Sen davet et, Sesini duyurmak bana aittir, buyurdu. Bunun üzerine İbrahim (Aleyhisselâm):
— Ey insanlar, Beyt-i Arîki haccetmeniz size farz kılınmıştır, diye nida etti. Bu sözü yerle gök arasında bulunanların hepsi İşitti. Görmüyor musu*nuz ? İnsanlar en uzak yerlerden icabet edip geliyorlar.» denilmiştir.
Bu hadîsi îbni Ebî Hatim rivayet etmiştir. Hadîsin diğer bir rivayetinde: «Bu davete insanlar babalarının sulplerinde ve annele*rinin rahimlerinde telbiye ile icabet ettiler.
ilk icabet edenler Yemenliler oldu. O günden kıyamete kadar haccedecek olanlar yalnız tbrâhim (Aleyhisselâm) 'in o gün*kü dâvetine icabet edenlerdir.» ifâdesi de vardır.
Hz. İbrahim, Cebel-i Ebî Kubeys'in üzerine çı*karak insanları davet etmişdir.
Zahirîler 'den îbni Hazm'e göre telbiye Allah'ın emret*tiği bir şeriattır. Onun sebep ve illeti ancak kulları imtihandır.
Cümledeki «İnne» edatı «Enne» şeklinde de rivayet olunmuştur.
«tane» rivayeti söz başı olmasına nazarandır.
Lebbeyk- diyen hacı bu edatla başka bir cümleye başlamış gibi olur.
Muhammed b. Hasen ile Kisâi bu mânâyı ihtiyar etmişlerdir.
Edat «Enne» okunduğuna göre ta'lil murâd olunur. Ve: «Sana ica*bet ederim, çünkü hamd ve nimet sana mahsustur.» denilmiş gibi olur.
Cumhûr-u ulemâya göre mezkûr edatı «Inne» okumak daha güzeldir. Lugât ulemâsından Sa'1eb : «Çünkü (înne) oku*yan bu sözü : Her hâl-ü kârda hamd sana mahsûstur, Enne okuyan ise Sana bu sebepten dolayı icabet ederim, mânâsına almış olur.» diyor.
Nîmet ve mülk kelimeleri meşhur kırâete göre mef'ui olmak üzere mansûb okunurlar.
Kaadi tyâz bunların mahzûf bir habere müptedâ olmak üze*re merfû dahî okunabileceğini söylemiştir. Bu takdirde cümlenin mânâsı:
«Şüphesiz ki hamdnin için karar kılmıştır.» demek olur.
Telbiyenin hikmeti Allah Teâlft'nın kullarına olafcı ihramına tem-bihdir.
Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir : Telbiyede hamdle nimet be*raber, mülk ayrıca zikredilmiştir. Bunun sebebi nedir?
Cevâp: Çünkü hamd, nimete müteallikdir. Bundan dolayıdır ki: «Bütün nimetleri için Allah'a hamd olsun.» denilir. Beraber zikredilme*lerinin sebebi budur. Ve telbiye eden sanki: «Hamd ancak sana mah*sûstur, çünkü nimet ancak senden gelir.» demiş gibi olur.
Mülkün mânâsı ise müstakildir. Bu kelime bütün nimetlerin Allah'a âit olduğunu tahkik için zikredilmiştir. Zira mülkün sahibi Allah'dır.
Telbiyenin hükmü hususunda dört kavil vardır.
1) îmam Şafiî ile Hasan b. Hayy'a göre telbiye sünnettir.
2) Ma1iki1er'e göre telbiye vâcibdir. Terk edilir» hayvan kesmek icab eder.
3) Telbiye ihramın şartlarındandır. Telbiyesiz ihram sahîh olamaz. Sevrî ile Ebû Hanîfe 'nin mezhepleri budur. Onlara göre namaz için tekbîr ne ise ihram için telbiye de odur.
Hz. Abdullah îbni Ömer'in telbiyesine gelince : İbni Abdilberr , ulemânın bu hususta ihtilâf ettiklerini söylüyor. tmara Mâlik:
«Ben, Resûlüllah (Sallallahü AleyhiveSellemj'in telbiyesinden fazla tel*biye yapılmasını kerih görürüm.» demiştir.
Maamafih ziyade hakkında «Beis yoktur.» dediği de rivayet olunur. Seyrî, Evzai ve Muhammed b. Hasen'e göre telbiyeye istenildiği kadar sözler ziyade edilebilir.
îmam A'zam ile îmam Ahmed ve Ebû Sevr dahî ziyâde hususunda bir beis görmemişlerdir.
Tirmizî'nin rivayetine göre îmam Şafiî: «Telbiyeye Allah Teâlâ'yı ta'zim ifâde eden sözler ziyade etmekte inşaallah beis yoktur. Ama ben telbiyede Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) 'in söz*leriyle iktifa olunmasını daha makbul sayarım.» demiştir.
Hanefiiler 'den îmam Ebû Yûsuf ile bir rivayete göre îmam Şafiî , Hestâvillah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in telbi-yesine bir şey katmayı tecviz etmemişlerdir.
Tahavî bu kavli tercih etmiştir.
Ashâb-ı kiram 'dan Hz. Ömer, oğlu Abdullah, îbni Mes'ud, Esved b. Yezîd (Radiyallahü anh) ve baş*kaları Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) 'in telbiyesinden fazla sözler*le telbiye yapmışlardır.
Ezrakî 'nin «Tavih-i Mekke» adlı eserinde bazı Peygamberlerin telbiyeleri rivayet olunmuştur. Ezcümle:
Hz. Yûnus (Aleyhisselâtri):
«Tekrar icabet sana ey belâları gideren Allah, tekrar icabet sana.,
Hz. Musa (Aleyhisselâm): «Tekrar icabet sana, Ben, emrine amade kulunum. Tekrar icabet sana.»
Hz. İsa (Aleyhisselâm): «Ben, senin kulun ve kulunun kızı cariyenin oğluyum. Tekrar icabet sana.» şeklinde telbiye yaparlarmış.
«Sadeykyin mânâsı: «Tâatın için tekrar müsaade.» demektir.
Hâsılı telbiye ihrama girilirken başlar. îhrâmdan murâd: Yukarda da işaret ettiğimiz vecihle hacca niyet etmek, dikişsiz elbise giyerek hacı olmayanlara mubah kılınan birçok şeylerin kendisine haram olduğunu iltizâm eylemektir. Telbiye şeâir-i islâmiyedendir.
Cumhura göre telfoiyeyi yüksek sesle yapmak müstehabdır. Bu hususta birçok hadîsler vârid olmuştur. Ezcümle:
Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesaî ve İbni Mace'nin tahric ettikleri Ha11âd b. Sâib'in babasından naklettiği bir hadîste Resûlüllah
«Bana, Cebrail (Aleyhisselâm) gelerek, ashabıma telbiye ve ihlâli yük*sek sesle yapmalarını emretmemi tâlim buyurdu.» demiştir.
îbni Mâce'nin rivayet ettiği Zeyd b. Halid (Radiyallahü anh) hadîsinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Bana Cibril geldi ve :
— Ya Muhammed, Ashabına telbiyeyi yüksek sesle yapmalarını emret. Çünkü telbiye haccın searîndendir, dedi.» buyurmuş.
İmam Ahmed dahî «Müsncd»inde Hz. Ebû Hüreyre'den bu mânâda bir hadîs rivayet etmiştir.
Yine tmam Ahmed, Hz. tbni Abbâs'dan, Saîd b. Mansûr, Câbir (Radiyaîiahüanh)'dan, Beyhakî, Hz. Aişe'den, Tirmizi, Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyailahü anh) 'dan, Hâkim, Seh1 b. Sa'd (Radiyailahü ctnh) 'dan bu mânâda hadîsler rivayet etmişlerdir.
Seh1 {Radiyailahü anh) hadîsinde:
«Hiç bir telbiye eden yoktur ki onunla birlikte sağındaki ve solundaki ağaçlar taçlar hatta sağındaki solundaki yerler de tel biye etmesin.» buyurulmuştur.
Hâkim: «Bu hadîs Buhâri ile Müs1im'in şartlarına göre sahihtir. Fakat onu tahric etmemişlerdir.» diyor.
Ashâb.ı kiram alabildiklerine yüksek sesle telbiyede bu-lunurlarmış. Abdullah b. Ömer (Radiyailahü anh)'nın:
«Telbiyeyi yüksek sesle yapın.» dediği rivayet olunur.
İbni Battal: «Telbiyeyi yüksek sesle yapmak müstehabdır.> demiştir. Ebû Hanîfe, Sevrî ve Şafiî 'nin kavilleri de budur.
Bu babda tmam Mâlik 'den muhtelif kaviller rivayet olmuş*tur. İbni Kaasim'in rivayetine göre İmam Mâlik «Yük*sek sesle telbiye ancak Mescicl-i haram ile Mina mesci*dinde yapılır.» demiştir.
Ulemâ, kadının yalnız kendi işiteceği kadar telbiye getireceğine it*tifak etmişlerdir. Zira İbni Ebî Şeybe İnin rivayetine göre Hz. İbni Abbâs: «Kadın yüksek sesle telbiye getiremez.» demiştir.
Bazıları Hz. Aişe İle Meymûne (Radiyaîiahü anh) 'nın yük*sek sesle telbiye ettiklerini gösteren rivayetlerle istidlal ederek kadının da yüksek sesle telbiyede bulunabileceğini söylemişlerdir.
Hadîs-i Şerif, ihramdan önce yapışkan bir maddeyle saç taramanın müstehab olduğuna da delildir.
22- (1185) Bana Abbâs b. Abdilaziz El-Anberl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Nadr b. Muhammed El-Yemâmi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İkrime yani İbni Ammar rivayet e iti. (Dedi ki) : Bize Ebû Zümeyl , tbni Abbâs (Radtyallayilanhüma)'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Müşrikler «Tekrar icabet sana. Senin şerikin yoktur.» derlerdi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) de :
«Yazık size, «Yeter yeter.» buyurur, bunun üzerine müşrikler: «Yal*nız bir şerik müstesna, o senin şerikindir, sen, ona ve onun mâlik oldu*ğu her şey'e mâliksin.» derlerdi. Onlar, bunu Kabe'yi tavaf ederken söylerlerdi.
Kaadî tyâz'ın beyânına göre «Sadd, kadd» kelimeleri «ka*dın, kadın» şeklinde de rivayet olunmuştur. Bunun mânâsı: «Bu söz si*ze yeter. Fazla konuşmayın.» demektir.
ResûHillah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) 'in sözü de burada sona erer. Hadîsin geri kalan sözleri râvinin naklidir. Anlaşılıyor ki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) müşriklerin sonunda şirk koşacaklarını bildiği için sözlerini oraya vardırmadan kesmek istemiştir. Yani: «Sadece, tek*rar icabet sana. Senin şerikin yoktur.» sözüyle iktifa etmelerini emir bu*yurmakla kendilerini tevhide davet buyurmuştur.
Haller değiştikçe telbiyeyi tazelemek müstehabdır. Meselâ sabah ve akşam olurken, yokuş çıkarken, aşağı inerken, oturup kalkarken, va'sı-taya binip inerken, namaz sonlarında ve arkadaşlarla bir yere geldikte fazla telbiyede bulunmalıdır.
Telbiyeyi bir defada en az üç kere söylemek, araya insan sözü kat*mamak dahi müstehabdır.
Nevevî (631-676) diyor ki: «Telbiyeden sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) 'e salâvat getirmeli ve Allah'dan gerek kendisi gerekse dilediği müslümanlar için istekte bulunmalıdır. Dileğin efdalı ridvânı ve cenneti istemek, cehennemden Allah'a sığınmaktır. Hoşa giden bir şey görüldüğü zaman:
— Lebbeyk, hakîki hayat, âhiret hayâtıdır, demelidir...»