8 sonuçtan 1 ile 8 arası

Konu: Haftanın Konusu : Kul hakkından da ağır olan GIYBET!..

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.557, Level: 58
    Points: 7.557, Level: 58
    Level completed: 4%,
    Points required for next Level: 193
    Level completed: 4%, Points required for next Level: 193
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Mü$FiKuN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Apr 2009
    Mesajlar
    446
    Points
    7.557
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart Haftanın Konusu : Kul hakkından da ağır olan GIYBET!..

    Kardeşimizin etini yemeyelim!

    İnsan olarak sahip olduğumuz kötü huylardan biri de "gıybet"tir. Dedikodu, koğuculuk, laf taşımak, arkadan birini çekiştirmek, "gıybet"in Türkçedeki karşılığını oluşturmaktadır.
    Bir kişinin işittiği zaman hoşlanmayacağı şeyleri arkasından söylemeye gıybet denir. Bu Kur'anımızın yasakladığı çok büyük ve haram bir davranış olup ahlâk dışı bir harekettir. Dedikodu, başkalarında kusur arama alışkanlığının, sürekli memnuniyetsizliğin, can sıkıntısının, hiçbir işi başaramamış olmanın sonucudur. Bazıları kendi kusurlarını görüp düzeltecekleri yerde, başkalarının eksiklerini araştırıp etrafa yaymaya çalışırlar. "Yapma, konuşma günahtır!" dendiğinde de "Yalan değil ki, ben bunu onun yüzüne de söylerim!" derler. Zaten doğru olan bir şeyi o kişinin haberi olmadan arkasından konuşmaya gıybet denir. Eğer söylenen şey yalan olsaydı, ona gıybet değil, iftira denirdi.
    Gıybet, Kur'ân-ı Kerimde kesin olarak yasaklanmıştır: "Bir kısmınız diğer bir kısmınızı çekiştirmesin. Hiç sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemek ister mi? Bundan tiksinirsiniz değil mi?" (Hucurât/12)
    Hz. Peygamber'den (sas) rivayet edilen birçok hadis-i şeriflerde de dedikodunun kesin bir şekilde çirkinliği vurgulanmakta ve yasaklanmaktadır:
    "Gıybet, zinadan daha kötüdür. Çünkü bir adam zina eder, Allah'a tövbe eder ve Allah onun tövbesini kabul eder. Ama dedikodu eden kimse, ancak gıybetini yaptığı kimsenin affıyla mağfirete uğrar." (el-Münziri, a.g.e. V, 155)


    Gıybet "kul hakkı" sınıfında

    Bediüzzaman, Mektubat adlı eserinde bu ayetleri şöyle tefsir ediyor: (22. Mektub'un sonu)
    1. Soru edatı olan ilk harf diyor ki: Acaba, soru sorma ve cevap verme yeri olan aklınız yok mu ki, bu kadar çirkin bir şeyi anlamıyor?
    2. "Hoşlanır mı?" kelimesi diyor ki: Acaba, sevme ve nefret etme yeri olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en nefret edilen bir işi seviyor?
    3. "Sizden biri" ifadesi diyor ki: İctimai ve medeni hayatınız ne hale gelmiş ki, hayatınızı zehirleyen böyle bir işi kabul ediyor?
    4. "Yemekten hoşlanır mı?" ifadesi diyor ki: İnsanlığınıza ne olmuş ki, arkadaşınızı canavarcasına dişinizle parçalamaya çalışıyorsunuz?
    5. "Ölmüş kardeşinin etini" ifadesi diyor ki: Kendi hemcinsinize acımanız yok mu ki, birçok yönden kardeşiniz olan mazlum bir insanın manevi kişiliğini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi âzânızı kendi dişinizle deli gibi ısırıyorsunuz? Vicdanınız nerede? Yaratılışınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde iken, ölü bir kardeşinizin etini yemek gibi en çirkin bir işi yapıyorsunuz?


    Her açından kötü bir davranış

    Gıybet, akıl açısından, kalb yönünden, insanlık olarak, vicdanen, yaratılış gayesi açısından kötü ve çirkin bir fiildir. Bu anlamıyla gıybet etmek; düşmanlığı, kıskançlığı ve inatçılığı bir meslek olarak seçen insanların kullandıkları bayağı bir silahtır. Şeref ve onur sahibi bir insan böyle bir şeye tenezzül edip kullanmaz. Gıybet etmek, mükerrem bir varlık olan insanlığa karşı bir günahtır. İnsanın şerefini ayaklar altına alan bir suçtur, sırttan hançerleme gibi kalleşçe bir tavırdır. Bundan dolayı iman nimetini kalbinde taşıyan bir insanın böyle bir hataya bile isteye düşmesi tahayyül edilemez.


    Gıybetin caiz olabileceği yerler

    1. Kötü bir adamın yaptıklarını o işi halledebilecek ve yetkili durumdaki birisine şikâyet etmek.
    2. Eğer bir insan ticaret yapacağı veya evlilik bağı kuracağı birisi hakkında biriyle istişare ederse, o kişi gerçeği söylemediği takdirde önemli bir kötülüğün veya zararın meydana geleceğinden korkulursa, o zaman başka zaman gıybet diyebileceğimiz konuşma yapılabilir.
    3. Bedensel özürlü birisini tarif etmek için.
    4. Büyük günahları (içki, kumar, fuhuş, şirk) utanmadan açıkça işleyen adam hakkında konuşmak. Bunlar gıybet sayılmaz. Çünkü burada iyi niyetle, hak olan bir mesele dile getirilmektedir.

    TÛBA İLKNUR AYDIN - Ailem Dergisi -Zaman

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Haftanın Konusu : Kul hakkından da ağır olan GIYBET!..



    GIYBET VE KARDEŞLİKLE ALAKALI HADİSLER


    1- Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: “Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?” “ Allah ve Resulü daha iyi bilirler” dediler. Buyurdular ki: Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” Bir adam dedi ki, “Ya benim söylediğim onda varsa, bu da mı gıybettir?” “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir.”
    2- Hz.Aişe Validemiz anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü, sana Safiyye’deki şu hal yeter” demiştim. Bundan memnun kalmadı ve şöyle dedi: “Öyle bir kelime sarfettin ki, eğer o denize karıştırılsaydı, onu ifsad eder, bozardı.” Yine Hz. Aişe Validemiz der ki: “Ben tahkir(küçük görme) maksadıyla bir insanın taklidini yapmıştım. Bana hemen şunu söyledi: “Ben bir başkasını, kusuru sebebiyle, hatta bana karşılık olarak şu kadar dünyalık verilse bile söz ve fiille taklid etmem.” (Ebû Davud, Edeb 40)
    3- Yine Hz. Aişe Validemizin anlattığına göre; bir defasında kendisi biri hakkında söz söyler. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem O’na “tükür” der. Tükürünce ağzından bir et parçası çıkar.
    4- “Ribanın en kötüsü, haksız yere müslümanın ırzını (manevi şahsiyetini) rencide etmektir (gıybetini yapmaktır).” (Ebû Davud, Edeb 40)
    5- “Gıybet zinadan daha kötüdür.” Nasıl olur Yâ Resulallah? “Adam zina eder, sonra tevbe eder, Allah mağfiret buyurur. Gıybet eden ise gıybet edilen affetmedikçe mağfiret olunmaz” (Beyhaki, Şuabu-l İman, 6740-41-42)
    6- Bir Hadislerinde Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Allah, bir müslümana, bir müslümanın kanını, ırzını ve ona su-i zanda bulunmasını haram kılmıştır.” (Müslim, birr 32) Yine Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, “Hüsn-ü zan imandandır.” buyurur.
    7- Bir Hadis’te şöyle buyurulur: “Müslümanların ayıbını araştırmayın. Zira, her kim müslümanların ayıbını araştırırsa Allah da onun ayıbını takib eder, nihayet onu evinin içinde de olsa, rezil rüsvay eder.”
    “8- Mirac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. “Ey Cebrail, bunlar da kim?” diye sordum. “Bunlar, dedi, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını (şereflerini) payimal edenler, ayaklar altına alanlardır.” (Ebû Davud,Edeb 40)
    9- “Kim bir müslümandan, gıybet ve şerefini payimal etmek suretiyle tek lokma dahi yese, Allah ona mutlaka onun aynısını cehennemden tattıracaktır…” (Ebû Davud, Edeb 40)
    10- “Kim bir mü’mini bir münafığa (gıybetciye) karşı himaye ederse, Allah da onun için, Kıyamet günü, etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de, bir müslümana, kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa, Allah onu, kıyamet günü, cehennem köprülerinden birinin üstünde, söylediğinin günahından paklanıp çıkıncaya kadar hapseder.” (Ebu Davud, Edeb 41)
    11- “Kattât (söz taşıyan) (veya aynı manaya gelen nemmâm) cennete giremeyecektir.” (Buhari, Edeb 50 - Müslim, İman 169 - Ebu Davud, Edeb 3
    12- “Ne fasık, ne de mücahir (günahını açıktan işleyen) kimse için söylenen gıybet sayılmaz. Mücahir olan hariç, bütün ümmetim affa mazhar olmuştur.” ( Buhari, Edeb 60)
    13- “Her kim haya perdesini atarsa, artık onun gıybeti yoktur.” (gıybeti caizdir.) (Beyhaki, Sünen, x, 210)


    14- Ashâb'ım! Biribirinize düş‏manlık etmeyiniz, biribirinize hased etmeyiniz, biribirinizden yüz çevirip ayrılmayınız. Ey Allah'ın kulları! Biribirinizle kardeş‏ olunuz. (Kardeş‏ sevgisi gösteriniz). Bir müslümanın din kardeş‏iyle üç günden fazla küs durması helâl değildir.
    15- Ebû Hüreyre radiya'llahu anh'den rivâyete göre, Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem ş‏öyle buyurmu‏tur: Ashabım, zandan (sebepsiz ithamdan) çekininiz! Çünkü sebepsiz ithâmın içinde yalan çoktur. Biribirinizin eksikliğini görmeye ve iş‏itmeye çalışmayınız, husûsî ve mahrem hayâtınızı da araş‏tırmayınız!
    16- Berâ' (İbn-i Âzib) radiya'llâhu anh'den şöyle rivâyet edilmiş‏tir: Berâ' demiş‏tir ki:
    Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem bize yedi ş‏ey'i iş‏lememizi emretti. Yedi ş‏eyden de bizi nehyeyledi. Resûl-i Ekrem bize, cenâze arkasında gitmeyi, hastayı ziyâret etmeyi, dâvete icâbet eylemeyi, mazlûma yardımı, yemîni kabûl etmeyi, selâmı karşılamayı başkasına duâ etmeyi emreyledi.
    17- Aiş‏e radiya'llâhu anhâ'dan Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in: Allah katında insanlardan en nefret edileni davalaştığı zaman çok gaddar davranandır. buyurulduğu rivâyet edilmiş‏tir.

    18- Yine İbn-i Ömer radiya'llâhu anhümâ'dan rivâyet olunduğuna göre:

    Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: “Müslaman müslümanın din kardeşidir. Müslüman müslümana zulüm etmez; müslüman müslümanı (başına gelen musîbette) terk etmez; bir müslüman, kardeşinin ihtiyacını karşılarsa, Allah da onun ihtiyacını karşılar; bir müslüman bir müslümanın dünyâ darlığını giderip ş‏âd ederse, Allah da kıyamet gününde onun darlığını giderip mutlu kılar. Kim ki müslüman kardeş‏inin dünyâda ayıbını örterse, Allah da kıyâmet gününde onun ayıbını örter.” buyurmuş‏tur.
    19- “Allah’ın eli cemaatle beraberdir.”

    20- “Allahtan üç şey istedim, ikisini kabul etti, birini kabul etmedi. Ümmetimin ittifakını istedim kabul etmedi.”

    21- “Allah için seviniz, Allah için düşmanlık ediniz, Allah için karar veriniz.”

    22- “Müslümanlar birbirlerine kenetlenmiş bina gibidirler. Birbirlerine sımsıkı tutunurlar.”


    Seni çok Özledim Annem

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.109, Level: 100
    Points: 39.109, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Günışıgı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Yer
    memleketim (sivas) yaşadığım yer (istanbul)
    Mesajlar
    6.281
    Points
    39.109
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    23

    Standart Cevap: Haftanın Konusu : Kul hakkından da ağır olan GIYBET!..

    Gıybet, çekiştirme; duyduğu zaman insanın hoşuna gitmeyecek olan bir kusurunu gıyâbında söylemektir. Gıybet başlıca aşağıdaki husûslarda olur.
    Bedenî Gıybet: Gözü şaşıdır, bir gözü kördür, başı keldir, yüzü sivilcelidir, boyu kısa veya uzundur, siyah-dır, sarıdır, gibi duyduğu zaman kişinin canının sıkılacağı şeyleri söylemek.
    Nesebî Gıybet: Ana ve babası için, kötü insandır, gibi hoşuna gitmeyecek herhangi bir şey söylemek.
    Ahlâkî Gıybet: Kötü huyludur, cimridir, kibirlidir, riyâkardır, hiddetlidir, korkaktır, âcizdir, tahammülsüzdür, yüreksizdir, demek gibi.
    Dînî Gıybet: Hırsızdır, yalancıdır, içkicidir, kumarbazdır, hâindir, zâlimdir, namaza ve zekâta tenbeldir, namazı güzel kılmaz, pislikten kaçınmaz, ana babasına itâat etmez, zekâtı yerine vermez, gibi sözler.
    Dünyevî Gıybet: Edepsizdir, insanlara ihânet eder, halkın hakkına, hukûkuna riâyet etmez, her yerde kendisini haklı görür, çok konuşur, çok yer, çok uyur, vakitsiz uyur, oturacağı yeri bilmez, demek gibi.
    Giyinişin Gıybeti: Kıyâfeti geniştir, dardır, uzundur kısadır, kirlidir, gibi sözler gıybet olur.
    Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Fâsıkın (yani âşikâre günah işleyenin) gıybeti olmaz" buyurdular. Binâenaleyh, Ramazân-ı şerîfte, bir kimse, mâzeretsiz olarak oruç tutmamış olsa günahkâr olur. Ancak, insanlardan utanmayıp, insanların gördüğü bir yerde orucu bozan bir şey yapması fâsıklık olur. Mâzeretsiz oruç tutmamak günâh olup, bunu insanlardan utanarak gizleyen kimsenin oruç tutmadığını söylemek gıybet olduğu hâlde, orucu mazeretsiz tutmadığı gibi insanların gözü önünde, orucu bozan bir harekette bulunan kişi fâsık olur ve onun bu hareketini konuşmak gıybet olmaz. Diğer günahlar da böyledir.


  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 18.904, Level: 87
    Points: 18.904, Level: 87
    Level completed: 11%,
    Points required for next Level: 446
    Level completed: 11%, Points required for next Level: 446
    Overall activity: 7,0%
    Overall activity: 7,0%
    Achievements
    yagmurdamlasi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Sitemizin Ninesi
    Üyelik tarihi
    Jan 2009
    Mesajlar
    2.304
    Points
    18.904
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    19

    Standart Gıybet nedir; hangi konularda gıybet haram olmaz?

    Söylediğimiz sözler eğer o insanı rahatsız edecek sözlerden ise niyetimiz ne olursa olsun söylememek gerekir. Çünkü o kişinin hoşuna gitmezse bu gıybet olur.

    Gıybet, bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek, başka bir deyimle, kendimize söylendiği zaman hoşlanmayacağımız bir şeyi, din kardeşimiz hakkında arkasından konuşmamız anlamına gelir. Halk arasında dedikodu, gıybet ile aynı anlamda kullanılır.

    Gıybet, insan veya insanla ilgili birtakım şeyler üzerinde olur. Kişinin bedeni, nesebi, ahlâkı, işi, dini, dünyası, elbisesi, evi, bineği... dedikodu konusu olabilir. Gözün şaşılığı, saçların döküklüğü, uzun veya kısa boyluluk, siyah veya sarı renkte olmak... Bunlardan alaylı bir şekilde bahsedilmesi sözkonusu kişinin kalbini kırar.

    Kur'an ve Sünnet, gıybeti yasaklamıştır: "Bir kısmınız diğerlerinizin gıybetini yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz değil mi?" (el-Hucurat, 49/12); "Gıybet, kardeşini hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır" (Tirmizî, Birr, 23; Dârimî, Rikat, 6; Mâlik, Muvatta, Kelâm,10; Ahmed b. Hanbel, II, 384, 386).

    Başkalarına kardeşinin ayıplarını anlatmak onun hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek demek olduğundan, ancak dil ile söylemek haram olmuştur. Kaş-göz işareti yapmak, imâ, işaret ve yazı gibi gıybet anlamı ifade eden her hareket de gıybettendir. Meselâ elle birisinin uzun veya kısa boyluluğuna işaret etmek, bir şahsın ayıpları hakkında yazı yazmak gıybettir. Gıybeti tasdik etmek de gıybettir. Gıybet yapılan yerde susan kişi gıybete ortak olmuş olur. Diliyle gıybetçiye karşı duramayanın kalbiyle inkâr etmesi gerekir. (İmam Gazzâli, Zübdetü'l-İhya, Trc: Ali Özek, İstanbul 1969, 362, 363).


    Allah Resulu şöyle buyurur:


    "Bir kimse yanında hakarete maruz kalan bir mümine gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah o kimseyi kıyâmet gününde insanların önünde rezil eder" (Tebarâni).

    - "Her kim gıyabında kardeşinin kusurlarını söyletmezse, kıyâmet gününde Allah da onun kusurlarını örtmeyi tekeffül eder" (İbn Ebi'd-Dünya).

    - "Ey kalbiyle değil, sadece diliyle iman edenler topluluğu! Müslümanların gıybetini yapmayınız, ayıplarını araştırmayınız. Zira kim kardeşinin ayıp ve kusurlarını araştırırsa Allah do onun kusurlarını araştırır. Allah, kimin kusurunu araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil ve rüsva eder." (Ebû Dâvud, İbn Ebî Dünya).

    İslam dininde kardeşlik olgusunun, "Müminler ancak kardeştir. İhtilaf ettikleri zaman, iki kardeşinizin arasını düzeltin; ve sakının ki, merhamet olunasınız" (el-Hucurat, 49/10) ilâhi buyruğu ile kurulmuş olması, İslâm toplumunu bu iman kardeşliği üzerinde yükselen güçlü bir toplum yapmaktadır. Böyle bir toplumda gıybet yoktur.


    Çünkü, Hz. Peygamber (s.a.s)'in buyurduğu gibi, "Mümin müminin aynasıdır. Mümin iki el gibidir, birisi diğerini temizler." Bu ölçüler, toplumu fitne ve bozgunculuktan uzak tutar.

    Gıybetin sebepleri:

    1. İntikam duygusunu tatmin,

    2. Arkadaşlara muvafakat,

    3. Gösteriş ve büyüklük; başkalarını küçültme, kendini büyütme,

    4. Kıskançlık,

    5. Hoşça vakit geçirmek, güldürmek için başkalarının ayıp ve kusurlarının ortaya serilmesi,

    6. Küçük düşürmek için alay (Gazzâlî, İhyâu Ulûmiddin, Trc: Ali Arslan, İstanbul 19'72; VI, 522 vd).

    Gıybetten korunmak için kişinin öncelikle kendi kusurlarıyla uğraşması gerekir. Şuralarda gıybet câizdir:

    1) Haksızlık karşısında: "Hak sahibinin söz hakkı vardır" (Buhârî, Müslim).

    2) Fetva istemede: Utbe kızı Hind, Resulullah'a gelerek kocası Ebû Süfyan'ı cimriliğiyle, çok az nafaka bırakmasıyla çekiştirmiş ve kocasının malından haberi olmadan alıp alamayacağını sormuştu. Allah Resulu de "Sana ve çocuğuna yetecek miktarda, iyilikle al" buyurdu.

    3) Bir kimseyi kötülükten menetmek:

    4) Kişiyi meşhur olan lakabıyla anmak.

    5) Kişinin fısk-u fücûrunu alenen yapması, yaptıklarından dolayı gurur duyması, yaptıklarının söylenmesinden dolayı üzüntü duymamasıdır. Yaptıklarıyla övünmesi yüzünden onları anmak gıybet sayılmaz.

    Gıybetçinin günâhtan kurtulması için pişmanlık duyması, tövbe etmesi, gıybetini yaptığı kimse ile helâlleşmesi gerekir. Gıybeti yapılan da merhametli davranır, affeder. Düstur: "affa yapış(mak), iyiyi emret(mek), cahillerden uzak ol(maktır) (el-A'râf, 7/ 199).

    İşte bu mahsus maddelerde, garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir. Yoksa, gıybet, nasıl ateş odunu yer, bitirir; gıybet dahi a'mâl-i salihayı yer, bitirir.

    Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit “Allahım, bizi ve gıybetini ettiğimiz zâtı mağfiret et”diye dua etmeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse, "Beni helâl et" demeli(Nursi, Mektubat, 22).
    Yuvasız Kuşa Bile Dal Verip Yuva Kurduran Rabbim...Hakkımızda En Hayırlısı Neyse Bizlere de Onu Nasip Eyle. AMİN..


  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 18.904, Level: 87
    Points: 18.904, Level: 87
    Level completed: 11%,
    Points required for next Level: 446
    Level completed: 11%, Points required for next Level: 446
    Overall activity: 7,0%
    Overall activity: 7,0%
    Achievements
    yagmurdamlasi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Sitemizin Ninesi
    Üyelik tarihi
    Jan 2009
    Mesajlar
    2.304
    Points
    18.904
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    19

    Standart Cevap: Haftanın Konusu : Kul hakkından da ağır olan GIYBET!..

    Gıybet Felaketiyle Savaş

    Eğer insanlar gerçekleri açık ve cesur bir ortamda eşit şartlar altında paylaşabilselerdi; yüzlerinden başka, gıyaplarında başka olmasalardı, savaşlar çıkmayacaktı; kavgalara, üzüntülere yer kalmayacaktı. Tüm felaketlerin, hatta ebedî kahroluşların ardında, gıybet tohumlarını bulacaksınız. Tüm kötülükler, gıybeti de beraberlerinde taşırlar.

    Gıybet nedir? Gıybet biçimlerini nasıl sınıflandırabiliriz? Gıybet neden ve ne kadar kötüdür?

    Burada öylesine gizli, iğrenç ve vebadan hızlı yayılma gücü olan bir hastalıktan söz ediyoruz ki, ondan kurtulmak ancak ısrarlı bir savaşın, derin bir içtenliğin eseri olabilir. Gıybet tuzağında tüm iyiliklerinin yok olup olmadığını merak eden, konuşmalarını gözlemlemeli ve gıybet biçimleri üzerinde çok düşünmelidir.

    Aşağıdaki tanımları, temel kaynaklardaki ipuçlarına dayanarak yapılandırdık. Konuyu ele alan metinlerde tam olarak bu şekilde oluşturulmuş bir sınıflama mevcut değildir; ama bizim sınıflamamızın içerikleri kaynaklarda vardır:

    Alenî sade gıybet: Sevgili Peygamber(a.s.m.) gıybeti “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” şeklinde tanımlamış;(1) “Din kardeşinin yüzüne karşı söylemediğin şeyi ardından söylemen gıybettir”(2) demiştir. Bir kişinin gıyabında ondan hoşlanmayacağı şekilde, hakkında doğru olan birşeyi söylemek, alenî gıybetin ta kendisidir. Futbolcuların oynama stilleri üzerinde konuşanları dinleyin; sanatçıların özel hayatlarına burunlarını sokan magazin tutkunlarının neler anlattıklarına bakın. Komşularınız, eşiniz, dostunuz ve hatta kendi evladınız hakkında gıyaplarında konuşurken hangi üslubu kullandığınıza bakın. Çoğu insan, değil gıybet ettiklerini, başkalarından bahsettiklerini bile fark etmiyorlar. Siz isimleri geçen insanların yerinde olsaydınız, kendinizden o şekilde söz edilmesinden hoşlanır mıydınız? Eğer hakkında konuştuğunuz kişi huzurda olsaydı, cümlelerinizi, hatta o andaki duruşunuzu değiştirme ihtiyacı duyar mıydınız? Eğer öyleyse -doğruları söylemeniz şartıyla- yaptığınızın adı gıybettir ve bu, gıybetin en sade formudur.

    İftiralı gıybet: Peygamber (a.s.m.) devam eder: “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun; eğer yoksa bir de iftirada bulundun.”(3) İftira, kusurların en çirkinidir. Eğer gıybet ederken kullandığımız bilgi bizzat kendi gözlemimize ait değilse, başkasından duymuşsak, dilden dile kesinlikle değişime uğramıştır ve tam olarak doğru değildir.

    Başkasından -veya dostlarımızdan- duyduğumuz bilgiyi aktardığımızda, sözlerimizin gıybeti aşarak iftiralı gıybete dönüşme ihtimali en az %80’dir. Çünkü insanların %80’i duyduklarının doğruluğunu tahkik etmezler; duygularını ve tercihlerini dolaştırdıkları söze katarlar; üstelik hafızaları bozuktur, bilgi dilden dile dolaşırken kırk farklı kimliğe bürünür. Bu konuda sürekli hassas davranmayanların ise defalarca iftira atma ihtimalleri %100’dür.

    Gizli gıybet: Çoğu zaman yaptığımız, kalbimizden geçirmek, yani zannetmek suretiyle gıybete girmektir. Gıybetin ne kadar kötü olduğunun vurgulandığı âyette, Kur’ân şöyle der: “Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın.”(4) Bütün zanlar ve tahminler değil; ama kimi zanlar, gıybet hâlini almaktan kendini kurtaramaz. Hazret-i Gazalî, bunu ‘kalp ile gıybet’ şeklinde tanımlamış; ‘bir kimsenin ayıbını insanın kendi kendine söylemesini’ bile reddetmiş; kalp ile gıybeti, ‘gözü ile kötü birşeyi görmeden, kulağı ile duymadan, bir kimseye suizanda bulunmak’ şeklinde tarif etmiştir.(5)

    Şefkatli Yaratıcımız, kendisine karşı işlediğimiz suçlardan pişman olduğumuzda bizi bağışlayacağını söylüyor; ama kul hakkıyla şehit bile olsak, affımızı vaad etmiyor. Allah, kullarının haklarını kendi hakkından önemli tutmuştur. Haksız suizandan kul hakkı doğar. Gıybet temelde insanlara karşı işlenen bir suçtur ve onun affedilmesi yetkisi, gıybet edilen insanlardadır. Bu yüzden masumun ahlâkı, onuru hakkında delil olmaksızın kötü zanda bulunur da içimizdeki kötü zannı doğru kabul edersek, ağır bir bedel ödeyeceğiz.(6)

    Peygamber (a.s.m.) der ki, “Bir kimse kardeşini bir kusur ile ayıplarsa, o kimse ölmeden o kusuru işler.” Başkalarının hoşlanmadığımız özelliklerinin hangi şartlardan kaynaklandığını nereden biliyoruz? Kimlerin hangi zorluklar yoluyla kaderleri tarafından eğitildiklerini bilmeksizin, kimi kusurlu gözüken yönlerinin gizli bile olsa gıybetini yapmaya ne hakkımız var!

    Değerli bir insan bize şunu anlatmıştır: Orta Doğu Teknik Üniversitesi fizik bölümünü kazanmış; bölüme kayıt kuyruğunda yanındaki kişiyle konuşurken, onun dokuz yıldır okulu bitiremediğini öğrenmiştir. İçinden, “Vay dangalak, bir okul dokuz yılda bitirilemez mi?” diye geçirmiş ve kendisi de o okuldan ancak dokuz yılda mezun olabilmiştir. Başımıza gelenlere bakalım; orada açık veya gizli gıybetleri yapılmış insanların haklarının iadesini görebilecek miyiz?

    Münafıkâne/ikiyüzlü gıybet: Gıybetin en utanç verici biçimidir ki, İmam Gazalî buna ‘münafıkâne gıybet’ demiştir.(7) Gıybeti yapan şöyle der: “Allah affetsin, o da bizim gibi bazen karıştırıyor,” “İnşaallah düzelir, daha iyi olur.” Bu gibi sözlerle görünürde hakkında konuştuğu kişiyi sevdiğini, iyiliğini dilediğini demeye çalışmakta; ama gizliden gizliye de o kişinin bozulmuş olduğunu, yanlışlar yaptığını ima etmektedir. Dinleyenin ikiyüzlülüğü de şu şekildedir: “Boşver gitsin, gıybet oluyor.” Bunlara benzer sözleri söylerken, aslında gıybeti gerçekten engellemek istemiyor; görünürde aksini savunsa da, içten içe o kişi hakkında gıybet yapılmasından hoşlanıyor.

    Söz taşımalı gıybet: İnsanların sözlerini muhataplarına ara bozmaya yol açacak şekilde taşımak biçimindeki gıybettir. Şöyle der Peygamber(a.s.m.): “(Arabozucu) söz taşıyan cennete giremeyecektir.”(8) Kur’ân bizi uyarır: “Ey inananlar, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.”(9)

    Hasan-ı Basrî şöyle der: “Başkalarının sözünü sana ileten, getiren, muhakkak senin sözünü de başkalarına iletir. ...Zira onun yaptığı hem gıybet, hem zulüm ve hıyanet, hem de aldatma ve haset, hem nifak, fitne ve hiledir.”(10) Elbette başkalarının sözlerini nakletme hakkımız var. Ama, “Sevgili arkadaşım veya aziz hocam şöyle demişti...” gibi bir dostluk ifadesiyle başlayacak isim zikrini, ancak sözün sahibinin güzel ve duyduğunda hoşuna gidecek olumlu sözleri takip edebilir. Yoksa, “Adam senin -veya filancanın- hakkında dedi ki...” şeklinde başlayıp, sözün sahibini üzecek bir cümle söyleyen, kendisini felaketler arasından felaket beğenmeye hazırlansın.

    Kitlesel gıybet: Yukarıda ayrımlaştırılan gıybet türleri tek tek bireyler hakkında olabileceği gibi kitleler ve insan toplulukları hakkında da olabilir. Bir topluluk hakkında gıybette bulunanın kurtulabilmesi için o topluluğun tümünden affedilme dilemesi gerekir. Kitlesel gıybet, bir insanın irtikap edebileceği, altından kalkılması en zor, en acınası, en dehşetli gıybettir. Yukarda geçen âyetin “...Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız...”(11) şeklindeki bölümü, ‘bir kavme sataşma’ terimiyle suçun kitlesellik tehlikesine vurgu yapmaktadır.

    Filan partilileri, falan spor takımını tutanları, filan cemaat, din veya mezhep mensuplarını veya filan ırka, milliyete mensup insanları küçümseyen, onlarla alay eden gıybetçilerin ebedî âlemde ödeyecekleri tazminat inanılmaz ağır olacaktır. Bu açıdan örneğin yalnızca bir Temel fıkrasını anlatan, eğer bu fıkra Karadenizlileri rencide etmişse, tümüne bunun manevî tazminatını ödemeye mahkûm olacağını iyi bilmelidir. Eğer bir Nasrettin Hoca fıkrası anlatacaksak, “Acaba merhumu gıyabında rencide eder miyiz?” diye korkmalıyız. Birkaç kişiyi on saniye güldürmek uğrunda şerefimizi ateşe veremeyiz. En dehşetli akıbetler alay edenler için hazırlanmıştır ki, Kur’ân onlar hakkında, onların “vay hâline!” buyurur Hümeze sûresinde.

    İnanç sistemimizi aşağılayan, kitlesel gıybetler ve iftiralar yapan sözler medyada hemen her gün yayınlanıyor. Bu saldırıların her birini ruhumuzdan kanlar fışkırtan paslı mızraklar olarak algılıyoruz. Onurumuza yapılan bu saldırılar çoğu zaman uykularımızı kaçırıyor. Okul kapılarında ağlaşan gencecik evlatlarımızı gördükçe çaresizlik çığlıkları koparıyoruz. İnsanlık onuruna saygı duyan herkes, bu kitlesel gıybet ve iftiralar altında inliyor.

    Türkiye’de bir siyasetçi bir diğer siyasetçiye ‘... onbaşı’ diyerek, onbaşılığı aşağıladı. Bir -veya iki- onbaşı rencide olduğu için manevî tazminat davası açtı ve kazandı. Tüm onbaşılar da aynı davayı açabilir ve aynı tazminatı kazanabilirlerdi. Hatta eğer Türkiye’de insanlar haklarını korumak için dava açma cesaretine ve alışkanlığına sahip olsalardı, o tür sözleri söyleyenlerin tüm servetleri tek bir cümle yüzünden eriyip gidebilirdi. İnsan adaleti bu onurlu sonucu gerektiriyorsa, ebedî adaletin bu hesabı soracağından kimsenin şüphesi olmamalıdır.

    Paylaşımlı/ortaklaşa gıybet: Gıybeti yapan, sadece onu söyleyen veya ima eden değil, aynı zamanda rıza ile dinleyendir veya yapmasa da yapılmasından hoşlanandır. Cinayeti izlerken gücü yettiğince karşı koymayan da katil sayıldığı gibi, yanında gıybet yapıldığı halde müdahale etmeyen de tam olarak o gıybetin ortağı olacaktır. Gıybet bu yönüyle—gizli biçimi hariç—ancak birden fazla kişinin ortaklaşa irtikap edebileceği fuhuş gibidir.

    Sevgili Peygamberin(a.s.m.) “Kim ki yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken kardeşine yardım etmezse, Allah onu dünya ve ahirette zelil kılar”(12) şeklindeki sözü, gıybeti dinleyenin sorumluluğuna işaret eder. Hatta bu hadis, gıybeti yapandan çok, yanında gıybet yapıldığı halde derhal müdahale edip kardeşinin onurunu korumayanı tehdit ediyor. Anlıyoruz ki, huzurlarında yapılan—haksız—gıybete küçücük korkuları yüzünden müdahale etmeyenler, onurlu bir hayat sürdüremeyecekler.

    Gybetin Kötülüğü

    En iğrenç suçtur: Kur’ân şöyle der: “...Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrenip tiksindiniz...”(13) “Arkadan çekiştirip duran, kaş-göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay hâline!”(14) Zina, cinayet dahil başka hiçbir suç, iğrendirici bir fiile gıybet kadar benzetilmemiştir.

    Bediüzzaman, gıybet hakkında şu ifadeleri kullanmıştır: “Gıybet ...nazar-ı Kur’ân’da gayet menfur ve ehl-i gıybet, gayet fenâ ve alçaktırlar.”(15) “İnsafsızlık, yalancılık, hırs, israf, fuhuş, hıyanet, gıybet; bunların hepsi Kur’ân tarafından en şiddetli surette takbih olunmuş ve bunlar, reziletin ta kendisi tanınmıştır.”(16) “Gıybet, aklen, kalben ve insâniyeten ve vicdânen ve fıtraten ve asabiyeten ve milliyeten mezmumdur.”(17) “Gıybet, ehl-i adâvet ve hased ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır.”(18)

    Zarar potansiyeli korkunçtur: Gıybetin en korkutucu taraflarından birisi, yol açabileceği felaketlerin potansiyel büyüklüğüdür. Gıybet fani bedene değil, Yaratıcının bakileştirdiği kalbe ve ruha saldırır. Cinayeti işlemek nisbeten zordur, failini bulmak ve cezalandırmak mümkün ve nisbeten kolaydır. Oysa gıybeti işlemek kaş göz işareti kadar kolaydır; bir kere ağızdan çıktı mı mantar gibi çoğalır, milyonlarca kopyası insanlar arasında dalga dalga yayılma ve inanılmaz fitnelere, katliamlara yol açma potansiyeline sahiptir.

    Gıybetin insanlar tarafından kaynağında tespit edilip cezalandırılması, akışıp ilerlemesinin, hatta iftiraya dönüşmesinin durdurulması neredeyse imkânsızdır. Katilin de kendince bir şerefi vardır; ama gıybetçinin mikrop kadar onuru olamaz. Cephede düşman kurşunuyla şehit olan askerin hâli tarifsiz bir yüceliktir. Oysa gıybet, babanın çocuğunu veya çocuğun annesini öldürmesini andırır ölçüde esef verici bir cinayet hâline dönüşebilir.

    Sözler isimli eserde, Peygamberin (a.s.m.) kimi hadislerindeki abartı gibi gözüken benzetmelerin, tehlikenin potansiyel büyüklüğünü kastettiği vurgulanır: “Şu nevi ehâdîsteki külliyet ise, imkân itibariyledir. Meselâ: ‘Gıybet, katil gibidir.’(19) Demek gıybette öyle bir ferd bulunur ki, katil gibi bir zehr-i katilden daha muzırdır.”(20)

    Ebedî hayatı yok eder: Peygamber (a.s.m.) der ki: “Ateşin kuru odunu yakması, insanın sevaplarını yok etmekte gıybetten daha hızlı değildir.” Yangın yok edicidir. Daha dün bir gecekonduyu alevler sarmış;21 demir parmaklıklı pencere ile alevlerin kuşattığı kapı arasında sıkışan zavallı bir anne ve iki masum yavrusu, tüm servetleri olan evlerinin içerisinde yanıp kül olmuştu. İşinden geriye, kalıntıların başına dönen babanın hâlini düşündükçe hâlâ titriyorum—bu felakete dayanılamaz.

    İşte gıybetçilerin başına gelecek olan manevî felaket bu zavallı insanların yaşadıklarından da beter olacaktır. Bir ömür hayır içerisinde yaşadığını sanıp da ebedî huzura giden insanın, söylediği veya rıza ile dinlediği gıybetler yüzünden tüm manevî hasenatının alevlerle yanıp kül olduğunu görmesinin ne büyük şok olduğunu tahmin edebilirsiniz. Gıybetin verdiği alçakça zevk uğrunda böylesi bir felakete razı olmayı hangi vicdan kabul edebilir?

    Hazret-i Rehberimiz (a.s.m.) şöyle der: “Aziz ve Celil olan Rabbim beni Miraca çıkardığında, demirden tırnaklarla yüzlerini ve gözlerini tırmalayan bir topluluğa rastladım. Cebrail’e dedim ki: ‘Bunlar kimlerdir?’ Şöyle dedi: ‘Bunlar gıybet ederek insanların etlerini yiyen ve onların şereflerine dil uzatanlardır.’”(22) Gıybet, insanları işte böyle bir geleceğe hazırlıyor.

    Gıybetin ebedî hayata yönelik zararları bir yana, sosyal, siyasal ve ekonomik hayata, kişisel huzura, sağlığa ve yeteneklere, kısaca topyekûn insan kaderine yönelik sonuçlarını birkaç sayfaya sığdırabilmemiz imkânsız. Üzerinde düşündüğünüzde siz de bu sonuçları keşfedebilirsiniz.

    Huzurunda gıybet yapılan nasıl davranmalıdır? Gıybetten nasıl kurtulabiliriz? Hangi zaaflarımız bizi bu salgın vebanın tuzağına düşürüyor? Hangi şartlarda söylenenler gıybet değildir? Gıybetin din ve hizmet adına meşrulaştırılması nasıl bir tehlikedir?

    Savaşa şimdi başlamalıyız. Ben gıybetle savaş başlattığımda, diğer kişilerle veya gruplarla ilgili ağzımdan çıkan neredeyse hemen her sözün, gıybetin bir formuna uyduğunu fark etmiştim. Bu sinsi düşmanla bilinçli bir savaş başlatıp hassasiyetleri hücrelerine işleyinceye kadar sürdürmeyenler, amellerini ateşe verecek yangınlardan kurtulamayacaklar.

    Bu savaşı başlattığımda, eroin krizine tutulmuş gibi, sözlerin ortasında uyanıyor, konuşamama krizine yakalanıyordum. Çünkü kriterlerim açısından baktığımda, neredeyse ne söylesem ve ne dinlesem gıybet olduğunu görüyordum. Gıybete savaş açtığınızda, yaptığınızın büyüklüğü nedeniyle ilâhî rahmetin şefkati kalbinize öylesine yayılıyor ki, “Ben bu vakte kadar nerelerdeydim?” diyorsunuz. Gıybet esaretinden bir kere kurtuldunuz mu, özgürlüğünüzün ruhunuza yaşatacağı coşkuya paha biçemeyeceksiniz.

    Gıybet dinleyen ne yapmalı?

    Engel olmazsak, bizimle konuşurken gıybet yapanla suç ortağıyız. Çünkü gıybetin devam edebilmesi, bizim en azından dinliyor görüntüsü verebilmemize bağlıdır. Başkalarının gıybetine bilinçli kulak misafiri olan da gıybetin suç ortağıdır.

    İlk yapmamız gereken, “Kim ki yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken ona yardım etmezse, Allah onu dünya ve ahirette zelil kılar”23 hadis-i şerifini hatırlamak olmalıdır. Bu söz sadece bizimle konuşanın yaptığı gıybeti değil; çevremizde, radyoda veya televizyonda yapılırken dinlediğimiz gıybetleri de kapsamaktadır. O anda kendimizi gıybeti yapılan kişinin yerine koymalı, bizden gıyabımızda bu şekilde söz edildiğinde rahatsız olup olmayacağımızı sormalıyız. Onuru zedelenen kişinin üzülmesi gerekiyorsa üzülmeli, hakkını savunması gerekiyorsa savunmalıyız.

    Hatta kendi hakkımızı feda edebiliriz, ama başkasının hakkını korumak namus borcumuzdur. Önce kalbimizde derin bir rahatsızlık oluşmalı, gıybeti dinlemeye tahammül edemez hâle gelmeliyiz. Gıybeti yapılan kişi kişisel dostumuzsa, mutlaka sözel olarak müdahale etmeli, onurunu savunmalı 24 ve gıybeti suçlamalıyız. Susturmanın bize zararı büyük olacaksa, ‘rahatsızlığımızı hissettirmek şartıyla’ oradan hemen uzaklaşmalıyız. Radyo veya televizyonda yapılıyorsa, hemen kapatmalıyız. Bunları yapamıyorsak, dinlememeye çalışmalıyız. Dahası, gıybeti dinlediğimiz için Allah’tan af dilemeli, 25 gıybeti yapılan kişiye dua etmeli, ve duyduklarımızın etkisinde kalarak suizan etmemeye özen göstermeliyiz. Dahası, uyarıp düzeltemediğimiz gıybetçiden, elimizden geldiğince uzaklaşmalıyız.

    Gıybet eden ne yapmalı?

    Yaşayan veya ölen bir insanın veya insanlar topluluğunun gıyaplarında onları üzecek doğruları söylemiş olabiliriz. Eğer yaşıyor(lar)sa, helalleşmenin bir yolunu aramalıyız. Biliyoruz ki, şehit bile olsak, kul hakkını ödemek zorundayız. Eğer vefat edenin gıybeti yapılmışsa, helallik dilemek ne yazık ki imkânsız. O zaman onun için ömür boyu dua etmekten, onun adına iyilik yapmaktan başka çare kalamaz. Zalimleri aşağılamak dışında, tarihteki insanları eleştirirken, haksızlık yapmamaya dikkat etmeli; herkesin hakkının ve onurunun Allah tarafından sonsuza dek korunacağını unutmamalıyız.

    Bugünden başlayarak, gıybetlerini bilmeden yapabileceğimiz ihtimaliyle, tüm tanıdığımız insanlarla ilk karşılaşmamızda mutlaka helalleşmeli, hatta helalleşmeyi periyodik bir alışkanlık hâline getirmeliyiz. Aksi halde burada birkaç günde tamamlayabileceğimiz helalleşme faslını ihmal etmemiz, haşir meydanında binlerce yıl beklememize mal olabilir.

    Gıybetini yaptığımız kişilere ismen dua etmeli, onların affı ve tüm hayatlarının rahmetle ve ihsanla kuşatılması için, ısrarlı ve vazgeçmeden gizli dualarda bulunmalıyız. Tüm bunları yaparken, —bilhassa vefat edenlerin ve toplulukların—bir daha gıybetlerini yapmamak için de ilâhî yardım dileğimizi ihmal etmemeliyiz. Çünkü, bu tür gıybetlerde helalleşmek pratik olarak neredeyse imkânsız gibidir.

    Gıybet edilen ne yapmalı?

    Hakkımızda yapılan gıybetler bir şekilde bize ulaşır. Ya başkaları bize aktarır, ya söz dolaştırılırken kulak misafiri oluruz, ya da kalbimizde gıybetimizi yapana karşı bir soğukluk ve sevgisizlik ilhamı alarak ondan uzaklaşma eğilimine gireriz. Toplumsal bölünmelerin ve kitleler arasında bağlılığın azalmasının ardında, kitlesel gıybetlerin ne denli etkili olduğunu hatırlamalıyız.

    Şayet ‘size’ gıybet yapana küfür, hakaret ve aşağılama savurarak kendinizi savunursanız, gıybetlerinin bedelini büyük ölçüde dünyada almış olursunuz. Ancak, bunun yerine şahsınızı savunmaya girmeyip, gıybetle mücadele eder de gıybetçinin bu hasletten kurtulmasına uğraşırsanız, büyük mükafatları hak edersiniz. Hasan-ı Basrî, kendisine gıybet edene bir tabak taze hurma göndermiş ve “Duydum ki sen ibadetini bana hediye göndermişsin. Ben de buna bir karşılık vermek istedim. Kusura bakma, tam karşılığını veremedim”26 diye de bir not eklemiştir.

    Gıybetinizi yapanlarla savaşmadığınızda, karşılarına ilâhî adalet çıkıyor ki, tevbe etmeyenleri kuşatan ilâhî ceza kimsenin intikamına benzemez. Hatalarını düzeltmedikleri sürece, ayıpladıkları şey başlarına gelinceye ve üstelik ebedî hayatta bedelini ödeyinceye kadar kurtulamazlar. Ancak kul kişisel hakkını affedip, muhatabı için hidayet dilerse, elde edeceği mükafat, aksi halde kazanacağından çok daha değerli olacaktır.

    İnsan, kendine yapılan gıybete ne oranda affedici olması gerekiyorsa, başkasına yapılan gıybete o oranda acımasız ve zemmedici olmalıdır. Ayrıca, şayet bir insanın ismi ve eserleri bir topluluğa mal olmuşsa, o insana veya eserine yapılan gıybet, aynı zamanda taraftarlarına yapılmıştır. Örneğin peygamberlerin gıybetini yapan, inananlarının da gıybetlerini yapmış olur. Bir babayı haksız yere aşağılayan, çocuğunu da aşağılamış sayılır. Bu durumda, bize yapılan gıybetin yakın dostlarımıza düşen hissesini affedemeyiz. Kader başkasına ait hisselerin bedelini tahsil edecektir.

    Gıybetten nasıl korunuruz? Başkalarının gıybetimizi yapma sebeplerini nasıl yok ederiz? İnsanlar niçin gıybet yapıyorlar?

    • Gıybet yapmamak: Gıybet edenin gıybeti yapılacaktır. Dilimizi gıybete karşı dişlerimizin ardına hapsedersek, başkalarının gıybetlerini dahi önleyebiliriz. Dilini tutanla alay etmeye kalkanın kalbine, gizli bir elem ve hatta korku ilham edilecektir. En güvenlisi susmaktır; övmeyeceğimiz kimsenin gıyabında konuşmamaktır.

    • Övünmemek ve başkalarını küçümsememek: İnsanlar başkalarının övünmelerini veya huzurlarında küçülmeyi kabullenemezler. Aramızdaki eşitliği bozduğumuzda, izzetlerini korumak için bizi aşağılama ihtiyacı duyacaklardır. Başarılarımızı, hizmetlerimizi gizleyemeyiz, gizlememeliyiz; tecrübelerimiz dostlarımıza model olacak ve onları heyecanlandıracaktır. Ama anlatırken kendimizi onlardan büyük görüyorsak, içimizde onlara yönelik bir küçümseme varsa, bu duygu algılanacak; bu durum vücut dilimize ve konuşmamıza da yansıyacaktır.27 Âlimin ilmine saygı göstermeli; ama çocukla da çocuklaşabilmeliyiz.

    • Kıskanmamak/kıskandırmamak: Kıskandığımız insanın güzel vasıflarını reddederiz; göreceği zarardan mutluluk duyarız. Kıskandırmanın inceliklerini burada sıralamak zor; en basit formülü şudur: Kimseyle rekabet etmeyen, başarıyı sonuçlar olarak değil, niyetler ve gayretler olarak gören insan kıskanamaz ve haklı şekilde kıskandıramaz. “Kıskandırmayayım” diye hizmetlerini gizlemek ve hiçbir şey yapmıyormuş gibi bir izlenim vermeye çabalamak, ihsana nankörlüktür; insanları başarılı modellerden mahrum etmektir, insanlara pısırık bir örnek sunmaktır. Kıskançlığın olmadığı yerde sadece takdir, sevgi, saygı ve muhtemelen gıpta vardır. Temiz bir ruh, kardeşine dua edip destek olduğunda, iyiliğine ortak olacağını bilir ve kıskanmaz.

    • İkiyüzlü olmamak: İnsanlar çıkarlarının veya korkularının etkisi altında ikiyüzlü davranmaya kalkışabilirler. İkiyüzlü olmayanın gıybetini yapmaktan korkarsınız; ikiyüzlünün gıybeti ise çok kolay ve pervasızdır. Dahası, ikiyüzlü olmayanın kendisi de kolaylıkla gıybet yapamaz. Çıkarlarını düşünerek iki yüzlü davrananlar, çıkarlarından mahrum olmakla cezalandırılacaklar. Basit korkuları nedeniyle ikiyüzlülüğe teslim olanlar, dayanılmaz korkularla yüzleşecekler.

    İki yüzlülük, hiç bir başarının, hiç bir kazanımın, hiç bir mutluluğun yolu olmamıştır. İkiyüzlülük insanda ne şeref bırakır, ne irade ve ne de cesaret... Bir insanın yüzüne gülüp onu takdir eden, gıyabında sözü geçtiğinde aynı şeyi yapmıyorsa ikiyüzlüdür. İnsanlara ikiyüzlülük yapan şüphe etmesin ki, ruhu Yaratıcısına da ikiyüzlülük yapıyordur.

    • Kendini temize çıkarmamak: Kişisel kusurlarını reddeden insan, kusur işlediğinde suçu başkasına atacak; en azından, “Onun yüzünden yaptım” diyecektir. Böyle insanlar, başkalarını öfkelendirecek, üzecek ve haklarında gıybet yapılmasına yol açacaklardır. Kusurumuz varsa derhal kabul etmeli; başkasının suçu varsa bile, başkalarını suçlamakla vakit geçirmemelidir. Çünkü, hakkın dağıtılmadığı yerde, suçlunun kim olduğunun bilinmesinin hiçbir pratik faydası yoktur.

    • Eğlence için aşağılamamak: Kimi insanlar Firavun gururuna sahiptirler. Ben merkezlidirler ve kişisel çıkarlarından başka odakları yoktur. Onların tek zevkleri başkalarını eğlence için aşağılayıp durmaktır ve bu onların hastalığıdır. Bu tür insanları insan yerine koyup muhatap olanlar, aynı geleceği paylaşacaklardır.

    • Üzüntü veya öfkeye teslim olmamak: Kimi zaman da kişinin işlediği kusura üzüldüğümüz için, iyilik zannıyla gıybetini yaparız. Bazen de bu kusur nedeniyle öfkeleniriz ve kalbimiz bu duyguların etkisi altında onu manen cezalandırmak için aşağılamak ister; dilimizi tutamayız. Üzüntü, öfke veya infialin dostlarımızı ânında harcamamıza yol açmaması gerekir. Zira gün gelir, haksızlık yaptığımızı algılar, pişman oluruz.

    • Alışkanlığa direnmek: Hayatımız boyunca yaşadığımız aşağılanmalar, gıybeti ruhumuza sindirmiş ve bizim için güçlü bir alışkanlığa dönüştürmüş olabilir. Ailede, mahallede, okulda, askerde, işte ve her yerde sürekli küçümsenmişsek, insan onurunu korumanın değerini idrak etmemiz zordur. Bu tür alışkanlıkları teşhis etmeli ve karşımıza almalıyız.

    • Gıybet salgınına karşı korunmak: Önemli bir nokta da gıybetin içinde yaşadığımız toplumun hemen tüm bireylerine veba gibi bulaşmasıdır. TV ve gazeteler her gün gıybetle siftah yaparsa, her sabah işler gıybet seanslarıyla başlarsa, en içten dostlarımız gıybetin içerisine ölümüne saplanmışlarsa, virüsü kapmadan günün akşamına ulaşmak son derece zordur. Gıybetten ancak konuşma özürlünün kurtulabileceğini bilmeli ve gıybet karşısında çok katı ve dikkatli olmalıyız.

    • Failleri gizlemek: Gıybetten korunmanın susmaktan sonra gelen en kestirme yoludur. Kötülüğü sahibinden soyutlayarak zemmedersek gıybet yapmış olmayız. “Adamın birisi sürekli yalan söylüyordu, bir tanıdığım sürekli burnunu karıştırıyordu...” Bunlar şükür ki gıybete bir şartla girmezler: Sizi dinleyenler o kişinin kim olduğunu tahmin edemiyorlarsa gıybet değildir; ama vasıflarından tanımaları hâlinde ismini söylemeseniz de gıybete girer. Kişinin kendisi kendini tahmin etse sorun değil, birisi burnunu karıştırıyorsa, bunu herkes de yapabilir. Ancak isimler meçhul olduğunda bile, iftira, aşağılama gibi şeyler her hâlükârda yasaktır.

    Dil emanetini korumanın sanıldığı kadar kolay olmayacağını anlıyoruz. Hayatımızı bir üniversiteye dönüştürmeli, gıybetin inanılmaz inceliklerini kavrayabilecek akıl ve vicdan keskinliğine kavuşabilmek için, öğrendiklerimizi tüm iletişimlerimize uyarlamalıyız. Birisinden gıyabında söz edeceğimizde, aklımızdan geçen cümle ağzımızdan çıkmadan önce kendimizi onun yerine koymalı, onu hissetmeli ve rencide olacağını hissettiğimiz anda susmayı tercih etmeliyiz. En iyisi, çok az konuşmalıyız.

    Gıybetin caiz olduğu durumlar nelerdir?

    Bazı özel şartlarda gıybet edilebilir. Ancak, bunun için söylenenlerin en basit formda, yani yalnızca doğrudan ibaret olmaları; “garazsız ve sırf hak ve maslahat için” 28 Söylenmiş olmaları; aşağıdaki şartlardan birine dahil bulunmaları zorunludur.29

    a) Şikayet için: Şikayet ederek kötülüğünü aktardığınız kişi, o kötülüğü—en azından sizin zannınıza göre—düzeltebilecek kişidir. Komşunuzun çocuğu bahçenizi kirletiyor ve ailesine gidip, çocuklarına engel olmalarını rica ediyorsunuz. İş arkadaşınız size haksızlık yapıyor; işverene gidip, hakkınızın korunmasını istiyorsunuz. Şunlara dikkat edeceğiz:

    • Ortada birisinin kötülüğü olmalıdır. Bu kötülük, sahibinin gizli ve özel hayatıyla ilgili değil, alenîdir; size veya başkalarına açıkça zarar veriyor. Eğer sizin veya başkasının hakkını gasp niteliğinde bir kötülük değilse, kimseyi hiçbir şartta başkasına şikayete hakkınız yoktur. Örneğin komşunuz özel hayatında gizli gizli alkol alıyor. Bunun kusur olduğunu bildiği için de gizliyor; muhtemelen pişman ve kurtulmak istiyor, biz bilmiyoruz. Böyle gizli bir yanını keşfettiğimizde, onu düzeltebilecek birisine bile olsa şikayet edemeyiz. Çünkü o zaman gizli kusuru açığa çıkarma suçunu işleriz ki, bu vahim bir suçtur.

    • Sadece şikayet ediyorsunuz. Öfkenizi de içine katıp, hakaret etmiyorsunuz; ki, öfke nedeniyle şikayetinizi abartıp söze asılsız anlamlar da katıyorsanız, o zaman iftira veya hakaret olacaktır. Ancak doğruyu söylemek şartıyla hakaret olmaz: Birşeyinizi çaldığından eminseniz, ‘şu hırsız adam,’ küfrettiyse ‘şu ahlâksız kişi’ diyerek söze başlamanız hakkınızdır. Çünkü bunu yapmıştır; bu sıfatı kazanmıştır.

    • Şikayeti aktardığınız kişi, herhangi birisi veya dertleştiğiniz bir arkadaşınız değil, tam olarak o sorunu giderebileceğini düşündüğünüz kişidir. Bir komşunun size eziyetini diğer komşu gideremezse şikayeti ona yapamazsınız. Hatta varsayalım, gerçekten hakkınızı koruyabilecek birisini buldunuz; şikayetinizi ilgisiz olan umumun huzurunda umumla birlikte ona değil, yalnızca ona aktarmalısınız.

    • Kardeşini kardeşine, akrabasını akrabasına, arkadaşını arkadaşına, eşini dostuna şikayet eden kişiler çok dikkatli olmalıdırlar. Şikayet ettiğimiz kişi çoğu zaman bize yapılan haksızlığı durdurabilecek durumda değildir. Onun yapacağı, çoğu zaman, ya hakkımızda suizan etmek, bizden aldığı sözü başkalarına taşımak veya şikayetlerimizden kurtulmak için bizden kaçmak olacaktır. Başkasından hakkımızı alalım derken, ilgisiz insanlara konuyu aktardığımız için hoş olmayan bir yönümüzü bildirmiş olacağız; bu yüzden manevî gücümüz zayıflayacak, üstelik bu yolla intikam aldığımızdan ilâhî huzurdaki hakkımızdan da mahrum kalacağız.

    • “Şikayet etmeyeyim de haksızlığı içime mi gizleyeyim?” diyebilirsiniz. Gizlememelisiniz. Ama haksızlıkla savaşın doğru biçimi, insanların yüzüne kuzu, gıyaplarına aslan kesilmek değildir. Haksızlıkla ikiyüzlülük yoluyla savaşılamaz. İnsan onuru, haksızın huzuruna karşı yanlışı cesaretle ve alenen dile getirmeyi gerektirir. Gizliden, sözünün arkasında duramayacak ve iftiraları da katacak şekilde şikayetlerle haksızlıkla savaşılamaz; olsa olsa fitnelerin kapısı açılır. Adaleti iyi işleyen sağlam ve hızlı bir hukuk devletinde hakkı gasp edilen hemen mahkemeye gidebilir ve hakkını alabilirdi.

    b) Danışma/istişare: Birbirimize danışma ve fikir almak gerektiğinde yapılan, kimi durumlarda gıybet değildir. Netleştirelim:

    • Birisiyle ortaklık yapacaksınız/birlikte bir iş yapacaksınız veya birisi tanıdığınız biriyle ortaklık planlıyor. Ortak olunacak kişiyi iyi tanıyan birisine gidip onun özelliklerini sormanız veya size sorulduğunda söylemeniz gıybet değildir. Ortaklığın her türlü biçimini dikkate alabilirsiniz: Ortak işyeri açacaklar, evlenecekler, birlikte ev, arsa satın alacaklar, borç alıp verecekler, aynı odayı paylaşacaklar, bir projeyi bölüşecekler, oradan alışveriş yapacaklar, birbirlerine birşey emanet edecekler...

    • İncelik şudur: Ortaklıklarda birbirinizin özel hayatlarına girersiniz, toplumsal boyutun ötesindeki yönlerinizi paylaşırsınız. Özel hayatınız ortaklık yapacağınız kişinin özel hayatından etkilenir. Örneğin birisinin dolandırıcı olması, ondan yapacağınız alışveriş kararınızı etkiler. Bir kişinin gizli ve özel hayatı beni hiç etkilemeyecekse, o zaman ortaklık ilişkisi içerisinde olduğumu savunamam. Örneğin kalabalık bir işyerinde çalışıyorsam, dairemdeki benimle doğrudan ilgisiz diğer arkadaşların özel yanları hakkında kimseye danışamam ve bana bu gerekçeyle sorulursa cevap veremem. Aynı kurumda çalışıyor olmamız, ortak olduğumuz anlamına gelmez.

    • Analiz yapmalısınız: Size birisi hakkında fikir soran kişi en samimi kardeşiniz bile olsa, önce niçin sorduğunu öğrenmelisiniz. Çoğu zaman, ortalıkta dolaşan bir dedikodu yüzünden merak ettiklerini, yani fitne ve fesat seline kapıldıkları için sorduklarını fark edeceksiniz. O anda ağzınızı açıp konuşursanız, ne yazık ki kardeşinizle birlikte çamur seline kapılmış, manevî cehenneme sürüklenmiş olacaksınız. Sorma gerekçesinde, ‘ortaklık’ diyebileceğiniz kadar önemli, ciddi bir yön varsa, o zaman cevap vermelisiniz.

    • Şartları oluşmuşsa istişareye doğru cevap vermek zorunluluktur. Eğer size sorulan kişinin bildiğiniz bir kusuru varsa, sevdiğiniz kişi, örneğin evladınız olduğu için gerçekleri gizlemişseniz; bu yüzden ilerde oluşacak tüm sorunların defterinize yazılacağından, suskunluğunuzun bedelini ödeyeceğinizden korkmakta haklı olacaksınız. Susmak ne kadar önemliyse, gerekli olduğunda konuşmak da o kadar önemlidir.30

    • İstişarede vereceğimiz veya soracağımız bilgi konuyla ilgili olmak zorundadır. Örneğin: “Onunla ortak olma, zira ahlâksız bir kişidir; zaten anne babası da ahlâksızdı” derseniz, doğru da söyleseniz, gıybet yaparsınız. Danışan kişi onu mu, anne babasını mı sordu? Eğer anne babasıyla ortaklık yapacaksa, o zaman çocukları hakkında hiç konuşmamanız gerekirdi. Kimsenin suçu yakınlarını lekelemez ve insanı bir yakınının kötü yanıyla anmak zalimliktir; alçaklıktır, haysiyetsizliktir, en iğrenç şeytanlıktır.31 Lût peygamber (a.s.), asilerle işbirliği yapan eşine nisbet edilemez. Hangi kötü akrabanız yüzünden size çamur atılmasına vicdanınız razı olabilir? Ancak, çok dikkatle bir istisnayı dikkate almamız gerekir: Şayet tanımladığımız kişinin yakın çevresinin bu olumsuz durumlarının bu ortaklığı etkileyeceği düşüncesindeysek, bunları vurgulamamız da gereklidir. Fakat gerekmiyorsa, bunları isim isim açıklayarak değil, isimlerden soyutlayarak aktarmalıyız.

    • Vereceğimiz bilgi, öfkemiz veya önyargımız nedeniyle gerçek sınırını aşar da gerçek dışı boyutlar da içerirse, o zaman iftiralı gıybet olacaktır. Hele tahmine veya başkalarından duyduğumuz sözlere dayanıyorsa, doğru da çıksalar, büyük suç olduğu kanaatindeyim. Zira, Müslüman sadece doğru olanı söylemekle değil, eğer kullanacaksa duyduğunu tahkik etmekle de sorumludur. Varsayalım ki verdiğimiz bilgi doğru olsun; ama tahkik etmediğimiz bir bilgi ise, tahkik görevini ihmal ettiğimiz için bence sorumluluktan kurtulamayız.

    c) Tarif için: Bazı durumlarda, kimi insanları tarif etmek gerektiğinde, rahatsız edebilecek özelliğini zikretmekten başka çare bulamayabiliriz: ‘cüce, topal, kör, sağır, dilsiz, kulağı kesik, kambur...’ Açalım:

    • İlk şart zorunluluktur: Adını bilmiyoruz veya bizi dinleyen kişi adını bilmiyor; dolayısıyla onu bilinen veya gözlemlenebilecek bir kişisel özelliğiyle tanımlamak zorundayız. Dinleyen kişi, adamı söyleyeceğimiz vasfıyla tanımıyorsa, ‘filanca kör kişi’ demek de gıybettir. Çok okunan kitaplara imza atan, Evrenin Kısa Tarihi isimli kitabın yazarı Stephen Hawking ismini hemen herkes biliyor. Kendisini—tüm saygımla örnek veriyorum—‘şu tekerlekli sandalyeye mahkûm, vücudu şöyle böyle biçimli yazar’ şeklinde tanımlama hakkımız yoktur.

    • Ayrıca, ‘kör, sağır, cüce’ gibi, içeriğinde küçümseme yatan kelimelerle tanımlamakta gıybet ihtimali yüksektir. Bunların yerine, ‘görme, işitme özürlü, çok kısa boylu vb.’ gibi, saygıyı hissettiren anlatımlar tercih edilmelidir. Varsayın, görme özürlü bir erkek olsaydınız; gıyabınızda ‘şu kör herif’ şeklinde mi, ‘şu görme özürlü beyefendi’ şeklinde mi tanımlanmaktan hoşnut olurdunuz?

    • Bazı durumlarda, kişilerin zâtlarından çok vasıfları belirgin olabilir ve onları vasıflarını kullanarak tanımlamak zorunda kalabilirsiniz. ‘Yüzünde tiki olan, kekeme, içine kapanık, mahallenin maskotu...’ gibi vasıflar doğru olabilir. Ancak bu tür vasıfların içeriğinde olumsuz anlamlar yer alır ve insanlar çoğunlukla bunları olumsuz algılayarak rahatsızlık duyarlar.

    d) Açıktan günah işleyenler: Nihayet son bir durum, bazı insanları, yapıcı eleştiride bulunmak, kötü ve çirkin yanlarını söylemek özel şartlarda gıybet olmadığı gibi, bazı şartlarda kimi insanların aşağılanacak şekilde gıybetlerinin yapılması gereklidir de. Sevgili Peygamber (a.s.m.) şöyle buyurur: “Üç grup vardır ki, gıybetlerini yapman sana haram değildir: günahı açıkça işlemekten sıkılmayan, zalim idareci ve dinde olmayanı dine sokan bid’atçı.”32 “Haya örtüsünü atan kimsenin arkasından konuşmak gıybet değildir.”33 “Ne fâsık, ne de mücâhir (günahı açıktan işleyen) kimse için söylenen gıybet sayılmaz...”34

    • Gıybeti caiz olan bu kişiyi Bediüzzaman şöyle tanımlar: “O gıybet edilen adam fasık-ı mütecâhirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor...”35 Fısk, yani ahlâksızlık, çirkin işleri, kusurları, dince yasaklanan şeyleri alenî yapıyor mu? Alenen ve pervasızca işlediği kumarı ve sarhoşluğu savunuyor; cinsel sapkınlıklarını umuma neşrediyor mu? Birinci kriter, kişinin bu kusuru alenî işlemesi ve diğeri de bunları yapmaktan utanmamasıdır. Bir adım daha ileride üçüncü kriter, bunları anlatmaktan ve bilinmelerine şahit olmaktan zevk almasıdır. Yani, zaten kendi kötülüklerini anlatmaktan gurur duyan adamı gıyabında bu aşağılık eylemleri nedeniyle tahkir etmek suç değildir. Kişinin bu tür kötülükleri gizli yapması, bunlardan utandığını, bilinmesinden zevk almayacağını gösterir. Gizli iseler ifşa edilemezler. Gizlenen bir kişisel kusuru açığa çıkarmak onu işlemekten daha kötüdür.36

    • İkinci önemli nokta, kişinin zalim olması hâlidir. Zulümde başkasının hakkının gaspı, başkalarına işkence etmek gibi faktörler vardır ki, bunların aleyhinde olmak ve bunlara engel olmaya çalışmak, bunların aleyhinde kamuoyu ve propaganda yapma gayretinde bulunmak, aynı zamanda bir görevdir. Sözü geçen zalim idareci, bir ülkenin yöneticisi olabileceği gibi, bir mahallenin muhtarı, bir şirketin patronu ve bir ailenin babası da olabilir.37

    • Bu tür insanların aşağılanması, insanların onlardan uzak durmalarına katkı sağlayabilir. Ancak özellikle ahirzamanda bu tür gıybetlerin fonksiyonları değişebilir ki, korkunç bir tehlikedir. Bediüzzaman, “Bâtılı tasvir safi zihinleri idlaldir” demiştir. Örneğin, ‘ahlâksız eşcinsel adam...’ sözü, kişiyi aşağılıyor; ama zaafı olanlara tuzak kuruyor. Hayretle göreceksiniz: Gazeteler, sapıklıkları sayfalarına taşırken, bunları iğrençlikler ve ahlâksızlıklar olarak takdim ettiler. Bu sayede, hem toplum onlara itiraz etmedi; hem de bilinmeyen ve insanların aklından hiç geçmeyen bu tür aşağılıklar bilinir oldu ve yaygınlaştı. “Aşağılayalım” derken böyle bir tahribata da hizmet etmemeliyiz.38

    e) Eleştirmek için: Kural olarak, eleştiri rahatsız edici ise gıybet sınıfına dahildir. Dolayısıyla, sıradan insanları gıyaplarında eleştirme hakkımız da yoktur. Ancak kamusal hayat sözkonusu olduğunda, yukarıdaki dört duruma ek olarak bir kriteri daha dikkate alacağız:

    • Kamusal kişilikleri, aşağılama ve hakaret olmaksızın ve iftira atmaksızın, onları rahatsız edecek olsa da, eleştirme hakkımız vardır. Yazarlar, sanatçılar, bilim adamları, siyasetçiler ve topluma model olarak sunulan herkes burada istisnaî konumdalar. Bu kişiler toplumla ortaklık konumunda olan kişilerdir; fikirleri ve tutumları tüm toplumu etkiler, şekillendirir, yönlendirir.

    • Bu kişilerin zâtlarını ve gizledikleri özel hayatlarını değil, yaydıkları eser ve tutumlarını eleştirebiliriz. Görüşlerine katılmadığımızı ve farklı düşündüğümüzü söyleyebiliriz. Biz Allah’tan vahiy almadık ve dolayısıyla, samimi inancımızı da söylesek, farklı düşünen ve inanan başkalarını aşağılama üslubuyla eleştirmeye hakkımız olamaz.39

    • Toplumun inanç ve değerler sistemini etkileyen kamusal kişiliklerin gizledikleri özel hayatlarını kurcalayamayız. Yaydıkları fikirleri bize çok aykırı gelebilir. Sosyal çoğunluğun ve yüksek âlimlerin yüksek çoğunlukla katıldıkları durumlar dışında, yalnızca bizim cemaatimize, din, mezhep veya partimize uymuyor diye kimseyi aşağılayamayız: “Sapıttı, bâtıl yola girdi, kâfir oldu, dinini sattı, bizi saptırıyor, sahtekârdır...” gibi utanç verici hükümlerin altından kimse kalkamaz. Çoğu zaman eleştiri ile hakareti birbirine karıştırıyoruz. Aşağılayıp geçmek eleştirmek değildir, zihinsel tembelliktir, pervasızlıktır.

    Sonuç: Görüyoruz ki gıybet konusunda hepimiz kendimizi eğitmeliyiz. Gıybetten korunmayı bize ancak biz öğretebiliriz. Bu bir yetenektir, bir kişiliktir, bir alışkanlıktır. Okumakla öğrenmiş olmayız, uygulayarak alışkanlık ve tutum hâline getirebildiğimiz ölçüde başarılı oluruz. Sadece empati yapalım; kendimizi gıyabında konuştuğumuz insanların yerlerine koyalım. Ya onların geçmişini aynen yaşamış olsaydık, acaba onlardan farklı mı davranacaktık? İnsanların hata yapabileceklerini ve her hatanın eleştiriyi hak etmeyebileceğini göreceğiz. Başkalarını ayaklarımız altına aldığımız sürece, başımızı ayakların altından kurtaramayacağımızı unutmayacağız.

    Kaynaklar ve dipnotlar:
    1- Ebu Davud, Edeb 40, (4874)
    2- Camiussağir, Hadis No:7972
    3- Ebu Davud, Edeb 40, (4874)
    4- Kur’ân: 49/12
    5- İmam Gazali, Kimya-yı Saadet, Merve Yayınları, s.388.
    6- Gıybetin önemli zararlarından birisi, gıybet içeriğini oluşturan olumsuz ruhsal enerjinin lanet örneğinde olduğu gibi muhatabını araması ve sonunda haksız olan ruhun bu ruhsal enerjiden tahrip olmasıdır. Bu sonuç için gıybetin alenî veya gizli olması değil, taşıdığı duygu yükü önemlidir. Bu süreci Ruhsal Zeka isimli kitabımızda anlattık.
    7- Gazalinin görüşlerinin detayı için Bkz. age. s.388
    8- Buhari, Edeb, 50
    9- Kur’ân: 49/6
    10- Gazali, age., s.394
    11- Kur’ân: 49/6
    12- Camiussağir, Hadis No:8489
    13- Kur’ân: 49/12
    14- Kur’ân: 104/1
    15- Barla Lahikası s.264. Bu yazıda geçen “Risale-i Nur” metinleri, İhlas Nur Neşriyatın yayınladığı “Bediuzzaman-1” CD’sinden alıntılandığından, sayfa numaraları CD’de esas alınan kitaplara göre oluşmuştur.
    16- İşaratül İcaz s.222.
    17- Sözler s.399.
    18- Mektubat s.295.
    19- Müsnedül Firdevs 3:116,117’de geçen bu hadis, Kenzul Ummal, 3:589 No:8043’de “Gıybet zinadan daha şiddetlidir” şeklinde yer almaktadır. Gazali de hadisin ikinci biçimini zikretmiştir. (Bkz, Gazali, Age. s.386) Ancak Bediüzzaman’ın yorumu gösteriyor ki, her gıybet cinayetten veya zinadan kötü değildir; ama sonuçları dikkate alındığında, yerine, zamanına ve biçimine göre, gıybet bunlardan daha ağır bir suç hâline gelebilir.
    20- Sözler s.362
    21- Sözü edilen olay 1 Mart 2002 tarihinde akşam TV haberlerinde yer almış ve bu cümle, aynı gece saat 04.00 civarında bilgisayara aktarılmıştır.
    22- Müsned, 3:224.
    23- Camiu’s-Sağîr, hadis no: 8489.
    24- Dostumuzu savunmak için “Hayır, bu söylediğiniz doğru değil” dememiz yetmiyor. “Sözleriniz gıybettir, haramdır, yasaktır, arkadaşımızın şerefine zarar veriyorsunuz. Onun şerefi bizim şerefimiz kadar azizdir” diyebilmeliyiz.
    25- Çünkü gıybet aynı zamanda Allah’ın sanat eserini aşağılamak anlamına da gelir. Dahası, insanların onurlarını kolaylıkla rencide edenlerin Allah’ın izzetinde hassas olamayacağı da açıktır. Kendisi için uydurulan bir fıkrada, Nasreddin Hoca, gölgesinde uzandığı ağacın dallarındaki elmalara bakmış; neden kabak kadar büyük yaratılmadıklarını düşünmüş. Sonra başına bir elma düşünce, elmaların kabak kadar büyük olması ihtimalinden ürkerek, “Allah’ım, senin işine karışılmaz” demiş. Ardından kahkahalar. Böyle fıkraları dinlediğinizde, ilâhî izzetin hafife alınışı karşısında, hassas ruhunuzdan hançer yemiş gibi hissedersiniz. “Allah’ın çölü” derken, çölle birlikte Allah’ı küçümsediğimizin farkında mıyız? İnsanların onurunun önemini kavramayan, buradaki inceliklerin ne yazık ki farkında olamıyor.
    26- İmam Gazalî, Kimya-yı Saadet, Merve Yayınları, s. 393.
    27- Bu arada, kimi insanlar, tüm içsel tevazunuza rağmen, başarınızı çekemeyecek ve gıybetinizi yapacaktır. Bedeli ödenecek bu tür kişilik sapmalarına ise engel olamazsınız.
    28-Mektubat, ‘22. Mektub’un Hatimesi, s. 256.
    29-Bu şartların tümünü yerine getirmenin inanılmaz zor olduğunu gördüğümüz yerde, en kolay çözümün ağzımızı tamamen tutmak olduğunu algılayacağız.
    30-Pek çok kişinin doğruyu söylememek yüzünden verdiği zararın dönüp dolaşıp kendi geleceğini kahrettiğine çok şahit olmuşuzdur.
    31-TV ve gazetelerde bu tür haberlerle karşılaştığımda öfke duyuyorum: “Filancanın berberi eroinmanmış. Filancanın kardeşi naylon fatura kullanmış. Filancanın oğlu barda olay çıkarmış...” Tanınan insanların isimlerini kullanarak, ilişki içerisinde oldukları tanınmamış kişileri lekeliyorlar; böylece kimi insanlara iğrenç ve aşağılık bir yolla çamur atıyorlar.
    32-Câmiu’s-sağîr, Hadis No: 3516.
    33-Câmiu’s-sağîr, Hadis No: 8525.
    34-Müslim, Zühd 52.
    35-Mektubat, ‘22. Mektub’un Hatimesi s. 255.
    36-Bu tür gizli bir kusura şahit olduğumuzda—zulümler hariç—ifşa etmemeli, bilmiyormuş gibi davranmalıyız. Peygamber(a.s.m.) “Kim bir ayıp görür de onu örterse, toprağa diri diri gömülen kız çocuklarını diriltmiş gibi olur” buyurur.
    37-Özel hayatta gizlenmiş bir zulüm varsa, herkesin bu zulme engel olmaya çalışması bir görevdir. Başkasının haklarına yapılan saldırı, özel hayatın ardına gizlenemez. Her gece aile efradını döven bir baba ile komşu olan kişi, sessiz kalma hakkına sahip değildir. Gerekiyorsa polise bildirmesi, yapabileceği bir yardım varsa esirgememesi gerekir. Nice komşu, yıllarca, yanı başlarındaki babanın zulmüne sessiz kalmış, gün gelmiş komşu evden boğazı kesilmiş veya küvette boğulmuş bir çocuk veya kafası duvara çarpılarak parçalanmış bir kadın çıkmıştır.
    38-Özellikle bu çağda, kötülükleri ve ahlâksızlıkları bilinir kılmadan, iyilikleri ve yüksek ahlâkı anlatmaya çalışmak gerektiği kanısındayım. Zira, bu kıyamet asrında ahlâksızlık nefislere çok zevkli gösteriliyor.
    39-Ancak gıybet yerine, alenî hareketlere girişebiliriz. Konferans salonunda protesto edebiliriz, ekranlarda görmek istemediğimiz için yetkili kuruma şikayet edebiliriz. Yazdığı gazeteye itirazımızı ve şikayetimizi aktarabiliriz. Ama bunları hakaret yollu yapmaya hâlâ hakkımız yoktur.




    Yuvasız Kuşa Bile Dal Verip Yuva Kurduran Rabbim...Hakkımızda En Hayırlısı Neyse Bizlere de Onu Nasip Eyle. AMİN..


  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.557, Level: 58
    Points: 7.557, Level: 58
    Level completed: 4%,
    Points required for next Level: 193
    Level completed: 4%, Points required for next Level: 193
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Mü$FiKuN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Apr 2009
    Mesajlar
    446
    Points
    7.557
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart Cevap: Haftanın Konusu : Kul hakkından da ağır olan GIYBET!..

    Biraz dedikodu yapalım mı?

    "Ey iman etmiş olanlar! Eğer size bir fasık bir haber ile gelirse onu araştırın (doğruluğunu anlayıncaya kadar tahkik edin). Değilse bilmeksizin birilerine saldırmış olursunuz da sonra yaptığınızdan pişmanlık duyarsınız." (Hucurat, 6)

    Düşünün!.. Yapayalnız bir odaya çekilip düşünün!... Ola ki günlerden bir gün, birisi veya birileri hakkında suç, günah, kusur sayılabilecek asılsız bir söz duymuş da inanmışsınızdır. Ola ki vakt ü zamanında sıradan bir sohbete katılmış, belki de yakından tanımadığınız birisine, kendisinde bulunmayan bir suç veya kötülük isnat etmiş veya yaymışsınızdır. Ola ki daha geçen ayda, önceki haftada veya dünkü günde sükutunuz veya sözleriniz ile masum birine bir suç yakıştırıvermişsinizdir de farkında değilsinizdir. Ola ki şu anda bir yerlerde, sizin elinizden veya dilinizden zarar görmüş, maddi ve manevi töhmet altına düşmüş bir kardeşiniz, dostunuz yaşamaktadır. Belki o sizden incinmiştir de size bunu söyleme imkanı yoktur. Veya incinmişlik içinde kalmıştır da kendisini kimin incittiğinden habersizdir. Olabilir ki siz konuştuğunuz cümlelerde sırf dikkatsiz davrandınız, söyleyeceklerinizin ağırlığını önemsemediniz veya malayani kabilinden laflar ettiniz diye "inciten" konumuna düşmüşsünüzdür. İşte bu yüzden şimdi varın, yapayalnız bir odaya çekilip düşünün!... Sözlerinizden zarar görmüş insanlar, bilerek veya bilmeyerek gadrettiğiniz kimseler var mı, hesap edin. Ola ki sırf dedikodu olsun diye yaptığınız bir konuşma, başkalarıyla aranızda kul hakkı oluşturmuştur da siz farkında değilsinizdir.

    İslam dini iftirayı haram kılmıştır. Diyelim, şaka cinsinden masum zannettiğiniz dedikodularınız bir iftiranın eseridir; ne yaparsınız? Bir iftira?.. Siz bile bile başkasına iftira atanlardan olamazsınız, değil mi?
    İslam dini, asılsız olması muhtemel haberlere doğruymuş gibi ilgi göstermeyi ve bunlara hemen inanmayı da yasaklamıştır. Diyelim, Hz. Aişe'ye yapılan isnad (ifk hadisesi) karşısındasınız da araştırmadan hemen dedikodulara inanıverdiniz; münafıkların reislerinden olma ihtimaliniz karşısında ne yaparsınız? Münafıklık? Yok, yok, siz bile bile münafıklığı kabul edenlerden olamazsınız.

    İslam dini, insan onurunu koruma adına kişiler hakkında her türlü incitici konuşma ve dedikoduyu da yasaklar. Diyelim ki siz bu yasağa uymadınız da hafazanallah "Müminler içinde kötü sözlerin yayılmasını arzu edenler için, muhakkak, dünya ve ahirette acıklı bir azap vardır." (Nur, 19) ayeti sizin hakkınızda indi; ne yaparsınız? Acıklı bir azap?.. Oysa ben biliyorum ki siz o azabı istemeyenlerdensiniz.

    İslam dini gıybeti, yani birini kötü sözlerle anmayı da yasaklar. Diyelim ki sırf zanna dayanarak birini yargıladınız veya gizli kusurlarını araştırdınız. Haşa; siz "ölmüş din kardeşinin etini yemek" isteyenlerden değilsiniz, olamazsınız da!..

    İslam dini "kişiliğin dokunulmazlığına tasallutu (ırz zedelenmesini)" da yasaklar. Diyelim ki bir kardeşinizin maddi, manevi, bedeni, dünyevi, ruhi, ahlaki veya dinî bir kusuru olduğunu duydunuz da araştırmadan gevezeliğe başladınız. Ben biliyorum ki siz -kusur sabit olsa bile- "kusurları örten" olmayı ayıp araştırmaya tercih edenlerdensiniz.
    İslam dini, kâfirler hakkında bile yalan haber yaymayı yasaklarken diyelim ki bir din kardeşiniz hakkında açtınız ağzınızı, yumdunuz gözünüzü de dargınlıklara, düşmanlıklara, kinlere kapılar araladınız. Hayır hayır, siz bu olamazsınız!..

    Varın, bir odaya kapanıp düşünün!.. Bazı alimler gıybeti bile büyük günahlardan sayarken müfteri konumuna düşmenin yükünü düşünün. Şu önemsemediğimiz dedikodularımız yüzünden ihlaslarımızı kaybettiğimizi düşünün. Dedikodu olsun diye konuşurken bilmeden (veya bilerek) iftira atmış olduğumuz, gıybetini yaptığımız, ırzını zedelediğimiz, canına veya malına zarar verdiğimiz, en azından yüreğini incittiğimiz insanları düşünün. Gazete sütunlarını, televizyon programlarını, okul kantinlerini, sokak başlarını, mahalle kahvehanelerini ve hatta evlerimizin içini istila eden dedikodular uğruna neler feda ettiğimizi düşünün. Çünkü ayet şöyle buyurur: "Ve hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz, kalp, bunların hepsi ondan sorumludur." (İsra, 39)

    Şimdi artık ister tevbe edin, ister dua. Üzerinizde kul hakkı var; unutmayın!..


    BERCESTE:
    Gelmesin semtine erbâb-ı nifâk
    Şahs-ı nemâm-ı rezîlü'l-ahlâk
    Kimseyi fasl u mezemmet etme
    Ehl-i gıybet ile ülfet etme
    Gayrının zemmin eden şahs-ı denî
    Bil ki medh eylemez elbette seni
    Sünbülzade Vehbî


    İki yüzlü, kötü ahlaklı dedikoducuları semtine yaklaştırma. Kimseyi çekiştirip yerme. Gıybet edenler ile sakın dostluk kurma. Başkasını sana çekiştiren alçağın, seni de başkasına gammazlayacağını akıldan çıkarma!

    İskender Pala

  7. #7
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.391, Level: 61
    Points: 8.391, Level: 61
    Level completed: 81%,
    Points required for next Level: 59
    Level completed: 81%, Points required for next Level: 59
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    incifiliz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    783
    Points
    8.391
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Haftanın Konusu : Kul hakkından da ağır olan GIYBET!..

    Sual: Gıybet nedir?
    CEVAP
    Belli bir mümin veya zimmi kâfirin aybını, onu kötülemek için arkasından söylemek, gıybet olur. Gıybet, haramdır. Dinleyen, o kimseyi tanımıyorsa, gıybet olmaz.

    Gıybet olunan kimse, bedeninde, nesebinde, ahlakında, işinde, sözünde, dininde, dünyasında, hatta elbisesinde, evinde, hayvanında bulunan bir kusur, arkasından söylendiği zaman, bunu işitince üzülürse, gıybet olur. Duyunca üzüleceği bir sözü yüzüne karşı da söylemek günahtır.

    Kapalı söylemek, işaret ile, hareket ile bildirmek, yazı ile bildirmek de, hep söylemek gibi gıybettir.

    Bir müslümanın günahı ve kusuru söylendiğinde, hafızların, din adamlarının, (Elhamdülillah, biz böyle değiliz) demeleri, gıybetin en kötüsü olur. Birisinden bahsedilirken, (Elhamdülillah, Allah bizi hayasız yapmadı) gibi, onu kötülemek, çok çirkin gıybet olur. (Falanca kimse çok iyidir, ibadette şu kusuru olmasa, daha iyi olurdu) demek de gıybet olur.
    Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
    (Birbirinizi gıybet etmeyiniz.) [Hucurat 12]

    Gıybet, adam çekiştirmek demektir. Birisini gıybet etmenin, ölmüş insanın etini yemek gibi olduğu bildirildi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

    (Miraca çıkarıldığımda, bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan kimseler gördüm.
    "Bunlar kim" dedim. Cebrail aleyhisselam, "Gıybet ederek insanların etini yiyen, şahsiyetlerini zedeleyen kimselerdir" dedi.) [Ebu Davud]

    (Kıyamette bir kimse, sevap defterinde, yapmadığı ibadetleri görür.
    "Bunlar seni gıybet edenlerin sevaplarıdır" denir.) [Harâiti]

    (Bir cemaat içinde bulunurken, bir kimse hakkında gıybet edildiğini görürsen, o kimse için yardımcı ol. Ve cemaatı da ondan men etmeye çalış veya oradan kalk git.)
    [İ.Ebiddünya]

    (Din kardeşinin yüzüne söylemekten hoşlanmayacağın şey gıybettir.)
    [İbni Asakir]

    (Bir kimsenin yanında din kardeşi gıybet edilir de, yardıma muktedirken ona yardım etmezse, Allahü teâlâ o kimseyi dünya ve ahirette rezil eder.)
    [İbni Ebiddünya]

    (Bir kimsenin malı az, çoluk çocuğu çok, namazı güzel olursa ve müslümanları gıybet etmezse, kıyamette onunla yan yana oluruz.)
    [Hatib]
    (Falancanın boyu kısadır) diyen birisine, Peygamber efendimiz, (Bu sözün denize atılsa, denizi kokutur) buyurdu. (Tirmizi)

    Gıybet, insanın sevaplarının azalmasına, başkasının günahlarının kendine verilmesine sebep olur. Bunları her zaman düşünmek, gıybet etmeye mani olur.
    (İslam Ahlakı)

    Gıybetin zararı
    Sual:
    Gıybetten kurtulmak mümkün müdür?
    CEVAP
    Evet, gıybeti ve zararını bilen gıybetten kaçıp kurtulur. Mesela yılanı ve zararını bilen, yılanla oynar mı? Yılanı koynuna alıp yatar mı? Gıybetten kurtulmak için:
    1- Gıybetin zararını düşünmeli! Gıybet sebebiyle, sevaplarının gideceğini, hatta gıybet ettiği kimsenin günahlarını da yükleneceğini bilmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Kıyamette, sevap defteri açılan bir kimse, "Dünyada iken, şu ibadetleri yapmıştım, burada yazılı değil" der. "Onlar, silinip gıybet ettiklerinin defterlerine yazıldı" denir.) [İsfehani]

    2-
    Gıybet, dünyada da alında bir kara lekedir! Kendine dedikoducu dedirtmemelidir. Çünkü Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Gıybet edeni dinleyen de günahta ortaktır.) [Taberani]

    3-
    Bir kimse, başka birine kırgınsa, onu kötülemeye çalışır, gıybetini eder. Başkasına kızıp da kendini Cehenneme atmanın ahmaklık olduğunu bilen, gıybet etmez. Gıybet etmekle, ona zarar vermiş olmuyor, kendini felakete atıyor. Üstelik sevmediği kişinin günahlarını alıp, yerine kendi sevaplarını veriyor.

    4-
    Bazen topluluktakileri memnun etmek, onları güldürmek için gıybet edilir. İnsanları memnun etmek için, Allahü teâlânın gazabına maruz kalmayı istemek ne kadar yanlıştır.

    5-
    Gıybet eden, övülmeyi, herkesin kendisinden bahsetmesini ister. Bu bakımdan kendini övmek için dolaylı yolları seçer. Mesela, (Falanca çok geçimsizdir) der. Bu, (Ben geçim ehliyim) demektir. Cömert olduğunu bildirmek için, (Falanca çok cimridir) der. Eğer böyle gıybet edeni dinleyen, akıllı birisi ise, kendini bu şekilde övene hiç değer vermez, onun değersiz olduğunu anlar. Bunları dinleyen akıllı değil de, cahil, ahmak birisi ise, gıybet ettiği için ona değer verse, ne çıkar? Kazancı ne olur?

    6-
    Başkalarını gıybet edip kusur araştıran kimse, kendi kusurlarını göremez. Halbuki kendi kusurları ile meşgul olan başkalarının kusurlarını göremez. Başkalarının kusurları ile uğraşan birisinin, kendi kusurunu görmeyen zavallı bir ahmak olduğu anlaşılır.

    7-
    Kıskanç olan, mal sahiplerini kötüler. (Malı çok ama yemesini bilmez, cimrinin biridir) der. Yahut mevki sahibi için, (Müdür oldu diye kendini bir şey zannediyor) der. Böyle söylemekle, gıybet edilenin ne malı azalır, ne de makamı elden gider. Buna rağmen kıskançlık ateşi, söyleyeni yakıp kavurur. Üstelik, gıybet günahına girdiği için sevaplarını sevmediği kimseye vermeye mahkum olur.

    Sual:
    Dini bir meseleyi öğrenmek için, (Beyim şunu yapıyor, caiz midir?) diye soruyorum. Beyimi gıybet etmiş oluyor muyum?
    CEVAP
    Hayır. Fakat beyinden bahsetmeyip, (Bir erkek hanımına şöyle yapsa caiz olur mu?) diye sormak daha uygun olur.

    Sual:
    İstişare edene, (O erkeğin veya kızın şu kusuru vardır) demek, yahut, (O malı alma, şu kusuru var) demek gıybet olur mu?
    CEVAP
    Gıybet olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Facirin hâlini anlatmaktan çekinmeyin ki halk, onun zararından korunsun.) [Taberani]

    Sual:
    Meşhur lakabı ile bilinenden bahsederken, mesela (Kara Bülent) demek gıybet olur mu?
    CEVAP
    Bu lakabı ile çağırılınca üzülmüyorsa gıybet olmaz.

    Sual:
    Arkadaşımı, kötü arkadaşlardan korumak için, (Falan kumarbazdır, diğeri de sarhoştur) demek gıybet olur mu?
    CEVAP
    Gıybet olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Hayasızdan bahsetmek gıybet olmaz.) [İ.Adiy]

    Sual: Birisini kasdederek kaş göz hareketi yapmak günah mıdır?
    CEVAP
    Eğer o, o hareketten dolayı üzülürse gıybet olur, günah olur. Üzülmezse hoşlanırsa günah olmaz, caiz olur.

    Sual: Hükümetteki insanlar hakkında konuşmak gıybet olur mu?
    CEVAP
    Açıkça yanlış yapıyorlarsa söylemek caizdir.

    Sual: Savunanlara karşı, cahil şeyhlerin yanlışlıklarını söylemek, kötülemek gerekmez mi? Müslümana bunu bildirmek gıybet olur mu?
    CEVAP
    Onların liderleri yanlarında kötülenirse, onlar da ehl-i sünnet âlimlerine hücum eder. Buna sebep olmamak lazım. Kendi aranızda kötülükleri söylenir. Zararlarından korunmaya çalışılır. Kötülerin zararından korunmak için kötülüğünü söylemek gıybet olmaz.

    Gıybet zinadan kötüdür
    Sual:
    Gıybetin zinadan kötü olduğunu bildiren hadise uydurma diyorlar. Bu hadis din kitaplarında yok mudur?
    CEVAP
    O hadis-i şerifin meali şöyledir:
    (Gıybetten sakının; çünkü gıybet zinadan daha şiddetlidir. Kişi zina edip tevbe eder de, [bir daha yapmazsa], Allahü teâlâ onun tevbesini kabul eder. Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, affolmaz.) [İbni Ebid-Dünya, Deylemi, Taberani, Beyheki, Tergib ve Terhib, İ. Şarani, İ. Gazali]

    İslam âlimlerinin kitaplarında bulunan hadis-i şeriflere itiraz edilmez, dil uzatılamaz. Ancak acaba açıklaması nasıldır, âlimlerimiz ne bildirmişlerdir diye sorulabilir.

    Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
    (Fitne, katillikten daha kötüdür.) [Bekara 191]

    Âyet-i kerimede fitnenin adam öldürmekten daha büyük günah olduğu bildiriliyor. Fitne nasıl olur da katillikten daha kötü denmediği gibi, gıybet nasıl olur da zinadan daha kötüdür denmez. Adam öldürmek bir suç ise, fitne bir çok suçlara sebep olabilir. Fitnenin, birçok anlamı vardır. Daha çok küfür, bozgunculuk, bölücülük, bela, imtihan gibi anlamlara gelir. Fitne, bir çok müslüman kanı dökülmesine veya bir müslüman ülkenin küffârın eline geçmesine sebep olabilir.

    Bir kimse, nefsine, şeytana ve kötü arkadaşa uyup zina etmişse, sonra pişman olup bir daha yapmamışsa, Allahü teâlâ onun tevbesini kabul eder. Ama gıybet, söz taşımak, bir çok fitnelere sebep olabilir. Gıybete kolayca girildiği, zararının sınırı olmadığı için bu şiddetli bir ikazdır.

    Gıybet, Kur'an-ı kerimde, ölü kardeşinin etini yemeye benzetilmiştir. Bir âyet meali:
    (Birbirinizin kusurunu araştırmayın, arkasından çekiştirmeyin, gıybet etmeyin. Kim ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Bu tiksindiricidir. O halde Allah'tan korkun.) [Hucurat 12]

    Gıybet, söz taşımak ve diğer günahlardan kaçınmak, nefs ile cihad olup, cihad-ı ekber olarak bildirilmiştir. Gıybetin verdiği zararlar hakkında hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
    (Miracda göğüslerinden asılarak azap edilenleri gördüm. “Bunlar, kaş göz işaretiyle alay ve gıybet edenlerdir” dendi. Nitekim Kur’anda, [mealen] şöyle buyuruluyor: (İnsanları arkadan çekiştirip, kaş göz ile alay edenlerin vay haline!) [Hümeze1] (Beyheki)


    (Miracda, Cehennemde kokmuş leş yiyenlerin kim olduğunu sordum.
    “Bunlar, gıybet ederek insanların etlerini yiyenlerdir” dendi.) [I. Ahmed]

    (Gıybet ve kovuculuk, kişinin imanını zayıflatarak yok eder.)
    [İsfehani]

    (Cehennemden en son çıkan, gıybetten tevbe edendir. Cehenneme ilk giren, gıybetten tevbe etmeden ölendir.)
    [R.Nasıhin]

    (Gıybet, etmek leş yemekten daha kötüdür.)
    [İ.Hibban]

    (Biri için söylenen kusur, onda varsa, gıybettir, yoksa iftira olur.) [Müslim]

    (Kıyamette, bir kimse amel defterine bakar,
    "Şu ibadetleri yapmıştım. Bunlar yazılı değil" der. "Onlar, silindi, gıybet ettiklerinin defterlerine yazıldı" denir.) [İsfehani]

    (Gıybet edenin duası kabul olmaz.)
    [Şir’a]

    (Gıybet eden Cehennemliktir.) [İsfehani]

    (Dört kişinin, çektikleri şiddetli azaptan, Cehennemdekiler rahatsız olur. Biri, ateşten bir tabut içindedir, ikincisi bağırsaklarını yerde sürür, üçüncüsü kan ve irin kusar, dördüncüsü kendi etini yer. İlki borçlu olarak öldü. İkincisi idrardan sakınmazdı. Üçüncüsü, müstehcen konuşurdu. Dördüncüsü, gıybet ve kovuculuk ederdi.)
    [Taberani]

    (Beş şey oruç ve abdestte hayır bırakmaz: Yalan, gıybet, söz taşıma, şehvetle harama bakmak, yalan yere yemin etmek.)
    [Deylemi]

    (Oruç, ateşe kalkandır. Gıybetle parçalanmadıkça korur.)
    [Buhari]

    (Gıybet yapmayan Allahü teâlânın güvencesindedir.) [İbni Huzeyme]

    (Leş yemek, gıybet ederek, arkadaşının etini yemekten daha hafiftir.) [Ebuşşeyh]

    Yeni defnedilen iki ölü için Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Şimdi onların kabirleri ateşle dolduruldu, azap içindedir. Feryatlarını insan ve cinden başka her mahluk işitti. Eğer gizleyebilseydiniz, benim işittiklerimi siz de işitirdiniz. Bunlardan biri, idrardan sakınmazdı, öteki de, insan eti yerdi [gıybet ederdi].) [İ.Ahmed, İbni Cerir]

    Resulullah gıybet edene, (Tevbe et, kardeşinin etini yedin) buyurdu. (Taberani, İ. Ebi Şeybe)

    Suç işleyerek cezalandırılan birisini gıybet edenlere, Resulullah efendimiz, (Şu eşeğin leşinden yiyin. Gıybet etmek, şu eşek leşini yemekten daha kötüdür) buyurdu. (İbni Hibban]

    Netice:
    Resulullah efendimizin (Vârislerim) dediği, Allahü teâlânın güvendiği zatlara yani İslam âlimlerine karşı en azından edebi muhafaza etmeli, din düşmanlarına aldanıp suizan etmemeli. Allahü teâlânın, dinini, soysuzlara karşı bu mübarek zatlar vasıtasıyla muhafaza edip, yaydığını unutmamalı.

    Gıybetin kefareti
    Gıybet etmenin kefareti, üzülüp tevbe etmek ve helalleşmektir. Pişman olmadan helalleşmek, riya olur, ayrı bir günah olur. Gıybet, üç türlüdür:
    1- (Bu gıybet değil, onda olan şeyleri söyledim) demek. Böyle söylemekle, harama helal demiş olur ki, çok tehlikelidir.

    2-
    Gıybet olunan, bunu duymuşsa, tevbe etmekle affedilmez. Onunla helalleşmek de gerekir. Bir hadis-i şerif meali: (Gıybetini yaptığı kişi, gıybet edeni affetmedikçe, mağfiret olunmaz.) [Deylemi]

    3-
    Gıybet olunanın bundan haberi yoksa, tevbe ve istiğfar etmekle ve ona hayır dua etmekle affolur. (Ya Rabbi beni de, gıybetini ettiğim kişiyi de affet) diye dua etmelidir! İki hadis-i şerif meali :
    (Gıybetin kefareti, gıybet edilenin mağfireti için dua etmektir.) [İbni Lâl]

    (Gıybet eden, gıybet edilen için mağfiret dilerse gıybet günahına kefaret olur.) [Hatib]

    İhtiyaç halinde gıybeti caiz olanlar
    1-
    Bir haksızlığı, bir yolsuzluğu şikayet için, ilgili mercilere bildirmek.

    2-
    Etkili ve yetkili birisine, (Falanca, gayri meşru iş yapıyor, buna mani olun) demek.

    3-
    Bid'at sahibi ile gezen birine, (Onunla gezme, o mezhepsizdir) demek.

    4-
    Şahitlikte, (Falanca şöyle yaptı) demek.

    5-
    İnsanları, açıktan günah işleyenlerden korumak için, mesela (O kumarbazdır) demek.

    6-
    Müslümanları, bid’at ehlinin zararlarından korumak için, bunların kitaplarının ve yazılarının bozukluğunu, sözle veya yazı ile bildirmek. [Bunu yapmak, aynı zamanda dinin emridir.]

    Sual: Helal edeceği bilinse, ana babanın gıybeti caiz midir?
    CEVAP
    Caiz değildir, günahtır, helâlleşmek gerekir. Ana baba hakkını helâl etse de, gıybet etmek günah olduğu için, ayrıca tevbe etmek de gerekir.

    Sual: Kâfiri gıybet etmek de haram mıdır?
    CEVAP
    Zimmî kâfiri gıybet etmek haramdır, harbi kâfiri gıybet etmek caizdir. Şimdi dünyada zimmî kâfir yoktur. Kim olursa olsun, ağzımızı gıybete alıştırmamalıyız.

    [Halifelik döneminde, İslam devletinde yaşayıp, cizye ve haraç veren kâfire zimmî, kendi ülkesinde yaşayan, İslam devletine bağlı olmayan kâfire de harbi denirdi.]

    Sual: Bir kimsenin gıybet ettiğini görünce, ne yapmalıyız?
    CEVAP
    Söyleyince kabul edecek biriyse mani olmalı, böyle değilse konuyu değiştirmeye çalışmalı veya orayı terk etmeli. Bunlar da mümkün olmazsa, kalben gıybete razı olmamalıdır.

    Gıybet, üç çeşittir:
    Sual:
    Helalleşmeden affa uğrayan gıybet var mıdır?
    CEVAP
    Gıybet üç türlüdür:

    1- Küfür olan gıybet:
    Gıybet edip, (Benimki gıybet değil, onda olanları söyledim) derse, haram olan gıybete helal dediği için küfür olur. Zaten gıybet, onda olanı söylemektir. Onda olmayanı söylemekse iftiradır, daha büyük günahtır. Küfürden tevbe eder gibi, tevbe etmesi gerekir.

    2- Duyulan gıybet:
    Yaptığı gıybeti, gıybet edilene duyurmaktır. Büyük haram olur. Tevbe etmekle affedilmez, onunla helalleşmek de lazım olur.

    3- Duyulmayan gıybet:
    Gıybet olunanın bundan haberi olmaz. Tevbe ve istiğfar etmekle ve ona hayır dua etmekle affolur.
    (Berika)
    http://www.kevserdenizi.net/forum/

  8. #8
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Haftanın Konusu : Kul hakkından da ağır olan GIYBET!..

    Gıybet konusunda bizi uyaranlara sarfettiğimiz, ya da uyardıklarımızdan duyduğumuz bir sözdür: "Ben olanı söylüyorum! "



    Peki böylesine ciddi bir husuta kendimizi bir kenara bırakıp,Rasullah'ı sahabilari dinlersek neler duyarız?

    Hz. Peygamber s.a.v. buyurdu ki: "Ateşin kuru odunu yakması, insanın sevaplarını yok etmekte gıybetten hızlı değildir. "

    Hz. Aişe r.a. validemiz buyurdular ki: "Sakın biriniz diğer bir kimsenin gıybetini yapmasın.Çünkü ben bir zaman Rasul-i Ekrem'in yanında 'falanca kadını eteği uzun deyince Rasullah bana 'tükür tükür' dedi, ben de bir et parcası tükürdüm. "

    Bir gün Hz. Ebu Bekir r.a. ile Hz. Ömer r.a.'dan birisi diğerine dediki: "Falan adam uykuya cok düşkündür." Daha sonra gelip Efendimiz s.a.v.'den ekmekle yemek üzere katık istediler.Efendimiz s.a.v. onlara cevaben: "siz katık yediniz" dedi.Onlar:"Biz biryerden katık alıp yediğimizi hatırlamıyoruz" dediler.Efendimiz buyurdu: "siz o adam uykucudur diyerek gıybetini yaptığınız din kardeşinizin etini manen yediniz!"

    Gıybet insanın hasenatını yakar, siler dedik ama tam da böyle değil.Gıybet edenin defterinden silinir, kimin gıybeti yapılmışsa onunkine yazılır.Yani birinin yangını diğerinin kazancı....

    Hasan-ı Basri Hazretleri k.s. kendisine gıybet edene bir tabak taze hurma göndermiş ve üzerine şöyle bir not koymuştur: "Duydum ki sen ibadetini bana hediye göndermişsin. Ben de buna bir karşılık vermek istedim.Kusura bakma , tam karşılığını veremedim."

    Her adımda bu hukuka riayet etmek, titizlenmek, hassas davranmak müminin kuşanması gereken asli hali. Zaten din, hakka riayet değil mi?





    Seni çok Özledim Annem

Benzer Konular

  1. HafTaNın KonuSu > Benim Adım Neydi Anne!..?
    By Konyevi Nisa in forum Haftanın Konusu
    Cevaplar: 11
    Son Mesaj: 23.07.09, 15:33
  2. 26.Haftanın konusu (kalp krmak)
    By Konyevi Nisa in forum Haftanın Konusu
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 13.06.09, 18:25
  3. 25.Haftanın Konusu (ALLAH için sevmek)
    By Konyevi Nisa in forum Haftanın Konusu
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 26.05.09, 12:55
  4. 22. Haftanın Konusu Yalan
    By Konyevi Nisa in forum Haftanın Konusu
    Cevaplar: 12
    Son Mesaj: 09.05.09, 09:44
  5. 20. Haftanın Konusu
    By Konyevi Nisa in forum Haftanın Konusu
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 24.02.09, 09:52

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •