Hz. Aişe, Resulullah'a (as) şöyle sordu: "Ailesi bir bakire kızı nikahlaya*cağı (evlendireceği) zaman onunla istişare yapar m\, yoksa onun fikrine başvurmaz mı?". Resulullah (as), "evet onunla istişare yapılır, kendisine da*nışılır" buyurdu. Hz. Aişe, "ama hu kız utanıyor konuşmuyor ki kendisine danışılsın?" dedi. Resulullah (as), "genç ktz (bakire) evlendirilirken ona da*nışılır, eğer susuyor konuşmuyorsa bu susması onun iznidir, hu evliliği o-naylamasıdır" buyurdu.
Hadis muttefekun aleyh "tir.
Biz de bu fetvayı ele alıp değerlendiriyoruz. Yani bakire bir kızcağız ev--lendirildiğinde onunla istişare edilir ve onun iznine başvurulur.
Resulullah'tan (as) şöyle bir hadis rivayet olunmuştur: "Dul kadın kendi kararını vermekte velisinden daha çok hakka sahiptir. Nikahlama (evlendir*me) konusunda bakirenin fikrine başvurulur. Onun vereceği 'evet' cevabı susmastdır".
Bir başka hadiste İse lafız olarak şöyle aktarılır: "Bahası bakireyi evlen*direceği zaman bizzat kendisine danışır. Eğer sorulan soru karşısında sus*muş sesini çıkarmamış ise bu onun 'evet' cevabı, bu işe verdiği onayıdır ve iznidir".
Buharî ve Müslim'de şunları görüyoruz: Resulullah (as) şöyle buyurdu: "hakire kız izin vermezse nikâh kıyılamaz". Şöyle soruldu: "Onun izin ver*mesi nasıl olur?". Resulullah (as), "kendisine danışıldığında susması onun iznidir" buyurdu.
Geaç bir bakire (kız) Resulullah'a (as) şöyle dedi: "Babam beni isteme*diğim, sevmediğim halde evlendirdi". ResulullarıXas) onu, bu nikâhı (ve evli*liği) kabul edip etmemek hususunda serbest bıraktı. Bakireler evlendirilirken izinlerinin alınmasını emredip izinleri olmaksızın (zoraki) evlendirilmelerini de yasakladı. Zoraki, izinleri alınmadan ve kendilerine danışılmadan evlendi*rilmiş olanları da bu tür nikâhları kabul edip etmeme hususunda serbest bı*raktı. Verilen bu hüküm nasıl olur da bir kenara atılarak başka hükümler uy*gulanmak istenir? Üstelik burada kullanılan ifade de .somut olarak anlaşıl*makta ve "dul kadınlar kendi seçimlerini yapmak konusunda velilerinden daha layıktırlar (kendi kararlarını kendileri verirler)" hükmü ortada ve apaçık anlaşılır bir halde iken nasıl olur da, hangi mantıkla "dul kadınlar isteseler de istemeseler de, seçsinler veya seçmesinler zoraki de olsa evlendirilirler" de*nebiliyor? Bu cümleden hemen sonraki cümlede, "bakirenin bizzat kendi*sinden izin alınır" denilmektedir. Üstelik bu anlatımlar, Resulullah'tan (as) a-hnarak buradaki kavrama aktarılan konuşma ve hükmî kesitlerdir. Nitekim Resulullah (as), hutbelerinde "hiçbir Müslüman bir kâfiri öldürmesin, bir sözleşmeli inkarcıyı sözleşme sınırlan içerisinde öldürmesin" diye tekrarladı*ğı sözünde Müslümanın kafiri öldürmesini onaylamıyor ve kabul etmiyordu. Bu nedenle burada kâfirin kanının boşuna akması hususu, onun bir Müslü*man tarafından öldürülmesi, cinayet filinden daha az bir değere sahip de*mektir. Zira kâfirlerin kanının bir değeri, saygınlığı ve dokunulmazlığı yok*tur. Burada anlatımın sahip olduğu bir kuşku bir yanılgı vardır. Bunun kaldı*rılması ise ikinci bir anlatıma muhtaçtır. Bu da, "sözleşme sahibi inkarcının sözleşmesi sınırlan içerisinde" ifadesidir. Burada kâfirlerin bir sınırlaması ya*pılmaktadır: Sözleşmeli, yani Müslümanlarla bir antlaşma yapmış olan inkarcı ifadesi ilk kapalılığı gidermiştir. Öyleyse herhangi bir kafirin Müslümanlarla veya İslam devletiyle bir antlaşması varsa bu antlaşmanın belirlediği koşutlar*da ve sınırlar İçerisinde öldürülmemesİ emredilmiştir. İşte "Müslüman her*hangi bir kafiri öldürmesin" yasaklamasının ardından "sözleşmesi olanın söz*leşmesi gereğince" kısıtlaması tüm kâfirler arasında onları (sözleşmelilen) a-yırmıştır. Böylece, öldürmeme emri yalnızca Müslümanlarla sözleşmesi olan kâfirlerin sözleşmeleri gerekçelerine bağlanmıştır. Burada önemli olan husus sözleşmenin (antlaşmanın) saygınlığı ve dokunulmazlığıdır. Bu husus Resu-lullah'ın (as) pek çok konuşmasında yeralmıştır. Konu, araştırmak isteyen İ-çin açıktır. Bir başka hadiste ise, "kabirlerin üzerlerine oturmayınız ve onla*ra karşı namaza durmayınız" buyuruluyor. Burada akla şu soru geliyor: Acaba Resulullah (as) kabirlerin üzerlerine oturmayı yasaklarken kabirlere gösterilmesi gereken bir hürmetin ifadesini mi kastetmiştir? İşte burada bir kapalılık vardır. Bu kapalılığı "kabirlere karşı namaza durmayınız" yasakla*ması ortadan kaldırmaktadır. Birinci yasaklamanın amacı ikinci yasaklamada belirginleşmektedir. İşte nikâhta da durum bunun aynıdır. Yani bakirenin zo*raki ve damşılmaksızın kıyılan nikâhının geçersizliği ve kendisinin bu nikâhı kabul edip etmemesi hususunda serbest bırakılması aynı amacı taşımaktadır. Bakire bir kızın evlendirilmesinde (nikâhlanmasında) kendisinden izin isten*mezse ve bu duruma karşı çıkan kimse de olmazsa o zaman bu kızcağız or*tadaki nikâhı kabul edip etmemekte serbesttir. Buradaki amaç bunu açıklığa kavuşturmaktır. Başarı yalnızca Allah'tandır.