7 sonuçtan 1 ile 7 arası

Konu: Azgın Bir Din Budizm

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Azgın Bir Din Budizm


    Tibet'te Budist metinlerin çoğaltılması en önemli ibadetlerden biri haline gelmiştir. Özellikle rahipler dünyadan tamamen soyutlanmış şekilde, yalnızca bu işle ilgilenmektedirler. Bu insanlar ahireti unutmuşlardır ve dünyada da son derece boş bir amaç üzerine yaşamlarını sürdürmektedirler.

    Budizmin batıl inanışları ülkeden ülkeye büyük farklılıklar göstermektedir. Bunun nedeni bu dinin 2500 yıldır yayıldığı ülkelerin milli diniyle, gelenekleriyle ve yerleşik kültürüyle karışmış olmasıdır. Bugün Japonya'da, Çin'de, Tibet'te, Sri Lanka'da, Vietnam'da ya da Amerika'da uygulanan Budizm birbirinden çok farklıdır.
    Tarihi kaynaklardan öğrendiğimize göre Buda, Budizmin temel inanışlarını ve ibadetlerini insanlara aktarırken hep sözlü anlatım yolunu tercih etmiştir. Araştırmacılar da onun arkasında hiçbir yazılı metin bırakmadığını belirtmektedirler. Budistler ise, onun vaazlarının 400 yıl kadar sözlü olarak nesilden nesile nakledildiğine ve sonunda Pali-Kanon adlı bir kitapta toplandığına inanırlar. Ancak araştırmacıların ortak fikri, bu sözlerin çok büyük bir bölümünün Buda'ya ait olmadığı, birtakım ilavelerle zamanla bu hale geldiği yönündedir. Dolayısıyla yazılı bir metne dayanmayan Budizm, aradan geçen binlerce yıl boyunca çok büyük değişikliklere uğramış, tahrif edilmiş, eklemeler ve çıkartmalarla yeniden şekillendirilmiştir.

    Günümüz Budizminin kutsal olarak kabul ettiği kitabın adı "üç sepet" anlamına gelen Tipitaka'dır. Bu metinler Pali diliyle yazılmıştır. Tipitaka'nın ne zaman yazıya geçirildiği ise kesin olarak bilinmemektedir. Ancak MÖ 1. yüzyılda Seylan'da bugünkü şeklini aldığı ileri sürülmektedir. Tipitaka metinlerinin bölümleri şu şekildedir:

    1- Vinaya Pitaka: Sangha adı verilen bu bölüm rahip ve rahibelerle ilgili kuralları, bunların nasıl yerine getirileceğini içerir. İçinde rahip olmayan Budistlerle ilgili konular da vardır.
    Tibet'teki kütüphaneler asırlar boyunca tahrip edilmiştir. Ancak Tibetli rahiplere ait el yazmaları komşu bölgelerde hala muhafaza edilmektedir. Tüm bu Budist kaynaklar, insanları kabus benzeri bir hayata yöneltmektedir. İnsanların ölüp ineğe veya fareye dönüşeceğini iddia eden bu iç karartıcı ve sapkın inançlar insanları korku ve sıkıntı dolu bir hayata mahkum etmektedir.
    2- Sutta Pitaka: Buda'nın fikirlerini açıkladığı konuşmalarının çoğu bu bölümde bulunur. Bunun için bu bölüme doktrin (dhamma) sepeti de denir. Bu sözler asırlar boyunca sözlü olarak nakledilmiş, başka efsanelerle, batıl inanışlarla içiçe geçmiştir.

    3- Abhidhamma Pitaka: Buda'nın vaazlarının yorumları ve Budizmin felsefesi bu bölümde yer alır.

    Günümüz Budist rahipleri bu metinlerin kutsallığına inanır, ibadetlerini bu kitaplara göre yapar ve tüm hayatlarını bu kitaplara göre düzenlerler. Bu metinlerde Buda adeta bir ilah gibi gösterilmiştir. (Allah'ı tenzih ederiz.) Bu nedenle de günümüz Budistleri Buda heykelleri önünde secde eder, bu heykellere yiyecekler sunar, onlardan medet umarlar. Oysa bu, son derece akıl ve mantık dışı bir uygulamadır. Bu taştan, bronzdan heykellerin kendilerini duyacağına, yardım edeceğine inanan Budistler çok büyük bir aldanış içindedirler. Kitabın ilerleyen bölümlerinde daha detaylı olarak göreceğimiz bu putperest uygulamaların yanı sıra Budizm, kainatın nasıl var olduğu, dünya üzerindeki kusursuz sistemlerin nasıl işlediği gibi konuların hiç üzerinde durmayan, sadece insan üzerinde yoğunlaşan gizemli bir öğreti halini almıştır.

    Budizm'de eski dillerden çeviri yapan rahipler önemli görülür. Yan sayfadaki çizimde Buda, bu görevi yerine getiren rahipleri izlerken tasvir edilmiştir. Altta ise 11. yüzyıldan kalan Sanskritçe metin, Buda'nın hayatından bölümler içermektedir. Bu metinlerdeki sapkın inançları benimseyenler, ahiret inançlarını kaybettikleri için ciddi ahlaki ve psikolojik bozukluklara sahiptirler. Ölümden sonra fare, maymun, inek gibi canlılara dönüşebileceklerini düşünen Budistlerin ruhsal sorunlara sahip olmaları son derece doğaldır.

    Budizm Ateist Bir Dindir

    Budizm putperest bir anlayış üzerine kurulmuş, müşrik bir dindir. Bu anlayışla yetişen Budist rahipler tüm hayatlarını Buda'ya ibadetle geçirirler.
    Budizm, Allah'ın varlığını inkar eden, sadece insanın bazı ahlaki yönlerden gelişimini ve dünyaya ait ızdıraplarından kurtulmasını temel alan ateist bir felsefedir. Bu din hiçbir akılcı ve bilimsel dayanağı bulunmayan birer dogma olan karma ve reenkarnasyon inancı (insanın dünyaya sürekli geldiği, bir önceki hayatındaki davranışlara göre bir sonraki hayatının şekillendiği düşüncesi) üzerine kurulmuştur. Budist yazıtlarda bir Yaratıcı'nın varlığına, kainatın, canlıların ve evrenin nasıl ortaya çıktığına hiçbir şekilde değinilmediği gibi, hiçbir Budist metinde de, kainatın yoktan nasıl var edildiği, canlılığın nasıl ortaya çıktığı ve dünya üzerindeki eşsiz yaratılış delillerinin nasıl var olduğu anlatılmaz. Budistlerin aldanışına göre bu konuda düşünmek dahi gereksizdir. Budist metinlere göre hayatta tek önemli olan şey arzuları yok etmek, ızdıraplardan kurtulmak ve Buda'ya saygı göstermektir.
    Dolayısıyla aslında Budizm çok "dar görüşlü" bir inançtır. İnsanı "nasıl var oldum, evren ve canlılar nasıl ortaya çıktı" gibi temel sorular üzerinde düşünmekten ve bunları araştırmaktan uzaklaştırmakta ve sadece mevcut yaşamın dar kalıpları içine sokmaktadır.

    Onların yürüyecek ayakları var mı? Ya da tutacakları elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? Yoksa işitecek kulakları mı var?...
    (Araf Suresi, 195)


    Budizm Baskıcı ve Köleleştirici Bir Dindir

    "Kendi kendine eziyet" dini haline gelen Budizmin kurucusu Buda'ya göre, doğruya ulaşmanın yolu açlık, sefalet ve acıdan geçer.

    Budizmin insanın tüm arzularını yok etmeye çalışması ise bir başka dar görüşlülüktür. Allah dünyadaki nimetleri insanların yararlanması, zevk alması ve karşılığında da Kendisine şükretmesi için yaratmıştır. Bu nedenle İslam insanlara arzularını köreltmelerini, kendilerine acı ve ızdırap çektirmelerini emretmez. Aksine, dünyadaki güzelliklerden (çirkin ve kötü olan haram davranışlar dışında) yararlanmalarını, kendilerine gereksiz yere sınırlama ve baskı yapmamalarını, kendilerine acı çektirmemelerini emreder. Bu nedenledir ki, Allah Peygamberimiz (sav)'in vasıflarını sayarken, O'nun insanlar üzerindeki "zincirleri indirdiğini" haber vermiştir:
    Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)

    Günümüz Budistleri de ne kadar çok acı çeker, aç kalır ve sefalet içinde yaşarlarsa o kadar çabuk "aydınlanacaklarına" inanırlar. Oysa bu aydınlanma değil, insanın kendisine zulmetmesidir, insanlıkdışı bir yaşam şeklidir. Allah bir ayetinde "...Allah, kullar için zulüm istemez." (Mümin Suresi, 31) şeklinde buyurmuştur. Budistlerin bu sapkın uygulamaları gerçek İslam ahlakının tamamen zıttı bir uygulamadır.

    Kısacası İslam özgürleştiricidir. İnsanı; gereksiz örf ve adetlerden, yasaklardan, toplumsal baskılardan, "başkaları ne der" endişesinden kurtarıp, sadece Allah'ın rızasını amaçlayan huzurlu bir hayat sürmeye çağırır. Nitekim Peygamber Efendimiz de birçok hadisinde insanlara, dini kolaylaştırmayı emretmiştir:
    Resimde, Buda ve takipçileri ellerinde kaplarla sadaka kabul ederken görülüyorlar.
    Günümüzde de bu akıldışı Budist gelenekler sürmektedir. Budizm sapkınlığına düşen insanlar, hiçbir ihtiyaçları olmadığı halde, ellerine bir kap alıp dilenmekte ve son derece küçük bir duruma düşmektedirler.
    Budizm insanları dünyada çalışmak yerine tembelliğe, miskinliğe yöneltmekte; ilkel şartlarda yaşamaya mahkum etmektedir. Oysa İslam dini bunun tam tersini emreder. İslam, insanları dinamizme, fayda sağlayacak işler yapmaya yönelten hayat dolu bir dindir. Budizmin karanlık atmosferinin aksine, temizliği, nezaketi, çalışmayı emreder; bilim ve teknolojide gelişmeyi teşvik eder.

    "Sevindirin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın."1
    "Kolaylaştırıcılar olarak gönderildiniz, zorlaştırıcılar olarak gönderilmediniz." 2
    Budizm ise insanları puslu manastırlara, acı ve sefalet dolu bir yaşama iten, köleleştirici bir inançtır. Allah'ın insanlar için yarattığı nimetleri (güzel yiyecekleri, temizliği, rahatlığı) garip bir şekilde yasaklamakta, acı çekmeyi bir erdem olarak kabul edip tüm bağlılarına acı çekmeyi öğütlemektedir.
    Rahip olmayan nüfus, sadakalarıyla rahiplere yardımda bulunur ve bu yolla bir sonraki yaşamları için kazanç sağladıklarına inanırlar. Budist rahipler ise sabah erken saatlerde ellerinde kaplarla sokaklarda yürür ve halktan sadaka kabul ederler. Ancak ibadet adı altında yaptıkları bu batıl uygulamalar onlara, Allah'ın dilemesi dışında, ne dünyada ne de ahirette bir fayda sağlamayacaktır.

    Örneğin Budist rahipler için hayat türlü zorluklarla doludur. Çalışamazlar ve mülk sahibi olamazlar. Günlük yiyeceklerini, halk arasında ellerinde bir kap ile gezip dilenerek gidermek zorundadırlar. Hatta bu nedenle Budist rahiplere halk arasında "bhikkus" (dilenciler) ismi verilmiştir. Evlilik ve her türlü aile yaşamı da yine rahiplere yasaktır. Her rahibin sadece tek bir elbisesi olabilir, bu da kalitesiz sarı kumaştan olmalıdır.
    Bu giysinin yanında başka tek eşyaları da; uyku için kullanabilecekleri sert bir yatak, saçlarını kazımak için ustura, iğne, matara ve dilenmek için bir kaptır. Günde tek bir öğün yemek yerler ve bu da öğleden önce olmak zorundadır. Öğleden sonra bir ertesi güne kadar bir şey yemek yasaktır. Yemek genellikle ekmek, pirinç ve baharattan oluşur. İçecekleri ise, su veya pirinç sütüdür. Başka yiyecekler "lüks" sayılır ve yasaklanır, hatta ilaçlar bile yasaktır. Et, balık ve meyve gibi yiyecekler sadece eğer rahip hasta ise ve o da bir üst rahibin daveti üzerine yenir. Kısacası Budizm, bir tür "kendi kendine eziyet" dinidir.

    Bu durum Allah'ın Kuran'da yer alan "Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar" (Yunus Suresi, 44) ayetinin de tam bir tecellisini oluşturmaktadır. Oysa Allah iman edip, Kendisine teslim olanlara hem dünyahayatında hem de ahirette çok güzel bir hayat vaat etmiştir. Hem dünya üzerindeki tüm nimetler hem de ahiretteki sonsuz nimetler onlarındır:

    De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır." Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız. (Araf Suresi, 32)


    Budistler günlerini iç karartıcı ortamlarda, dünyada da ahirette de fayda sağlamayacak boş işlerle geçirmektedirler. Oysa İslam dini insanlara dünyada da ahirette de huzur, güzellik, ferahlık sunmakta; her türlü zorluğu ve insan fıtratına aykırı uygulamaları yasaklamaktadır.
    Budizmin bir diğer karanlık yönü de karamsarlığıdır. İnananlarına vaat ettiği "Nirvana", tüm dünyaya karamsar bakan melankolik bir zihniyetin, hayatla olan tüm bağlarını şizofrenik bir biçimde kesmesinden başka bir şey değildir. Katolik Ansiklopedisi The Catholic Encyclopedia, Budizm'in bu özelliğini şöyle açıklamaktadır:

    Resimde Saygon yönetiminin bazı uygulamalarına tepki olarak kendini yakan bir Budist rahip görülmektedir. Yalnızca bu örnek bile Budizmin insanları nasıl karanlık bir ruh haline, acı dolu bir hayata, sapkın bir inanca yönelttiğini görmek için yeterlidir.
    Budizmin bir diğer ölümcül hatası yanlış pesimizmidir. Sağlıklı ve güçlü bir zihin, (Budizmin) yaşamı yaşamaya değer görmeyen ve her türlü bilinçli var oluşu kötü olarak kabul eden yaklaşımına karşı çıkacaktır. Budizm, doğanın, temel özelliği umut ve neşe olan sesi tarafından yalanlanmaktadır. Aslında (Budizm) akılcı yaşamın mükemmelliğine karşı bir tür protestodur. Budizm'in en büyük tutkusu, tüm canlıları Nirvana adı verilen bilinçsiz yaşam moduna götürmek ve böylece doğadaki mükemmelliği yok etmektir. Dolayısıyla Budizm doğaya karşı suç işlemektedir ve bunun sonucu olarak bireye karşı da suç işlemektedir. (Budizme göre) tüm meşru istekler bastırılmalıdır. Her türlü masum dinlence ve eğlence yasaktır. Müzikten zevk almak yasaktır. Doğa bilimleri hakkında araştırma yapmak küçümsenir. İnsan zihni sadece Budist metinleri ezberlemeye ve Budist metafiziği hakkında çalışmaya odaklanmalıdır. Budizmin dünya üzerinde gerçekleştirmek istediği ideal, var olan herşeye karşı kayıtsızlıktır.3

    Oysa İslam insanlara kayıtsızlığı değil, tam aksine canlılığı, neşeyi ve hareketi getirir. İslam terbiyesini alan bir insan çevresindeki olaylara karşı son derece duyarlı olur. Dünyayı Budizm'deki gibi yüz çevrilmesi gereken bir kaos olarak değil, Allah'ın Kuran'da tarif ettiği güzel ahlakı uygulamak için yaratılmış bir imtihan alanı olarak görür. Bu nedenledir ki İslam tarihi son derece adil ve başarılı, halka huzurlu ve mutlu bir yaşam sağlayan yöneticilerle doludur. Budizm ise sadece kendi kendilerine acı çektiren, halklarını da kendileri ile birlikte pasiflik ve dolayısıyla fakirliğe sürükleyen, hatta karşılaştığı sorunlar karşısında tek çareyi kendini yakmakta bulan zavallı insanlar üretmektedir. Şeytanın insana karşı oynadığı büyük oyunlardan biridir bu.

    Budizm Pagan Bir Dindir

    Budizm pagan bir dindir, yani putperesttir. Bugün Budizmin farklı ekollere ayrıldığı ve Buda'ya tapınmanın sadece bazı ekollere has olduğu söylenir. Ancak, Buda'nın şaşmaz bir yol gösterici olarak kabul edilmesi bile -ki bu tüm Budist ekollere hakim bir yanılgıdır- bu dinin Buda'yı putlaştırdığını göstermektedir.

    Tarihi kaynaklara göre Buda'nın ölümünden bir süre sonra Budist rahipler tarafından "Buda'yı kutsallaştırma" girişimleri başlatıldı. Her yere onun heykelleri yapıldı ve Nirvana'nın onun vücudunda şekillendiği yönünde çarpık bir inanç güç kazandı. Budist rahiplerin Buda'ya yönelik aşırı saygı anlayışları, bir süre sonra Buda'ya tapınma halini aldı. Budizmin güçlü olduğu ülkelerin dört bir yanı Buda'nın dev boyutlardaki heykelleriyle donatıldı. Günümüzde de Asya'dan Amerika'ya pek çok ülkede Buda heykelleriyle, üzerinde Buda'nın gözlerinin resmedildiği tapınaklara rastlamak mümkündür. Daha önce de belirtildiği gibi bu gözlerle insanlara, Buda'nın her yeri gördüğü ve insanı sürekli izlediği mesajı verilmekte, insanların hayatlarının her dakikasını Buda'yı düşünerek geçirmeleri fikri aşılanmaktadır. Binlerce yıl önce ölmüş olan bir insanın hala kendisine inananları gördüğünü, koruduğunu, yakarışlarını işittiğini düşünmenin ne denli dayanaksız bir inanç olduğu ise ortadadır. Budistlerin kavramaktan aciz oldukları asıl gerçek ise tüm insanlar gibi Buda'yı da yaratanın alemlerin Rabbi olan Allah olduğudur. Allah gizlinin gizlisini bilen, herşeyi sarıp kuşatandır.

    Bazı tapınakların üstüne resmedilmiş gözler, Buda'nın sözde herşeyi gören gözlerini temsil etmektedir. Budizmin yaygın olarak kabul edildiği ülkelerde bu gibi tapınaklara, Buda heykellerine ve gözlerine çok sık rastlanır. Bu uygulama Budizmin Buda'yı nasıl bir put haline getirdiğini tüm açıklığıyla gözler önüne sermektedir.


    Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O'na (olan)dır. Onların Allah'tan başka çağırdıkları ise, onlara hiçbir şeyle cevab veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. İnkar edenlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.
    (Rad Suresi, 14)

    ... "Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın.
    (Zümer Suresi, 65)


    Budizm ve Karma İnancı
    Karma öğretisi, yapılan her türlü eylemin tepkilerinin er ya da geç yapan kişiye geri döneceğini ve bunun sözde "bir sonraki yaşamını" etkileyeceğini varsayar. Bu batıl inanışa göre insan dünyaya sürekli yeniden gelmektedir ve bir sonraki yaşamında bir önceki yaşamında yaptıklarının sonucunu alacaktır. Allah'ın varlığını inkar eden Budizm'e göre de herşeyi idare eden yegane kuvvet karmadır.

    Karma inancına göre fakirler, sakatlar ve hastalar bir önceki yaşamlarında yaptıkları kötülükler nedeniyle böyle bir yaşam sürmektedirler. Dolayısıyla bu yaşamı haketmişlerdir. Karma inancının yaygın olduğu toplumlardaki adaletsiz sistem de bu çarpık anlayışın bir ürünüdür.
    Sanskritçe bir kelime olan karma, "hareket, fiil" anlamına gelmektedir ve bir "sebep-sonuç kanunu" olarak gösterilmektedir. Karma inancını savunanlara göre, bir insan geçmişte ne yapmışsa, gelecekte onu görecektir. Geçmiş insanın bir önceki hayatı, gelecek ise ölümden sonra başlayacağı iddia edilen yeni hayatıdır. Buna göre bugün fakir olan bir insanın bir önceki hayatında kötülükler yaptığına ve bunun karşılığını bu hayatında fakirlikle aldığına inanılır. Bu batıl inanış kötü bir insanın bir sonraki yaşamında bitki ya da hayvan olabileceği gibi iddialara dahi yer vermektedir.
    Karma inancının zararlı sonuçlarından biri, insanların acizlik, fakirlik ve zayıflıklarını, onların ahlaki kötülüklerinden kaynaklanan bir ceza gibi göstermesidir. Karma inancına göre eğer bir insan fakir veya sakat ise, bunun nedeni önceki yaşamında yaptığı kötülüklerdir ve dolayısıyla böyle olmayı hak etmiştir. Bu batıl inanç, Hindistan'da asırlar boyunca "kast sistemi" olarak bilinen son derece adaletsiz bir toplum yapısının egemen olmasının da en önemli nedenidir.

    (Budizmin gerçekte Hinduizmden doğduğu, Karmanın da Hinduizm'den geldiği unutulmamalıdır.) Karma inancı yüzünden fakir, hasta, sakat insanlar hor görülmüş ve kast sistemi içinde ezilmişlerdir. Sistemin tepesinde olan zenginler ve yönetici sınıf ise, bu imtiyazlarını doğal bir hak olarak görmüşlerdir.

    Oysa İslam'da insanların zayıflıkları bir suç değil, Allah'ın verdiği bir imtihan olarak kabul edilir ve dahası diğer insanların ihtiyaç içindeki bu kimselere yardım etmeleri çok önemli bir görev olarak emredilir. Bu nedenledir ki İslam -ve İslam ile aynı İlahi kaynaktan gelen ancak daha sonradan tahrif edilen Hıristiyanlık ve Yahudilik- çok güçlü bir sosyal adalet kavramına sahiptir. Budizm ve Hinduizm gibi Karma inançları ise, tam aksine sosyal adaletin karşısında büyük bir engeldir.
    Karma'nın temeli reenkarnasyon inancıdır. Yani insanların aynı ruh ile sürekli olarak farklı bedenlerle dünyaya yeniden geldiği düşüncesidir. Karma bu inanca bir de "her hayatın bir sonrakini etkilediği" varsayımını eklemiştir. Ancak bu inanç, tek bir soru ile yıkılmaya mahkumdur: İddia edilen bu karma süreci nasıl işleyecektir? Budizm Allah'ın varlığını kabul etmez. Peki o zaman kim insanları bir önceki hayatlarına göre yargılayıp, buna göre yeni bir bedenle dünyaya gönderecektir? Bu soru cevapsızdır. Budistler bunun bir tabiat kanunu gibi "kendiliğinden" işlediğine inanırlar. Oysa tabiat kanunlarını yaratan da Allah'tır. İnsanların yaşamları boyunca yaptıkları işleri gözlemleyecek, bunların hesabını tutacak, sonra onları ölümlerinin ardından bu hesaba göre yargılayacak, bu yargıya göre onlara yeni bir yaşam biçimi belirleyecek, onları bu yeni yaşam biçimi uyarınca yeniden yaratacak ve bu senaryoyu dünya üzerindeki milyarlarca insan (ve hayvan) üzerinde kusursuzca yürütebilecek bir "doğa kanunu" yoktur. Ortada böyle bir doğa kanunu olmadığına göre, böyle bir süreç de elbette var olamaz.
    Reenkarnasyon inancının hiçbir akılcı dayanağı olmamasına rağmen dünyanın dört bir yanında bu kadar taraftarı bulunmasının ana nedeni ise dine inanmayan, ahiretin varlığını inkar eden ve ölümden korkan insanların, reenkarnasyonu, bu korkularını yenmek için bir çıkış yolu olarak görmeleridir. Çünkü reenkarnasyon inancının temelinde de -Karmada olduğu gibi- ölümden korkmamak gerektiği ve insanın yeniden doğuşlarla arzularına ulaşabileceği yönünde gerçek dışı bir avuntu yatmaktadır.
    Reenkarnasyon bir doğa kanunu gibi kendiliğinden gerçekleşemeyeceğine göre, bunun ancak doğaüstü bir yaratılışla sağlanabileceği açıktır. Ancak Kuran'a baktığımızda reenkarnasyonun bir hurafe olduğunu görürüz; Allah'ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği Kitap, reenkarnasyonu açıkça yalanlamaktadır.

    İslam'a Göre Reenkarnasyon
    Bir Müslümanın her konuda olduğu gibi Karma felsefesine bakış açısı da Allah'ın Kuran'da tarif ettiği şekilde olmalıdır. Kuran'da ölümün ve dirilişin bir kez olduğu bildirilmektedir. Her insan dünyada sadece tek bir hayat yaşar, bu hayatından sonra ölür. Rabbimiz </SPAN>"...Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp buluşacaktır. Sonra gaybı da müşahede edilebileni de bilen Allah'a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma Suresi, 8) şeklinde buyurmaktadır. İnsan ölümünden sonra tekrar diriltilerek, dünyada tüm yapıp ettiklerine göre sonsuza kadar cennette veya cehennemde kalmayı hak eder. Yani insanın bir dünya hayatı, bir de sonsuza kadar yaşayacağı ahiret hayatı vardır. İnsanların öldükten sonra dünya hayatına geri dönemeyeceklerini Allah Kuran'da çok açık olarak bildirmektedir:

    ... Allah'tan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekte) uymazlar. Onlar yalnızca bir zanna uyarlar...
    (Yunus Suresi, 66)

    Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar,(dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler. (Enbiya Suresi, 95)
    Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin. Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır. (Mü'minun Suresi, 99-100)
    Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, insanların bir bölümü ölüm ile karşılaşınca, tekrar dirilme ümidi içinde olacaklardır. Ancak, kendilerine bunun kesinlikle mümkün olmadığı o an açıklanacaktır. Allah bir başka ayetinde insanların ölümü ve diriltilmesi ile ilgili şunları bildirir:
    Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz. (Bakara Suresi, 28)

    Allah insanın başlangıçta ölü olduğunu bildirir. Yani insanın yaratılışının temeli toprak, su, çamur gibi cansız maddelerdir. Daha sonra Allah bu cansız yığına "bir düzen içinde biçim verip" (İnfitar Suresi, 7)
    onu diriltir. Bu dirilişten belli bir süre sonra insan, yaşamı sona erince tekrar öldürülür ve toprağa geri döner, çürüyüp-ufalanıp toz haline gelir. Bu da insanın ikinci defa ölü haline geçişidir. Geriye ise son kez diriltilmesi kalmıştır. Bu da ahiretteki dirilmesidir. Her insan ahirette diriltilecek ve bir daha geri dönüşün mümkün olmadığını anlayarak, dünyada yaptığı herşeyin hesabını verecektir. Allah ayetlerde insanın dünyaya geldikten sonra tek bir ölümden başka ölüm tatmayacağını şöyle bildirir:

    Orda, ilk ölümün dışında başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur. Senin Rabbinden, bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş' budur. (Duhan Suresi, 56-57)

    Biz, onlardan önce nice insan- nesillerini yıkıma uğrattık; (şimdiyse) onlardan hiç birini hissediyor veya onların fısıltı
    larını duyuyor musun?
    (Meryem Suresi, 98)



    Ürdün'deki Petra kalıntıları (solda)
    Roma'daki Collesium kalıntısı (sağda)

    Yukarıdaki ayetler, ölümün sadece bir kez olduğunun görülmesi açısından son derece açık ve kesindir. Bazı insanlar her ne kadar ölüm ve ahiret korkularını yenmek ve kendilerini teselli etmek için Karma ya da reenkarnasyon gibi batıl inançları kabul etmek isteseler de, gerçek olan, öldükten sonra bir daha dünyaya gelmeyecekleridir. Her insan sadece bir kez ölecektir ve bu ölümünden sonra, Allah'ın takdir ettiği şekilde sonsuza kadar yaşayacağı ahiret hayatı başlayacaktır. Allah her insanı dünyada yaptığı iyilik veya kötülüklere göre, cennetle ödüllendirecek veya cehennemle cezalandıracaktır. Allah, sonsuz adalet sahibi, sonsuz merhametli ve şefkatli olandır, herkese yaptığının karşılığını eksiksiz olarak verendir. Ölümden veya cehenneme gitme ihtimalinden korkarak, batıl inançlarda teselli aramak ise, hiç şüphesiz insana çok daha büyük bir yıkım getirir. Akıl ve vicdan sahibi bir insan, bu yönde bir korkusu varsa, cehennem azabından kurtulup cenneti umabilmek için samimi bir kalple Allah'a yönelmeli ve insanlar için hidayet rehberi olan Kuran'a uymalıdır.
    İnsan hiç unutmamalıdır ki, ne genç, ne yaşlı, ne güzel, ne de zengin olmaları bugüne kadar yaşayan hiçbir insanı ölümden koruyamamıştır. Bu nedenle hiçbir insan ölüm gerçeğini göz ardı etmemelidir. Çünkü o göz ardı etse de etmese de bu kaçınılmaz gerçek mutlaka yaşanacaktır.
    O, ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de, (insana) "İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir" (denildiği zaman da). (Kaf Suresi, 19)
    Siz bu satırları okurken de ölümün yakınlığını aklınızdan geçiriyor olabilirsiniz. Ancak belki de elinizdeki kitabı bitiremeden ölüm sizi bulacaktır. Belki de ölüm size diğer insanlardan çok daha yakındır. Bunun için mutlaka bir sebep olması, bir hastalık, kaza ya da yaşlılıkla karşılaşmanız da gerekmeyecektir. Çünkü Allah ölüm vakti gelen kişiye ölüm meleklerini gönderecek ve bu kişinin canını alacaktır. O halde insan bu büyük gerçeği asla aklından çıkarmamalı, ölüme hazırlık yapmayı asla ertelememelidir. Münafikun Suresi'ndeki "... Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez..." (Münafikun Suresi, 11) hükmüyle Allah Kuran'da ölümün ertelenmeyeceğini ve ölüm ile karşılaşan birinin pişmanlığını bize bildirmiştir:
    Sizden birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam" demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Oysa Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Münafikun Suresi, 10-11)

    Budizm'in Sapkın Ahiret İnancı
    Karma inancının bir sonucu olarak Budizm'de ahiret, cennet ve cehennem inancı da yer almamaktadır. Bu, Allah'ın Kuran'da bildirdikleri ile çelişen, batıl ve sapkın bir inançtır. Bu inanca göre daha önce de belirttiğimiz gibi, bir insan her ölümünden sonra tekrar dünyaya gelir ve bu dönüşüm sürekli devam eder. Budizm'de ahiret inancının olmadığını Sanskrit ve Karşılaştırmalı Filoloji Profesörü E. Washburn Hopkins, The Religions of India (Hindistan Dinleri) isimli kitabında şöyle açıklamaktadır:
    Buda'nın kurmuş olduğu sistemin mantığı, onu, bu dünyada mutlu olmamış kimselerin mutlu olabileceği başka bir alemin varlığını kesin inkara götürmüştür. O, sadece öteki dünyayı inkar eden görüşünde ısrar etmekle kalmamış, bunun ötesinde öğrencilerini ve araştırmacılarını, kişinin ölümden sonraki kaderini araştırmaktan ve bu konuda soru sormaktan alıkoymak için her yolu denemiştir. Buda, Nirvana'ya ulaşmanın varlığın yok oluşuna yol açtığına inanmış ve hiçbir zaman ölümsüz bir varlık fikrini benimsememiştir. Onun ısrarla üzerinde durduğu husus, herkesin karma ve yeniden doğuş doktrinlerini tam anlamıyla kabul ederek, mümkün olduğu kadar çabuk, içinde bulunduğu sıkıntılı doğum-ölüm çemberinden bir an önce kurtulmaya gayret göstermesidir.4
    Bazı Budist kaynaklarda ise ölüm sonrası hayatla ilgili olarak şu bilgilerin verildiği görülmektedir:
    Yeniden doğum, ister cennette ister cehennemin muhtelif katmanlarından birinde gerçekleşmiş olsun, söz konusu bu mekanlardaki varoluşlar aynen yeryüzündekiler gibi geçicidir, ebedi değildir. Ferdin bu mekanlardaki kalış süresi, Hinduizm'de olduğu gibi, onun yeryüzünde iken yaptığı iyilik ve kötülüğün miktarına bağlıdır. Belirlenen sürenin tamamlanmasından sonra yeniden yeryüzüne dönülecektir. Cennet ve cehennem ferdin yeryüzündeki fiillerinin karşılığını gördüğü geçici varoluş katmanlarından başka bir şey değildir.5
    Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucundadır...
    (Zümer Suresi, 67)

    Görüldüğü gibi, Budist öğretilere göre insanların yaptıklarının karşılığını bulduğu bir tür cennet ve cehennem inancı vardır. Ancak, hak bir dine ait olmadığı için bu inançta birçok çelişki ve mantıksızlık bulunmaktadır. Herşeyden önce, Allah'ın Kuran'da bildirdiğinin aksine, Budizm'de cennet ve cehennem sonsuz değil, geçicidir.
    Bu inanışın en mantıksız yönlerinden biri ise, dünya üzerindeki mevcut tüm sistemlerin daha önce de belirttiğimiz gibi kendiliğinden işlediğine inanılmasıdır. Budizme göre kainatın ve insanların varoluşu gibi, ölüm ve yeniden doğum döngüsü de başıboştur. Bu inançta dünya hayatını, cennet ve cehennemi yaratan, insanlara yaptıklarının karşılığını veren bir Yaratıcının varlığı kabul edilmez. Oysa bu, son derece mantıksız ve kabul edilmesi imkansız bir iddiadır. Cennet ve cehennem gibi mükafat ve ceza verilecek mekanların varlığını kabul etmek, ancak bu mekanların nasıl varedildiğini, cezayı ve mükafatı kimin vereceğini, adaletin nasıl sağlanacağını açıklamamak çok büyük bir mantık bozukluğudur.. Dahası Karma felsefesinde bunlar iddia edilirken, cennet ve cehennemin bir Yaratıcı olmadan nasıl oluştuğuna getirilebilen hiçbir açıklama bulunmamaktadır. Sadece nesilden nesile aktarılan ve hiçbir zaman da akılcı bir biçimde anlatılmayan ve sorgulanmayan bir batıl inanıştır bu. Zaten Budizm'in kainatın varoluşuna, evrenin işleyişine, canlılardaki kusursuz yaratılışın kökenine dair hiçbir akılcı açıklaması yoktur. Bu nedenle de Budizm hiçbir bir akli dayanağı bulunmayan, sadece efsanevi hikayelerle ayakta tutulmaya çalışılan bir mistik akım olmaktan öteye gidememektedir.
    Batıl Budist inançlara göre, kainatın ve insanların varoluşu da, ölüm ve yeniden doğum da başıboştur. Bu akıldışı iddiaya inanan insanlar büyük bir ruhi dengesizliğe sahip olurlar. Dünyada herşeyin başıboş olduğunu sanmanın korkusu, tedirginliği ve huzursuzluğu içinde yaşarlar. Oysa İslam dini kainatta meydana gelen her olayın Yüce Allah'ın bilgisi ve kontrolünde olduğunu öğretir. Bu gerçeği kavrayan insanlar her an Allah'a güvenip dayanmanın, tevekkülün huzurunu ve sevincini yaşarlar.

    Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır'. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur...
    (Ankebut Suresi, 64)

    ... Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.
    (İsra Suresi, 81)


    Seni çok Özledim Annem

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Azgın Bir Din Budizm


    Budizm günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce Hindistan'ın kuzeydoğusunda ortaya çıkmış ve zaman içinde Sri Lanka, Moğolistan, Seylan, Mançurya, Kore, Japonya, Tibet, Çin, Tayland ve Nepal gibi ülkelerde etkili olmuştur. Bugün dünya üzerinde yaklaşık 300 milyon civarında Budist (ve Budist sempatizanı) olduğu tahmin edilmektedir.



    Buda heykelleri, putperest bir inanca sahip Budistler için büyük önem taşımaktadır. Sapkın Budist inancı, insanları, bu heykellerin kendilerine fayda sağlayabileceği gibi son derece mantık dışı fikirlere yöneltir.





    “Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum.”

    (Mümin Suresi, 42)


    Budizmi ve Budist hayat anlayışını tanımlama konusunda her zaman farklı görüşler olmuştur. Kimileri için Budizm bir din iken, kimileri için bir mezhep, bir tarikat ya da felsefi bir ekoldür. Sonuçta hayata bakış açısıyla ve tüm uygulamalarıyla göz önünde olan Budizmin putperest bir batıl öğreti olduğu açıktır. Budizm Allah inancına sahip olmayan, ateist bir dindir, ahiretin, hesap gününün, cennetin, cehennemin ve meleklerin varlığını reddetmektedir.
    Budizm'in kurucusu Siddharta Gautama MÖ 563-483 yılları arasında Hindistan'ın Kapilavastu şehrinde yaşamıştır. Onun yaşadığı dönemde Hindistan'da yaygın din, ülkeyi işgal eden Aryaların dini olan Brahmanizmdi. Aryalar katı ve asla aşılmaz bir kast sistemi uyguluyorlardı. Bu kast düzenine göre toplum dört gruba ayrılmıştı. Her grup alt kastlara bölünüyordu. Brahman din adamları, toplumun en üst kesimini oluşturuyorlar ve halka çok acımasızca eziyette bulunuyorlardı.
    Soylu Sakya ailesine mensup olan Gautama, Suudhodana isimli asil bir prensin oğlu olarak dünyaya gelmiş, gençliğini refah ve bolluk içinde geçirmiştir. 29 yaşında sarayından ayrılan Gautama, 80 yaşında hayatını yitirene kadar mistik bir arayış içine girmiş ve bazı prensipler belirlemiştir. Bu prensipler zaman içinde bir öğretiye dönüşmüştür ve "Budizm" de budur.

    "Buda" kelimesi "uyandırılmış" veya "aydınlanmış" anlamlarına gelir ve Siddharta Gautama'nın eriştiği varsayılan manevi dereceyi ifade etmektedir. Buda'dan günümüze ulaşan metinler ise onun yaşadığı döneme ait değildir, onun ölümünden 300 - 400 yıl sonra kaleme alınmıştır. Bu metinlerde kitabın ilerleyen bölümlerinde de detaylı olarak göreceğimiz gibi pek çok batıl inanış, akıl ve mantıkla çelişen çarpık uygulamalar ve Buda'yı önünde secde edilen bir put gibi gösteren sapkın açıklamalar bulunmaktadır.



    "...Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. (Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse?
    (Maide Suresi, 23)
    Kuzey Çin'deki 5. yüzyıldan kalma Yungang Mağaraları






    (Sağ üstte) Tibetli Budistlerin "Tibet'in koruyucusu" olarak isimlendirdikleri bir put. 11 başa ve birçok kola sahip olan bu put (Chenresig), putperest Tibet geleneklerine göre çeşitli sıfatlara sahiptir. Oysa akıl sahibi bir insanın taştan yapılmış bir heykeli güç ve kudret sahibi bir varlık zannetmesi, bu saçmalığa inanması mümkün değildir.

    Lhasa Vadisi'ndeki Potala Sarayı Tibet'in en büyük binasıdır. Sarayda eski Dalai Lama'ların mezarları bulunmaktadır. Günümüz Budistleri bu sarayın önünde eğilir, garip saygı gösterilerinde bulunurlar. Bu gösteriler, Tibetli Budistlerin Dalai Lama'yı nasıl putlaştırdıklarını gözler önüne sermektedir.





    "Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili 'hiç bir delil' indirmemiştir..."

    (Necm Suresi, 23)









    (Üstte sağda) Katmandu’daki bu heykel, budistlerin, sapık inanışları sonucu inşa ettikleri devasa heykellerden biridir.

    (Üstte solda) Laos, Vientiane'deki Vat Ong Teu Tapınağı. Tapınağın içindeki enstitüde Budizmin putperest, insanları miskinliğe ve tembelliğe yönelten, iç karartıcı uygulama ve inançlarının yaygınlaştırılması için çalışmalar yapılmaktadır.


    Buda'yı Allah'a Ortak Koşanlar



    "...Hiç şüphesiz, inkar edenler batıl olana uymuşlar; ve hiç şüphesiz, iman edenler Rablerinden olan hakka uymuşlardır..."

    (Muhammed Suresi, :3)


    Budizm, inanç esasları, felsefesi ve uygulamaları ile putperest bir dindir. Budizm'de insanlar Buda'ya karşı coşkulu bir sevgi, derin bir saygı ve bir korku duyarlar ve onu adeta bir ilah olarak kabul ederler. </SPAN>
    Her ne kadar Buda'nın, yaşadığı dönemde kendisine tapılmasını teşvik ettiğine dair bir belge bulunmasa da, Buda'nın ölümünden sonra putperest Brahmanlar seri bir şekilde Buda heykelleri yapmaya başlamışlardır. Buda'ya karşı aşırı sevgi besleyenler de zamanla bu heykellere taparak, onu ilahlaştırmışlardır. (Allah'ı tenzih ederiz.) Oysa Allah'ın vahyine dayalı tüm dinler Allah'ı bir ve tek olarak tanır, tevhid inancını temel alırlar. Allah Kuran'da "...İşte sizin İlahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun..." (Hac Suresi, 34) şeklinde buyurur. Budistlerin yaptığı gibi Allah'ı inkar edip, herkes gibi bir insan olan Buda'yı putlaştırmak Kuran'da "Allah'a şirk koşmak" olarak tarif edilir. Şirk, Allah'ın yüzlerce ayetle insanlara hatırlattığı çok büyük bir günahtır. Allah ayette şu şekilde bildirir:
    Gerçekten, Allah, Kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. (Nisa Suresi,48)



    ...Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular.
    (Araf Suresi, 148)

    Hindistan'ın Shravanbelagola bölgesinde bulunan Gomateshuwar heykeline dua eden ve bu taştan heykelden medet umma yanılgısına düşen Hindistanlı bir kadın.





    (Üstte) Amida Buda, Budistlerin batıl inanışlarına göre sınırsız ışığı sembolize eden Buda'lardandır. Tek başına bu put dahi Budizmin ne kadar cahilce bir anlayış olduğunu anlamak için yeterlidir.

    (Sol yanda) Avalokiteshvara isimli Japon Budist heykel.


    Şirk kelimesinin anlamı "ortaklık"tır. Bu terim Kuran'da Allah'a ortak koşmak anlamında kulanılır. Şirk, herhangi birşeye, bir kimseye ya da bir kavrama Allah ile eşit veya Allah'tan daha fazla değer vermek demektir. Müşrik, şirk koştuğu varlığı Allah'a tercih eder, onu herşeyden üstün tutar. Tüm sevgisini, saygısını, ilgisini, hayranlığını ona yöneltir. Bu çarpık bakış açısı Kuran'da "Allah'tan başka ilah edinmek" olarak tanımlanır.
    İslam dini tevhid inancı üzerine kuruludur. Allah Kuran'da "La ilahe illahu" (O'ndan başka ilah yoktur) ifadesini pek çok kereler tekrarlamış ve imanın ilk şartı olarak belirtmiştir. Bu nedenle şirki en genel anlamda, "La ilahe illahu" gerçeğinden sapmak, Allah'tan başka "güç ve kudret sahipleri" olduğu gibi yanlış bir anlayışa saplanmak şeklinde tanımlayabiliriz. Rabbimiz Kuran'da Kendisini bizlere birçok sıfatı ile tanıtır ve O'ndan başka ilah olmadığını birçok ayette bildirir. Allah üstün isimlerini Haşr Suresi'nde şu şekilde haber verir:
    O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir (Bütün kainatın mutlak surette Hükümdarı olan); Kuddûs'tür (Hatadan, gafletten, her türlü eksiklikten mutlak surette çok uzak); Selam'dır (Her türlü tehlikeden kullarını selamete çıkaran); Mü'min'dir; Müheymin'dir (Gözetici, Koruyucu); Aziz'dir; Cebbar'dır (Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan); Mütekebbir'dir (Herşeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren). Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir. O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 22-24)
    Allah sıfatlarını insanların üzerinde tecelli ettirir. Örneğin Allah sonsuz merhamet sahibidir, insanlarda "merhamet eden" sıfatı tecelli eder ve Allah'ın sıfatları o kişilerde gözükür. Ama bu insanlar kendi çabalarıyla, kendiliklerinden bu özelliklere sahip değildirler. Yaratma gücüne sahip olan ve Allah'ın sıfatlarına kendiliğinden sahip olabilecek herhangi bir varlık yoktur ve bunu iddia etmek "Allah'tan başka ilahlar edinmek" anlamına gelir. Budistler gibi, Allah'a ortak koşan kimseler ise Allah'ın bazı sıfatlarını başka varlıklara ithaf etmektedirler. Örneğin Allah "herşeyi hakkıyla gören, gizlinin gizlisini bilendir". İnsan gizli bir iş yaparken, saklanırken, etrafında hiçbir insan yoksa, kimse tarafından görülmediğini zannederken Rabbimiz onu görmekte, tüm yaptıklarını bilmektedir. Allah kainattaki her olayı en ince ayrıntısına kadar görür ve bilir. Bu olayların tümünü yaratan Allah'tır. Allah bir ayetinde "Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır." (En'am Suresi, 103) şeklinde buyurmaktadır.



    Onlara; "Allah'ın indirdiklerine uyun" denildiğinde, derler ki; "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." ...

    (Lokman Suresi, 21)


    İnsan her nerede olursa olsun Allah mutlaka onunla birliktedir. Şu anda da Allah, sizin bu satırları okuduğunuzu görüyor ve neler düşündüğünüzü biliyor. Allah, insanları her yerde gördüğünü şöyle haber verir:
    Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)

    Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir. (Hadid Suresi, 4)
    Budistlerin putperest anlayışları ise pek çok konuda olduğu gibi bu noktada da ortaya çıkmaktadır. Budistler Buda'yı "herşeyi gören" ve "herşeyi bilen" olarak kabul etmektedirler. Budizmin hakim olduğu ülkelerin dört bir yanında görülen Buda heykelleri, tapınakların üzerine yerleştirilen Buda'nın gözleri hep bu sapkın anlayışı ifade etmektedir. Budistler Buda'nın her an kendilerini gördüğünü düşünmektedirler. Bu nedenle de evlerini Buda heykelleriyle doldurmakta, bunların önünde saygı gösterilerinde bulunmaktadırlar. Buda'nın taştan, tahtadan yapılmış gözleriyle kendilerini göreceğine, tahtadan kulaklarıyla kendilerini işiteceğine inanarak hem çok büyük bir günah işlemekte, hem de akla aykırı bir tavır sergilemektedirler. Allah müşrik kavimlerin bu büyük aldanışlarını ve kendilerine ilah edindikleri varlıkların hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerini "Onların yürüyecek ayakları var mı? Ya da tutacakları elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? Yoksa işitecek kulakları mı var?.." (A'raf Suresi, 195) ayetinde bizlere bildirmektedir. Unutmamak gerekir ki şirk sadece maddesel putlara tapınmaktan da ibaret değildir. Bir kimseyi, Allah'ın kendisine bu dünyada geçici olarak ve imtihan için verdiği imkanlar nedeniyle gözde büyütmek, bu gücü ona aitmiş, kendisinden kaynaklanmış gibi görmek de onu ilahlaştırmak anlamına gelmektedir. Nitekim Allah bir ayetinde şu şekilde buyurmaktadır:

    "Yoksa onların, Allah'ın dışında başka bir ilahları mı var? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir."

    (Tur Suresi, 43)









    Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı?

    (Taha Suresi, 89)



    Budistlerin hayatı çeşitli batıl ritüellerle doludur. Örneğin Tibet'teki Yeni Yıl Festivali'nde Budistler, üzerinde dua metinlerinin yazıldığı örtüleri ağaçlara asıp, havaya konfetiler atarlar.
    İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 165)
    Buda da Allah'ın yarattığı ve dünya hayatında imtihan ettiği aciz bir kuldur. Kendine ait bir gücü, iradesi, insanlar üzerinde etki oluşturma kabiliyeti yoktur. Allah'ın dilemesiyle konuşmuş, Allah'ın hayat vermesiyle ve O'nun belirlediği kadere göre yaşamıştır. Allah'ın Şuara Suresi'nde haber verdiği Hz. İbrahim'in duası insanın Allah'ın mutlak kudreti karşısındaki acizliğini en iyi şekilde ifade etmektedir:
    Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur; Bana yediren ve içiren O'dur; Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur; Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur, Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;" (Şuara Suresi, 78-82)
    Buda Allah'ın çizdiği bir kader üzere yaşamış ve Allah'ın "ol" demesiyle eceli geldiğinde vefat etmiştir. Hiç unutulmamalıdır ki, Allah dilemedikçe bir insanın iman etmesi mümkün değildir. Hidayeti veren Allah'tır. Yine Allah dilemedikçe hiçbir insanın diğer insanları doğru yola sevk etmesi de mümkün değildir. İnsanları doğru ve güzel olana yönelten de Allah'tır. Yapılan davetler, tebliğler ancak Allah dilediği takdirde insanların kalplerinde etki oluşturur. Gerçekte büyük görülmesi, hayran olunması, Kendisinden medet umulması gereken yegane mutlak güç Allah'tır. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle haber verir:
    Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, Azizdir. (Hac Suresi, 74)

    Allah; sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürmekte, daha sonra sizi diriltmektedir. Ortaklarınızdan bunlardan herhangi

    birini yapacak var mı?
    (Rum Suresi, 40)
    De ki: "Ben, yalnızca Allah'a kulluk etmek ve O'na ortak
    koşmamakla emrolundum..."

    (Rad Suresi, 36)




    Allah Kuran'da putlara tapan birçok kavmin örneğini vermektedir. Hz. İbrahim'in müşrik kavmi bunlardan biridir. Onlar da temsili heykeller yontup, bunlara tapmış, kendilerine yapılan çağrılara kulak vermemişlerdir. Rabbimiz ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

    Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir? "Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler. (Enbiya Suresi, 52-53)
    Ayetlerden anlaşıldığı gibi bu tür tapınmalar insanlara atalarından miras kalmaktadır. Dolayısıyla puta tapmak, gerçekte ne kadar mantıksız bir hareket olsa da, çocukluktan itibaren alınan telkinler sonucunda en modern toplumlarda bile yadırganmayan sosyal bir davranış biçimi olabilmektedir.

    Tibet'teki Nechung Manastırı'nda Budistlerin Yeni Yıl Festivali, son derece batıl ve akıldışı ibadetlerle kutlanır.
    Allah Kuran'da Sebe kavminin de aynı Hz. İbrahim'in kavmi gibi putperest olduklarını bildirmektedir:
    Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar. Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah'a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar). (Neml Suresi, 24-25)
    Bu ayetlerde dikkat çekilen bir diğer önemli konu ise bu putperest dini, insanlara süslü gösterenin, doğru yoldan alıkoyanın şeytan olduğudur. Yani Allah'ın vahyine karşı duran tüm putperest dinler gerçekte şeytanın vahyine dayalıdır. Şeytan ise bunu insanlar "Allah'a secde etmesinler diye" yapmaktadır. Yoksa şeytan da Güneş'in kendisine tapınılacak bir ilah olmadığını, tüm kainatı olduğu gibi Güneş'i de yaratanın Allah olduğunu bilmektedir.



    ...Daha önceleri, ataları nasıl tapıyor idiyseler, bunlar da ancak böyle tapıyorlar...
    (Hud Suresi, 109)

    Laos'taki Vat Si Saket manastırında 300 tane farklı Buda figürü bulunmaktadır. Ahiret inancı olmayan sapkın Budist inançlarına sahip kişiler, Buda'yı açık bir şekilde putlaştırmışlardır. Göklerin ve yerin Yaratıcısı olan Allah'ı unutup kendine bile fayda sağlamaya güç yetiremeyecek bir insana dua etmeye, onun heykellerinden medet ummaya yönelmişlerdir.






    Allah'ın Kuran'da putperestlikle ilgili verdiği örneklerden bir diğeri ise İsrailoğulları ile ilgilidir. Hz. Musa ile birlikte Firavun'un kavminden kurtulan İsrailoğulları yolculukları sırasında puta tapan bir kavimle karşılaşmış ve Musa Peygamberden kendilerine aynı şekilde bir put yapmasını istemişlerdir. Allah bu durumu Kuran'da şöyle bildirir:
    İsrailoğullarını denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi. Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir." (Araf Suresi, 138-139)
    Görüldüğü gibi İsrailoğulları cahilce bir tavır gösterip, gözleriyle gördükleri, önünde eğilecekleri, belki de gösterişli törenler yapacakları bir ilah istemektedirler. Bu durum onların Allah'ın kadrini takdir edemediklerinin ve kavrayamadıklarının göstergesidir. Hz. Musa kendilerine gerçeği açıkladığı halde, peygamberleri yanlarından ayrılır ayrılmaz hemen kendilerine putlar edinmişlerdir. Bu, çok büyük bir sapkınlıktır. Nitekim ardından hemen pişmanlığa kapıldıklarını Allah Kuran'da şöyle bildirmiştir:
    (Tura gitmesinin) Ardından Musa'nın kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular.
    Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler. (Araf Suresi, 148-149)




    Ancak Allah'ın buzağıyı ilah edinenlere verdiği cevap şöyledir:
    Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet yetişecektir. İşte Biz, 'yalan düzüp-uyduranları' böyle cezalandırırız. (Araf Suresi, 152)
    Yukarıdaki ayetten de anlaşılmaktadır ki Allah Kendisine şirk koşanları dilerse affetmekte dilediği takdirde de cezalandırmaktadır. Çünkü ayette de ifade edildiği gibi Allah'a şirk koşanlar aslında yalan düzüp uydurmaktadırlar. Bir ve tek olan İlahın Allah olduğu apaçık bir gerçekken, onlar sahte ilahlar edinmektedirler. Bu uydurma ilahların önünde bel büküp eğilmek ise Allah'a karşı işlenmiş çok çirkin ve büyük bir suçtur. Allah diğer günah ve hataları affedebileceğini ama şirki asla affetmeyeceğini Kuran'da şöyle bildirmiştir:

    Tartışmasız, sizin ilahınız gerçekten birdir.

    (Saffat Suresi, 4)




    Gerçekten, Allah, Kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. (Nisa Suresi, 48)

    Allah'tan Başka İlah Yoktur
    İslam'ın temeli, Allah'ın varlığını anlamak ve O'ndan başka hiçbir ilah olmadığını kavramaktır. Allah, İslam'ın İlahi kaynağı olan Kuran'da, dinin temeli olan bu en büyük gerçeği şu şekilde bildirir:
    Sizin İlahınız tek bir İlahtır; O'ndan başka İlah yoktur; O, Rahman'dır, Rahim'dir (bağışlayan ve esirgeyendir).(Bakara Suresi, 163)

    ... O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir...

    (Şuara Suresi, 28)




    Gerçekte, mutlak var olan Allah'tır, diğer herşey ise O'nun yarattıklarıdır. İçinde yaşadığımız kainatı Rabbimiz yaratmıştır. Kainat yaratılmadan evvel ise, maddesel anlamda hiçbir şey yoktu; canlı ve cansızlar, varlık haline getirilmemişti, tam anlamıyla bir yokluk mevcuttu. Kainatın yaratıldığı an; zaman, madde ve mekanı, bunlara tabi olmayan ve sonsuzluğun sahibi Ezeli ve Ebedi olan Allah yarattı. Allah bir Kuran ayetinde kainattaki kusursuz yaratılışı şöyle haber verir:



    Ki O, yarattı, 'bir düzen içinde biçim verdi'.

    (A'la Suresi, 2)


    Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)
    Şu anda meydana gelen herşeyi, her an, Allah yaratmaktadır. Yağan her yağmur damlasını, doğan her çocuğu, yapraklarda gerçekleşen fotosentezi, canlıların vücudundaki işlemleri, galaksilerdeki yıldızların rotalarını, yarılan her tohumu ve bildiğimiz veya bilmediğimiz her olayı Allah sürekli yaratmaktadır. Kainattaki büyük küçük her detay O'nun emriyle işlemektedir:
    Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan)ınızı getiriniz. (Neml Suresi, 64)
    Canlı hücrelerinden kainattaki yıldızlara kadar tüm sistemler mükemmel bir düzen içinde, kusursuz olarak işlemektedir. Bu hayranlık uyandıran düzen her an kontrol edilmekte, düzenlenmekte, büyük bir ahenkle sürdürülmektedir. Çünkü Rabbimizin sonsuz ilmi tüm varlıkları çepeçevre sarmıştır:
    O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)
    Tüm bu gerçeklere rağmen, Allah'ın yaratışını reddedip O'nun yarattığı varlıklara bilinç atfetmek çok büyük bir akılsızlıktır. Evrendeki mükemmel düzen ve canlılardaki kusursuz tasarım, bizlere hepsini tek Yaratıcı'nın yarattığını göstermektedir. Allah bir Kuran ayetinde, Kendisinden başka hiçbir ilah olmadığını ve O'ndan başka hiçbir varlığın kainatta gücü bulunmadığını şöyle haber vermektedir:
    Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelen diregel- diklerinden yücedir. (Mü'minun Suresi, 91)

    Allah her yerdedir ve herşeyi kuşatmıştır. O, asıl ve tek mutlak varlıktır ve tüm varlıklar O'na boyun eğmiştir. Allah, her an, her yerdedir. Allah'ın bulunmadığı hiçbir yer, kontrolünün olmadığı, denetlemediği hiçbir varlık ve canlı yoktur. Herşeye gücü yeten Allah her türlü zaaf ve aczden münezzehtir.
    Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
    Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın...
    (Hud Suresi, 6)
    Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O, yücedir, büyüktür.
    (Şura Suresi, 4)


    Seni çok Özledim Annem

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Azgın Bir Din Budizm


    Budizm günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce Hindistan'ın kuzeydoğusunda ortaya çıkmış ve zaman içinde Sri Lanka, Moğolistan, Seylan, Mançurya, Kore, Japonya, Tibet, Çin, Tayland ve Nepal gibi ülkelerde etkili olmuştur. Bugün dünya üzerinde yaklaşık 300 milyon civarında Budist (ve Budist sempatizanı) olduğu tahmin edilmektedir.

    Buda heykelleri, putperest bir inanca sahip Budistler için büyük önem taşımaktadır. Sapkın Budist inancı, insanları, bu heykellerin kendilerine fayda sağlayabileceği gibi son derece mantık dışı fikirlere yöneltir.


    “Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum.”
    (Mümin Suresi, 42)

    Budizmi ve Budist hayat anlayışını tanımlama konusunda her zaman farklı görüşler olmuştur. Kimileri için Budizm bir din iken, kimileri için bir mezhep, bir tarikat ya da felsefi bir ekoldür. Sonuçta hayata bakış açısıyla ve tüm uygulamalarıyla göz önünde olan Budizmin putperest bir batıl öğreti olduğu açıktır. Budizm Allah inancına sahip olmayan, ateist bir dindir, ahiretin, hesap gününün, cennetin, cehennemin ve meleklerin varlığını reddetmektedir.
    Budizm'in kurucusu Siddharta Gautama MÖ 563-483 yılları arasında Hindistan'ın Kapilavastu şehrinde yaşamıştır. Onun yaşadığı dönemde Hindistan'da yaygın din, ülkeyi işgal eden Aryaların dini olan Brahmanizmdi. Aryalar katı ve asla aşılmaz bir kast sistemi uyguluyorlardı. Bu kast düzenine göre toplum dört gruba ayrılmıştı. Her grup alt kastlara bölünüyordu. Brahman din adamları, toplumun en üst kesimini oluşturuyorlar ve halka çok acımasızca eziyette bulunuyorlardı.
    Soylu Sakya ailesine mensup olan Gautama, Suudhodana isimli asil bir prensin oğlu olarak dünyaya gelmiş, gençliğini refah ve bolluk içinde geçirmiştir. 29 yaşında sarayından ayrılan Gautama, 80 yaşında hayatını yitirene kadar mistik bir arayış içine girmiş ve bazı prensipler belirlemiştir. Bu prensipler zaman içinde bir öğretiye dönüşmüştür ve "Budizm" de budur.

    "Buda" kelimesi "uyandırılmış" veya "aydınlanmış" anlamlarına gelir ve Siddharta Gautama'nın eriştiği varsayılan manevi dereceyi ifade etmektedir. Buda'dan günümüze ulaşan metinler ise onun yaşadığı döneme ait değildir, onun ölümünden 300 - 400 yıl sonra kaleme alınmıştır. Bu metinlerde kitabın ilerleyen bölümlerinde de detaylı olarak göreceğimiz gibi pek çok batıl inanış, akıl ve mantıkla çelişen çarpık uygulamalar ve Buda'yı önünde secde edilen bir put gibi gösteren sapkın açıklamalar bulunmaktadır.


    "...Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. (Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse?
    (Maide Suresi, 23)

    Kuzey Çin'deki 5. yüzyıldan kalma Yungang Mağaraları


    (Sağ üstte) Tibetli Budistlerin "Tibet'in koruyucusu" olarak isimlendirdikleri bir put. 11 başa ve birçok kola sahip olan bu put (Chenresig), putperest Tibet geleneklerine göre çeşitli sıfatlara sahiptir. Oysa akıl sahibi bir insanın taştan yapılmış bir heykeli güç ve kudret sahibi bir varlık zannetmesi, bu saçmalığa inanması mümkün değildir.

    Lhasa Vadisi'ndeki Potala Sarayı Tibet'in en büyük binasıdır. Sarayda eski Dalai Lama'ların mezarları bulunmaktadır. Günümüz Budistleri bu sarayın önünde eğilir, garip saygı gösterilerinde bulunurlar. Bu gösteriler, Tibetli Budistlerin Dalai Lama'yı nasıl putlaştırdıklarını gözler önüne sermektedir.



    "Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili 'hiç bir delil' indirmemiştir..."
    (Necm Suresi, 23)




    (Üstte sağda) Katmandu’daki bu heykel, budistlerin, sapık inanışları sonucu inşa ettikleri devasa heykellerden biridir.
    (Üstte solda) Laos, Vientiane'deki Vat Ong Teu Tapınağı. Tapınağın içindeki enstitüde Budizmin putperest, insanları miskinliğe ve tembelliğe yönelten, iç karartıcı uygulama ve inançlarının yaygınlaştırılması için çalışmalar yapılmaktadır.

    Buda'yı Allah'a Ortak Koşanlar

    "...Hiç şüphesiz, inkar edenler batıl olana uymuşlar; ve hiç şüphesiz, iman edenler Rablerinden olan hakka uymuşlardır..."
    (Muhammed Suresi, :3)

    Budizm, inanç esasları, felsefesi ve uygulamaları ile putperest bir dindir. Budizm'de insanlar Buda'ya karşı coşkulu bir sevgi, derin bir saygı ve bir korku duyarlar ve onu adeta bir ilah olarak kabul ederler. </SPAN>
    Her ne kadar Buda'nın, yaşadığı dönemde kendisine tapılmasını teşvik ettiğine dair bir belge bulunmasa da, Buda'nın ölümünden sonra putperest Brahmanlar seri bir şekilde Buda heykelleri yapmaya başlamışlardır. Buda'ya karşı aşırı sevgi besleyenler de zamanla bu heykellere taparak, onu ilahlaştırmışlardır. (Allah'ı tenzih ederiz.) Oysa Allah'ın vahyine dayalı tüm dinler Allah'ı bir ve tek olarak tanır, tevhid inancını temel alırlar. Allah Kuran'da "...İşte sizin İlahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun..." (Hac Suresi, 34) şeklinde buyurur. Budistlerin yaptığı gibi Allah'ı inkar edip, herkes gibi bir insan olan Buda'yı putlaştırmak Kuran'da "Allah'a şirk koşmak" olarak tarif edilir. Şirk, Allah'ın yüzlerce ayetle insanlara hatırlattığı çok büyük bir günahtır. Allah ayette şu şekilde bildirir:
    Gerçekten, Allah, Kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. (Nisa Suresi,48)

    ...Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular.
    (Araf Suresi, 148)

    Hindistan'ın Shravanbelagola bölgesinde bulunan Gomateshuwar heykeline dua eden ve bu taştan heykelden medet umma yanılgısına düşen Hindistanlı bir kadın.


    (Üstte) Amida Buda, Budistlerin batıl inanışlarına göre sınırsız ışığı sembolize eden Buda'lardandır. Tek başına bu put dahi Budizmin ne kadar cahilce bir anlayış olduğunu anlamak için yeterlidir.
    (Sol yanda) Avalokiteshvara isimli Japon Budist heykel.

    Şirk kelimesinin anlamı "ortaklık"tır. Bu terim Kuran'da Allah'a ortak koşmak anlamında kulanılır. Şirk, herhangi birşeye, bir kimseye ya da bir kavrama Allah ile eşit veya Allah'tan daha fazla değer vermek demektir. Müşrik, şirk koştuğu varlığı Allah'a tercih eder, onu herşeyden üstün tutar. Tüm sevgisini, saygısını, ilgisini, hayranlığını ona yöneltir. Bu çarpık bakış açısı Kuran'da "Allah'tan başka ilah edinmek" olarak tanımlanır.
    İslam dini tevhid inancı üzerine kuruludur. Allah Kuran'da "La ilahe illahu" (O'ndan başka ilah yoktur) ifadesini pek çok kereler tekrarlamış ve imanın ilk şartı olarak belirtmiştir. Bu nedenle şirki en genel anlamda, "La ilahe illahu" gerçeğinden sapmak, Allah'tan başka "güç ve kudret sahipleri" olduğu gibi yanlış bir anlayışa saplanmak şeklinde tanımlayabiliriz. Rabbimiz Kuran'da Kendisini bizlere birçok sıfatı ile tanıtır ve O'ndan başka ilah olmadığını birçok ayette bildirir. Allah üstün isimlerini Haşr Suresi'nde şu şekilde haber verir:
    O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir (Bütün kainatın mutlak surette Hükümdarı olan); Kuddûs'tür (Hatadan, gafletten, her türlü eksiklikten mutlak surette çok uzak); Selam'dır (Her türlü tehlikeden kullarını selamete çıkaran); Mü'min'dir; Müheymin'dir (Gözetici, Koruyucu); Aziz'dir; Cebbar'dır (Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan); Mütekebbir'dir (Herşeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren). Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir. O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 22-24)
    Allah sıfatlarını insanların üzerinde tecelli ettirir. Örneğin Allah sonsuz merhamet sahibidir, insanlarda "merhamet eden" sıfatı tecelli eder ve Allah'ın sıfatları o kişilerde gözükür. Ama bu insanlar kendi çabalarıyla, kendiliklerinden bu özelliklere sahip değildirler. Yaratma gücüne sahip olan ve Allah'ın sıfatlarına kendiliğinden sahip olabilecek herhangi bir varlık yoktur ve bunu iddia etmek "Allah'tan başka ilahlar edinmek" anlamına gelir. Budistler gibi, Allah'a ortak koşan kimseler ise Allah'ın bazı sıfatlarını başka varlıklara ithaf etmektedirler. Örneğin Allah "herşeyi hakkıyla gören, gizlinin gizlisini bilendir". İnsan gizli bir iş yaparken, saklanırken, etrafında hiçbir insan yoksa, kimse tarafından görülmediğini zannederken Rabbimiz onu görmekte, tüm yaptıklarını bilmektedir. Allah kainattaki her olayı en ince ayrıntısına kadar görür ve bilir. Bu olayların tümünü yaratan Allah'tır. Allah bir ayetinde "Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır." (En'am Suresi, 103) şeklinde buyurmaktadır.

    Onlara; "Allah'ın indirdiklerine uyun" denildiğinde, derler ki; "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." ...
    (Lokman Suresi, 21)

    İnsan her nerede olursa olsun Allah mutlaka onunla birliktedir. Şu anda da Allah, sizin bu satırları okuduğunuzu görüyor ve neler düşündüğünüzü biliyor. Allah, insanları her yerde gördüğünü şöyle haber verir:
    Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)

    Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir. (Hadid Suresi, 4)
    Budistlerin putperest anlayışları ise pek çok konuda olduğu gibi bu noktada da ortaya çıkmaktadır. Budistler Buda'yı "herşeyi gören" ve "herşeyi bilen" olarak kabul etmektedirler. Budizmin hakim olduğu ülkelerin dört bir yanında görülen Buda heykelleri, tapınakların üzerine yerleştirilen Buda'nın gözleri hep bu sapkın anlayışı ifade etmektedir. Budistler Buda'nın her an kendilerini gördüğünü düşünmektedirler. Bu nedenle de evlerini Buda heykelleriyle doldurmakta, bunların önünde saygı gösterilerinde bulunmaktadırlar. Buda'nın taştan, tahtadan yapılmış gözleriyle kendilerini göreceğine, tahtadan kulaklarıyla kendilerini işiteceğine inanarak hem çok büyük bir günah işlemekte, hem de akla aykırı bir tavır sergilemektedirler. Allah müşrik kavimlerin bu büyük aldanışlarını ve kendilerine ilah edindikleri varlıkların hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerini "Onların yürüyecek ayakları var mı? Ya da tutacakları elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? Yoksa işitecek kulakları mı var?.." (A'raf Suresi, 195) ayetinde bizlere bildirmektedir. Unutmamak gerekir ki şirk sadece maddesel putlara tapınmaktan da ibaret değildir. Bir kimseyi, Allah'ın kendisine bu dünyada geçici olarak ve imtihan için verdiği imkanlar nedeniyle gözde büyütmek, bu gücü ona aitmiş, kendisinden kaynaklanmış gibi görmek de onu ilahlaştırmak anlamına gelmektedir. Nitekim Allah bir ayetinde şu şekilde buyurmaktadır:
    "Yoksa onların, Allah'ın dışında başka bir ilahları mı var? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir."
    (Tur Suresi, 43)




    Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı?
    (Taha Suresi, 89)


    Budistlerin hayatı çeşitli batıl ritüellerle doludur. Örneğin Tibet'teki Yeni Yıl Festivali'nde Budistler, üzerinde dua metinlerinin yazıldığı örtüleri ağaçlara asıp, havaya konfetiler atarlar.

    İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 165)
    Buda da Allah'ın yarattığı ve dünya hayatında imtihan ettiği aciz bir kuldur. Kendine ait bir gücü, iradesi, insanlar üzerinde etki oluşturma kabiliyeti yoktur. Allah'ın dilemesiyle konuşmuş, Allah'ın hayat vermesiyle ve O'nun belirlediği kadere göre yaşamıştır. Allah'ın Şuara Suresi'nde haber verdiği Hz. İbrahim'in duası insanın Allah'ın mutlak kudreti karşısındaki acizliğini en iyi şekilde ifade etmektedir:
    Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur; Bana yediren ve içiren O'dur; Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur; Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur, Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;" (Şuara Suresi, 78-82)
    Buda Allah'ın çizdiği bir kader üzere yaşamış ve Allah'ın "ol" demesiyle eceli geldiğinde vefat etmiştir. Hiç unutulmamalıdır ki, Allah dilemedikçe bir insanın iman etmesi mümkün değildir. Hidayeti veren Allah'tır. Yine Allah dilemedikçe hiçbir insanın diğer insanları doğru yola sevk etmesi de mümkün değildir. İnsanları doğru ve güzel olana yönelten de Allah'tır. Yapılan davetler, tebliğler ancak Allah dilediği takdirde insanların kalplerinde etki oluşturur. Gerçekte büyük görülmesi, hayran olunması, Kendisinden medet umulması gereken yegane mutlak güç Allah'tır. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle haber verir:
    Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, Azizdir. (Hac Suresi, 74)
    Allah; sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürmekte, daha sonra sizi diriltmektedir. Ortaklarınızdan bunlardan herhangi
    birini yapacak var mı?
    (Rum Suresi, 40)

    De ki: "Ben, yalnızca Allah'a kulluk etmek ve O'na ortak
    koşmamakla emrolundum..."
    (Rad Suresi, 36)

    Allah Kuran'da putlara tapan birçok kavmin örneğini vermektedir. Hz. İbrahim'in müşrik kavmi bunlardan biridir. Onlar da temsili heykeller yontup, bunlara tapmış, kendilerine yapılan çağrılara kulak vermemişlerdir. Rabbimiz ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

    Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir? "Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler. (Enbiya Suresi, 52-53)

    Ayetlerden anlaşıldığı gibi bu tür tapınmalar insanlara atalarından miras kalmaktadır. Dolayısıyla puta tapmak, gerçekte ne kadar mantıksız bir hareket olsa da, çocukluktan itibaren alınan telkinler sonucunda en modern toplumlarda bile yadırganmayan sosyal bir davranış biçimi olabilmektedir.

    Tibet'teki Nechung Manastırı'nda Budistlerin Yeni Yıl Festivali, son derece batıl ve akıldışı ibadetlerle kutlanır.

    Allah Kuran'da Sebe kavminin de aynı Hz. İbrahim'in kavmi gibi putperest olduklarını bildirmektedir:
    Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar. Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah'a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar). (Neml Suresi, 24-25)
    Bu ayetlerde dikkat çekilen bir diğer önemli konu ise bu putperest dini, insanlara süslü gösterenin, doğru yoldan alıkoyanın şeytan olduğudur. Yani Allah'ın vahyine karşı duran tüm putperest dinler gerçekte şeytanın vahyine dayalıdır. Şeytan ise bunu insanlar "Allah'a secde etmesinler diye" yapmaktadır. Yoksa şeytan da Güneş'in kendisine tapınılacak bir ilah olmadığını, tüm kainatı olduğu gibi Güneş'i de yaratanın Allah olduğunu bilmektedir.

    ...Daha önceleri, ataları nasıl tapıyor idiyseler, bunlar da ancak böyle tapıyorlar...
    (Hud Suresi, 109)

    Laos'taki Vat Si Saket manastırında 300 tane farklı Buda figürü bulunmaktadır. Ahiret inancı olmayan sapkın Budist inançlarına sahip kişiler, Buda'yı açık bir şekilde putlaştırmışlardır. Göklerin ve yerin Yaratıcısı olan Allah'ı unutup kendine bile fayda sağlamaya güç yetiremeyecek bir insana dua etmeye, onun heykellerinden medet ummaya yönelmişlerdir.


    Allah'ın Kuran'da putperestlikle ilgili verdiği örneklerden bir diğeri ise İsrailoğulları ile ilgilidir. Hz. Musa ile birlikte Firavun'un kavminden kurtulan İsrailoğulları yolculukları sırasında puta tapan bir kavimle karşılaşmış ve Musa Peygamberden kendilerine aynı şekilde bir put yapmasını istemişlerdir. Allah bu durumu Kuran'da şöyle bildirir:
    İsrailoğullarını denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi. Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir." (Araf Suresi, 138-139)
    Görüldüğü gibi İsrailoğulları cahilce bir tavır gösterip, gözleriyle gördükleri, önünde eğilecekleri, belki de gösterişli törenler yapacakları bir ilah istemektedirler. Bu durum onların Allah'ın kadrini takdir edemediklerinin ve kavrayamadıklarının göstergesidir. Hz. Musa kendilerine gerçeği açıkladığı halde, peygamberleri yanlarından ayrılır ayrılmaz hemen kendilerine putlar edinmişlerdir. Bu, çok büyük bir sapkınlıktır. Nitekim ardından hemen pişmanlığa kapıldıklarını Allah Kuran'da şöyle bildirmiştir:
    (Tura gitmesinin) Ardından Musa'nın kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular.
    Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler. (Araf Suresi, 148-149)

    Ancak Allah'ın buzağıyı ilah edinenlere verdiği cevap şöyledir:
    Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet yetişecektir. İşte Biz, 'yalan düzüp-uyduranları' böyle cezalandırırız. (Araf Suresi, 152)
    Yukarıdaki ayetten de anlaşılmaktadır ki Allah Kendisine şirk koşanları dilerse affetmekte dilediği takdirde de cezalandırmaktadır. Çünkü ayette de ifade edildiği gibi Allah'a şirk koşanlar aslında yalan düzüp uydurmaktadırlar. Bir ve tek olan İlahın Allah olduğu apaçık bir gerçekken, onlar sahte ilahlar edinmektedirler. Bu uydurma ilahların önünde bel büküp eğilmek ise Allah'a karşı işlenmiş çok çirkin ve büyük bir suçtur. Allah diğer günah ve hataları affedebileceğini ama şirki asla affetmeyeceğini Kuran'da şöyle bildirmiştir:
    Tartışmasız, sizin ilahınız gerçekten birdir.
    (Saffat Suresi, 4)

    Gerçekten, Allah, Kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. (Nisa Suresi, 48)

    Allah'tan Başka İlah Yoktur
    İslam'ın temeli, Allah'ın varlığını anlamak ve O'ndan başka hiçbir ilah olmadığını kavramaktır. Allah, İslam'ın İlahi kaynağı olan Kuran'da, dinin temeli olan bu en büyük gerçeği şu şekilde bildirir:
    Sizin İlahınız tek bir İlahtır; O'ndan başka İlah yoktur; O, Rahman'dır, Rahim'dir (bağışlayan ve esirgeyendir).(Bakara Suresi, 163)
    ... O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir...
    (Şuara Suresi, 28)

    Gerçekte, mutlak var olan Allah'tır, diğer herşey ise O'nun yarattıklarıdır. İçinde yaşadığımız kainatı Rabbimiz yaratmıştır. Kainat yaratılmadan evvel ise, maddesel anlamda hiçbir şey yoktu; canlı ve cansızlar, varlık haline getirilmemişti, tam anlamıyla bir yokluk mevcuttu. Kainatın yaratıldığı an; zaman, madde ve mekanı, bunlara tabi olmayan ve sonsuzluğun sahibi Ezeli ve Ebedi olan Allah yarattı. Allah bir Kuran ayetinde kainattaki kusursuz yaratılışı şöyle haber verir:

    Ki O, yarattı, 'bir düzen içinde biçim verdi'.
    (A'la Suresi, 2)

    Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)
    Şu anda meydana gelen herşeyi, her an, Allah yaratmaktadır. Yağan her yağmur damlasını, doğan her çocuğu, yapraklarda gerçekleşen fotosentezi, canlıların vücudundaki işlemleri, galaksilerdeki yıldızların rotalarını, yarılan her tohumu ve bildiğimiz veya bilmediğimiz her olayı Allah sürekli yaratmaktadır. Kainattaki büyük küçük her detay O'nun emriyle işlemektedir:
    Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan)ınızı getiriniz. (Neml Suresi, 64)
    Canlı hücrelerinden kainattaki yıldızlara kadar tüm sistemler mükemmel bir düzen içinde, kusursuz olarak işlemektedir. Bu hayranlık uyandıran düzen her an kontrol edilmekte, düzenlenmekte, büyük bir ahenkle sürdürülmektedir. Çünkü Rabbimizin sonsuz ilmi tüm varlıkları çepeçevre sarmıştır:
    O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)
    Tüm bu gerçeklere rağmen, Allah'ın yaratışını reddedip O'nun yarattığı varlıklara bilinç atfetmek çok büyük bir akılsızlıktır. Evrendeki mükemmel düzen ve canlılardaki kusursuz tasarım, bizlere hepsini tek Yaratıcı'nın yarattığını göstermektedir. Allah bir Kuran ayetinde, Kendisinden başka hiçbir ilah olmadığını ve O'ndan başka hiçbir varlığın kainatta gücü bulunmadığını şöyle haber vermektedir:
    Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelen diregel- diklerinden yücedir. (Mü'minun Suresi, 91)

    Allah her yerdedir ve herşeyi kuşatmıştır. O, asıl ve tek mutlak varlıktır ve tüm varlıklar O'na boyun eğmiştir. Allah, her an, her yerdedir. Allah'ın bulunmadığı hiçbir yer, kontrolünün olmadığı, denetlemediği hiçbir varlık ve canlı yoktur. Herşeye gücü yeten Allah her türlü zaaf ve aczden münezzehtir.

    Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
    Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın...
    (Hud Suresi, 6)

    Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O, yücedir, büyüktür.
    (Şura Suresi, 4)


    Seni çok Özledim Annem

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Azgın Bir Din Budizm


    Bugün Budizm'i dünya gündemine getiren en büyük neden, bu dinin geleneksel coğrafyası olan Uzakdoğu'daki varlığı değil, Batı dünyasında yapılan propagandadır. Bu propagandanın başlangıç tarihi 19. yüzyıla kadar uzanmaktadır. 20. yüzyılın ikinci yarısında ise Budizm giderek ilgi çekmek ve "orijinal" olmak isteyen insanlar için bir moda haline gelmeye başlamıştır.

    Andolsun, biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik...
    (Nahl Suresi, 36)

    Bu modanın başlangıcı özellikle 1960'lardaki pop kültürüne dayanır. O yıllarda Batı gençliğinin bir bölümü ve bazı Batılı entelektüeller, geleneksel Hıristiyan inancını terk ederek yeni arayışlara girmişler ve bazıları bunu Uzakdoğu dinlerinde bulmuşlardı. Bu arayışın en önemli nedenleri ise "aykırı olmak", "düzene karşı çıkmak" ve bu yolla ilgi toplamaktı. 60'lı yılların pop kültürünü belirleyen Beatles'in üyelerinden George Harrison, (Budizm'e benzer bir Uzakdoğu pagan inanışı olan) Hinduizm'i benimsediğini açıkladığında, Beatles hayranları da bu öğretiye özenmeye başladı. John Lennon, Across the Universe (Evren Boyunca) adlı şarkısında Budist "mantra"lar (kutsal ritmler) kullandı. 60'lı ve 70'li yılların "hippi" gençliğinde, Budist ezgiler, giysiler ve öylemler çok revaçtaydı.
    Budizm hakkında dikkat çekici olan nokta, bu gibi popüler kültür araçları ile Batı dünyasına sistemli bir biçimde empoze edilmesidir. Popüler kültürün en önemli mimarı olan Hollywood, bu konuda başı çekmektedir. Hollywood'un genellikle Amerika'nın "liberal" kanadının fikirlerini yansıttığı, yani çoğunlukla Hıristiyan inancına ve ahlakına aykırı değerler savunduğu bilinen bir gerçektir. Din karşıtı teorilerin savunulmasında da Hollywood ön saflardadır. Örneğin; evrim teorisi, bilimsel içerikli filmlerin çoğunda izleyicilere güçlü biçimde empoze edilir. Evrim-yaratılış tartışmasında Hollywood filmleri hemen her zaman Darwinistlerin yanındadır. (Hollywood'un ünlü Inherit the Wind -Rüzgarı Miras Al- filmiyle başlayan bir "din aleyhtarı Darwinist propaganda" geleneği vardır.) Hollywood filmlerinde İslam'ın kötülenmesine yönelik eğilim ise, son derece belirgin olan bir başka "strateji"dir.
    Ancak Hıristiyanlık ve İslam gibi İlahi dinlere karşı genellikle olumlu davranmayan Hollywood dünyası, Budizm konusunda tam aksi bir çizgidedir: Budizm, insancıl, barış dolu ve cazip bir din olarak resmedilir. Brad Pitt'in başrolünü oynadığı Seven Years In Tibet (Tibet'te Yedi Yıl) veya Martin Scorcese'in yönettiği ve Budist başrahip Dalai Lama'nın yaşamını konu olan Kundun gibi filmler, Budizm'in geniş kitlelere propagandası rolünü üstlenmiştir.
    Özellikle eski tarihlerde yapılan Buda heykelleri devasa boyutlardadır. Bu heykellerle Buda'ya saygı gösterisinde bulunulduğuna inanılır. Ancak putları ne kadar büyük olursa olsun, onları Allah'tan gelecek bir azaptan hiçbir şekilde koruyamayacaktır. Allah Araf Suresi'nde müşrik topluluklara şu şekilde seslenmektedir:
    "Kendileri yaratılıp dururken, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar? Oysa (bu şirk koştukları güçler ve nesneler) ne onlara bir yardıma güç yetirebilir, ne kendi nefislerine yardım etmeğe." (Araf Suresi, 191-192)
    (Solda) Budizmin çok yaygın olduğu Laos'taki Buda heykelleri.

    Filmler kadar aktör ve aktrislerin özel yaşamları da Budizm propagandasında önemli rol oynamaktadır. Şiddet filmlerinin ünlü yıldızı Steven Seagall, "Tibet Budizm'i Nyingma Derneği" tarafından, 15. yüzyılda yaşamış bir "lama"nın reenkarnasyonu ilan edilmiştir. Ünlü aktör Richard Gere, aktris Uma Thurman'ın babası olan Richard Thurman ile New York'ta "Tibet Evi" kurmuş ve Budizm'i savunan kitaplar yazmıştır. Diğer ünlü Budistler arasında; Tina Turner, Harrison Ford, Oliver Stone, Herbie Hancock, Courtney Love gibi isimler sayılabilir.
    Kuşkusuz özel yaşamları sadece kişileri ilgilendirir ve insanlar istedikleri inancı seçmekte özgürdürler. Ayrıca bu kişiler gerçek İslam'ı öğrenmiş olsalar, kalplerinin hemen ısıncağında da kuşku yoktur. Ancak buraya kadar özetlediğimiz tablonun gösterdiği önemli bir sonuç vardır: Budizm, ağırlıklı olarak materyalist bir kültüre sahip olan Batılılar arasında ilgi görmekte, dahası benimsenip desteklenmektedir. Materyalist Batı kültürü, kendi maneviyatının kaynağı olan Yahudi-Hıristiyan kültüründen uzaklaşırken, Budizm'i onaylamaktadır.
    Acaba neden?
    Bu soruyu cevaplamak için önce "materyalist Batı kültürü"nün temel özelliklerini belirlemek gerekir. 18. yüzyılda temelleri atılan, 19. yüzyılda teorik çerçevesi kurulan ve 20. yüzyılda da (teorik çerçevesi giderek çürümesine rağmen) kitleselleşen bu kültür:
    - Allah'ın varlığını inkar eder. Evrenin bir rastlantı eseri olduğuna inanır.
    - Canlıların nasıl var olduğu sorusuna getirdiği cevap "evrim"dir. Darwinizm'in canlılığı açıkladığını sanır.
    - İnsanın "bir tür hayvan" olduğunu kabul eder. İnsan ruhunun varlığını reddeder.
    - Ölümden sonra yaşam, diriliş, hesap günü, cennet ve cehennemin varlığını reddeder.

    Materyalist Batı kültürünün, her biri büyük birer yanılgı olan bu varsayımları, elbette İlahi dinlere aykırıdır. Ancak ne ilginçtir ki bu yanılgıları aynen paylaşan bir başka kültür daha vardır: Budizm.


    Budizm'in Huxley Tarafından Keşfedilişi
    Budizm ateist bir dindir; Allah'ın varlığını kabul etmez. Ahireti, cennet ve cehennemi kabul etmez. İnsanın hayvanlardan farklı bir ruhu olmadığını varsayar ve dahası Karma inancı çerçevesinde doğada sürekli bir dönüşüm olduğuna inanır. Budizm'e göre bir balık "sonraki yaşamında" bir memeli olarak dünyaya gelebilir, bir insan "sonraki yaşamında" bir solucan olabilir. Türler arasında "geçişlilik" öngören ve insanı da hayvanlar arasında gören bu anlayış, Darwin'in evrim teorisiyle önemli bir paralellik taşımaktadır. Bir araştırmacı, Budizm'in evrimle olan bu ilişkisini şöyle tarif eder:

    Thomas H. Huxley'nin karikatürü

    Aslında Budist felsefe, evrimin gerçekleşmiş olmasını gerekli kılar çünkü herşeyi dönüşken varlıklar olarak görmekte, sürekli olarak yoktan var olduğunu, bir süre varlığını sürdürdüğünü ve sonra kaybolduğunu savunmaktadır. Türlerin değişmeden sabit kalması, Budist ontoloji ile uyumlu olmayacaktır.6
    İşte bu nedenle Darwinistler 19. yüzyıldan bu yana Budizm'e sempati duymuşlar ve bu dini desteklemişlerdir.
    Budizm'e yönelik Darwinist hayranlığı ifade eden ilk kişi, Darwinizm'in doğuşunda, Darwin'in kendisinden sonra belki de en büyük rolü üstlenmiş olan kişiydi: Thomas H. Huxley. Huxley, Darwin, teorisini ortaya attıktan sonra onun en ateşli savunucusu olarak sahneye çıktı ve bu nedenle o dönemde "Darwin'in çoban köpeği" (Darwin's Bulldog) olarak isimlendirilmişti. Yaratılışı savunan din veya bilim adamlarıyla yaptığı tartışmalar, Darwinizm'i savunan ateşli yazı ve nutukları, Huxley'i 19. yüzyılın en ünlü Darwinisti olarak tarihe geçirdi.

    Huxley'nin pek bilinmeyen bir özelliği ise, Budizm'e olan hayranlığıydı. Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi İlahi dinlerin temsilcileri ile mücadele eden Huxley, Budizm'i, oluşturmak istediği seküler Batı medeniyetine uygun bir inanç olarak görüyordu. Philosophy East and West dergisinde yayınlanan "Buddhism in Huxley's Evolution and Ethics" (Huxley'in 'Evrim ve Ahlak'ında Budizm) başlıklı makalede bu konu işlenmektedir. Makalede Huxley'nin Evolution and Ethics (Evrim ve Ahlak) adlı kitabından Budizm hakkındaki şu tanımı aktarılmaktadır:


    David Hume

    (Budizm) Batılı anlamda Tanrı tanımayan bir sistemdir; insanın bir ruhu olduğunu kabul etmez; ölümsüzlüğe inanmanın bir yanılgı olduğunu savunur hatta bunu ummayı günah sayar; duaya ve kurban ibadetine yer vermez; insanların kurtuluş için sadece kendi yaptıklarına güvenmesini ister... yine de Eski Dünya'nın kayda değer bir bölümünde harika bir hızla yayılmış, yabancı inançlarla karışsa bile insanlığın küçümsenemez bir kısmının hakim inancı olmuştur.7

    Görüldüğü gibi Huxley Budizm'e hayrandır ve bunun tek nedeni Budizm'in aynen Huxley ve diğer Darwinistler gibi Allah inancına sahip olmamasıdır.
    "Buddhism in Huxley's Evolution and Ethics" makalesinin yazarı olan Hawai Üniversitesi öğretim üyesi Vijitha Rajapakse'ye göre, Huxley'nin Budizm'e olan hayranlığında, Budizm ile Eski Yunan'ın pagan ve ateist düşünürleri arasında gördüğü paralellik de rol oynamıştır:
    Huxley'in Budist düşünceyi Batılı fikirlerle ilişkilendirme konusundaki açık eğilimi... onun argümanının başka boyutlarında da örneklendirilmektedir. Budizm'in gayrı-İlahi pozisyonunu Heraklitus'un bakış açısına benzetmiş ve dahası "Stoacılıkla Budizm arasında" pek çok paralelliğe işaret etmiştir.8
    Rajapakse, sadece Huxley'in değil, 19. yüzyılın diğer bazı ateistlerinin (veya agnostiklerinin) de Budizm'e büyük hayranlık duyduklarını not etmektedir. Bu devirde Budizm ile materyalist Batı felsefesi arasında kurulan bir paralellik de, David Hume'un fikirleri konusundadır. 18. yüzyılda yaşamış olan İskoç düşünür Hume, ateist ve din karşıtı bir felsefecidir. Rajapakse; "İlginçtir ki, Budizm ve Hume felsefesi arasındaki paralellikler, Budizm hakkındaki yorum yapan ilk yorumcular tarafından bile doğru bir şekilde not edilmiştir" der ve şöyle devam eder:
    Örneğin Rhys Davids belirtir ki "dıştan gelen bir ruha sahip olmama düşüncesi, daimi ve değişmez bir acı çekme fikri gibi açılardan, bizden sadece iki yüzyıl önce yaşamış olan Hume'dan iki bin dört yüz yıl önce aynı pozisyonu almıştır." 9

    Rajapakse'nin belirttiği gibi, Victoria dönemi İngilteresi'nde (yani 19. yüzyılda) daha pek çok düşünür Budizm'e ilgi duymuştur ve bunun nedeni de, Budizm'i, o devrin yükselen felsefeleri olan ateizm ve Darwinizm'e uygun bulmalarıdır.
    Aynı nedenle Budizm'e sıcak bakan bir diğer ateist ise, ünlü Alman düşünür Friedrich Nietzsche'dir.

    Nietzsche'nin Budizm Sempatisi

    19. yüzyılın koyu ateistlerinden Friedrich Nietzshce

    19. yüzyılın koyu ateistlerinden biri de Nietzsche idi. Hıristiyanlığa karşı koyu bir nefret besleyen, buna karşın putperest kültürünü ve putperest ahlakını savunan Nietzsche, savunduğu görüşlerle 20. yüzyıl faşizminin ve özellikle de Nazizm'in fikri öncüsü oldu. Nietzsche, Hıristiyanlığa; şefkat, merhamet, tevazu, tevekkül gibi erdemleri savunduğu için savaş açıyor ve dolayısıyla aslında İslam ve gerçek Yahudiliğin temel ahlaki prensiplerine de karşı çıkıyordu. İlahi dinlere olan bu nefreti, kuşkusuz sadece bu dinlerin ahlaki prensiplerinden değil, bundan da önemlisi, Nietzsche'nin fanatik ateizminden de kaynaklanıyordu. Amerikalı edebiyatçı Jason DeBoer, Nietzsche hakkındaki makalesinde "ateizm, Nietzsche'nin fikirlerinin çok önemli bir parçasıdır" der ve şunları ekler: "O tarafsız bir eleştirmen değildi; Hıristiyanlığa karşı nefretle yanıp tutuşuyordu ve ateistik yazıları büyük bir kinle doluydu."10
    Ancak, tahmin edilebileceği gibi, Nietzsche'nin nefreti sadece İlahi dinlere karşıydı, pagan dinlere değil. Aksine, paganizmi övüyor ve yüceltiyordu. Özellikle de Budizm'i... Jason DeBoer'in ifadesiyle "ilginçtir ki, tarihteki en militan ateistlerden biri olmasına karşın, Nietzsche tamamen din karşıtı değildi... Diğer bazı dinlerin pek çok özelliğine saygı ve hayranlık duymuştu; bunlar paganizm ve hatta Budizm'di." 11
    İngiliz akademisyen David R. Loy ise, Nietzsche hakkında yazdığı bir makalede aynı konuda şunları belirtir:
    Nietzsche ve Budizm'i karşılaştırmak neredeyse klasik bir iş haline gelmiştir ve bunun iyi bir gerekçesi vardır: Aralarında derin bir uyum görünmektedir. Morrison'un belirttiği gibi, pek çok ortak öğe paylaşmaktadırlar: Her ikisi de Tanrısız bir evrende insanın merkeziliğini vurgulamakta ve hiçbiri varlık sorununun çözümü için getirdikleri çözümlerde dış bir varlığa dayanmamaktadır... Her ikisi de insanı daima değişen ve çok çeşitli olan psikofiziksel güçlerin akışı olarak görmekte ve bu akışta otonom ve değişmeyen bir varlığa (yani ruha) yer vermemektedir.12
    Nietzsche'nin Budizm ile paylaştığı bu fikirler kuşkusuz büyük birer yanılgıdır. Bu yanılgıların çıkış nedeni ise, insanın kibiri ve cehaletinden başka bir şey değildir. Evreni ve doğayı akıl ve vicdan gözüyle inceleyen insan Allah'ın varlığının apaçık delillerini görecektir. Aynı gerçek çağımızdaki bilimsel bulgular tarafından da ortaya konmaktadır. Nietzsche gibi ateistlerin ortaya attığı "Tanrısız evren" fikri Big Bang ve İnsani İlke (Anthropic Principle) gibi bilimsel bulgularla yıkılmış, bilim Allah'ın evreni yarattığına ve olağanüstü bir dengeyle düzenlediğine dair açık kanıtlar ortaya koymuştur. (Ateizmin Çöküşü hakkında detaylı bilgi için bkz. İslam'ın Yükselişi, 2002, Kültür Yayıncılık) Darwin'in evrim teorisinin geçersizliğini ve "bilinçli tasarım"ın varlığını gösteren deliller, yaratılışın doğruluğunu kanıtlamaktadır. Freud, Marx, Durkheim gibi 19. yüzyıl ateist düşünürlerinin fikirleri de yine bilimsel bulgular veya sosyal sonuçlarla birer birer yıkılmıştır.

    Budizm: Materyalist Kültüre Sahte Maneviyat
    Ateizmin söz konusu bilimsel çöküşü, bugün Batı dünyasında Budizm'in neden körüklendiği sorusuyla da yakından ilgilidir. Ateist ve materyalist Batı kültürünün mimarları, teorilerinin çöküşte olduğunu görmekte, buna karşılık İlahi dinlere yönelişin artan ivmesini engellemek için, çözümü Budizm gibi pagan inançların körüklenmesinde bulmaktadırlar. Bir başka deyişle, Budizm -ve ona benzer diğer pagan Uzakdoğu inançları- materyalizme sahte bir "maneviyat" takviyesidir.
    Peki materyalist Batı kültürü buna neden ihtiyaç duymaktadır? Batı dünyasının iki bin yıllık fikri gelişimini (ve dejenerasyonunu) inceleyen İngiliz yazarlar Michael Baigent, Richard Leigh, Henry Lincoln, Batı dünyasının 20. yüzyılda bir "anlam krizi" içine düştüğünü belirtirler. Bir diğer deyişle, Batılı toplumlara empoze edilen materyalist felsefe ve yaşam biçimi, insanları Allah'ın varlığı ve O'na ibadet gerçeğinden kopararak, hayatlarını anlamsız hale getirmiştir. Baigent, Leigh ve Lincoln'ün deyişiyle "hayat herhangi bir anlamdan ve belirleyicilikten tümüyle kopmuş ve hiçbir somut hedefe matuf olmayan tesadüfi bir olgu haline gelmiştir".13

    Budizm ve benzeri putperest inançlar, materyalist Batı dünyası tarafından da destek görmektedir. Materyalizm ve ateizmin hızla çöktüğü günümüzde, insanların hak dine yönelmelerini önleyebilmek için, Budizm başta olmak üzere pek çok batıl inanışın propagandası yapılmaktadır. Bu içi boş öğretilerin gerçek yüzlerini anlamak içinse, sadece biraz düşünmek, bunları akıl ve mantık süzgecinden geçirmek yeterli olacaktır.

    Bu anlam krizine, bir taraftan da materyalist teorilerin bilimsel düzeydeki çöküşünün eklenmesi, insanların İlahi dinlere -özellikle de İslamiyet'e- yeniden yönelmelerine yol açmıştır. Bu nedenledir ki bugün Hıristiyan, İslam ve Yahudi dünyasında din yükseliştedir; dine inananların ve dini uygulayanların oranı giderek artmakta, dini kavram ve değerler toplum hayatında çok daha fazla yer almaktadır.
    Budizm ve benzeri pagan inançlar, işte bu yükselişin önünü kesmek, dinsizliğin "anlam krizi" içinde bocalayan insanlara sahte bir kurtuluş ve çıkış yolu sunmak için körüklenmektedir. Budizm, Taoizm, Hinduizm, bunların Hare Krişna gibi versiyonları, tüm bu pagan öğretileri birleştiren "New Age" gibi akımlar, "uzaylılar"dan geldiğine inanılan sözde kutsal mesajlar üzerine yoğunlaşan "UFO dinleri"... Tüm bunlar ateist ve materyalist dogmadan kopmak istemeyen, buna rağmen kendilerine bir tür "maneviyat" arayan insanların kapıldıkları boş öğretilerdir. Bunun yanısıra hiçbir temele dayanmayan boş bir özenti, dikkat çekme arzusu da Budizmi seçen insanların kararlarında çok büyük bir etkendir.
    Bu öğretilerin boş olduğunu anlamak içinse sadece biraz düşünmek, onları akıl ve mantık süzgecinden geçirmek yeterlidir. Uzakdoğu inançlarının temeli olan Karma ve reenkarnasyon, daha önce de ayrıntılı olarak incelediğimiz gibi, hiçbir akılcı dayanağı olmayan birer batıl inançtır. (Detaylı bilgi için bkz. İslam ve Karma Felsefesi, Harun Yahya) Bu dinler, Allah'ın varlığına inanmazken, dolayısıyla insanları yargılayacak İlahi bir makam tanımazken, her insanın yaptıklarının karşılığını alacağına, "bir sonraki hayatının" buna göre belirleneceğine nasıl inanabilirler? Kim bunu belirleyecektir? "Uzaylılar"a tapınanlar da yine son derece saçmabir inanç içindedirler. Varlıkları tümüyle hayali olan "UFO"lar üzerine nasıl bir hayat felsefesi inşa edilebilir? Kaldı ki, eğer "uzaylılar" var olsalar bile, bu varlıkların insanlara doğru yolu göstereceklerinin garantisi nedir? Ayrıca unutmamak gerekir ki, uzaylılar var olsalar, mutlaka onların da "yaratılmış" olmaları gereklidir.
    Bu gibi batıl inançlara kapılanlar, gerçek Yaratıcıları olan Allah'ın "Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?" (Vakıa Suresi, 57) ayeti üzerinde düşünmeli, ve yine Rabbimizin Kuran'da emrettiği gibi, O'nun yoluna uymalıdırlar:
    Bu benim dosdoğru olan yolumdur. Şu halde ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup-sakınırsınız. (Enam Suresi, 153)


    Seni çok Özledim Annem

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Azgın Bir Din Budizm


    Buraya kadar Budizm'in batıl inançlarını ve yanılgılarını inceledik. Ancak bunların yanı sıra, bu dinde bazı olumlu ahlaki prensiplerin de bulunduğunu belirtmek gerekir. Budist kaynaklarda insanlar hırsızlık yapmaktan sakındırılmakta, yardımseverliğe teşvik edilmekte ve bencillikten ve hırstan arınmaları istenmektedir. Tüm bunlar Budizm'in ilk ortaya çıktığında Allah'ın vahyine dayalı hak bir din olup, zaman içinde tahrif edilmiş olabileceği ihtimalini akla getirmektedir.
    Allah ayetlerinde her ümmete mutlaka uyarıcılar gönderdiğini haber vermiştir:
    Şüphesiz Biz seni, hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı gelip-geçmiş olmasın. (Fatır Suresi, 24)

    Budistler veya bir özenti ya da ilgi çekme uğruna Budizmi seçenler nasıl büyük bir aldanış içinde olduklarının farkında değildirler. Oysa Budizm onları, güzel ve estetik olan her türlü değerden uzaklaştırmakta, pis, karanlık ve kasvetli bir dünyanın içine çekmektedir.

    Andolsun, Biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu... (Nahl Suresi, 36)
    Allah diğer ayetlerinde ise "Her ümmetin bir Resulu vardır..." (Yunus Suresi, 47) ve "...Her ümmet kendi kitabına çağrılır..." (Casiye Suresi, 28) şeklinde buyurmaktadır.
    Bu ayetler bize Allah'ın Hint toplumuna da bir uyarıcı göndermiş olabileceğini göstermektedir ve belki de bu uyarıcı "Budizm'in kurucusu" olarak bilinen Siddharta Gautama olabilir. Ancak onun ardından bu din tahrif edilmiş, yaygınlaştığı ülkelerin kültür ve dinleriyle karışıp orijinalliğini kaybetmiş, çeşitli hurafelerle birleşip batıl bir din haline gelmiş olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)
    Elbette bu durumda Siddharta Gautama'nın gerçek hayat hikayesi, şu anda bilinen mitolojik hikayeden çok daha farklı olacaktır. Zaten Gautama'nın hayat hikayesi hakkında birbiriyle çelişen çeşitli versiyonlar vardır ve bu durum bu kişinin gerçek kimliğinin şu anda bilinenden çok daha farklı olabileceğini gösteren önemli bir işarettir.
    Budizm'in, başta belirttiğimiz gibi, bazı doğru ahlaki prensipleri savunması, bu dinin Hak bir kökenden gelme olasılığını akla getiren ilk nedendir. Bunun yanı sıra, Budizm'in bir başka inancı daha Hak dinin gerçeklerine uygundur: Tarih boyunca insanlara aynı gerçekleri anlatmış dini önderlerin (peygamberlerin) gelmesi, ancak onların ardından insanların dini dejenere etmeleri. Batılı araştırmacı JM Robertson, Budizm'in "peygamberler zinciri" inancını şöyle açıklar:
    Budizm... yeni bir öğreti olduğu iddiasında değildir. Geleneğe göre, daha önce defalarca yayılmıştır. Gautama, tarih boyunca belli aralıklarla ortaya çıkan ve hepsi de aynı doktrini öğreten bir seri Buda'nın sadece bir tanesidir. Kayıtlarda, Gautama öncesinde ortaya çıkanyirmi dört ayrı Buda'nın isimleri yer almaktadır... İnanca göre her Buda'nın ölümünden sonra getirdiği din bir süre gelişmekte, ama sonra dejenere olmaktadır. Unutulduktan sonra ise, yeni bir Buda çıkmakta ve kayıp Dhamma'yı, yani gerçeği tekrar öğretmektedir.14
    Bu dinin akıllara Budizmin "peygamberlerden sonraki dejenerasyonla ortaya çıkan çarpık inançlardan biri" olabileceği ihtimalini getirmektedir. Öte yandan Budizm'in tutucu ve kalıpçı yapısı da, hak dinin dejenerasyonu sırasında ortaya çıkan klasik bir bozulmayı hatırlatmaktadır. Allah Kuran'da Hıristiyanların ve Yahudilerin de aynı tuzağa düştüklerini, dinlerini gereksiz yere detaylara ve yasaklara boğduklarını anlatır. Örneğin -Budizm'de de görülen "dünyadan elini eteğini çekme" ve "kendi kendine acı çektirme" düşünceleri, Hıristiyanlıkta da dinin dejenerasyonu sürecinde ortaya çıkmış bir yanılgıdır. Allah Kuran'da bu yanılgıdan şöyle söz eder:


    Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bid'at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır. (Hadid Suresi, 27)
    Budizm de "türetilen bir ruhbanlıkla" bozulmuş eski bir Hak din olabilir. Kuşkusuz Budizm'deki dejenerasyon Hıristiyanlık veya Yahudilik'ten çok daha ileri boyuttadır. Her ne kadar zaman içinde tahrifata uğrasalar da, Hıristiyanlık ve Yahudilik hala Allah'ın vahyine bağlı, O'na iman esasına dayanan İlahi dinlerdir. Budizm ise, eğer gerçekten Hak bir özden geliyorsa bile, bu özden tamamen uzaklaşmış, bir yığın batıl inanış ve ritüel ile boğulmuş, geriye sadece birkaç doğru ahlaki prensip kalmıştır.
    Budizm'in İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlıkla benzeşen bir diğer önemli yönü de, her üç İlahi dinde bulunan ahir zaman ve Mehdi - Mesih inancının bu dinde de yer almasıdır.
    Ahir zaman kıyamet öncesinde yaşanacak olan son dönemdir. Gerek Kuran ayetlerinde gerekse Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ahir zamanda İslam ahlakının tüm dünyaya yayılacağına dair pek çok işaret vardır. Kuran ayetlerinde Hz. İsa'nın ölmediği, öldürülmediği, hayatta iken Allah katına yükseltildiği, daha sonra tekrar yeryüzüne döneceği haber verilir. Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden gönderileceği, Peygamberimiz (sav) tarafından da müjdelenmiş ve onun gönderileceği dönem olan "ahir zaman"da tüm yeryüzünün barış, adalet, huzur ve refahla dolacağı haber verilmiştir. Hadislerde bu kutlu görevinde Hz. İsa'ya Mehdi'nin yardımcı olacağı bildirilir. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hz. İsa Gelecek, Vural Yayıncılık
    Ahir zaman, hadislerde iki farklı döneme ayrılır. İlk önce Allah'ın açıkça inkar edildiği, din ahlakını yaşayanların sayısının azaldığı, hayat pahalılığının ve maddi sıkıntının çok arttığı, kıtlıkların yaşandığı, insanların pek çok doğal felaketle karşı karşıya kaldığı, haksızlığın ve adaletsizliğin yaygınlaştığı, savaşların ve çatışmaların çoğaldığı, insanlar arasında sevgi, merhamet ve şefkat yerine acımasızlık ve zalimliğin hakim olacağı bir dönem yaşanacaktır. Daha sonra insanlık, tüm bu acıların gerçek kaynağı olan din dışı ve din karşıtı felsefelerden kurtularak din ahlakına yönelecek, bunun sonucunda ise yapay çatışmalar, haksızlık ve zulümler sona erecek ve sıkıntı, darlık içinde olan tüm insanlar büyük bir huzur, barış, güvenlik ve refaha kavuşacaklardır. Dünya çok büyük bir bolluk ve bereketle dolacaktır.
    İslam dininde olduğu gibi Hıristiyanlık ve Yahudilikte de söz konusu Mehdi-Mesih ve ahir zaman inanışı bulunmaktadır. Kitab-ı Mukaddesi oluşturan Eski Ahit'te (Tevrat ve Musevilerin diğer kutsal yazıları) ve Yeni Ahit'te (dört İncil ve diğer risaleler) ahir zaman ile ilgili birçok açıklama vardır. Özellikle Hz. İsa'nın gelişi konusu İncil metinlerinde önemli yer tutar. Bu izahlar Kuran ayetleriyle ve Peygamberimiz (sav)'in hadisleriyle büyük paralellik göstermektedir.

    Tevrat'ta Hz. İsa'nın adı geçmemekte, ancak Hz. Davud'un soyundan kurtarıcı bir Mesih'in geleceği bildirilmektedir. Ayrıca Tevrat'ın bazı bölümlerinde son zamanlarda olacak olaylardan bahsedilmektedir. Tevrat'ta geleceği vaat edilen, gelişi ve yapacakları hakkında birçok açıklamalar yapılan Mesih, Kuran'da da belirtildiği gibi, Hz. İsa'dır. Mesih dışında beklenen kişi için, melik, rab (efendi-eğitmen), "sürekli hayır" gibi farklı sıfatlar da kullanılmıştır.15
    Tevrat'ta Mesih'in gelişinden bahsedilirken onun dünyada kuracağı hakimiyetten de çokça bahsedilir. Milletleri kendi yönetiminde toplaması, Hz. Davud'un soyundan olması ve ona benzemesi (Hz. Davud da kendi zamanında ulaşabildiği tüm bölgelerde hakimiyet kurmuştu) Mesih'in temel özelliklerindendir. Tevrat'ta yer alan bu pasajlardan bazıları şu şekildedir:

    Rab ile çekişenler parçalanacaklar; onların üzerine göklerde gürleyecektir; Rab dünyanın uçlarına hükmedecektir; ve kralına kuvvet verecek, ve mesihinin kuvvetini yükseltecektir. (1. Samuel, 2:10)
    Ve kralların günlerinde göklerin Allah'ı ebediyyen harap olmayacak bir krallık kuracak ve onun hakimiyeti başka bir kavme bırakılamayacak ve bu krallıkların hepsini o parçalayacak ve bitirecek, ve kendisi ebediyyen duracak. (Daniel, 2: 44)
    İşte, kendisine destek olduğum kulum; canımın kendisinden razı olduğu sezme kulum; Ruhumu onun üzerine koydum; milletler için hakkı meydana çıkaracaktır. Bağırmayacak, ve sesini yükseltmeyecek ve onu sokakta işittirmeyecek. Ezilmiş kamışı kırmayacak, ve tüten fitili söndürmeyecek, hakkı hakikate erdirecek. Ve dünyada hakkı pekiştirinceye kadar zayıflamayacak ve cesareti kırılmayacak, ve adamlar onun şeriatini bekleyecekler... Ben, Rab, seni doğrulukla çağırdım, ve elini tutacağım, ve seni koruyacağım, ve kör gözleri açasın, mahpusları zindandan, ve karanlıkta oturanları hapishaneden çıkarasın diye seni kavme ahit, milletlere ışık olarak vereceğim. (İşaya, 42: 1-7)
    ...Fakirlere adaletle hükmedecek, ve memleketin hakirleri için doğrulukla karar verecek; ve dünyaya ağzının değneği ile vuracak; ve kötüyü dudaklarının soluğu ile öldürecek. Ve belinin kuşağı adalet... olacak. (İşaya, 11: 1-10)
    İncil'de de Hz. İsa'nın ikinci kez dünyaya gelişi ile ilgili pek çok açıklama bulunmaktadır:

    Çünkü size yer hazırlamaya gidiyorum. Gider ve size yer hazırlarsam, siz de Benim bulunduğum yerde olasınız diye gelip sizi yanıma alacağım. (Yuhanna, 14: 2-3)

    Sizden göğe alınan bu İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir. (Elçilerin İşleri, 1: 11)

    Bunun için size, 'İşte Mesih çölde' derlerse gitmeyin. 'Bakın, iç odalarda' derlerse inanmayın. Çünkü İnsanoğlu'nun gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi olacaktır. (Matta, 24:26-27)
    Mübarek ve tek Hükümdar, kralların Kralı, Rablerin Rabbi, ölümsüzlüğün tek sahibi, yaklaşılmaz ışıkta yaşayan, hiçbir insanın görmediği ve göremeyeceği Tanrı, Mesih'i belirlenen zamanda ortaya çıkaracaktır. Onur ve kudret sonsuza dek O'nun olsun. Amin. (Timoteusa 1. Mektup, 6:15-16)
    Hz. İsa'nın ikinci gelişiyle meydana gelecek bu hakimiyet, aynı zamanda adaletin, zenginliğin, güzel ahlakın hakim olduğu bir dönem olacaktır. Bu konuda İncil pasajlarında verilen bilgilerden bazıları şunlardır:

    Ne mutlu halim olanlara; çünkü onlar yeri miras alacaklar. (Matta, 5:5)

    Bunun için siz şöyle dua edin: ...Egemenliğin gelsin. (Matta, 6: 9-10)

    İbrahim'i, İshak'ı, Yakup'u ve tüm peygamberleri Tanrı'nın Egemenliğinde, kendinizi ise dışarı atılmış gördüğünüz zaman, aranızda ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. İnsanlar doğudan batıdan, kuzeyden güneyden gelecek ve Tanrı'nın Egemenliğinde sofraya oturacaklar. Ve işte, sonuncu olan bazıları birinci olacak, birinci olan bazıları da sonuncu olacak. (Luka, 13:28-30)
    Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir. Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır...
    (Yunus Suresi, 25-26)


    Budizm'de de, başta belirttiğimiz gibi bir kurtarıcı Mesih beklentisi vardır. Buda, kendisinden 1000 yıl kadar sonra gelecek ve tüm alemlere rahmet olacak Metteyya (Maitreya) ile dinini tamamlayacağını ifade etmiştir. Bu konuyla ilgili farklı ülkelere ait bazı Budist kaynaklar şu şekildedir:
    Burma kaynaklarında:
    Buda, Sariputta'ya şöyle dedi: Bizim devrimiz mutlu bir devirdir. Önder zamanımızda yaşadı: Kakusanda, Kanogama ve Kasapa. Ulu Buda benim ama benden sonra Metteya geliyor. Bu mutlu çağ devam ederken onun yıllarının sayısı tükenmeden önce bu Buda "Ulu denen Metteya, tüm insanların Önderi gelecektir." 17

    Seylan kaynaklarından:
    Ben yeryüzüne gelen ilk Buda değilim, son da değilim. Zaman içinde dünyaya bir başka Buda gelir ki bu kişi kutsal ışıkla tam aydınlanmış, davranışları hikmet dolu, hayırlı, eşi olmayan birisidir... Size benim açıkladığımı açıklar. Dinini ve amacını bildirir. Benim ilan ettiğim gibi saf ve hakiki dini tebliğ eder. Onun talebelerinin sayısı binlerce olur halbuki benim yüzlercedir. O Metteya olarak bilinecektir.18


    Seni çok Özledim Annem

  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Azgın Bir Din Budizm


    Geçmiş kavimler kendi yaptıkları taştan, tahtadan heykellere tapar, onlardan medet umar ve yardım isterlerdi. Bu heykellerin kendilerini izlediklerine, kötü birşey yaptıklarında kızdıklarına inanır ve onlardan korkarlardı. Budistlerin putu da Buda'dır. Ancak Buda'yı Allah'a ortak koşan Budistler ve bir özenti ya da ilgi çekme uğruna Budizmi seçenler nasıl büyük bir aldanış içinde olduklarının farkında değildirler. Ahiret, cennet, cehennem inancına sahip olmadıkları ve bu konuda hiçbir şekilde düşünmedikleri için yaptıklarının Allah katında karşılığı olabileceğini de akıllarına getirmemektedirler. Kendilerini doğru bir yolda sandıkları için, bu yönde yapılan çağrılara da büyük bir şaşkınlıkla karşılık vermektedirler. İnsanları içinde bulundukları müşrik dine karşı uyaran, onları tevhide çağıran tüm elçiler benzer tepkilerle karşılaşmışlardır. Allah Sad Suresi'nde şu şekilde buyurmaktadır:
    İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kâfirler dedi ki: "Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür. İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey." Onlardan önde gelen bir grup: "Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) kararlı olun; çünkü asıl istenen budur" diye çekip gitti. "Biz bunu, diğer dinde işitmedik, bu, içi boş bir uydurmadan başkası değildir." (Sad Suresi, 4-7)
    De ki: "Hak geldi; batıl ise ne (bir şey) ortaya çıkarabilir,
    ne geri getirebilir."
    (Sebe Suresi, 49)

    Biz de bu siteyle yeryüzündeki Budistleri ve farklı nedenlerle bu batıl dine sempati duyan tüm insanları "La İlahe İllahu" gerçeğini kavramaya, Allah'a bir ve tek olarak iman etmeye davet ediyoruz. Onları Hz. İbrahim'in, Hz. Musa'nın, Hz. İsa'nın ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in dini olan İslam'a çağırıyoruz. Tüm atalarını müşrik bir din üzerinde gören, kendisi de bu müşrik din üzerine olan bir insan ilk başta bu kararı vermekte zorlanabilir. Allah'ın dışında ilah edindiği güçleri bırakıp sadece Allah'a kulluk ederek nasıl yaşayacağını anlayamayabilir. Oysa onu şu an yaşatmakta ve rızıklandırmakta olan, onu koruyan ve gözeten sadece Allah'tır. Ona hayat veren, hastalandığı zaman şifa veren alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Allah dünyayı bir kader ile yaratmıştır ve insanlar da Tekvir Suresi'nin 29. ayetinde bildirildiği gibi, Allah dilemeden bir şey dileyemeyecek kadar Allah'ın iradesine boyun eğmişlerdir. Allah'ın Kuran'da haber verdiği gibi, "O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur." (Hud Suresi, 56) Şeytan tüm insanlara olduğu gibi Budistlere de şirkten kurtulmayı imkansız gösterebilir. Oysa bu, yalnızca şeytanın verdiği bir vesveseden ibarettir. Şeytan Allah'ın Kuran'da haber verdiği gibi, kıyamet gününde "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz..." (İbrahim Suresi, 22) diyecek ve tüm şirk koşanları yapayalnız bırakacaktır.
    Bilinmelidir ki, şirkten kurtulmak için samimi bir niyet değişikliği yeterlidir. Bu niyet değişikliği kişinin herşeye, herkese ve tüm olaylara bakış açısını şirkten tevhide çevirecektir. Bu da her ne durumda olursa olsun Allah'a güvenmek ve Kuran'a samimi olarak uymaya karar vermektir. Bu samimiyet ve kararlılık muhakkak ki beraberinde Allah'ın yardımını, eşsiz nimetlerini, rahmetini ve bereketini getirecektir. Şüphesiz Allah insanı en doğru yola iletecek, şeytanın saptırmalarından koruyacaktır. Allah'a teslim olan insan görecektir ki gerçek huzur ve mutluluk sadece imanda, tevhiddedir. Budizm ise dünya hayatının bir aldatmacasıdır, büyük bir yanılgıdır: Allah Kuran'da müminlere şu müjdeyi verir:
    ...Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir; ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir... (Talak Suresi, 2-3)
    Bu nedenle şirk içinde yaşadığını fark eden ve bundan pişmanlık duyan bir insan, bir an bile tereddüt etmeden putlarını terk etmelidir. Buda'yı bir ilah gibi görüp (Allah'ı tenzih ederiz), onu herşeyi gören, işiten, insana güç veren, kızan, hoşgören bir put olarak kabul eden kişiler iyice düşünüp, bu sapkın anlayıştan uzaklaşmalıdır. Ya da Karma gibi asılsız inançlara kapılarak, ahiretin varlığını reddedenler, akıllarını kullanarak bu yanılgıdan kurtulmalıdırlar. Çünkü "Onların içinde bulundukları din mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler de geçersizdir." (Araf Suresi, 139)


    Seni çok Özledim Annem

  7. #7
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Azgın Bir Din Budizm

    Hala İnanmayacaklarmı !!!


    Seni çok Özledim Annem

Benzer Konular

  1. Azgın Deniz
    By Reyhani in forum Şiir köşesi
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 13.06.09, 11:19
  2. Budizm
    By Konyevi Nisa in forum İlahiyat - Din Kültürü Ödev
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 27.10.08, 13:35
  3. Budizm
    By Konyevi Nisa in forum Dinimiz ve diğer dinler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.09.08, 13:18
  4. Hz. Lût Ve Azgın Kavmi
    By SiLa in forum Kuran-ı Kerimden
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 04.07.08, 09:48

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •