5 sonuçtan 1 ile 5 arası

Konu: Ateist Yazarlara Cevaplar

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Ateist Yazarlara Cevaplar

    DİN DÜŞMANLIĞI ATEİSTLERİN GÖZLERİNİ KÖR ETTİ

    DİNSİZLİĞİN KENDİNİ YAKAN ATEŞİ İÇİNDE ATEİSTLER TARİHİN EN KAN DÖKÜCÜ İSİMLERİNDEN BİRİ OLAN HÜLAGU'YU KENDİLERİNE REHBER EDİNİP, ONU ÖVEBİLMEKTEDİRLER. YETER Kİ DİN DÜŞMANLIĞI OLSUN , BAĞDAT'I, ORADAKİ ÜNLÜ KÜTÜPHANEYİ, HALKI YAKIP, YIKIP, KILIÇTAN GEÇİREN BİR VAHŞİ DE OLSAN TARİHTE ARAP MÜSLÜMANLARINI YENMİŞ İLK TÜRK OLMASI - BELKİ DE GİZLİ FAŞİSTLİKLERİNİ DE ORTAYA ÇIKARAN BU TERCİHLERİ İLE - ATEİSTLERİN HÜLAGU'YU BAŞ TACI ETMELERİ İÇİN YETERLİ KABUL EDİLEBİLMEKTEDİR...!
    E. AYDIN'IN GÖZÜ O KADAR DİN DÜŞMANLIĞI İLE KÖR OLMUŞ Kİ "YERYÜZÜNÜ SİZE DÖŞEK KILDIK..." ( YANİ SİZİN EMRİNİZE AMADE KILDIK) AYETİNİ " BAKIN DÖŞEK DÜZ YERE KURULUR, KUR'AN 'DA YERİN DÜZ OLDUĞUNU SÖYLÜYOR (!)" DİYE YORUMLAYABİLMEKTEDİR. BU NE ÖNYARGI NE EDEBİ CÜMLELERDEN ANLAMAMA, ...!
    ATEİSTLER MÜSLÜMAN ALİMLERİN YAZDIĞI KİTAPLARDAN ALINTILAR YAPARAK İSLAM'A SALDIRMAYA ÇALIŞIRKEN , OBJEKTİF OLDUKLARINI İDDİA EDEN BU İNSANLAR , AYNI KİTAPLARDA VAR OLAN, BAŞKA YERLERDEKİ İDDİALARINA CEVAPLARI İSE GÖRMEMEZLİKTEN GELİP NE HİKMETSE KİTAPLARINDA AKTARMAMAKTADIRLAR...!
    BEYLER ATEİST YA, HER SEFERİNDE ALLAH (CC) ADI GEÇİNCE " Allah'ın-varsa eğer- ve onun peygamberi olduğunu iddia eden Muhammed'in..." DİYE YAZARAK SEVİYESİZ VE EDEPSİZLİKLERİNİ İFŞA EDEBİLMEKTEDİRLER - HADİ BİR KERE YAZDIN ,...AMA AYNI SAYFADA DEFALARCA DURMADAN BU TÜR TEKRARLAMALAR , İÇLERİNDE İSLAM'A KARŞI VAR OLAN NEFRET VE HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN DIŞA YANSIMASINDAN BAŞKA BİR ŞEY İFADE ETMEMEKTEDİR! BOZK VE DÜŞMANCA, TEPKİCİ İÇ DÜNYAYA SAHİP İNSANLAR NE KADAR MUTLU VE MANTIKI OLABİLİR Kİ...!?
    YA ŞU CÜMLENİN MANTIKLI VE SAYGIDAN VAZGEÇTİK, SEVİYELİ BİR TARAFI VAR MI ?: " Muhammed'in okur-yazar olması ihtimali de var.. Muhammed, okur-yazar olmasa bile, kör ya da sağır da değildi ,..."
    YA HER AN YENİ YENİ İLMİ HAKİKATLERİ ORTAYA ÇIKAN KİTABI - HAŞA- HZ. MUHAMMED'İN YAZDIĞI İFTİRASINA NE DEMELİ ...?! HELE - HAŞA -PEYGAMBERİMİZİN "KÖLELERDEN " ÖĞRENDİKLERİ İLE KUR'AN'I YAZDIĞI İDDİASI NE KADAR MANTIKLI..? KUR'AN'IN YAZILMASI,NUH TUFANI- GILGAMIŞ DESTANI BENZETMELERİNİN , KUR'AN'IN TEVRAT - İNCİL'DEN ALINTI İLE YAZILDIĞI GİBİ GİBİ TÜM İFTİRALARIN CEVAPLARI SİTEMİZDE MEVCUTTUR!
    YA YAZARIN MERAK ETTİĞİ SORULARA BAKAR MISINIZ ?:" .. hangi tarihte,...Aralarında ne kadar yaş farkı ,...kıyafetleri nasıldı?,...meyvenin adı neydi?,...ne kadar yaşadılar? Kaç yılında öldüler? Eger siz Allah-varsa eğer- olsa idiniz:....ya... yoksa ... :İNSANLIĞA GÖNDERİLEN EVRENSEL IKI CIHAN MUTLULUK ANASAYASI SAYILACAK KITAPTA RENK, TARİH, MODEL ARAYAN BIR KAFA... REALİTE VE MANTIK SINIRLARI ICINDE SAYILABILECEK SORULARIN ISE CEVAPLARI KUR'AN'DA OLDUĞU HALDE O'NU TARAFSIZ OKUMADIĞI İÇİN KOMİK DURUMLARA DÜŞMEKTE, KENDİ OLUŞTURDUĞU MANTIK HATASI SORULARININ GİRDABI İÇİNDE BOĞULUP GİTMEKTEDİR SAYIN YAZAR.
    İSLAM'A DÜŞMANLIĞI BAKIN YAZARI NE HALLERE DÜŞÜRÜYOR , İSLAM DOMUZ ETİNİ YASAKLADI YA ! : "Kaldi ki, domuz besiciligi karlı bir istir. Domuz, bir yılda 15-20 yavru dogurur bir senede. Bir domuz, kesilme zamanına bir seneden kısa surede gelir.Kesilme zamanında 150 kilo tartar....Bugun, et fiyatlarının yukseklıgı karsısında yeterince et alamayan kisiler, domuzun pazara girmesi ile, daha ucuza daha cok et alabilirler...
    ŞİMDİ DİKKAT ! BAKIN ŞU DOMUZUN YAPTIKLARINA " ABD ve Avrupa'nın onde gelen gelismis ulkelerinde, domuz eti bol miktarda, salam, sucuk, sosis, lop et olarak tuketilir. Ve, bu ulkelerin insanları, daha gelismis daha yapılı vucuda sahiptirler, daha uzun boyludurlar. Sporun her sahasında daha basarili olurlar, cunku daha saglam bir vucuda sahiptirler. Beyinleri de daha iyi calısır, bilim-teknik, ekonomi alanında daha ileridedirler. Ulkeleri daha gelismis, daha temizdir. Yollar, evler, arabalar, evlerindeki esyalar, hersey.. Daha gelismis ve daha moderndir. (Bunlar, akıllı olduklarını gosteriyor). Cunku, bu insanlar, cocukluklarından beri "yeterli hayvansal protein ve et" tuketiyorlar. Bu da et verimi yuksek domuz sayesinde oluyor...." DEMEKKİ BİZİM KALKINAMAMAMIZIN SEBEBİ İLİM, OKUMA, DÜŞÜNME ARAŞTIRMAMA EKSİKLİĞİ ... DEĞİL DOMUZ ETİ YEMEMEMİZMİŞ!? BU ARADA EN SON IRAK, AFGANİSTAN, VİETNAM, GERİYE GİDERSEK KIZILDERİLİ, ÇİN, ASYA, HİNDİSTAN, AFRİKA'DAKİ SÖMÜRGECİ GEÇMİŞLERİNE BAKMADAN ONLARI DA ÖVMEK ANCAK ESKİ BİR DEVRİMCİ DOMUZ AŞIĞINA AİT BİR ÖZELLİK OLMALI!
    ÇOK YAŞAMANIN SIRRI DA ÇÖZÜLDÜ!: SPOR, YÜKSEK YAŞAM STANDARTLARI,BİLGİ.. FALAN DEĞİL : " Domuz eti yemeyen Islam ulkelerindeki insanlara gore cok daha fazla yasıyorlar. Demek ki, daha saglıklılar. Demek ki, yedikleri domuz etinin bir zararı yok.. Bilakis, faydası bile olabiliyor..Din yasaklamıs" diyerek, bilimsel gecerligi olmayan kısıtlamaların esiri olmamak lazımdır" BİLİMSEL GEÇERLİLİĞE BAKAR MISINIZ LÜTFEN?! BU ARADA BILIMSEL ISPATLANAN DOMUZUN SAĞLIGA ZARARLARINA GIRMEYECEĞİZ BILE !
    -KANSOREJEN ICERIGI, TRİŞ, AŞIRI YAĞ...VS -

    BİR YAZISINI ŞÖYLE BİTİRİYOR ATEİSTİMİZ: "Degismeyen tek sey, degisimdir."
    SOLCU OLUP, ( BİR DAMLA KAN, BİR DAMLA PETROL ŞEKLİNDE ÖZETLENEN GELİŞMİŞLİKLERİNİN KAYNAĞINI GÖRMEYİP,) EMPERYALİS BATININ SÖMÜRGECİ GEÇMİŞİNE GÖZLERİNİ TIKAMAK ANCAK "DEĞİŞİM"LE AÇIKLANIR.DAHA FAZLA DEĞİŞMEMENİZ UMUDU İLE...! BİZDE A. EINSTEİN'DAN ALINTILADIĞIMIZ BİR SÖZ İLE CEVAP VERELİM : " ÇAĞIMIZDA BİR ÖNYARGIYI PARÇALAMAK ,ATOMU PARÇALAMAKTAN DAHA ZORDUR." İSLAM'A OLAN BU ÖNYARGINIZ SİZİ EMPERYALİST HIRİSTİYANLARI ÖVMEYE, PİSLİK YİYEN DOMUZU ÖVMEYE KADAR GÖTÜRMÜŞ... NE DİYELİM, MUTLULUKLAR DİLERİZ SİZE DOMUZ VE KAN DOLU BATI MEDENİYETİNİZLE...!
    ALLAH ( C C ) TAASUPTAN KÖR ZİNDANINDAN BİZLERİ MUHAFAZA EYLESİN - AMİN !-
    GERÇEĞİ TERS YÜZ ETMENİN EN BASİT ÖRNEĞİ :BİZİM İDDİAMIZ HAK DİNLERİN BOZULMASI PUTPERESTLİK VE ÇOK TANRILI DİNLERE YOL AÇMIŞTIR OLURKEN YAZARIMIZIN OLAYA BAKIŞ AÇISI İSE - HER SEFERİNDE OLDUĞU GİBİ 180 DERECE TERSTİR! :" Tüm dinler bir masaldır. Günümüzdeki tek tanrılı dinler, çok tanrılı dinlerin değişimi sonucu meydana gelmişlerdir." E OLAYLAR ANACAK BU KADAR TERS YUZ EDİLEBİLİRDİ ZATEN !
    YAZAR BİR YERDE "Demek ki hadislere yalan karışmış" DERKEN DAHA SONRA O UYDURMA, YALAN HADİSLERİ DELİL GÖSTERİP İSLAM'A SALDIRABİLMEKTEDİR : "Özellikle "Türkler" için "hadis"ler vardır. Türkler için hiç de iyi şeyler söylemeyen bu hadisler,... YİNE YAZARDAN İTİRAF: "Hadis uydurmacılarıyla savasıyor gorunenler, uydurma diye nitelediklerini toplamıslardır da. Bugun elimizde uydurma hadislerin toplandıgı kitaplar vardır. ICLERİNDE TÜRKLERLE İLGİLİ UYDURMA HADİSLERDE GECİYOR O KITAPLARIN AMA YAZAR ONLARI GORMEMIS- OKUMAMIS!-
    ŞU HADİSİN NERESİNDE IRKÇILIK VARDIR? : "Şu da kıyamet alametlerinden: Kıldan(keçe) ayakkabı giyen bir toplumla vuruşup öldüreşeceksiniz " HAZRETİ RESUL GELECEKLE İLGİLİ BİR HABER VERİYOR VE BU AYNEN OLUYOR , ARAPLAR MÜSLÜMAN OLMADAN ÖNCE TÜRKLERLE SAVAŞIYOR, BURADA IRKÇILIK YOK AKSİNE KIYAMET ALAMETİ VAR..! AMA YAZAR BURADAN HAREKETLE HZ. RESUL'U "TÜRK" DÜŞMANI İLAN EDEBİLİYOR! AKSİNE IRKÇILAR DA HZ.RESUL'UN AĞZINDAN HADİS UYDURUP "TÜRKLERİ ÖVEN" HADİSLER UYDURMAKTADIRLAR. NE İLGİNÇ Dİ Mİ SOLCU KAFA İLE FAŞİST KAFA UYDURMALARA SARILMADA BİRLEŞTİLER!
    ŞU MANTIĞA BAKAR MISINIZ ?;
    -"Biz her peygamberi, kendi toplumunun diliyle gönderdik. İlle de böyle yaptık ki, o toplumdan olanlara anlatabilsin." (İbrahim suresi, ayet: 4.) Demek ki, Kur'an'a göre, "Tanrı'nın elçisi"nin bir "toplum"u var.
    ŞİMDİ SORALIM, NE İLGİSİ VAR? YAZARA KALSA ALLAH ( C C ) HZ. RESUL'U İLK MUHATABI OLAN ARAP TOPLUMUNA ÇİNCE KONUŞURKEN Mİ GÖNDERECEKTİ...? İLK MUHATAP ÇEVRESİ OLAN KABİLESİ İDİ VE ONLAR ANLAYIP DEĞERLENDİREBİLSİN DİYE ALLAH ARAPÇA OLARAK KUR'AN'I İNDİRMİŞTİR! KUR'AN HZ. RESUL'E HİTABEN " SENİ ALEMLER - YANİ HEM TÜM İNSANLARA HEM CİNLERE - RAHMET OLARAK GÖNDERDİK" BUYURMAKTADIR.
    KUR'AN'DA ÖNCE " AİLENİ UYAR DİYE SONRADA " Mekke" (Ümmü'l-Kura) ve "çevresi" NE UYARICI OLARAK HZ.RESUL'UN GÖNDERİLDİĞİNE DAİR AYETLER VARDIR; NEDEN , ÇÜNKÜ İLK MUHATAPLAR O BÖLGEDİR... DAHA SONRA İSLAM YAYILDIKÇA TEDRİCİ OLARAK , KADEME KADEME HEDEF KİTLE GENİŞLETİLİR.MEKKE'DEN ... ALEMLERE RAHMET MESAJLARI YAYILIR. SENİ ALEMLERE RAHMET OLARAK GÖNDERDİK, DER AYET... AMA YAZAR BU TEDRİCİ TEBLİĞ METODUNU KAVRAYAMAMAKTA VE BAKIN NE DEMEKTEDİR :"Muhammed'in "tüm insanların peygamberi", Kur'an'ın da "tüm insanlara yönelik" olduğunun anlatıldığı ayetler de var. Kur'an'daki nice çelişkilerden biridir bu"
    YAZAR BAZEN DOĞRU ŞEYLERİ DE DİLE GETİRİYOR AMA NE YAZIK Kİ SONUÇ OLARAK YANLIŞ YERLERE VARIYOR :"
    Bu sorular elbette kendiliğinden oluşmuyor. Belli ki bazı yobazlar, bazı kitaplar, bazı hocalar, bazı imamlar, bazıları bu soruları soran kişilerin kafasına bunları sokmuşlar ve insanlar kuşkuya kapılmış. . .
    BİLMİYOR , BİLMEDİĞİNİ DE BİLMİYOR;
    "... Ben de diyorum ki: Müslüman erkek, müslüman olmayan kadınla evlenebiliyor ama, müslüman kadın müslüman olmayan erkekle evlenemiyor. Bu da islamın kadın-erkek eşitliğine bakış açısını gösteren bir diger örnek!.. Insan haklarından söz eden "türban"lılar.. Ne dersiniz? "
    İSLAM BAŞKA DİNDEN GÖRÜŞTEN OLANLARIN "ZORLA " İSLAM'A SOKULMASINI YASAKLAR( "LA İKRAHE FİDDİN": DİNDE ZORLAMA YOKTUR).O NEDENLE MÜSLÜMAN BİR ERKEK MÜSLÜMAN OLMAYAN BİR KADINLA EVLENEBİLİR ÇÜNKÜ ONU MÜSLÜMAN OLMASI İÇİN ZORLAMA DİYE BİR ŞEY İSLAM'DA YOKTUR, İSLAM'A AYKIRIDIR. AMA DİĞER DİN,FİKİR AKIMLARINDA BU HOŞGÖRÜ-İNSAN HAKKI YOKTUR. KADIN KENDİNİ ZORLAYAN KOCASI KARŞISINDA ZOR DURUMDA KALABİLECEĞİ İHTİMALİNE KARŞI İSLAM - ÇÜNKÜ MÜSLÜMAN OLMAYAN KOCAYI SINIRLAYACAK ALLAH AYETİ GİBİ KESİN BİR KISITLAYICI HÜKÜM YOKTUR BAŞKA DİN VE FİKİR AKIMLARINDA - ALLAH MÜSLÜMAN KADINLARIN , MÜSLÜMAN OLMAYANLARLA EVLENMESİNE İZİN VERMEMİŞTİR. ZATEN ARADA FİKRİ UYUŞMAZLIK OLMASI DA - İSLAM'DA OLAN MÜSAMAHANIN BAŞKA DİNLERDE OLMAMASI NEDENİ ILE - BOŞANMALARA NEDEN OLMAKTADIR KI YABANCILARLA EVLENEN KADINLARDAKİ BOŞANMA ORANI DA BUNUN KANITIDIR. BU KADIN ERKEK EŞİTSİZLİĞİ DEĞİL , TAM AKSİNE KADINLARIN -GELECEK VE HUZURUNUN - KORUNMASINA YÖNELİK BİR HÜKÜMDÜR
    KIYAS YETENEĞİNDEN YOKSUN BİR YAZAR;
    SORU( DİYANETE SORMUŞ BİR VATANDAŞ):Mahkeme kararı ile boşanmış eşler, dini açıdan da boşanmış sayılır mı?
    CEVAP( DİYANETTEN):Mahkeme kararı ile boşanmış eşler, dini açıdan da boşanmış sayılır.
    YAZAR;" Tam bir çelişki daha.. Muhammed zamanında medeni kanun ve mahkeme mi vardı?.." YA MEDENİ KANUNLAR İSLAM'IN KURALLARI İLE ÖRTÜŞMÜŞ İSE ...? AAH YAZAR AH !
    YAZARIN DÜŞÜN SAHİBİ BİRİ OLMAMASINA BİR ÖRNEK DAHA : " Islamiyet dinini benimseyenlerin arasında bu denli cogunlukta "kör cahil" insan olması neden? Eger, Islamiyet insanlara fayda saglayan bir din olsa idi, kendisini benimseyenlerin bu denli cahil kalmalarını onlerdi. "
    GÜNÜMÜZ MÜSLÜMANLARININ İÖLER ACISI HALİ ACABA KİMİN SUÇU ?... İLK EMRİ "OKU " OLAN,DÜŞÜNMÜYOR MUSUNUZ, AKLINIZI NE DE AZ KULLANIYORSUNUZ!...TÜRÜ YÜZLERCE AYETİ BÜNYESİNDE BULUNDURAN BİR KİTABA İNANDIĞINI SÖYLEYENLER,O KİTABIN GEREĞİNİ YERİNE GETİRMİYORLAR, DÜŞÜNÜP,ARAŞTIRMIYORLARSA SUÇ KİMİNDİR? BİR İNSAN DOKTORDAN REÇETEYİ ALIP OKUSA AMA UYGULAMASA , ÖLSE ,SUÇ KİMİNDİR. YAZARA GÖRE DOKTORUN VE REÇETENİN ! BİNLERCE YILDIR SABUN VAR AMA HALA PİS İNSANLAR VAR, SUÇ SABUN DA MI SABUNCUDA MI ALIP KULLANMAYAN,VEYA ALIP SABUNU KENARA KOYAN İNSANLARDA MI? İLACA SAHİP OLMAK YETMEZ İLACI İÇMEKTE LAZIMDIR! YOKSA OSMANLI, ORTAÇAĞ...DÖNEMİNDE DURUM BÖYLE Mİ İDİ. GERÇEK ARAŞTIRMACI Bİ - BAŞKA - YABANCI GAVURA KULAK VERELİM BAKALIM;
    “Batı Medeniyeti’nin Doğu Kökenleri / The Eastern Origins of Western Civilisation” adlı eserinde Prof. Dr. John M. Hobson, İslam Medeniyeti’nin insanlığa katkısını da şöyle anlatır: “900’lü yıllarda Ortadoğu ile Kuzey Afrika, o dönemde medeniyetin beşiğiydi. Buralar sadece dünyanın en ileri bölgeleri olmakla kalmamış, aynı zamanda müthiş bir ekonomik büyüme de göstermişlerdi. Müslüman ekonomisinin bu gelişiminin sebeplerini araştıracak olursak, şu cevaplara ulaşırız: Öncelikle buralar, şehirleri büyüyen ve iş adamlarının uzun mesafeli dünya ticaretine giriştikleri bir barış bölgesiydi. Dahası, Müslüman sermayedarlar sadece tüccar değil, aynı zamanda azamî kâr maksadıyla o çağın dünyası içinde ticaret, yatırım ve bir tür borsacılık yapan rasyonel yatırımcılardı. Üçüncü olarak, bir ölçüde güvene bağlı olsa da bankacılık, kredicilik gibi esasları da içine alan rasyonel bir kurumlar sistemi de doğmuştu. Dördüncü olarak, İslam âleminde 800 yılından itibaren bilimsel düşünce hızlı bir şekilde gelişiyordu. Beşinci olarak da İslam, dünya çapında ekonomik faaliyeti harekete geçirmek için son derece önemli bir rol oynuyordu. Onun için de Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu yerine, aslında Müslüman Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu’nun yazılması gerekirdi. Böylece de neden sadece İslam’ın önemli iktisadî gelişmelere refakat edebilecek bir nitelik taşıdığı ve neden Avrupa’nın savaşçı durgunluğunun esiri olarak kalacağı kesin bir şekilde ispatlanmış olurdu... "
    UTANDIN MI HİÇ YERLİ ARAŞTIRMACISIZ- ÖNYARGILI GAVUR...? HİÇ ZANNETMEM...! HATADAN DÖNMEKTE ERDEMDİR. ERDEM MI..AMA BU İSLAMİ Bİ KAVRAM DİİL Mİ...?!


    YAZARIN HALA EVRİM TEORİSİNİ SAVUNMASI, ÜSTADI T. DURSUN'UN BİR SÜPÜRGE VE BİR KOVA SU İLE TANRI TANIMAZ OLMA ÖYKÜSÜ, BRANŞI HUKUK BİR İNSAN İ.ARSEL'İN , BRANŞI DIŞINDA HADİS ÜZERİNE BİR ESER YAZIP KOMİK HATALARA DÜŞMESİ ,OSMANLICADAN YAPTIĞI ÇEVİRİLERDE DÜNYAYA REZİL OLMASI, HZ. RESÜL'Ü KARALAMAK İÇİN BİLEREK YAPILAN SAPTIRMALAR ( MESELA " İSTERSEN ÖZGÜRSÜN,MALINI AL VE GİT VEYA SANA EVLENME TEKLİF EDİYORUM MÜSLÜMAN OL VE BENİMLE KAL " CÜMLESİNDEKİ İKİ TEKLİFİ TEK CÜMLEDE TOPLAYIP " BENİMLE EVLENİRSEN SERBESTSİN (...!) ŞEKLİNDE TEK CÜMLEDE TOPLAMALARI...VS) YAZARLARIN ATEİZM İLE AGNOSTİZM ARASINDA GİDİP GELMELERİ, YAZAR VE BU TÜR TAİFENİN ÖN YARGI, TAASUP VE BİLGİSİZLİKLERİNİN İZ DÜŞÜMLERİNİN DOĞAL SONUCU OLMAKTADIR.
    BİLMEYEN İNSAN BİLMEDİĞİNİ DE BİLMELİ EN AZINDAN TARAFSIZ OLMALIDIR !


    Seni çok Özledim Annem

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Ateist Yazarlara Cevaplar

    ÖNYARGILI ,TAASSUP KOKAN ,TARAFGİL- SUBJEKTİF, MANTIK VE BİLİM DIŞI İDDİALAR

    Dursun’un babası, oğlu daha doğmadan onun için kitaplar satın almaya başlar ve onu daha küçük yaşta, “Basra ve Küfe’de bulunmayacak ölçüde büyük bir din alimi” olması yönünde yoğun olarak koşullandırır. Bu amaçla babası onu 7-8 yaşlarına geldiğinde, daha ilkokula gidip okuma yazmayı öğrenmeden, camilerde medrese usûlü dinî eğitim veren hocaların yanına gönderir. Daha küçük bir çocuk olan Dursun kendisinden ileri yaştaki talebelerin eğitim gördüğü bu ortamlarda büyük sıkıntılara maruz kalır: Genelde Türkçe bilmeyen Kürt hocalardan eğitim aldığı için öncelikle Kürtçe’yi öğrenmek durumunda kalır. Diğer talebelere göre yaşça küçük olduğu için bir çok açıdan zorluklarla karşılaşır. Temizlik imkanları sınırlı olduğu ve henüz kendisine bakabilecek yaşta olmadığı için bacaklarını zedeleyecek kadar kaşıntıya sebebiyet veren bitlerle boğuşur. Ama her şeyden önemlisi de anne-baba sevgisinden mahrum kalır, çocukluğunu yaşayamaz. Güzel elbiseler içinde oynayan, okula giden çocuk resimlerine imrenerek bakar. Tatil için gittiği memleketinde yaşıtlarıyla “tadına doyulmaz” oyuna daldığı bir zamanda babasının ‘pençesiyle’ yere yuvarlanır.[1]
    Bütün bu olumsuzluklara rağmen onu büyük bir hırsla okumaya motive eden yegane sebep “Basra ve Küfe’deki alimlerin derecesine ulaşmak, hatta onları geçmek”; en büyük alim olur, en akıllı insan olduğunu kanıtlarsa “başa geçebilirdi”, hatta “cumurbaşkanı” bile olabilirdi. Yine kendi tanımlamasıyla “ne yapıp edip herkesi geçmeyi kafasına koymuş bir yarışçının tutkusu vardır içinde. Tüm varlığını sarıp sarmalayan bir tutku, aşk gibi.”[2]... Bütün bu öğrendiklerini de onu “hedefine götürecek bir basamak” olarak görür.[3] Ancak Türkçe okuma-yazmayı bile henüz bilmeyen, yaşadığı dünyadan habersiz olan Dursun’un, hem de daha çocuk yaşta, kelam, felsefe ve mantık ile ilgili eserleri kavraması beklenemez. Bundan dolayı okuyup ezberlediği bu eserler çoğu zaman onun kafasını karıştırır, zaman zaman kendi deyimiyle Tanrı’yla “kavga” eder; okuduğu kitaplarda “Adem’in topraktan, Havva’nın onun kaburga kemiğinden, Hz. Muhammed’in nurdan, Hz. İsa’nın Cebrail’in üfürüğünden, kendisinin ise meniden yaratıldığını” okur ve bunu haksızlık olarak yorumlar. Özürlü bir kızı, ormanda başı kesilmiş bir insanı, nehri geçerken boğulan arkadaşını, kurbağayı yutan yılanı gördüğünde bütün bunlardan dolayı sorumlu tuttuğu Tanrı’yı rüyasında görür ve O’na yaptığı işleri beğenmediğini söyler.
    Çocukluğunda koşullandığı “en önde olma”, “kendisinden herhangi bir şekilde söz ettirme” tutkuları, din adına yaşadığı bütün negatif tecrübeleri, ileride bilinçaltından çıkacak, büyük ölçüde şahsiyetini ve dine bakışını etkisi altına alacaktır. Çocukluğunu anlatırken bütün olumsuzlukların sebebi olarak, annesine ve kendisine şiddet ve baskı uygulayan, sürekli “Abdul Hoca” diye bahsettiği ve dinle özdeşleştirerek “zalim baba” şeklinde nitelendirdiği babasını gösterir. Diğer yandan masumâne, insanî duygu ve güdülerini de din karşıtı bir bağlamda konumlandırır ve kendisine şefkatle davranan annesi ile özdeşleştirir. Babasının zulmünden kurtulup, insanî ideallerini gerçekleştirmek için çok okuyup ‘en öne’ geçmesi gerektiğini düşünür.Dursun için “din ve ilim” sözü edilen duygular denkleminde hayatı boyunca hep “araçsal” bir niteliğe sahip olmuştur. Öyle görünüyor ki, İslâm adına küçük yaşta, henüz anlamayacağı seviyede aldığı eğitim, ezberlediği kitaplar ve çektiği sıkıntılar, hayatı boyunca onu hedefine ulaştırması bakımından işlevsel olmuştur. Fakat diğer yandan da bütün bunlar hakikatte dini anlayıp kavramasına, Tanrı ile içsel bir iletişim kurmasına hayatı boyunca aşamayacağı bir engel oluşturmuştur. Bundan dolayı onun dini inanç ve anlayışının, aslında hayatının hiçbir döneminde, dinin özü olan Allah’a duygusal yakınlık ve içten bağlılık düzeyine ulaşmadığı anlaşılıyor...TRT’ye geçtiği yıllarda dine bakışı da değişir, namazı ve orucu da bu yıllarda bırakır. Dursun’a, dini varoluş meselesi olarak algılayan, samimi ve bilgi temelli inanç sahibi bir mü’min gözüyle baktığımızda onun bu değişimini anlamamız güçleşir. Şöyle ki, Türkiye Gençlik Teşkilatı aydın bir dindar olarak gördüğü Dursun’a Papa ile tartışma teklifi götürdüğünde, okuma ihtiyacı hissettiği Tevrat ve İncil’de Kur’an’da anlatılanların benzerini görünce, Hz. Muhammed’in bir “sahtekâr” olduğu fikrine vardığını ve Peygamberlik inancını yitirdiğini anlatır.[4] O’nun bu iddiasında samimi olduğunu kabul etmemiz için, Kur’an’ı da hiç okumadığını düşünmemiz gerekir. Çünkü Kur’an’ın birçok ayeti zaten bu benzerlikten bahseder, hatta bazı tahrifleri dışında bu kitapları onayladığını belirtir.
    Dursun, “Allah İnancı” konusunu işlerken anlatacağımız, bilimsel olarak nitelediği ilginç bir deneyle Allah’ın da olmadığına karar verir. Bu aşamadan sonra din, şahsiyetinin belirleyici yönlerinden biri olan ve İslâm’a karşı şekillenen “kin, nefret ve saldırganlık” duygularını besler. Bunu kendisi de ifade etmekten çekinmez: “O an bende öyle bir hınç oluştu ki, çünkü o (din, peygamber) benim gençliğimi, çocukluğumu aldı, onun yüzünden çocukluğumu yaşayamadım. Hiçbir hastalığın, kanser AİDS vb. hiçbir felâketin korkunçluğu, dinden gelen korkunçluk kadar korkunç değildir. O dakikadan itibaren dinle savaşa girdim.”[5] Bundan dolayı Dursun’un önerdiği dünyada öncelikle dinsizlik olacaktır.[6]Dursun aslında sadece dinle kavgalı değildir. Çevresiyle de uyumsuzdur. Gerek müftülüğü gerekse TRT’deki görevi esnasında yaşadığı sürgünlerin gerçek sebebi de bu olsa gerektir. TRT’den emekli olmasına sebebiyet veren son sürgüne gerekçe olarak “bunalım içine düşmek”, “iş çevresiyle uyumsuzluk” ve “psikolojik dengesizlik” gibi nedenlerin gösterildiğini yine kendisi anlatır.[7] O, bu sürgünlerini her yerde doğruyu söyleme kararlılığına bağlarsa da bu tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü o hayatının her döneminde bulunduğu yer ve konumla uyumlu görüşleri, en sivri ve uç düzeyde savunmuştur.
    Dursun’un kişiliğinde belirgin olarak öne çıkan unsurlardan birisi de cinsel içerikli tecrübeleridir. Bunda bulunduğu eğitim ortamlarında kendisinden yaşça büyük olan talebelerde şahit olduğu, sağlıksız cinsel davranış ve konuşmaların yetiştiği ortamdaki katı geleneklerin vs. etkisi olmuş olabilir. Çünkü Kulleteyn isimli romanında bunlara uzunca yer verir. Dursun yine aynı romanında köpeklerin, koyunların çiftleşmesi gibi anlatımlara doğal görünmeyen bir tarzda yer verirken, koça masturbasyon yaptırdığını da anlatır. Rüyasında gördüğü peygamberden, sevdiği kızı elinden alacağı endişesiyle kaçar. Çocukluğunu anlattığı bu çalışmasında yazar, bazen aynı sayfada onlarca olmak üzere, yüzlerce defa argo ve iğrendirici ifadeye yer verir. Çoğu zaman da bu kullanımlarla İslâmî kavram ve değerler arasında irtibat kurar. Bütün bunlar aynı zamanda onun çocukluğunda din adına yaşadıklarının kişiliğinde bıraktığı derin izlerin işaretleri olarak görülebilir. Dursun’un bu üslûbu sadece bu romanında değil, başta Hz. Muhammed’i tanıtırken olmak üzere bütün yazılarında öne çıkar. Öyle ki kitaplarının yayıncısının bile, zaman zaman küfür derecesine varan bu ifadeleri “.......” işareti koyarak çıkarmak durumunda kaldığı anlaşılmaktadır. Onun İslâmî değerleri tanımlarken kullandığı üslûp ancak kendi kişiliğini tanımlaması bakımından bir anlam ifade edebilir. Çünkü herhangi bir nesneyi/değeri tanımlarken kullanılan sıfatların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ancak tartışmalı yollardan sabit olabilir, fakat uslûp ve ifade tarzının sahibiyle alakası direkt ve tartışmasızdır.
    Şimdi buraya kadar saydığımız bütün bu şahsiyet özelliklerinin, esası nesnellik ve tarafsızlık olan ilmi şahsiyeti zedeleyeceği açıktır. Onun değerlendirmeleri çoğu zaman hamâsi, agresif, hatta isterik denebilecek özellikler gösterir. Dursun’un bu tavrını örneklemek üzere herkesin yakından tanıdığı bazı kişi ve kurumlarla ilgili bazı değerlendirmelerini aktarmak ilginç olacaktır:Cengiz Çandar için: “Din ve Arap kokar”, “İslâm mücahidi rolü”nü oynar.Hasan Cemal için: “Şeriat ve İslâm savunuru bir Selâmetçi”, “İslâm mücahidi”, “İslâm birliği yanlısı çizgi paralelinde “Türk-İslâm sentezciliği” savunuru.İlhan Selçuk için: “İslâmcı Marksist” veya “Marksist İslâmcı”, “MHP çizgisine kaymış”.Cumhuriyet Gazetesi için: Özellikle Cengiz Çandar, Hasan Cemal ve İlhan Selçuk’un yazılarıyla “dinlileştirilmiş”, “İslâmlaşma” ve “Araplaşma” eğilimine girmiştir. R. Garaudy için: Onun müslüman oluşunu aldatmaca ve sahtelik olarak tanımlar ve çıkar hesaplarına bağlar, “karanlıkçı aydınların sapıklıkları” olarak değerlendirir.[8]
    Kanaatimizce Dursun’un İslâm’ı değerlendirme konusundaki tavrı, bu kişi ve kurumları tanımlarkenki tavrından daha bilimsel, nesnel ve samimi değildir.
    Dursun öyle bir insanıdır ki, kendisini “yüzyılların doğurduğu ölüm” olarak tanımlar; yani yüzyılların birikimiyle ortaya çıkan Dursun artık dinlerin sonu olacaktır, zaten “tabu can çekişmektedir” ve o dünyayı tek başına değiştireceğine inanır. Aslında o bu yönüyle adetâ bir “mesih” ve “kurtarıcı”yı andırmaktadır.İşte bütün bu tavrından dolayı onu, ancak Sosyalist Partisi, İşçi Partisi gibi aşırı sol çevreler ve her ne şekilde olursa olsun hiçbir ahlâkî ve bilimsel kaygı gözetmeden İslâm’ın geriletilmesi gerektiğini düşünenler sahiplenebilmiştir. Onun kitapları, sözü edilen bu anlayış sahiplerinin yoğun desteği, öldürülmesiyle oluşan popülaritesi, özellikle gençlerin din konusundaki bilgi yetersizliği ve onun dine bakışının materyalist ideoloji sahiplerinin bakışıyla paralelliği gibi sebeplerle belli bir okur kitlesine sahip olmuştur.


    Seni çok Özledim Annem

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Ateist Yazarlara Cevaplar

    ATEİZMİN KÖR MANTIĞI

    ŞERİAT'TA KADIN

    YAZARIN KİTABINA ALDIĞI HADİSLER YA MEVZU(UYDURMA) YA DA ANLAM VE HEDEFİNDEN SAPTIRILAN,KEYFİ YORUMLARLA AMACINDAN UZAKLAŞTIRILAN HADİSLERİ KAPSAMAKTADIR. KUR'AN AYETLERİ İSE SUBJEKTİF YORUMLARLA KENDİ İSTEK VE ARZULARINA GÖRE YORUMLANMAKTA ,CIMBIZLA AYETLERİ ORTAM VE İÇERİĞİNDEN KOPARILIP İSTENİLEN ANLAMLAR KENDİLERİNE YÜKLENMEYE ÇALIŞILMIŞTIR. YAZAR KUR'AN'I -HAŞA- HZ. MUHAMMED'İN YAZDIĞI İDDİASINDADIR VE HADİS TANIMI DA ÇOK İLGİNÇTİR :" MUHAMMED'İN KUR'AN OLMAYARAK SÖYLEDİĞİ SÖZLER."-SAYFA :9-
    YAZAR İSLAM'A SALDIRMAK İÇİN MUT'A NİKAHINI BİLE SAVUNABİLMEKTEDİR:" MUTA NİKAHI KADININ İSLAM ÖNCESİ ARAP KADINININ ÖZGÜRLÜĞÜNÜN ÖRNEĞİDİR, FAKAT MUHAMMED BU SİSTEMİ , KADININ ÖZGÜRLÜĞÜNE YER VEREN BİR SİSTEMDİR DİYEREK KALDIRMIŞTIR-S:27-
    MUTA NİKAHININ KADINI MARUZ BIRAKTIĞI ZARARLARA GİRMEDEN YAZARIN DİĞER ÖNYARGI ÜRÜNÜ OLAN YAZILARINA DÖNELİM:
    " MUHAMMED KIZ ÇOCUKLARINI GÖMME YASAKLAMASININ SEBEBİ KADINA DEĞER VERMESİ DEĞİL,MÜSLÜMAN SAYISININ AZALMASINA ENGEL OLMAKTIR."-S.28-
    BİLİNDİĞİ GİBİ İSLAM'A GÖRE MELEKLERİN CİNSİYETİ YOKTUR KABUL EDİLİR , BAKIN YAZAR BUNU NASIL DEĞERLENDİRİYOR : " NAHL:57-62. AYETLER İLE DİŞİLERDEN MELEK OLAMAYACAĞINI , ÇÜNKÜ TANRININ DİŞİLERİ MELEK YAPMAYA LAYIK BULMADIĞINI ..." YAZAR İLERİ SÜRMEKTEDİR ...!
    " HER TOPLUM KADINA VERDİĞİ DEĞERE ORANLA GELİŞİR YADA İLKELLEŞİR"-s:40- DİYOR YAZAR ; BUNA GÖRE OSMANLI DEVLETİ İLE TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KIYASLAMASINI OKURLARA BIRAKIYORUZ ...! KİM DÜNYAYA HÜKMETMİŞ KÜM GERİ KALMIŞ !
    MESCİDİ SİLİP SÜPÜREN ZENCİ BİR KADIN ÖLÜP DEFNEDİLİR.HZ. RESUL ONU SORAR VE DURUMU ÖĞRENİNCE " BANA VEFATINI HABER VERMELİ DEĞİL Mİ İDİNİZ ?HAYDİ BANA KABRİNİ GÖSTERİNİZ!" BUYURUR.KABRİ BAŞINA GELİNCE NAMAZ KILAR...GELELİM YAZARIN BU OLAYI DEĞERLENDİRMESİNE : " BU MUHAMMED'İN IRK AYIRIMI YAPMADAN KADINLARA DEĞER VERDİĞİNİ DEĞİL , MESCİD GİBİ YERLERDE HİZMET GÖRMEYİ TEŞVİK AMACINA DAYANIR -S:49-
    "MUHAMMED'E PEYGAMBER OLARAK TAPANLAR..."-S:80-
    "HİKAYEYE GÖRE..." DİYE BAŞLAYIP MASAL TÜRÜ ŞEYLERİ ESAS KABUL EDİP İSLAM'A SALDIRMALAR -S:85-
    "CİNSİ MÜNASEBETTEN SONRA YIKANMAK ERKEĞE EMREDİLMİŞTİR.ÇÜNKÜ ERKEĞİN TENASÜL UVZU BİLE KADININKİNE NAZARAN DAHA TEMİZ,KUTSAL,ŞERDEN KORUNMALIDIR"-S:101-
    "KADINLA SEVİŞMESE BİLE ERKEK SADECE SARILSA BİLE YIKANMALIDIR, ÇÜNKÜ KADIN PİSTİR,ŞERDEN İBARETTİR, ONA DOKUNAN YIKANMALIDIR ."-S:102-
    TANRI VAHİY İNDİRMEKLE GÖREVLENDİRDİĞİ MELEKLERİ DAHİ KADINLARDAN DEĞİL,ERKEKLERDEN SEÇMİŞTİR." -S:413-
    "KUR'AN'DA TANRI ÖZELLİKLE ERKEKLERE HİTAP EDER"-S:123-
    BİLİNDİĞİ GİBİ ROMANTİK BİR DİL OLDUĞU İDDİA EDİLEN FRANSIZCA'DA BİLE BİR GRUP İÇİNDE ERKEK VARSA O GRUBA HİTAP ERKEK- MASQULEN- SIGASI İLE YAPILIR, ARAPÇA'DA DA EĞER TÜM ERKEK VE KADINLARA YÖNELİK BİR HİTAP VARSA CÜMLE MÜZEKKER YANİ ERKEK SIGASI İLE KULLANILIR BU BİR DİL KURALIDIR VE DİL KURALLARININ DİN İLE ALAKASI YOKTUR, BU KURALLAR İSLAM ÖNCESİ BELİRLENMİŞTİR VE ALLAH KİTABINI DİL KURALLARINA UYGUN GÖNDERMİŞTİR, TERSİ KAOS OLURDU...!
    152. SAYFADA YAZAR KIZ ÇOCUKLARINA İYİ DAVRANMA İLE İLGİLİ HADİSLERİ VERİR VE SONRA YORUMLARINI YAPAR : "BU SÖZLERİN ALTINDA ÇIKAR VARDIR, KIZ ÇOCUKLARINA İYİ DAVRANAN SONUÇTA ONAN YARARLANIR..."-S:152,155-
    " CENNET ANNELERİN AYAĞI ALTINDADIR , SÖZLERİ İLE YAPTIRTMAK İSTEDİĞİ ŞEY, KADINLARIN KOCALARINA İYİ BAKMALARINI VE BOL ÇOCUK YAPMALARINI SAĞLAMAKTIR"-S:259-
    "NE HAZİNDİR Kİ HER VESİLE İLE VE HER İHTİYACI İÇİN TANRI'DAN VAHİYLER GETİRTEN MUHAMMED, ANASI YADA BABASI LEHİNE VE ONLARI ŞEREFLENDİRMEK MAKSADIYLA BÖYLE BİR YOLA GİTMEYİ DÜŞÜNMEMİŞTİR."-S:457-
    BU MANTIĞI KULLANAN BİR PROF. ! ...VE BİZ ÖZELLİKLE CEVAP VERMEKTEN KAÇINIP YAZARIN İÇ DÜNYASININ DIŞA YANSIMASI OLAN YAZILARINDAKİ MANTIK HATA-SEVİYESİNİ GÖZLER ÖNÜNE SERMEYE ÇALIŞTIK.BU ÖNYARGI, SUBJEKTİVİZM VE TAASSUP KOKAN CÜMLELER ; POZİTİVİST,RASYONALİST VE REALİST OLDUĞUNU İDDİA EDEN BİR ADAMIN YAZDIĞI KİTAPTAN ALINTILAR , KİTABINDAKİ HEZEYANLARIN KÜÇÜK BİR BÖLÜMÜDÜR,
    BİZİM SON SÖZÜMÜZ ; ALLAH İNSANLARI BAĞNAZLIK VE TAASSUPTAN UZAK , TEMELİ AKIL VE BİLİM OLAN ÖNYARGIDAN UZAK , AKIL VE RUH BİRLİKTELİĞİNİ İÇ DÜNYASINA YANSITABİLENLERDEN EYLESİN DİYORUZ.AMİN !
    NOT : EVLENME - BOŞANMA- MİRAS - ... VE UYDURMA HADİSLERİ TEMEL ALAN GÖRÜŞLERİN CEVAPLARI İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ
    HZ. MUHAMMED (SAV) VE HANIMLARI İLE İLGİLİ YALAN-İFTİRALARIN CEVAPLARI İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ
    (YAZARIN ŞERİAT'TA KADINI ANLATTIĞINI İDDİA ETTİĞİ ESERİN 1989 BASKISI ESAS ALINMIŞTIR)


    Seni çok Özledim Annem

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Ateist Yazarlara Cevaplar

    Tepki mi, Metod mu?
    T. Dursun'un yazıları bir metoda mı dayanıyor? Yoksa (Don Kişotça) bazı itilimlerden doğan tepkiler midir? İslami kaynakları değerlendirmede hiçbir metoda dayanmayışı, İslam'ın temelinden olmayan (İslam’ın temeli Kuran ve ona uygun rivayetlerdir) kitaplardan eleştirebileceği parçaları alışı; buna karşın işine gelmeyen bölümlere gözünü kapayışı onun tepkisel olduğunu gösteriyor. Buna birkaç örnek vermek istiyoruz;
    1) Şeytan ayetleri masalını anlatırken; "Olayın kalan bölümü, sayılamayacak kadar çok hadis ve tefsir kitaplarında var" (Din Bu I: s101) diyor. Halbuki sayılamayacak kadar çok dediği 3-4 kitabı geçmiyor. T.Dursun ayrıca bu rivayetleri reddeden (Kadı Iyaz, Fahreddin Razi, Alusi, Kadı Beyzavi, Muhyiddin Arabi, İzmirli İsmail Hakkı, Muhammed Abduh, Muhammed b. İshak b. Huzeyme, Beyhaki, Şevkani, Kurtubi, Ayni vs.) birçok alimi yok saymıştır.
    2) Ayetlerin geliş tarihine ilişkin kesin bir bilgi ileri sürülemez (s104) diyerek şeytan ayetleri masalını ispatlamaya çalışırken her nedense ayetlerin tarihine ilişkin kesin bilgi veren kaynakları unutuveiyor!
    3) Arap dilindeki mecazi (benzetme, sembolik) kavramları, sanki anlamlarını bilmiyormuş gibi kasıtlı çevirmektedir. Mesela Allah'ın gözetlemesi demek olan "Allah'ın gözü" deyimini "insanın gözü gibi göz" diye tercüme etmiştir.
    4) Eş kelimesini karı diye çevirerek okuyucunun zihninde olumsuz anlamlar uyandırıyor. Mekr kelimesini düzen yerine kasten tuzak olarak çevirerek yine aynı anlam saptırmasına başvuruyor.
    5) Tefsirlerdeki bilgilerden işine geleni alarak farklı yorumları gözardı etmekte, hatalı bir tefsirde gördüğü hatayı, İslam’ın görüşüymüş gibi vermektedir. Mesela: Ayın yarılması konusunda (s217) İbnül Cevzi'nin tefsirini kendi yorumuna ters düştüğü için reddetmektedir. s230'da ise İbnül Cevzi'yi güvenilir bir müfessir olarak kabul etmektedir.
    Biz T. Dursun un bu "bilimsel!" yöntemli uygulamalarını objektif düşünme ve değerlendirme hassasiyetine zıt buluyor ve reddediyoruz.
    6) Bazı konularda tefsirleri kanıt olarak bir hünermiş gibi sıralarken nedense Arapların kızlarını öldürmesi konusunda "güvenilir" dediği tüm tefsirleri bir çırpıda arkasına atıyor, reddediyor ve şöyle diyor: “Tefsirler Ferezdak'ın iki dizesi üzerinde durur. Ne var ki tefsirlerde bu iki dize hep aynı sözcüklerden oluşmuyor. İki dize de değişik biçimde yer alıyor, dizelerin değişik olması göz önünde tutulursa sonradan uydurulduğu bile düşünülebilir (s204)”
    Aynı akıl yürütmeyi şeytan ayetleri konusunda nedense yapmıyor. Halbuki şeytan ayetleri denen uydurma dizeler 20 değişik şekilde aktarılmıştır. Şeytan ayetleri bu yüzden uydurmadır deseydi T.Dursun'un samimiyetine inanabilirdik. Şu durumda ise tepkiselciliğine ve sübjektifliğine şahit oluyoruz.
    7) Nefislerinizi öldürün ayetini mecburi anlayış istikameti gibi kendinizi (birbirinizi) öldürün diye anlamak gerektiğini söylerken nefsi, insanın eğilimleri olarak anlayanları bilgisizlikle ve Arapçayı bilmemekle suçluyor (s222). Halbuki aynı kitabın 254. sayfasında Şerif Cürcani'nin Tarifat'ından aldığı tanımda nefsin doğal eğilim anlamına geldiğini söylüyor. Göstermek bizden, takdir sizden, çarpıtma T.Dursun'dan...
    8) Aslında kendisinin de güvenilirliğinden şüphe ettiği bazı hadisleri delil olarak öne sürüyor. Halbuki kendisi bunların uydurma olduğunu kabul ediyor. İşte itirafı: "Gerçekten de hadis kitaplarının en güçlü sayılanları bile uydurma hadislerle doldurulmuştur" (2.Kitap, s158)
    Bazı yerlerde sorduğu sorular ise saçmalığın doruğunu zorlar nitelikte; işte ilginç soruları: "Neden son peygamber bir Arabi. Muhammedi seçmiş hem neden son Peygamber?" Bu soruda neye itiraz ettiği anlaşılmıyor. Son peygamber kavramına mı? Onun Arap (ki başka bir milletten olsa idi yine aynı şekilde soracaktı) oluşuna mı? Adının Muhammed oluşuna mı? (Aslında son Peygamber bir Türk de olabilirdi, hatta adı T.Dursun da olabilirdi!) Ama Allah kime katından bir rahmet (Peygamberlik) indireceğini bilir. (bkz. İbrahim, 11)
    Allah teala, Hz. Muhammed'e vahiy gelmesi karşısında o dönemdeki insanların itirazlarını aynen şöyle aktarıyor: "Onlara bir ayet gelince Allah'ın elçilerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe katiyyen inanmayız dediler. Allah elçiliğini kime vereceğini daha iyi bilir." (Enam:124)
    Görülüyor ki 1400 yıl evvelinin inkarcılarıyla T.Dursun’un mantığı ve itirazı arasında pek fark yok.
    "Onlar kendilerinden bir uyarıcı gelmesine hayret ettiler ve o kafirler dediler ki; bu yalancı bir sihirbazdır." (Sad: 4)

    Neden son peygamber sorusuna ise şu kısa cevabı vermekle yetineceğiz. Kuran'dan sonra gerek olmadığından (İlahi öğreti korunduğundan dolayı) yeni bir peygamberin gönderilmesine ihtiyaç kalmamıştır. Dolayısıyla Hz. Muhammed doğal olarak son peygamber olarak kalmıştır.
    Görülüyor ki, T.Dursun'un kitapları bir metoddan yoksundur. Sadece İslam'a duyduğu tepkiden doğan kimi yerde duygusal, kimi yerde muhakemesiz yargılardır. T.Dursun iyi niyetli olsaydı ve din kavramına şu iki açıdan bakabilseydi böyle bir bataklığa sürüklenmezdi:
    A - Din tarih boyunca özbirliğe sahiptir. Bununla beraber dinin pratikleri geldiği toplumun düşünsel, kültürel ve sosyal yapısına göre farklılık gösterir. Bu farklılık (ve değişim) kainattaki diyalektiğin gereğidir.
    Gönderilen her dinde inanç esasları (Allah'ın varlığı ve birliği, iyilik ve kötülüğün karşılıksız kalmayacağı vs) birdir. İbadet ve insanlar arasındaki ilişkiler ve bunlarla ilgili hükümler ise toplumdan topluma değişirler.
    B - Din tarih boyunca karşı din (karşı devrim) taraftarlarınca ya yok edilmeye çalışılmış ya da çarpıtılmıştır. Bu çarpıtmanın dinamiğini üç grup oluşturmaktadır:
    a) Kuran'da Firavun ile özdeşleştirilen iktidar sahipleri,
    b) Karun ile örneklendirilen sermaye sahipleri (burjuvazi),
    c) Bel'am ile tarihsel örneği verilen sahte, özünden uzak, şekilci oportünist, revizyonist din adamları.
    Bu dinamiklerin tarihte çok örnekleri vardır. İşte birkaçı:
    -Sabiilikteki ruhanilik (aşkınlık), Mezopotamya astrolojisi tarafından materyalize edildi.
    -Hz.İbrahim'in Tevhid dini, Arapların tabiatperestlik ve putperestliği ile örtüldü.
    -Musevilik dini, Yahudi ırkçılığı ile evrenselliğini yitirdi.
    -Hıristiyanlık, Aziz Pavlos tarafından Roma'nın hukuki ve sosyal yapısı ile neo-platonizme adapte edildi.
    -İslamiyet (uygulama ve uydurma rivayetler ile) Emeviler'in kabileci (milliyetçi), müşrik ruhlu materyalist saltanatları tarafından çarpıtılmaya çalışıldı.
    -T.Dursun'un kullandığı tarih ve tefsirlerdeki rivayetlerin ve israiliyatın çoğu Emevilerin döneminde uyduruldu ve yazıldı. İslam savaş ve ceza hukukunu (uygulamada ve uydurma rivayetlerle) zulüm kanunlarına dönüştürmeye çalıştılar. Bu noktada akıl ve vicdan sahibi her insan İslam'ı bulanık olmayan kaynaktan (Kuran'dan ve ona uygun rivayetlerden) alarak ilahi tekamül yolunda ilerlemeli, uydurma ve çarpıtmalara karşı uyanık olmalıdır. Allah doğru olanların yardımcısıdır. (29:69)

    Kız Çocukların Diri Diri Gömülmesi Yalan Mı?
    Kadını cennet üstü bir varlık olarak gören Peygamber, geldiği Arap toplumunda, kadının statüsünü yükseltmiştir. T.Dursun'un iddialarının aksine, kadın, o dönemde İslam toplumunda ikinci sınıf değildi.
    Peygamberimiz en hayati konularda bile eşleriyle görüş alışverişinde bulunmuş, hatta Hudeybiye Barışında Hz.Seleme'nin tavsiyesini doğru bularak yerine getirmiştir. O, bununla; kadınla erkeğin birbirlerine yardımcı olması gerektiğini vurgulayarak; kadının fikrine değer verilmemesi anlayışına en ağır darbeyi indirmiştir. İşte o dönemin anlayışlarından biri de kız çocuklarından çok, erkek çocuklara değer verilmesiydi. Kuran bu düşünceyi şöyle ifade ederek kınıyor:
    16/58-59. Aralarından birine bir kızı olduğu müjdelendiği zaman içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden, halktan gizlenmeye çalışır; onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hükmediyorlar!
    Görüldüğü gibi, Arapların bir kısmı, kız çocuğunu ileride savaşamayacağı, ailenin şeref ve namusuna leke getirebileceği düşüncesiyle, kızları olduğu zaman üzülürlerdi. Bu düşünceden dolayı Arapların ilkel bazı kabileleri (hepsi değil), çocuklarını öldürürlerdi. Bunun birkaç nedeni vardı:
    Birinci neden; ekonomik idi. Fakirlik korkusundan, aile fertlerinin az olması isteniyordu. Erkek çocuklar, büyüdükten sonra aile bütçesine katkıda bulunurlar ümidiyle yetiştiriliyordu (İsra 31). Fakat kız çocuklarının böyle bir katkısı olmadığından bazen öldürülüyorlardı.
    İkinci neden; kız çocukları savaş zamanlarında işe yaramadıkları gibi korunmaları da gerekiyordu. Bazen esir düşüp cariye olma ihtimali de vardı. İşte bu nedenlerden dolayı kız çocuklarını daha küçükken öldürebiliyorlardı. Kız çocuklarını öldürme adeti; Kinde, Temim gibi bazı ilkel Arap kabilelerinde vardı (bkz. İslam Ans. Cahiliyye mad.).
    Kureyş ve diğer Mekke kabilelerinde bu yanlış ve çirkin davranış yoktu. Çünkü Mekke civardaki çöl kabilelerine göre zengin sayılırdı. İşte bu nedenle Arap şiirinde bu gelenek çokça yer almamıştır... Ferezdak aşağıdaki şiiriyle dedesinin bu yaptığı isten (öldürülecek kız çocuklarını fidye vererek kurtarması) dolayı övünmüştür;
    "Dedem ki kız çocuğunu gömenleri men ederek çocukları yaşattı, o zavallılar gömülmediler"
    T.Dursun'un iddiasına göre, Arapların hiçbirinde bu adet yokmuş. Şimdi düşünelim; Kuran hiç yapılmayan birşeyden bahseder mi? Bahsederse kendini yalanlamaları için kafirlere büyük bir koz vermiş olmaz mı? Halbuki Kuran böyle bir adetin yapıldığını söylemiş, hiç kimse de bu yapılmıyor diye itirazda bulunmamıştır. T.Dursun böyle bir itirazın yapıldığını söyleyemiyor.
    İşte bu adetin Kuran'da yasaklanması çok önemli bir devrimdir. Peygamberimiz bu yanlış anlayışların tam aksine, kız çocuklarının terbiye edilmesi ve onların iyi birer hanımefendi olarak yetiştirilmesini teşvik etmiştir... İşte bu talimatlar sadece Araplarda değil İslam nerelere yayılmışsa, orada da kadın hakkındaki düşünceleri değiştirmiştir.
    T.Dursun bu konunun sonunda (s244) kız çocuklarını öldürmekle ilgili bir rivayeti aktarıyor: "Kız çocuğunu öldüren de ölen de ateştedir"
    Hadis usulünde şöyle bir kural vardır: "Kuran'a zıt rivayetler senedi ne kadar sağlam olursa olsun kabul edilemez, reddedilir" Zaten bu hadisin senedi de zayıftır...
    Kuran'da öldürülen çocuğun masumluğu kesinkes vurgulanırken ve bunu yapanlar kınanırken yukarıdaki rivayetin uydurma olduğu apaçık ortaya çıkmaktadır: "İnleye inleye toprağa gömülen kız çocuğu, hangi günahtan öldürüldü? diye sorulunca..." Tekvir 8-9
    Bu ayete dayanarak diyebiliriz ki: Ebu Davud Kitab-üs Sünne'de geçen müşrik ve kafir çocukları ile ilgili olan 9 hadis, değişmez bir kader zihniyetini oluşturmak için uydurulmuştur. Peygamberin anlayışıyla hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü; İslam inancında, masum insanların hiçbir zaman sorumlu olamayacağı kesin bir kuralken, müşrik çocuklarının kaderlerini babalarının kaderleriyle bir saymak, tipik bir kadercilik tezidir.
    Bilindiği gibi; hadislere önem vermeyen Mutezile ekolü kaderi inkar ederken, bunlara tepki olarak hadisçi ekol, herşeyi önceden tesbit edilmiş bir kader zihniyetiyle izah etmeye çalışıyorlardı. İşte yukarıda aktarılan "hadis" de, bu yaklaşımın bir sonucu olarak uydurulmuştur. Zaten bu hadis de aynı bölüm içinde yer almıştır.
    Turan Dursun'un Psikolojik Yapısı ve Düşünce Boyutu

    Nasrettin Hoca anahtarını kaybetmiş, onu ararken bir adam gelmiş, birlikte aramaya başlamışlar, en sonunda adam "burada düşürdüğünden emin misin?" diye sormuş. O da evinde düşürdüğünü söyleyince adam kızmış ve neden burada aradığını sormuş, Hoca da şöyle demiş: "Burası evimden daha aydınlık ta ondan!"
    Bunu niye anlattık, T.Dursun "Yüzyıl Dergisi"nde (sayı:6) aydınlanma savaşçısı olarak lanse edilince yukarıdaki hikaye aklımıza geldi. T.Dursun yukarıdaki olaya benzer bir şekilde Dinin özünü Kuran'da arayıp bulmuyor.
    Bunun yerine uydurma olduğunu kendisinin de kabul ettiği bazı sözlerle dinin ne olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Ve iste "Din Bu" diyor (aslında "kin bu").
    Neden böyle yapıyor, dersiniz. Çünkü yanlış aktarılmış bazı hadisler ve israiliyattan etkilenmiş tefsirlerle dini kötüleyebileceğini düşünüyor. Mesela Peygamberimizin savaşta kadın, çocuk ve ihtiyarlara dokunulmamasını emreden yüzlerce hadisini görmezlikten geliyor, buna karsın uydurma birkaç hadisle bunun aksini iddia ediyor.
    Şimdi T.Dursun'a soruyoruz: ortaya koymak istediğin dini neden böyle uydurma rivayetlerde arıyorsun? Cevabı herhalde şu olacaktı; "Burası karanlık da ondan!"
    Sıradan Bilinç ve Yüzeysel Düşünüş

    Bir baba şaşı olan oğluna: "Oğlum, sen herşeyi birken iki görüyorsun değil mi?" dedi. Oğul, "Nasıl olur?" diye cevap verdi; "eğer öyle olsaydı, gökyüzünde iki ay yerine dört ay olması gerekirdi"
    Biz dinlerin tek bir ilahi kaynaktan geldiğini göstererek aralarında bu yüzden benzerlik olacağını söylediğimiz halde, o hala kutsal kitapların birbirinden kopyalandığını söylüyor. Halbuki aynı kaynaktan gelmiş şeylerin aynı özellikleri taşımasından daha doğal ne olabilir. Ona göre Kuran'daki hiçbir bilgi Tevrat, Zebur ve İncilde geçmemeli. Geçerse kopyaladığını iddia ediyor. Geçmese, herhalde birbirinden farklı şeyler nasıl aynı kaynaktan olabilir, diyecekti...
    Turan Dursun’u Tanımak

    Turan Dursun, kendisini ateist olmaya götüren düşünce dolu bilimsel deneyini(!), Yüzyıl Dergisi, sayı 6'da kendi ağzından şöyle anlatır: "Allah'a inanıyordum. Ancak deneyimler yaptım kendi kendime. Su dolu kovanın içine süpürgeyi batırıp duvara sürdüm. Şekiller bir rastlantı.. Dünya'nın oluşumu da öyle olmasın.. Bu arada o da tümden silindi."
    Evet T. Dursun duvardaki şekillere bakarak, dünyanın da böyle bir rastlantı sonucu olabileceğini savunuyor. Yani duvardaki şekiller=dünyadaki düzen. Aklı ve mantığı olan hiçbir insan bunu kabul etmez. Bir düşünün güneş sistemi, gezegenler, dünyanın etrafını saran atmosfer ve tüm bunları kıyasladığı duvardaki şekiller!
    T. Dursun'un zekasının durduğu ve ilme nasıl yaklaştığı böylece tescil edilmiş oluyor. Lakin, bilim bu arada boş durmuyor, işin gerçeğini şöyle açıklıyor: "Yapılan hesaplara göre, evrenimizin başlangıçtaki gerçek yoğunluğu ile ötesinde oluşması imkanı bulunmayan kritik yoğunluğu arasındaki fark, yüzde birin bir kovadrilyonundan azdır. Bu, bir kalemi sivri ucu üzerinde bir milyar yıl sonra da durabilecek biçimde yerleştirmeye benzer. Üstelik evren genişledikçe, bu denge daha da hassaslaşmaktadır." (Bilim ve Teknik, Sayı 201, s.16)
    T. Dursun'un ateizm deneyi gibi, ilgi çekme deneyi de çok çarpıcı; "Şişman bir kıza aşık olmuş, kızın ilgisini nasıl çeksin, kendini nasıl beğendirsin. İç çamaşırını görürse belki. Çok çaba harcamış ama olmamış" (Yüzyıl, s6).
    Yine T.Dursun İslamın akıl ve ilimle olan bağlantısını çarpıtıyor, düşünce ve akılla ilgili yüzlerce ayeti gözardı ederek şöyle diyor: "Din varken kafanızı daha ileri daha güzel şeyleri yapmaya kullanamıyorsunuz. Kullandığınız zaman engeller çıkıyor" (s16) Şimdi soruyoruz;
    Harizmi (9 yy) sıfırı bulup kullandığında İslam buna engel mi oldu?.. El-Cezeri tarihte ilk robotları yaparken, Abdüsselam kendisine 1979 Nobel Ödülünü kazandıran teoriyi düşünürken din engel mi oldu?..
    Din Afyon Mudur?
    “Din afyon mudur?” sorusuna verilecek doğru yanıt “Evet afyondur” ya da “Hayır afyon değildir” demek olamaz. Bu soruya önce “siz hangi dinden sözediyorsunuz?” diyerek ilk “yanıtı“ vermek gerekir. Marks’ın dediği gibi evet bazı dinler afyondur. Ama hangileri? İşte Marks’ın soramadığı bu soru onun çelişkisidir.
    Kuran birçok ayette dini; çıkarları hesabına kullanan, değiştiren, ekleme ve çıkarma yapanlara dikkatimizi çekmektedir. Kuran’da hak dine karşı çıkanlar üç sınıfa ayrılmıştır:
    a) Kendilerini Allah’ın yerine koyarak hüküm koyan veya onları saptıran din bilginleri...
    b) Hak dinden dolayı çıkarlarını kaybeden, sömürü çarkları bozulan sermaye sahipleri (Marks’ın kulakları çınlasın)...
    c) Hak dinin gelişiyle iktidarları yıkılan (veya yıkılacak olan) iktidar sahipleri...
    Şimdi insafla soralım;
    İktidar sahiplerini yerlerinden eden, sömürücü sermaye sahiplerinin rahatını ve keyfini kaçıran, din yoluyla kendilerine çıkar sağlayanları uyaran ve onlara cehennemi müjdeleyen bir din (İslam) afyon olabilir mi?
    Böyle bir dine afyon diyenin ya aklı ve vicdanı yoktur ya da afyonla uyuşmuştur... Yahut kendi yaptığı yeni bir din ile insanları uyuşturmak istemiştir.
    Evet soruyoruz:
    İnsanları köleleştiren Mekke aristokrasisine başkaldırmayı emreden din mi afyondur? Köle olan Bilal’e efendisine! başkaldırma bilinci veren din mi afyondur? Sömürü düzenleri bozulmasın diye Peygambere para, kadın ve mevki teklif eden Mekke burjuva ve diktatörlerine, “Bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz de ben bu dinden vazgeçmem” diyen Peygamber’in getirdiği din mi afyondur?
    Kızını öldüren müşrik Ömer’den, adaletin zamanlar üstü örneği olan Hz.Ömer’i çıkaran din mi afyondur?
    Hak ve adaletin yeryüzünde yayılması için bütün varlığını feda eden, kadınlık timsali Hz.Hatice’yi şekillendiren din mi afyondur?
    15-20 yılda İran’ı, Bizans’ı, Afrika’yı sarsan ve fetheden insanları yetiştiren din mi afyondur?
    Okuma-yazma öğretmeleri karşılığında savaş esirlerini serbest bırakan bir din mi afyondur?...
    Korku; En büyük sorumluluk sevgiden doğar!
    İslam’ın korku dini olup, korkuya dayalı olduğu yargısı doğru değildir... "Rahmeti her şeyi çepeçevre kuşatan" (Araf 156) Allah'a korkutucu Tanrı diyenler biraz daha düşünmelidirler. Öyle ki, 114 kez Besmele ile Allah kendisini, Rahman ve Rahim (sımsıcak bir sevgili) olarak tanıtmaktadır.


    Ümitsizliği ve ziyana uğrama korkusunu insanın kendi kendine zulmetmesi olarak nitelendiren (Zümer 5) Kuran, Allah’ın rahmet ve sevgisi ile her şeyi kuşattığını belirtmektedir.
    İman ve İslam'ın temeli sevgidir. Sevgi asıldır, korku sevgiden sonra duyulur ki, bu korku, sevgiyi yitirme korkusudur. Nitekim Allah ile müminler arasındaki asıl ve temel ilişki sevmek ve sevilmek gerçeğidir ki, aşağıdaki ayet bunu belirtmektedir:
    « Ey inananlar! Sizden kim dininden dönerse iyi bilsin ki, Allah (sizin yerinize) öyle bir topluluk getirir ki, O onları SEVER, onlar da O'NU SEVER. » Maide 54
    Görülüyor ki, müminlerin temel sıfatı Allah'ı sevmek olduğu gibi, Allah’ın temel sıfatı da müminleri sevmektir... Yine, başka bir ayette Allah inananları söyle tanıtıyor:
    « İnananlar ise Allah'ı çok, hem de pek çok severler. » Bakara 165
    Meryem 96'da Allah, kendisine inanan ve inandığını yaşayanlara vereceği şeyin sevgi olduğunu bildirmektedir:
    « İman edenler ve salih amel isleyenler için Rahman (olan Allah yüreklerinde) bir sevgi yaratacaktır. »
    İslam korku dinidir diyenler acaba şu ayetlere ne derler:
    « De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. » Ali İmran, 31
    « Allah tövbe edenleri sever. », « Allah arınanları sever. » Bakara, 222
    « Allah sabredenleri sever. » Ali İmran, 146
    « Allah iyilik yapanları sever. » Bakara, 195
    Peki Allah Kuran’da insanları bazı şeylerden korkutmuyor mu? Evet korkutuyor. Öyleyse bu sevginin yanında bu korku nedir?
    Evet bu korku kötü olma, bozulma, çürüyüp gitme, filizlenememe korkusudur. İnanan insan için "cehennem korkusu" cezalandırmanın çok ötesinde alçalmaktan, basitlikten, özünü yitirip bir madde haline gelmekten korkmaktır. Daha üst planda Kuran’da korkma ile belirtilen şey, Allah’ın sevgisini yitirmekten korkmaktır. ("Haşyet" sözcüğünün korku biçiminde çevrilmesi eksik ve hatalı bir çeviridir)
    Allah'tan korkmak, Onun rahmetinin şefkatine yol bulup sığınmak demektir. Korku bir kamçıdır, insanı Allah’ın kucağına atar. Nasıl ki bir ana yavrusunu korkutup kucağına çeker. O korku da, o yavru için oldukça tatlı, lezzetli bir duygudur. Çünkü şefkatin kucağına götürüyor. Düşünün ki bütün anaların şefkatlerinin toplamı, ilahi rahmet ve şefkatin tek bir parıltısından ibarettir. (BSN)
    Allah Gökte Midir?

    "Men fissemai" gökte olan... Burada gökte olandan maksat meleklerdir. "Men" sözcüğü tekil olmakla birlikte anlam olarak çoğuldur, genelleme anlamını verir. F. Razi, bundan kasıt "Allah’tır" demiyor, "Allah’tır" diyenlerin görüşünü alıp yanıt veriyor. Çünkü kendisi Eşari'dir. Eşariler Allah'a mekan isnat etmeye şiddetle karşıdırlar.
    Bakara 210'da geçen "Allah’ın gelmesi" deyimi bütün İslam düşünürlerince "Allah’ın azabı" olarak yorumlanmıştır. Ve bu anlam, Nahl Suresinin şu iki ayetinde çok belirgin olarak görülmektedir; Bilindiği gibi Allah’ın azabı, radyasyon, zehirli yanardağ dumanları, şiddetli fırtınalar olarak bulutlar şeklinde görünür ve gelir.
    “Onlardan öncekiler düzen kurmuşlardı. Bunun üzerine Allah, binalarının temelini çökertti de tavanları başlarına yıkıldı. Azap, onlara farketmedikleri yerden geldi.” Nahl 26
    Zerre kadar dil mantığını bilen birisi, bu ayetin öbür ayete bir açıklama olduğunu görür... Şu ayet ise konu edilen ayetin net ve yorum götürmez bir ifadesidir:
    “Onlar kendilerine yalnız meleklerin veya senin Rabbinin buyruğunun gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmemişti, ama onlar kendilerine yazık ediyorlardı.” Nahl 33
    Elbette ki Allah’ın azabı, radyasyon, kükürt, fırtına seklinde bulutlar olarak göründüğü gibi; Allah’ın rahmeti, gecenin temiz, sakin, huzurlu kısmı olan seher vaktinde görünür.
    Gecenin seher vaktinde insanın ruh ve bedeni dinlenir, insan, içindeki derinlik ve enginliği yakalar. Evrenin içini ve dışını kuşatan engin rahmet ve huzurun gizemini görmüş olur.
    İslam Savaş Hukuku - İslamda Cihad Niçin Yapılır?

    Şunu açıkça belirtmek isteriz ki cihad denince akla hemen silahlı savaş gelir. Halbuki cihad çok geniş bir kavramdır. Cihad, çaba, mücadele, gayret anlamlarına gelen bir kavram olup sözlü ve fiili düşünsel, psikolojik ve fiziksel tüm çaba ve mücadeleleri içine alır. Bu kısa açıklamadan sonra merak edilen silahlı savaş konusuna geçelim.
    İslamda savaş asla dini zorla kabul ettirmek için yapılmaz. Bu konuda Allah'ın emri açıktır. "Dinde zorlama yoktur." (Bakara:256)
    Savaş saldırıyı püskürtmek için yapılır. Bu konuda Kuran'ın şu ayetini görüyoruz. "Kim sizin üzerinize saldırırsa, sizde tıpkı onların saldırdıkları gibi (saldırılarına karşılık olarak) saldırın. Allah'tan sakının. Ve, Allah'ın sakınanlarla beraber olduğunu bilin." (Bakara:194)
    Bu ayetlere göre Kuran, inananlara saldırmayanları kendileriyle iyi geçinilmesi gereken kimseler olarak görür. Ama Müslümanlara saldırdıkları zaman Müslümanlar bu saldırıya cevap verir. "Sizinle din konusunda savaşmamış, sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara iyilik yapmak ve adaletli davranmaktan Allah sizi men'etmez; çünkü Allah adaletli davrananları sever. Allah sizi ancak sizinle savaşan, yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza arka çıkmış olanlarla dostluk etmenizden meneder." (Mümtehine:8-9)
    Saldırıyı önlemek söz konusu olduğu zaman; Kuran saldırının ilk işareti görülür görülmez savaşa girilmesine izin vermez. Hatta saldırı başladıktan sonra bile savaşa meydan vermeden mümkünse onu durdurmaya çalışır: "Eğer herhangi bir ceza ile karşılık verecekseniz size yapılanın aynısı ile karşılık verin. Sabrederseniz andolsun ki; bu elbette daha hayırlıdır." (Nahl:126)
    İşte, oldukça açık yargılar taşıyan bu ayetler ispat etmektedir ki; Peygamber uygulamasında kendini bulan, İslam Dini'ne göre savaşın sebebi; bir ideolojiyi veya bir dini başkalarına zorla kabul ettirmek değil aksine bir saldırının önünü almaktır.
    Peygamberimiz zamanında savaş iki nedenle yapılmıştır:
    1- Düşmanlar saldırılarını doğrudan doğruya Peygambere yöneltiyorlardı; O da bunlara karşılık veriyordu.
    2- Müslümanları inançlarından döndürmeye zorluyorlardı. Bu durum karşısında Peygamber, düşünce ve inanç hürriyetine dokunulmasına engel olmaya çalışıyordu. Gerçekten de eğer Peygamberimiz savaşa girmişse bu sadece düşünce hürriyetini sağlamak ve inananları inançlarından döndürmeye çalışan kimselere karşı savunma içindi. Bu kesinlikle anlaşılmalıdır ki; Müslüman değil diye hiç kimse öldürülemez. İnançsızlığı yüzünden kimseye dokunulmaz.
    Şimdi Kuran'daki diğer ayetlere geçelim.
    "Size savaş açanlarla, siz de Allah yolunda savaşın, ancak aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah aşırı gidenleri sevmez; onları (size savaş açanları) nerede yakalarsanız öldürün. Onları sizi çıkardıkları yerlerden (işgal ettikleri yerlerden) çıkarın. Fitne öldürmekten daha kötüdür. Onlar Mescid-i Haram yanında orada sizinle dövüşünceye kadar siz de onlarla dövüşmeyin. Fakat sizi öldürürlerse siz de onları öldürün. Bununla beraber vazgeçerlerse siz de bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. Fitneden eser kalmayıncaya, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Vazgeçerlerse artık zalimlerden başkasına düşmanlık edilmez." (Bakara:191-192-193)
    Bu ayetler "İslamın savaş tüzüğü" olarak kabul edilmektedir. İslam bilginleri bu ayetlerden savaşın ancak saldırıyı püskürtmek amacı ile yapılabileceği sonucunu çıkarmış ve şu yargıları ortaya koymuşlardır:
    1- Size savaş açanlarla Allah yolunda "İlahi adaleti ve barışı yayma yolunda" siz de savaşın. Şu halde Müslümanlara savaş izninin verilişi, düşmanların saldırısına bağlanmıştır.
    2- Ancak aşırı gitmeyin.
    Ayete göre savaşmayan kimseler ve savaş meydanında hiç bir fonksiyonu bulunmayan ve asla savaşa katılmayan insanlara saldırmak yasaktır.
    3- Fitneden eser kalmayıncaya kadar, onlarla savaşın. Savaşın amacı; baskıyı, sömürüyü kaldırmak barış ve adaleti sağlamaktır. Herhangi bir dinin, ideolojinin zorla benimsetilmesi de fitnedir. İslam bunu da reddeder ve bununla mücadele eder.
    4- Düşmana, davranışının aynısıyla karşılık verilmelidir. Fakat saldıranlar ahlak kurallarından uzaklaşmışlarsa İslam savaşçısı bu yolda düşmanı izleyemez.
    Ahlak dışı konularda karşılıklı davranış kanunu uygulanamaz. Mesela onlar kadınlara saldırırlarsa biz de aynı şekilde davranamayız. Ölülerimizin cesetlerine saygısızlık yaparlarsa bizler hiç bir zaman onları bu yolda taklit edemeyiz.
    5- Savaşta meşru olan ve olmayan hareketler:
    a) Din adamlarına dokunulmaz.
    b) Savaşla ilgili olmayan insanlara dokunulmaz.
    c) Çocukları, ihtiyarları ve kadınları öldürmek yasaktır.
    d) İslam bir toplumu imhayı reddeder.
    e) Savaşılan ülkeyi tahrip yasaktır. (M. Ebu Zehra. İslamda Savaş Kavramı)

    Savaş Esirleri:
    Savaşta bile insan onuruna saygı gösteren İslam, Müslümanları esirlere karşı da merhametli olmaya çağırır. Peygamberimiz "Esirlerinize iyilikle davranınız!" demiştir. Bedir Savaşında alınan esirlere iyilikle ve saygılı bir şekilde davranılmasını emretmiştir. Müslümanlar da bu emre uyarak yiyecek konusunda esirlere öncelik tanımışlardır.
    Savaş esirleri konusunda İslamın temel direktifleri nelerdir? Onlara hürriyetlerini mi verir yoksa kendilerinden fidye mi alır?
    Bu konudaki ayetler şöyledir:
    "Nihayet onların gücünü kırdığınız zaman artık bağı sıkı tutun(onları öldürmeden ve yaralamadan tutsak edin). Ondan sonra ya iyilik yapın (karşılıksız serbest bırakın) yahut fidye alın." (47:4)
    Kuran’ın bu ayeti iki şıktan birinin seçilmesi gerektiğini göstermektedir. Ya karşılıksız serbest bırakma, yahutta fidye ile serbest bırakma, bunun dışındaki uygulamalar İslami değildir.
    Savaşta bile işkence yasaktır.
    "El, ayak, burun, kulak keserek cezalandırmak yasaktır."(Sünen-i Ebu Davud, Tercemesi, Cilt:10 sh. 217)
    "Öldürmede bile insanların en iffetlisi, merhametlisi müminlerdir."(Ebu Davud Hds. No:2666)
    Buradaki iffetli (merhametli) kelimesi en şefkatli, en merhametli ve yaratıkların organlarını kesmek ve bağlamak şeklinde onlara işkence etmekten en çok sakınan manalarına gelir. Çünkü İslam "Şüphesiz Allah her şeyde iyi ve mükemmel olanı farz kılmıştır. O halde siz öldürdüğünüz zaman, öldürmeyi (merhametlice) yapın. Bir hayvanı keseceğiniz zaman bıçağı iyice bileyin ve hayvanı dinlendirin." (Tirmizi diyet:14, İbni Mace Zebaih:3) (Ahmed Bin Hanbel 4:123125) İslam, bu gibi buyruklarla Müslümanların kalplerine merhameti ve şefkati yerleştirmiştir. Bu nedenle gerçek Müslümanlar bir şefkat ve merhamet örneği oldukları için savaşta düşmanı öldürürken dahi onun organlarını keserek ona işkence yapamazlar. Bu kesinlikle yasaktır. (Ebu Davud C.10 s. 270)
    Savaşta kadınları öldürmek yasaktır.
    Abdullah bin Ömer'den rivayet edildiğine göre: Resulullah'ın bulunduğu savaşlardan birinde bir kadın ölü bulundu. Bunun üzerine Resulullah kadınlarla çocukların öldürülmesinin İslamda yasak olduğu söyledi. (Ebu Davud, Hds. No:2668, Buhari Cihad 147-148, Müslim Cihad 25-26, Tirmizi Siyer 19, İbni Mace Cihad 30, Darimi Siyer 24, Muvatta Cihad 29, Ahmed Bin Hanbel c. 2: 23-22, 76, 91)
    Yani savaşta savaşmayan insanlarla savaşılmaz, silahsız insanlara dokunulmaz. (Aliyyül Kari, Mirkatül Mefatih c. 4:237)
    Peygamberimiz Mekke fethinde Mekke halkına şöyle seslenmiştir: "Ey Kureyş topluluğu! Şimdi hakkınızda benim ne yapacağımı tahmin edersiniz?" diye sordu. Kureyş topluluğu: "Sen kerem ve iyilik sahibisin. Bize hayır ve iyilik yapacağını umarız" dediler. Bunun üzerine Peygamberimizi; "Benim halimle sizin haliniz, Yusuf'un kardeşlerine yaptığı gibidir. Hz.Yusuf kendisine komplolar kuran kardeşlerine şöyle seslenmiştir: `Bugün ve bundan sonra benim tarafımdan size başa kakma ve serzenişte bulunma gibi herhangi bir eza ve cefa düşünmeyin. Ben hakkımı helal ettim` " diyerek hepsini AFFETTİ. (Taberi, İbni Sad)
    Hz.Peygamber daha Medine'ye gelir gelmez yerli ahali ve Yahudilerle imzaladığı vesikayla karşılıklı hak ve yükümlülükleri açıkça tanımladı. Ve ortak bir konsensüs sağlamayı başardı. Buna göre Müslüman olmayanlar kendi din ve düşüncelerinde yaşama biçimleri ve ibadetlerinde özgür olacak, kimse onlara müdahale etmeyecek ve İslam Devletine verdikleri vergi karşılığında yabancı saldırılara karşı korunacaklardı. Hz.Ali, Mısır Valisi Malik bin Eşter'e gönderdiği mektubunda bunu sistemli bir hukuki ifadeye döktü. Hz.Ali'ye göre Müslümanların yönetiminde yaşayan insanlar iki gruba ayrılıyordu. Biri "dinde kardeşlerimiz olan Müslümanlar" diğeri de "yaratılışta eşlerimiz olan gayri müslimler" Her ikisinin de korunmuş hakları vardı. Tarihte hiçbir kültür kendinden başkasını böylesine ontolojik ve insanı bir temele oturtup yüceltebilmiş değildir. Nitekim Hz.Ali'nin bu çarpıcı tanımı Kuran’ın bütün insanları tek bir nefisten yarattığına ilişkin bir ayetine ve Peygamberin "bütün insanlar Adem'in çocuklarıdır. Adem de topraktandır" hadisine bir vurguydu.
    Müslüman olmayan cemaat ve halkların kendi din ve hukuki inanışlarını sürdürme haklarını teminat altına alan bu geniş ve özgürlükçü perspektif, İslam toplumunda sosyal kültürel temele dayalı bir çoğulculuğun gelişmesine yardım etti ve Hıristiyan, Yahudi, Mecusi, Hindu, Budist ve benzeri din ve inanışlara bağlı kültür ve cemaatlerin günümüze kadar din ve kültürel varlıklarını koruyup sürdürmelerini sağladı. Şu bir gerçektir ki, eğer Müslümanlar, batılılar gibi diğer kültürler, dinler ve halklar karşısında baskı ve asimilasyon politikası uygulasalardı, İslam'ın devlet olduğu ülkelerde ne Hıristiyan ne de Budist ve benzeri kalırdı. Örneğin; İslam (Endülüs Emevileri) İspanya'da yüzyıllarca devlet olmasına rağmen Hıristiyanları {ve Yahudileri} inançlarında zorlamamış, onları asimile etmemiştir. Buna karşın Hıristiyanların hakimiyetindeki İspanya'da tek bir Müslüman kalmamıştır...
    Din Özgürlüğü ve Mürted Konusu

    Kuran’da mürtedin (İslam'ı terkedip başka bir dine girenin) öldürülmesini emreden bir ayet yoktur. Tersine Kuran bunun cezai müeyyidesinin ahirette verileceğini birçok ayette ifade etmiştir. Şöyle ki:
    3/90. İnandıktan sonra inkar edip, inkarda aşırı gidenler var ya, onların tevbeleri kabul edilmeyecektir. İşte sapıklar onlardır.
    4/137. Doğrusu inanıp sonra inkar edenleri,sonra inanıp tekrar inkar edenleri, sonra da inkarları artmış olanları Allah bağışlamaz; onları doğru yola eriştirmez.
    5/54. Ey İnananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah, sevdiği ve onların O'nu sevdiği, inananlara karşı alçakgönüllü, inkarcılara karşı güçlü, Allah yolunda cihad eden, yerenin yermesinden korkmayan bir millet getirir. Bu, Allah’ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Allah her şeyi kaplar ve bilir.
    Görülüyor ki, bu ayetlerde iman ettikten sonra küfre sapanlara dünyevi herhangi bir ceza yoktur... İslamda mürtedin öldürülmesi ancak Müslümanlarla savaşması şartına bağlıdır. Açıkçası öldürülme nedeni İslamdan dönmesi değil, Müslümanlarla savaşmasıdır. (İslam'dan dönenler eğer fiili mücadelede bulunmazlarsa öldürülmezler. Çünkü "Dinde zorlama yoktur" Bakara 256)
    Hz.Ebubekir'in mürtedlerle savaşması dinden dönmelerinden dolayı değil, İslam toplumunu parçalamaya ve düzenlerini bozmaya çalışmalarındandı...
    "Dinini değiştireni öldürünüz" rivayetine gelince:
    İslam dininden dönen eski Arap müşrikleri direkt olarak Müslümanlarla savaş haline geçiyorlardı (Yani sadece İslam'dan dönmekle kalmıyorlardı). Ayrıca bazı Yahudiler insanların Müslüman olmalarını önlemek için şöyle bir yol bulmuşlardı: Önce Müslüman olduklarını ilan ediyor, bir süre sonra da dönüyorlardı. Ki bu yolla Müslümanlar aleyhine konuştukları şeyler inandırıcı olsun. İşte yukardaki öldürme emri savaşan bu müşriklere ve bu Yahudilere karsı bir tedbirdir.
    Unutulmamalıdır ki bazı Müslüman ailelerin çocuklarına İslam'ı zorla kabul ettirme girişimlerini Hz.Peygamber menetmistir. Öyle ki, İslamın kuvvetinin zirvesinde bulunduğu bir dönemde " Dinde zorlama yoktur " ayeti nazil olmuştur.
    S. Sevri, Ebu Hanife ve arkadaşları kadın mürtedin öldürülmemesinde müttefiktirler. İbnü Aliyle, Ata, el-Hasan da bu görüştedir. Bunların delili İbnu Abbas'ın mürted olduğu halde bir kadını öldürtmemesidir.
    "Müslüman olmayanlar" Müslümanların Koruması Altındadır

    Bir İslam toplumunda daha önce değindiğim gibi herkes, dilediği inanç ve görüşü seçme hakkına ve seçimine göre yaşama, örgütlenme imkanlarına sahiptir. Bu ve başka temel hükümler İslam’ın temel insan hakları bağlamında insan olan herkese tanıdığı hak ve özgürlüklerdir. Elbette bir İslam toplumunda gayri müslimler de olacak ve onların da temel hak ve özgürlükleri bulunacaktır. Hz.Ali'nin formüle ettiği gibi Müslüman olmayanlar "bizim yaratılışta eşlerimizdir". Bu genel tanım içinde Müslümanlar, farklı din ve siyasi görüş sahiplerinden sadece genel asayişe itaat ve onlara götürülecek hizmetler karşılığında, güçleri oranında vergi (cizye) isterler. Siyasi görüşlerin açıklanması ve siyasal katılım kanalları açıktır. Ancak bir fikri zor ve şiddet kullanarak benimsetmek yasaktır. Meşru bir yönetime karsı silahlı eylemde bulunan (bağy) aynıyla karşılık görür. Ama devlete karşı islenmiş suçlar olmadığı için, silahlı eylemden vazgeçenler (ayetin tanımıyla tevbe edenler) kendi hallerine bırakılırlar. Bu arada adam öldürmüş, kan akıtmışsa bunun hesabını verir.
    Şüphesiz bunlar en ekstrem durumlardır. Asıl normal sistemde yürürlükte olan ise akıllara durgunluk verecek kadar çarpıcı bir özgürlüktür. Ve bizce henüz Batı hukuku İslamiyet’in azınlıklar veya siyasal muhalefeti temsil eden gruplarla ilgili getirdiği hukukun seviyesine yaklaşabilmiş değildir. İslam, ilke olarak gayri müslim her dini veya kültürel grubu kendi hukukuyla başbaşa bırakır. Peygamberimiz Yahudilerin anlaşmazlığında onlara; "Size hüküm vermemi ister misiniz? İnandığınız Tevrat'a göre mi, yoksa Kuran’a göre mi?" diye sormuş ve talepleri üzerine Tevrat'a göre onlara hüküm vermiştir. Bu, tam anlamı ile dini ve adli/hukuki özerkliktir. Şimdi bu konuda gayri müslim bir tarihçi olan Lübnan Hıristiyanlarından Prof. Philip K. Hitti'nin tanıklığına başvuralım;
    "...Müsamaha gören dinlere mensup olanlar, yani vahye dayanan kitaplara sahip dini camialardan meydana gelir ki, Hıristiyan, Yahudi ve Sabii olan bu gibi kimselere Ehlu'z-Zimme adı verilir; Müslümanlar, bu gibi kimselerle çeşitli şartlar taşıyan müahedeler yapmışlardı. Kitap sahibi dinlerin mevcudiyetlerinin bu şekilde tanınmış olması, Hz.Muhammed'in getirdiği en basta gelen yeniliklerden biridir. Bu dinlere mensup olanlar, İslam cemiyetinde silah taşımayacaklar ve İslam devletinin kendilerine tanıdığı "himaye" (zimmet) hakkına mukabil ona vergi (cizye) ödemeye rıza göstereceklerdi. Bu hukuki statü muvacehesinde Zimmiler zümresi, arazi vergisi (haraç) ve cizye ödemelerine mukabil, geniş surette müsamaha gördüler. Bir Müslümanın taraf olduğu hukuki ihtilaflar müstesna, bu teba zümresi, hukuk davalarında ve hatta ceza davalarında kendi dini başkanlarının adli teşkilatlarına ve usullerine tabi tutuldular. İslam hukuku bu çeşit gayri müslimlere tatbik edilmekten alıkonulmuştur. Bu ayrı statüye tabi tutulma (adli muhtariyet) sistemi, Osmanlı devletinde son devirlere kadar, Irak’ta ve Filistin'de kurulan İngiliz manda idaresinde meriyette kalmıştır"
    "Köken itibariyle Kuran-ı Kerim de (9/19, 26/105 ve 109, 36/69-72 vd) gösterilen Ehli Kitab'a hasredilen ve ilk İslam devletlerinde meriyette tutulan bu müsamahakar statü, daha sonraları Müslümanlar tarafından Harranlı Sabiiler ve Berberiler'e teşmil edilmiştir"
    Zaman zaman hukukta katılıklar gözlenmedi değil. Ama yine Hitti'nin tespitiyle bu katılığa başvuranlar, Müslüman kökenli hukukçulardan çok, daha sonra Müslümanlığı kabul eden Yahudi ve Hıristiyan kökenli Müslüman hukukçular olmuştur. Bunlara ek olarak Hz.Ömer’in yoksul ve çalışamayacak durumda olan gayri müslimlere devlet bütçesinden maaş (işsizlik sigortası) bağladığını hatırlatmamız yerinde olur. Müslümanlar tarih boyunca Müslüman olmayanlara bütün bu hakları verdikleri gibi, bazan onlar için savaşmayı da göze almaktan çekinmemişlerdir............
    Dünün zimmileri ile bugünün gayri müslim grupları arasında ilginç bir benzerlik kurmak mümkün. Ancak buna geçmeden önce birkaç hatırlatmada bulunmak istiyoruz;
    Müslümanlar zimmiler hukukunda bu kadar esnek ve insan haklarına saygılı davranmış olsalar bile, bütün bunlara rağmen Müslümanlar asla adam öldürmez diye kimsenin inanmayacağı bir düşünceyi öne sürüp İslam’ı gereksiz ve ikiyüzlü savlarla "şirin" göstermeye de ihtiyaç yoktur... Elbette hukukun üstünlüğünün hakim olduğu bir ülkede bütün yargı yolları ve savunma kapıları açık olarak ve suçun bireyselliği ile cezanın kollektif ve intikamcı olmamasına dikkat ederek idamı hükmeden cezalar da vardır. İslam taammüden adam öldürme fiiline kısas uygular. Ama bu mutlaka uygulanır demek değildir, maktulün yasal varisleri bundan vazgeçme hakkına sahiptirler.
    Kuran "yeryüzünde fitne çıkaranlar"ın zor kullanarak bastırılması hükmünü getirir. Siyasal rejime muhalefet bağlamında burada sözü edilen "fitne" herhangi bir siyasi görüsü anlatma, açıklama, taraftar toplama veya seçimle işbasına gelmeye çalışma değil, doğrudan şiddet ve baskı yöntemlerine başvurma eylemidir. Bugün en demokratik ülkelerde bile durum bundan farklı değil ve siyasi terör örgütleri kurulu demokratik rejimlerin silahıyla mukabele görmektedirler.
    Arap Dilinin Temel Özellikleri

    Kuran, insanları başka insanlara kul olmaktan kurtarmak için "insanların Maliki {sahip ve başkanı} Allah'tır" {Nas, 2} diyor. Onlara manen şöyle bir mesaj veriyor; "nasıl her yerin, her memleketin bir yöneticisi varsa, dünyanın da, kainatın da öyle bir yöneticisi vardır. Evrensel yasalar diye ifade edilen İlahi hukuka tecavüz yapıldığı zaman, O bu tecavüzü cezalandırır. Yani yaratılmışların, haksızlığa uğramışların intikamını alır. Allah, bütün yüce değerlere sahip, maddi olmayan bir varlıktır. Kainattaki bütün yüce değerler O'ndan kaynaklanmaktadır"
    Bu mecaz ve benzetmeler yanında; Arapça'da bir şeyin önemini, büyük bir değere sahip olduğunu bildirmek için onunla "yemin edilir". Bir şeyin adiliğini, iğrençliğini bildirmek için de "o şeye beddua edilir" {Bir nesnenin önemini belirtmek veya bir konunun doğruluğunu göstermek için yemin edilebilir; kanım üzerine, ekmek üzerine gibi!.. Yine birinin kötülüğünü belirtmek üzere "körolasıca" deriz!..}
    Evet, Kuran insanoğlunun üstün, mükerrem bir yaratık olduğunu vurgulamakla beraber {17/70}, hiçbir değere inanmayan, hayvanlar gibi yaşamak isteyen, insanlığı alçaltan insanların da aşağı olduklarını bildirmek ve onların bu özelliklerini vurgulamak için Allah Kuran'da "onlara beddua ediyor" Beddua ifadelerinin esas amacı budur. Yoksa Allah isterse, hepsini bir emir ile yok edebilirdi.
    Kuran'ın yaptığı yüzlerce yeminlerden örnek olarak birkaç tanesinin yorumunu sunuyoruz; {29. Mektuptan}
    "Yüce Allah, Kuran'da çok şeylere yemin etmiştir. Kuran yeminlerinde birçok incelik ve sırlar vardır. Mesela "Güneşe ve aydınlığa and olsun" mealindeki yemin, evreni mükemmel bir saray, bir şehir niteliğinde bize gösterir. Yani evrende mükemmel bir düzen ve ahengin hakim olduğunu bildirir. "Hikmetli {ilim ve ahenk dolu} Kuran'a and olsun" yemini, Kuran'ın mucizeliğini, yüceliğini, onunla yemin edilecek bir saygınlıkta olduğunu hatırlatır. "Yıldıza ve düştüğü zamana and olsun", "Yıldız mevkilerine and olsun, eğer bilseydiniz bunun büyük bir yemin olduğunu, anlardınız" yemini, yıldızların muazzam büyüklüklerini ve son derece ahenkli bir düzen içinde yerleştirilmelerini ve gezegenlerin, hayret verici bir tarzda döndürülmelerindeki yararlılığı hatırlatıyor.
    "Zerrelere {atomlara} and olsun", "Salıverilen havaya and olsun" yeminleri ise, hava moleküllerinin dalgalanmaları ve dolaştırılması ile içindeki yararları hatırlatıyor. Manen diyor ki; tesadüfi, rastgele sanılan unsurların ve elementlerin ince faydaları, görevleri vardır... Hem mesela; "İncire ve zeytine and olsun" mealindeki ayetin bir inceliği şudur; Yüce Yaratan incir ve zeytine yemin ederek kudretinin büyüklüğünü, rahmetinin mükemmelliğini, insanlara verdiği büyük nimetleri hatırlatıyor. Ümitsizliğe, hayatın saçmalığı düşüncesine kapılan insanın yüzünü olumluya çevirip ibadet, düşünme ve iman ile olgunlaşabileceğini bildiriyor. Nimetler içinde özellikle incir ve zeytinin anılmasının sebebi; o iki meyvenin çok nitelikli ve faydalı olması, yaradılışlarında harikalık bulunmasıdır. Çünkü zeytin çok yönlü bir kullanım niteliğine sahiptir. İncirin anılması ise zerre gibi bir çekirdeğinde incir ağacının her birimini {kökünü, gövdesini, dalını, meyvesini} şifre olarak taşımasındaki olağanüstülüğü anlatmak içindir. Yenilmesinde, vücuda yararlılığında, muhafaza edilmesindeki nitelik ve faydaları hatırlatmak için Kuran onunla yemin ediyor. Böylece insanı ilahi sevgiye yöneltip onu iman ve ibadetle yüceltmek, yüce değerlere ulaştırmak istiyor"


    Seni çok Özledim Annem

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Ateist Yazarlara Cevaplar

    " ALLAH'IN VARLIĞI ..."
    " GERCEK SUPHECILIK OLAMAZLIK SIKKINI DEGIL OLABILIRLIK SIKKINI TERCİH ETMEKTIR " KOLAYCILIGA KACMAYIN VE GERCEK SUPHECI OLUN BEYLER! BİR DÜSÜNÜN , IKI ELEMENT BIR ARAYA GELINCE ASLÎ OZELLILERINI KAYBETMESİ, SUYUN 100 DERECEDE KAYNAMASI, YERCEKIMI, SUYUN KALDIRMA KUVVETI... BU KONULARI , KANUNLARI BULANA BILIM ADAMI DIYORSUNUZ DA BU KANUNLARI KOYANI NEDEN - HEM DE BILIM ADINA - INKAR EDIYORSUNUZ...BU MUDUR MANTIK... " TIKLA
    " İSLAM NEDEN HALA VAAD ETTİĞİNİ YERİNE GETİRMİYOR...?"
    " ... İŞİ ALLAH'A BIRAKIRSAK O ZATEN HER SEYE GUCU YETEN - TABII O BIZE GORE - BIR YARATICIDIR... AMA EGER INSAN SOZ KONUSU ISE O ZAMAN MUSADENLE ÖRNEK VEREYIM ...SABUN VARKEN KIRLI DOLASILIYORSA SUÇ SABUNU - ISLAM SERIATINI - KULLANMAYAN DA MI YOKSA SABUNDA MI, GUNUMUZDE MUSLUMANIM DIYEN KUR'AN'I -ANLAMINA BAKMADAN OKUYUP ÖPÜP SONRA DA DUVARA ASANDA MI...? BIR ADAM DUSUNELIM,: HASTA , DOKTORA GITTI REÇETEYI ALDI VE ONU OKUYUP UFLEYIP ÇERCEVELETIP DUVARA ASIYOR... IYILESIR MI VEYA ÖLURSE SUC KIMDE SALAK HASTADA MI, REÇETE VEYA DOKTORDA MI...OBJEKTIF OLALIM İŞ INSANDA VE EĞİTİMDE BİTİYOR...ASIL SORU " NASIL VE NEYİN EĞİTİMİ..." İNSANLAR BU DÜNYADA OYNADIKLARI ROLE GÖRE DE KIYAMET GÜNÜ KARŞILIKLARINI ALACAKLARDIR! ALLAH VAADİNİ GERÇEKLEŞTİRECEK PLAN, PROGRAM, KURALLARI DA GÖNDERMİŞ, İLACI İÇMEYEN, REÇETEYİ UYGULAMAYAN, BİR DE AKSİNE "ARMUT Pİ, AĞZIMA DÜŞ" PLANI KURUYORSA ONUN İSLAM BİLİNCİ, ANLAMA KABİLİYETİ VE AHİRETE İMAN DERECESİNDE SORUN VAR DEMEKTİR!
    "ALLAH'IN ELİ, YÜZÜ ...MESELESİ..." , " SAVAŞ HİLEDİR" HADİSİ , " ....ONLARIN ( KAFİRLERİN ) HİLESİ VARSA , ALLAH'IN DA HİLESİ - OYUNU - VARDIR..." AYETİ, TEK DİN İSLAM İSE DİĞER DİNLER...
    ÖNCE ALLAH'IN ELİ MESELESİ : KURANDA MECAZLA ILGILI BAZI AYETLER :
    *ÇOCUKLARI IHTIYARLATAN O GUN ( MUZZEMMIL :17 ) : YANI KIYAMET AZABI...PEKİ SİZ BU AYETİ SIZ NASIL YORUMLARDINIZ...?
    *" YER AĞIRLIKLARINI CIKARDIGI ZAMAN " ( ENFAL.2) .KIYAMET ANI...YERDEN FIŞKIRAN LAV, GAZ, ERİMİŞ MADENLER...
    *"YÜZÜNÜ MESCİDİ HARAMA CEVİR " ( BAKARA 144) . SADECE YUZUNU DEGIL TUM VÜCUDUNU, YÜZ; VÜCUDU TEMSİL EDİYOR.
    MUBERRID " ELKAMIL ADLI ESERINDE : " BIR KIMSE , ARAPLAR SOZLERINDE EKSERIYETTE TEŞBİH KULLANIR ,DERSE , BU SOZ DOGRUDUR" DER. BOYLE BIR ORTAMA INEN KUR'AN'IN , INDIGI TOPLUMUN DILINI KULLANMASI GAYET DOGALDIR... BUNUN ICIN TESBIH SANATINI BILMEK TEFSIR USULUNDE COK ONEMLIDIR! DETAYLI BILGI ICIN , " EL ITKAN FI ULUMUL KURAN . IMAM-I SUYUTI , CILT :2, RABBI'MIZIN ARZA ISTILA ETMESI, ARZA YONELMESI, ARZA OTURMASI ANLAMINDA BILDIGIMIZ OTUMAK DEGIL "HUKMETMEK " ANLAMINDADIR...VE EMIN OLUN KOCA ISLAM TARIHI BOYUNCA BU ANLAMDA BU AYETLERI ELE ALAN HIC BIR EHLİ SUNNET ALİMİ YOKTUR! CUNKU ONLAR BU AYETLERIN MECAZI ANLAMININ GERCEK BOYUTUNU BILIYORLARDI...MECAZ- GERCEK ANLAM AYIRIMINA SAHIPTILER. KISACA 1400 SENELIK ISLAM TARIHI BOYUNCA TUM ISLAM ALIMLERI ALLAH KONUSUNDAKI AYETLERIN MECAZI - SANATSAL , O DONEMDEKI ARAP TOPLUMUNUN KULLANDIGI DILE UYGUN OLARAK KULLANILDIGINI - IDDIA EDERKEN HEP YANILDILAR , DOLAYISI ILE SIMDI HEPSI CEHENNEMDE VE BIR GUN BIR ATEİST CIKIYOR, BIR ANDA KUR'AN'IN GERCEK ANLAMINI KESFEDIYOR... SAKIN KUCUMSEDIGIMI DUSUNMEYIN AMA SIZIN YAZILARINIZDAN ORTAYA CIKAN GERCEK BU ... BIR TARAFTA 1400 YILLIK ISLAM ALEMI VE ALIMLERI ( HEPSI ALLAH'I YANLIS ANLADI VE CEHENNEMLIKLER ) VE BIR DE DIGER TARAFTA DINE INANMAYAN BIR ATEİST... BIRAZ TUHAF DEGIL MI...?
    KURAN VE TESBİH İÇİN TIKLAYIN
    MESELA O DONEMDE " O ADAMIN EVINDE COK KÜL VAR DEMEK " . MISAFIRI COK VAR DEMEKTI.ATESI FAZLA YAKIYOR KÜLÜ FAZLA OLUYOR...MESELA TURKCEDE DE " ELI ACIK " DENINCE SIZ NE ANLIYORSUNUZ ULU MANITU ADINA... MADEM OKUMUS HAVASI VERMEYE CALISIYORSUNUZ KENDİNİZE ,BARI TEMEL TEFSIR- HADIS USUL KURALLARINI OKUYUP OYLE BASLAYINIZ..."GEL BENIM KANATLARIM ALTINA, VEYA KOLLARIMIN ALTINA " DENINCE ANLATILMAK ISTENEN KORUMA - KOLLAMADIR. KISACA TEŞBIH, EDEBIYET ... BİR SANATTIR ! İSLAM'IN İNDİĞİ DÖNEMDE DE SÖZLÜ-EDEBİ SANAT ARAP ALEMİNDE ÇOK İLERLEMİŞ İDİ.
    HADIS - YANI HZ. RESUL'E IZAFE EDILEN SOZLERIN UYDURMALARI , SOYLENMEDIGI HALDE SOYLENMIS GIBI RİVAYET EDİLENLERİ VARDIR VE BUNLARIN HEMEN HEMEN TAMAMI ARTIK BILINMEKTEDIR... HADIS OTORITELERI BUHARI-MUSLIM'DE BILE BOYLE HADISLER OLDUGUNU KABUL EDER. HALK TABAKASINDA BUHARI'DEKI HADISLERIN HEPSININ SAHIH OLDUGU SANISI , GELENEKSEL KULAKTAN DOLMA BILGILER ILE ISLAM'I OGRENENLER ARASINDA YAYGIN BIR INANCTIR AMA NE YAZIK KI YANLISTIR...! AYRICA MUSKILUL KUR'AN VE MUHTELIFUL HADIS KITABI OKUDUGUNUZU BILDIRIYOR VE ORADA GECEN CEVAPLARI SADECE - OKUYUCUYA AKTARMADAN - KENDI ONYARGILARINIZ ILE "ZORLAMA YORUM OLARAK " AKTARIYORSUNUZ...ONLARI DA OBJEKTIF OLARAK OKUYUCUYA NEDEN SUNMADIGINIZ MERAK KONUSUDUR- ASLINDA OKUMUŞ OLSA İDİNİZ CEVAPLARI DA ALMIŞ OLURDUNUZ YA NEYSE...! -

    MECAZ ANLAM KELIMENIN ASIL ANLAMININ DIŞINDA KULLANILMASIDIR ZATEN. KELIME - MESELA ISTIVA- ASIL ANLAMINI İSLAM ALİMLERİ DE BILIYOR SOZLUGE BAKAN HERKES - BILIR...AMA ONEMLI OLAN " AYATUN MUHKEMATUN HUNNE UMMUL KITAP VE UHARU MUTESABIHAT " DIYE AYRILAN BU AYETLERDEN MUTESABIH - ANLAMININ ANLASILMASI ARASTIRMAYI GEREKTIREN , HEMEN KELIME ANLAMI ILE ANLASILMAYAN AYETLERIN - HEDEF, RUHUNU ANLAMAK ICIN ONYARGISIZ VE DOGRUYU ARAYACAK BIR MANTIK SILSILESINE SAHIP OLMAK GEREK. MESELENIN OZU : SADECE SIZ ASIL ANLAMINI ALIYORSUNUZ AMA TUM ISLAM ALIMLER MECAZI OLDUGUNU SOYLUYOR, VE TEFSIR USULUNDE DE, ARAP EDEBIYATINDA DA ... YANI KUR'ANI ANLAMAK ICIN GEREKEN TEMEL VE YAN BİLGİLERİN BILGI BIRIKIMINE SAHİP OLAN HERKESTE BU ANLAMLARI KABUL EDIYOR, NEDEN CUNKU " KURAN MECAZI BIR METOD OLARAK KULLANMISTIR" -DETAY YUKARIDA - AMA YUKARIDAKI AYETIN DEVAMINDA ALLAH'U TEALANIN DEDIGI GIBI BAZI INSANLAR MUTESABIH AYETLERI "KENDI ISTEKLERINE GORE" YORUMLARLAR -O DA SEN OLUYORSUN SAYIN KİŞİ, YANI KURAN SU AN SENİ ISARET EDIYOR ! ISTERSEN AYETIN TURKCESINI TAM VERELIM - SANA HITAP EDEN KISMINI :
    " KALPLERINDE EGRILIK BULUNANLAR SIRF FITNE ARAMAK ( INSANLARI SAPTIRMAK ) VE KENDI ARZULARINA GORE TE'VILINI YAPMAK ICIN MUTESBIH OLANININ ARDINA DUSERLER..." HIC KENDINI BU AYETLERDE GORDUN MU ...! AYETIN SON CUMLESI ONEMLI , SADECE ULUL-ELBAB OLANLAR BUNU BILEBILIR. " ULUL-ELBAB : "KALP VE AKIL BIRLIKTELIGI"NE SAHİP OLANLAR... ZOR İŞ DI MI ...?
    SAYIN ARKADASIM; SORUN SU : USUL-METODUNUZ YANLIS DOLAYISI ILE HEP YANLIS YERLERE VARIYORSUNUZ...İLK ADIMI YANLIŞ ATINCA GERİSİ DE YANLIŞ GELİYOR. UMARIZ BUNU " KALPLERINDE EGRILIK BULUNANLAR" DAN OLDUGUNUZ ICIN YAPMIYORSUNUZDUR...! BASIT BIR ORNEK DAHA : YUKARIDAKI AYETTE " KITABIN ANASI " KELIMESI GECIYOR ...SIMDI SIZ BABASINI DA SORARSINIZ...! AMA ANA ORADA " TEMEL " ANLAMINDA ! MESELA ANADOLU DENINCE "TÜRKİYE'DE BABALAR NERDE" DİYE SORAR MISINIZ SİZ!? KUR'AN SADECE MUHKEM AYETLERDEN OLSA IDI AKIL KULLANMAYA GEREK KALMAYACAK , TUM AYRINTILARI KUR'AN VERDIGI ICIN MUHKEM AYETLERI OKUYUP UYGULAMAK YETECEKTI... AMA ALLAH - KUR'AN'DA DA BELIRTTIGI GIBI , MUTESABIH AYETLERI DE KUR'ANIN BÜNYESİNDE BARINDIRMIS VE AKLIMIZI KULLANMAK ICIN BIR ALAN BİZE BIRAKMIŞTIR , TEK SART "ART NIYETLI OLMAMAK "... KURANIN ÇOĞU "MUHKEM " AYETTIR YANI ARACISIZ OKUNUNCA ANLASILIR AMA "MUTESABIH" AYETLERI ANLAMAK ICIN ALTYAPI , EDEBIYAT, USULU HADIS-TEFSIR, ISLAM TARIHI , MECAZ BILMEK GEREKIR...OLUR KI BUNLARA VAKIF OLAMAYANLAR TEFSIRLERE BASVURSUN, DENIR.

    SEVGİLİ ARKADAŞIM, KUR'AN HAKKINDA BILGIN VAR GIBI KONUŞUYON AMA ILK BILINMESI GEREKEN TEFSIR USULU KAIDESINI BILMIYORSUN BU ARADA NE YAZIK KI: KUR'ÂN'DAKI BIR KONU ELE ALINACAKSA O KONU ILE ILGILI TUM AYET VE HADISLER BIR ARAYA TOPLANIR VE ONDAN SONRA HUKUM , KARAR VERILIR...BAZI AYETLERIN SINIRLARI GENISLETILMIS VEYA DARALTILMIS OLABILIR, HUKMU YENİ ŞARTLARA GÖRE AYARLANMIŞ OLABİLİR... HILE KONUSU DA AYNEN OYLE . KUR'AN 'DA ALLAH'IN HILESINDEN KASIT ISLAM DUSMANLARININ ISLAM'A KARSI HAZIRLADIGI TUZAK OYUNLARIN , SONUNDA ONLARIN BAŞINA GECECEGINI IFADE ETMEK AMACIYLA KULLANILAN BIR KAVRAMDIR, YOKSA YUCE YARATAN HILEYE BASVURMADAN HER SEYE KADIR OLARAK ISTEDIGINI YAPABILECEK GUCTEDIR VE ZATEN BUNU AYETLERLE BIZLERE BILDIRIR. YANI DIYANET ANORMAL BIR KIVIRMA HAREKETI YAPMIYOR AYETIN MEALINI TAM OLARAK VERIYOR AMA ONYARGI ILE YAKLASINCA SIZ BUNU KIVIRMA IMIS GIBI ANLIYOR VE-YA- YANSITIYORSUNUZ... SAVAS HILEDIR VE BU TUM SAVAS KURALLARININ ILK MADDELERINDENDIR, TERSI OLSA , YALAN HARAMDIR, SAVASTA BILE OLSA DENSE BU DEFA DA SIZ "MUSLUMANLARDA COK SALAKMIS ..." DERSINIZ HERHALDE...BURADAN ISLAM'IN SAVAS DINI OLDUGUNA GELMEK ISTERSENIZ ISTE SIZE CEVABIMIZ : İSLAM VE BARIŞ ADLI DOSYAMIZ...İSLAM BARIŞ DINIDIR AMA SAVAŞ İLE İLGİLİ AYETLERI DE BUNYESINDE BARINDIRIR...AMA SAVAS KURALLARINI DA BIR KURALLAR MANZUMESINE BAGLAMISTIR: TIKLAYIN. BU KONU ISTENIRSE TARTISILIR ( SAVASTA KADINA ,COCUGA,DIN ADAMINA, SAVASA KATILMAYANA DOKUNMAMA, DOGA KATLIAMI YAPMAMA, ANLASMALARI BOZAN ILK TARAF OLMAMA ...GIBI ) SIZIN VERDIGINIZ AYETLER . ANLASMA GEREGI , ANLASMAYI BOZAN TARAFLARA UYGULANACAK OLAN CEZAYI - BU ANLASMAYI IKI TARAFTA KABUL ETMISTI - ANLATIYOR! ONLAR ANLASMAYI BOZDU , ANLASMAYA GORE CEZALARI BU DENIYOR AYETTE ... TIKLA
    AAAH ONYARGI ARKADASIM AH... T.DURSUN'UN VEYA MISYONERLERIN AGZINDAN CEVAPLARI SITEMIZDE ZATEN VAR OLAN SEYLERI TEKRARLAMASANIZ DIYORUM. KIYAMETTE TEK DIN ISLAM KABUL EDILECEK AMA ALLAH BU DUNYADA TUM INANC SISTEMLERINE TOLERANSLI DAVRANILMASINI ISTIYOR... 300 YIL BALKANLAR OSMANLILAR DONEMINDE ISLAM ILE- EKSIKTE OLSA- YONETILDI NEDEN ONLARA HIÇ ZORLA MUSLUMAN YAPMA GIRISIMINDE BULUNULMADI...GUNEY DOGUDA HALA YEZIDI - HIRISTIYAN HATTA SEYTANA, ATEŞE TAPANLAR... VAR. OSMANLILARDAN BERI VARLAR.OSMANLI'DA IKEN BİLE VARLARDI ... NEDEN ONLAR ZORLA MUSLUMAN YAPILMADI... ISTANBUL FETHEDILINCE NEDEN INSANLAR KESILMEDI... KUDUS'UN ALINMASI... BIRAZ " ISLAM BARIS DİNİDİR " YAZIMIZI OKUYUNCA INSAFA GELIRSINIZ UMARIM ... SOLCULAR ABD SILAHI ILE -SIZIN DEYIMINIZLE - MOLLALARA KARSI SAVASIYOR...HALKIN MÜCAHİDLERİNİ Bİ İNCELEYİN... BENZER SEYI MISIR'DA, IKTIDARA IHVANI MUSLIMIN DESTEGINDE GELEN SOL - SSCB YANLISI HUKUMETLER DE YAPTI - MUSLUMANLARI ISKENCE ALTINDA IDAM ETTI... HADİ SEN IRAN BEN MISIR DIYELİM BAŞKALARI YINE BIZI BIRBIRIMIZE KIRDIRSIN...?! BIRAZ DAHA SAG DUYU...HATTA ADINI İSTERSEN SOL DUYU KOY...YETER KI AKILLI DAVRANALIM : TIKLA = KARANLIK HAREKETE GECTI BASLIKLI YAZILAR... YOKSA YILLARDIR HEP AYNI ONYARGILI IFADELERI SIRALAMAKTAN BIKMADINIZ MI...?
    " BİR MÜNKERİ GÖRÜNCE ONU ELİNİZLE, OLMAZSA DİLİNİZLE DEĞİŞTİRİN ,YİNE OLMAZSA KALBİNİZLE BUĞZEDİN " HADİSİ ...
    MUNKER NEDIR :. Önce sunu bılmek gerekır : islam ınsan ıcın vardır, emrettıgı her sey ınsanların yararına, yasakladıkları da zararınadır... İSLAMIN YASAKLADIKLARI ARASINDA IYI , EMRETTIKLERI ARASINDA KOTU BIR SEY BULAMAZSINIZ . İŞTE MUNKER YANI INSANA ZARARLI BIR SEYI GORUNCE ONU " EL , SÖZ , KALP ILE DEGISTIRMEYE CALISIN " DENIYOR... NE GUZEL NEMELAZIMCILIK YOK ISLAM'DA İŞTE. BUNU BILE TERSINE CEVIRMISSINIZ! ŞU ONYARGI CUMLELERINE NE DEMELI : " Yeryuzune islami hakim kılmak icinde her yol mubahtır. Hicbir sey elinden gelmiyorsa hic olmazsa kalbinle kinlenmelisin! " DUNYAYA ISLAM'IN HAKIM KILINMASI BIZ ISLAM SERIATINI SAVUNANLARIN GOREVIDIR AMA AMAC ISLAMIN YANI " BARIS , HUZUR'UN.. " DUNYAYA HAKIM KILINMASIDIR! YOKSA IKTIDARI ELE ALINCA GAYRI MUSLIMLERE ASLA BASKI YAPILMAZ. YUKARIDA SAYDIK ORNEKLERI.. AYET VE HADISLERI BU KADAR EVIRIP CEVIRME VE " T. DURSUN- I. ARSEL - S. TANILLI - F. BULUT ... " AGZI ILE ONLARI KOPYA EDEREK, AKLI ONLARA KIRAYA VEREREK KONUŞMAK- YAZMAK, NE YAZIK KI ARAYA AYET VE HADIS SIKISTIRIP KENDI KAFALARINCA ONLARI EVIRIP CEVIRIP YORUMLAYANLARIN YENI METODU OLMUSTUR GÜNÜMÜZDE...
    " İSLAM EVRENSEL" DEĞİLDİR İDDİASI

    Önce "en yakın akrabanı uyar” Şuarâ sûresi: 214... sonra hedef genişletilir : "Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın."ŞÛRÂ - 7 . Sonra son nokta: "Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya: 107 DİKKAT...! RAHMET OLARAK ...SİZİN LANSE ETMEK ISTEDIGINIZ GIBI AZAP OLARAK DEGIL...! KURAN TEFSIRI USULU HAKKINDA BILINMESI GEREKEN EN BUYUK IKINCI KURAL -BIRINCISI YUKARIDA YAZILDI : AYNI KONU ILE ILGILI TUM AYET HADISLERIN TOPLANMASI- , " KUR'AN'DAKI TEŞBIH SANATININ VAR OLDUGUDUR! " TEŞBIH; BENZETME...BU KONUDA BIR COK ISLAMI ESERLER DE MEVCUTTUR AMA OKUMAK LAZIM...KUR'AN'IN INDIĞİ DONEMDE ARAP YARIM ADASINDA EDEBIYAT COK ILERLEMIS IDI ...EDEBI SANATLARDA HALK ARASINDA YAYGIN IDI. KUR'AN INDIGI TOPLUMUN DIL-USLÜP KURALLARINI DA GOZETEREK ONLARA "ANLAYACAKLARI LISANDA" HITAP ETMISTIR. HITAP DILI ARAPCA, HUKUM- KURALLAR EVRENSELDIR...
    " İSLAM'IN AVRUPA'DA YAYILMASI DİYE BİR ŞEY YOK ... , MÜSLÜMAN NÜFUSU ARTIYOR, ABD'DE İSE EKONOMİK- SOSYOLOJIK NEDENLERLE ZENCİLER ARASINDA İSLAM ARTIYOR " İDDİASI !
    İSLAMIN YAYILMASINA GELINCE BUNU HEM MUSLUMAN NUFUS ARTISINA BAGLIYORSUNUZ HEM DE SONRA KARA DERILILERIN İSLAM'I KABULÜNÜ EKONOMIK- SOSYAL SEBEPLERINE BAGLIYORSUNUZ...HANGISI DOĞRU ?, BU BIRINCI SORUMUZ, IKINCISI KARA DERILILERI BU KUCUMSEME NEDEN... BITMEDI! BILMIYORSAN ÖĞREN. BASTA INGILTERE , ALMANYA VE ABD - SADECE ZENCILER DEGIL - BAŞTA OLMAK ÜZERE HER YIL ONBINLERCE KİŞİ HIDAYETE ERIYOR, BU KONUDA ARASTIRMA VE YAZILAR BASINDA DA YER ALIYOR VE HATTA BU ULKELERIN BELLI KESIMI BU NEDENLE DE ISLAM ALEYHINE PROPAGANDAYA COKTAAN BASLADILAR BILE...TIKLA

    " Sizin sabirli yirmi kisiniz, onlardan ikiyuz kisiyi yener. Sizin yuz kisiniz, kafirlerden bin kisiyi yener.", "Sizin bin kisiniz,tanrinin izniyle onlarin iki bin kisisini yener. Tanri sabredenlerle birliktedir." BU İKİ AYET ARASINDAKİ ÇELİŞKİ NE...?
    ALLAHU TEALA IMANIN SEVIYESINE GORE AKSIYONU DEGERLENDIRIYOR... IMANI KUVVETLI OLAN BİR MÜ'MİN ; 10 KAFİRE , DAHA AZ OLAN VEYA MOTIVESI AZ OLANI 2 KAFIRE BEDEL, DEMEK ISTIYOR. BUNU ANLAMAMAK ICIN SADECE ONYARGILI OLMAK YETER.İSLAM'IN İLK DÖNEMLERİNDE İMAN KAYNAKLI AKSIYON DAHA FAZLA İDİ, ZAMANLA İSLAM YAYILIP SAYI ARTINCA BİR GEVŞEKLİK OLUŞTU, HATTA İNANANLAR BİR SAVAŞTA- ŞU AN HANGİSİ OLDUĞUNU HATIRLAYAMADIM - " BU SAYIDAKİ ORDUYU KİMSE YENEMEZ" DİYE BİR FİKRE SAHIP OLUNCA ALLAH ONLARI YENİLGİYİ TATTIRIR VE GÜVENİLECEK KAYNAĞIN KEMİYET, SAYI, KANTİTE DEĞİL, KEYFİYET- KALİTE OLDUĞUNU HATIRLATIR.BU IKI AYETTE ASLINDA AYNI ŞEYİ FARKLI ŞEKİLLERDE ANLATIR, O KADAR !
    NOT: " USLUP SEVIYENIN GOSTERGESIDIR " : " gozune sokmalıyım , Sokturmayın seviyenize! , " dokunmadan aglamak ,kelleni asagı alıp gondermek..., ulen beyinsiz taş kafalı beynı posmus okuz ,İslam; devrimi engelleyen bir parazittir , gelelim senin aptal yayınlarına.... " GIBI KAVRAMLAR SIZIN SEVIYESINI DE BELLI ETMEKTE VE SIZINLE IRTIBATA GIRMEK ISTEYEN ISLAMI KESIMLERI BU GIBI IFADELERINIZ GERI ADIM ATMAYA NEDEN OLMAKTADIR, YOKSA SIZIN ILERI SURDUGUNUZ TUM ONYARGI IFADELERININ CEVAPLARI İLMİ ANLAMDA ZATEN VARDIR, VERİLMİŞTİR AMA ÖNCE HALİS TEMİZ NİYET ARARIZ BİZ.... O KADAR !



    MEKKE'NİN FETHİ ESNASINDA CEZALANDIRILANLAR
    Sitesindeki bir yazıyı ateist foruma aktaranlara ateistlerin itirazları üzerine site sahibi Malatya'lı din öğretmeni abimizin * cevabî yazısı

    Yazı üç bölümden oluşmaktadır.
    1. bölüm; ateistlerin sitesinde yayımladıkları yazı.
    2. bölüm; ateistlerin yayımladığı yazıdan parça parça alınarak verdiğim cevabi yazılar.
    3. bölüm; Mekke Fethi esnasında haklarında "vur" emri olan müşrikler hakkında hazırladığım yeni yazının tam metnidir.

    1. BÖLÜM. Ateistlerin sitesinde yayımladıkları yazı
    Siyer kitaplarından esinlenerek yazılmıs bir yazı. Muhammed'in Mekke'yi fethinden sonra oldurttugu kisilerin listesi. Yazı yobaz bir din ögretmeni tarafından Muhammed'i haklı göstermek icin süslenip püslenerek yazılmıstır;
    Mekke'nin Fethi: (H.8 Ramazan = M.8 Ocak 630)
    Mekkeliler, Müslümanlarla Hudeybiye'de yapmış oldukları anlaşmayı iki yıl sonra bozdular. Artık, Müslümanların karşılarına çıkacak takatleri kalmamıştı. Eski şımarıklıkları gitmiş yerine pişmanlık gelmişti. Anlaşmayı yenilemek istediler. Ama Allah Rasûlü onlara yüz vermedi. Ansızın 10.000 kişilik Mücahit ordusu Mekke'ye gitti. Gece Mekke civarında konakladı. Allah Rasûlü konakladığı dağda 10.000 yerde ateş yaktırdı. Sanki dağ yanıyordu. Bunu gören Mekke müşrikleri telaşlandılar. Korktular. Etrafa sindiler. Azgın, taşkın, edepsiz, ahlaksız, yalancı, talancı olan zihniyet yok oluyordu. Zulüm şehrine dönüştürülen Mekke'ye Müslümanlar kan dökmeden giriyorlardı. Kâbe müşriklerin işgali altında kurtuluyordu. Allah'ın Evi olan Kâbe'nin içine ve dışına 360'dan ziyade heykel putu yerleştirilmişti. Allah'ın evi puthane olmuştu.İslam ordusu 4 koldan Mekke'ye girdi. Hele hele, muhacirlerin Mekke'ye girişleri daha başkaydı. Mekke'den kaçarak canlarını zor kurtarmışlardı. İşkence gördükleri yerlere muzaffer olarak giriyorlar. Geride kalan evleri yıkılmış veya başkaları tarafından el konmuştu. Doğup büyüdükleri bu topraklarda çok anıları vardı. Acı-tatlı hep birbirlerine karışmıştı. Mekke'de zalimlerin zulmü bitmiş, yerine sükûnet gelmişti. Şirkin insafsızlığı yerine, İslam’ın müsamahası Mekke'yi sarmıştı. Allah Rasûlü eski azılı düşmanlarına umumi af ilan etti. Sadece zulmün ve küfrün öncülerinden on-onbeş kişi hakkında vur emri verildi. Ancak, araya girenlerin hatırına onların da çoğu affedildi. Mekke müşriklerinden hakkında "vur" emri olanlar: Mekkeli heykelperestler, "Rabb'ımız Allah'dır" diyenlere akla hayale gelmeyen işkence yapmışlardı. Mü'minleri haksız yere yurtlarından kovmuşlardı. Rasûlullah’ı ve inananları katletmek için, Mekke'den kalkıp defalarca Medine'ye gelmişlerdi. Allah'a, Dinine, Rasûlüne ve Mü’minlere karşı amansız savaş vermişlerdi. Bu beyinsizlere umumi bir af ilan edildi. Ancak, kışkırtıcıları cezalarını görmeliydiler. Onun için, müşriklerin öncülerinin bir kısmı hakkında "vur" emri verildi. Nerede yakalanırsa, orada öldürülecekler şunlardı:
    1- İbnu Hatal: Öldürüldü. Önceleri Müslüman olmuş Medine'ye gelmişti. Müslüman bir köleyi öldürdü.Zekât mallarını alarak Mekke'ye kaçtı.
    2- Erneb: Öldürüldü. Rasûlullah’ı hicveden, içki sofralarında şarkı söyleyen bir kadındı.
    3- Fertena: Kaçtı. Sonraları Müslüman oldu. Affedildi. Rasûlullah’ı hicveden, içki sofralarında şarkı söyleyen bir kadındı.
    4- Haris: Öldürüldü. Mekke'deki müminlere işkence yapardı. Rasûlullah'la alay eder ve işkence yapardı.
    5- Huveyris: Öldürüldü. Rasûlullah'a işkence ederdi. Hicret esnasında Rasûlullah'ın kızı Fatıma ve Ümmü Gülsüm'ü yerlere yatırarak dövmüştü.
    6- Mikyas: Öldürüldü. Müslüman olarak Medine'ye geldi. İrtidat etti, bir Müslüman’ı öldürerek Mekke'ye kaçmıştı.
    7- Sâre: Öldürüldü. Rasûlullah’ı çok hicveden şarkıcı ve ağıtçıydı.
    8- Saffan: Kaçtı. Müslümanların aleyhine savaş kışkırtıcısıydı.
    9- İkrime: Kaçtı. Sonraları Müslüman oldu. Affedildi. Rasûlullah'ın azılı düşmanlarındandı.
    10- Hebbar: Kaçtı. Mekke'deki müminlere işkence yapardı. Hicret esnasında Rasûlullah'ın kızı Zeyneb'i deveden düşürerek ağır hastalanmasına ve bir müddet sonra vefatına sebep olmuştu.
    11- Abdullah: Kaçtı. Mekke'deki müminlere işkence yapardı. Şairdi. Müslümanların aleyhine savaş kışkırtıcısıydı.
    12- Vahşi: Kaçtı. Sonraları Müslüman oldu. Affedildi. Rasûlullah'ın amcası Hamza'yı şehit etmişti.
    13- Hind: Gizlendi. Sonraları Müslüman oldu. Affedildi. Rasûlullah'ın amcası Hamza'yı şehit ettirmişti. Müslümanların aleyhine savaş kışkırtıcısıydı. Ebu Süfyan'ın karısıydı.

    Simdi listedeki kisileri inceleyelim.
    Ibnu'l Hatal:Daha onceleri musluman olan, daha sonra Muhammed'in uckagitciligini anlayip islami terkeden bir sair. Muhammedi elestirici siirler yazmis ve zamanin cogu sairi gibi daha sonrasinda oldurulmustur. Yukarida yobaz yazisinda Hatal'in bir musluman koleyi oldurdugunu iddia etmis. Kanit olmadan beyan ettigi iddia asilsizdir. Muhammed'in Hatal'i oldurmek istemesi hatalin muslumanligi terkettigi ve kendisi aleyhinde siirler yazdigi icindir. Allah'in dunyaya sevgi ve barisi anlatmak icin insanlara gonderdigi peygamber bakiniz nasil bir mafya babasi gibi "vurun" emri veriyor;Hz. Enes radiyallahu anh anlatiyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Fetih gunu, Mekke'ye basinda migferiyle girdi. Onu cikardigi zaman, bir adam gelerek: "Ibnu Hatal Ka'be'nin ortusune sarilmis vaziyette yakalandi, affedelim mi?" dedi. "Onu oldurun!" emir buyurdular." (Buhari, Megazi 48, Cezau's-Sayd 18,Cihad 169,Libas 17;Muslim, Hacc 450,(1357); Muvatta, Hacc 247,(1,423); Ebu Davud, Cihad 127, (2685); Tirmizi, Cihad 18,(1693); Nesai, Hacc 107,(5, 201)
    Erneb:Erneb Hatal'in sarkici cariyesi idi. Muhammed'i alaya alan sarkilar soylemistir.(tabi islam tarihini muslumanlarin kaleminden okuyoruz, dogrulugu tartisilir) Mekke fethedildiginde hakkinda olum fermani cikmis ve yaptigi isin cezasini hayati ile odemistir. Hosgoru ve baris dininin peygamberi, bu kadincagizida oldurtmustur.
    Fertana:Hatal'in diger sarkici cariyelerinden biri. Mekkenin fethedildigi gun hayatindan korktugu icin kacmistir. Daha sonra Hatal ve Erneb'in katledilisini duyarak Islam'in nurani guzelligini farketmis ve musluman olmustur. Fertana Islami kabul ederek muhammedin kolesi olmus ve hayati bagislanmistir.
    Haris:Yaziyi yazan uckagitci yobaz din ahlakci ogretmen harisin muminlere iskence yaptigini soylemis, fakat yine kanit ve ispat gosterememis. Muslumanlarin beyni iste bu gibi yobazlar tarafindan yikaniyor. Haris'in tek sucu Muhammed'in uckagitciligini dile getirmesidir. Akabinde zaten Muhammed'in tetikcileri tarafindan oldurulmustur. Sevgi ve Baris dininin peygamberinin gazabina ugramis zavallinin teki.
    Huveyris:Peygamberin kizlarina elini bile surmemistir. Kendisi bir sairdi. Muhammed tarafindan katledilen sayisiz sairlerden birisi. Muhammedin kizlari ile alay eden siirler yazmis olabilir. Zaten yaptiginin cezasini fazlasiyla odemis. Sucu sevgi ve baris dininin peygamberine itaat etmemesi.
    Sare:Onceleri musluman olup daha sonra Muhammed'in uckagitciligini sezerek mekkeye firar eden, gecimini sarki soyleyerek saglayan zavalli bir kadinin teki. Hosgoru ve baris peygamberi bu zavalli kadincagizdan ne istemis.. Allah bilir.
    Saffan:Muhammed savas ganimetlerinden ona bir hediye vermis, o da aldigi ucret sonucu musluman olmustur.
    2. BÖLÜM. Ateistlerin yayımladığı yazıya cevap
    Önce birkaç hatırlatma: Normal bir insanın; tanımadığı birisine ve bilmediği bir konuyu bahane ederek "yobaz", "uckagitcı"… gibi yakıştırmalar yapması mümkün değildir. Aklı başında hiçbir insan başka bir insanın tanrısına, inancına, peygamberine, önderine aşağılayıcı ifadeler kullanmaz. Kullananları da tasvip etmez. Ne yapalım görgü meselesi. Sözüm ona bu ateistin görgüsü bu kadarmış. Bu kişi hakkında söylenebilecek çok şeyler var. Ama bu şom ağızlı ateistin şahsını muhatap almayı gereksiz görüyorum. Sadece yayımlanan yazıya cevap veriyorum.
    " Siyer kitaplarindan esinlenerek yazilmis bir yazi. Muhammed'in Mekke'yi fethinden sonra oldurttugu kisilerin listesi. Yazi yobaz bir din ogretmeni tarafindan Muhammed'i hakli gostermek icin suslenip puslenerek yazilmistir;"
    Deniliyor.Bu ve bazı yazılarım genel olarak siyer, hadis, tarih ve -zaman zaman da Kur'ân-ı Kerîm meali ve tefsirlerinden faydalanarak özet halinde hazırlanmıştır. Özet mahiyetinde olduğu için kaynak göstermeye gerek görmedim. Özet yazılara kaynak göstermek istenildiğinde içinden çıkılmaz hal alıyor. Her taraf kaynağa boğuluyor. Yazılan yazının muhteviyatı ikinci plana düşüyor. Şimdi, (Mekke Fethi esnasında haklarında "vur" emri olan suçlu müşrikler) konusunu kaynak göstererek yeniden hazırladım. Cevap yazımızın sonuna ekledim, okuyabilirsiniz.
    Benim için "yobaz" sözcüğünü kullanmış, kendisine iade ediyorum. Muhammed as. Allâh'ın en son resulüdür. Benim onu haklı göstermeme ihtiyacı da yoktur. Bütün kâinat hakkında ne derse desin; "O Allâh'ın resulüdür." Hayatını okuduğumuzda, karşı karşıya geldiği bütün olaylarda haklı olduğunu görüyoruz. Biz sadece var olanı yazıyoruz. Geçmişte kendisine karşı çıkan mütecaviz câhil, fâsık, zâlim, kâfir, müşrik, münâfık, …lar haksızdır. Bu geçmişte olduğu gibi şimdi ve gelecekte de aynıdır. Kendilerini hangi isimlerle tanıtırsa tanıtsınlar, netice aynıdır. Fark etmez..
    Simdi listedeki kisileri inceleyelim. Tenkit yazısının İbnu Hatal bölümünde şu ifadeler kullanılıyor:
    Simdi listedeki kisileri inceleyelim","zamanin cogu sairi gibi","Muhammed'in uckagitciligini anlayip islami terkeden bir sair", "yazisinda Hatal'in bir musluman koleyi oldurdugunu iddia etmis", "Kanit olmadan beyan ettigi iddia asilsizdir"…

    Kendisini inceleyici zanneden kişi "Simdi listedeki kisileri inceleyelim", diyor. Sanki inceleyici ateist adam araştırma yapmış. O zamanın şairlerini tek tek tespit etmiş. Sonra onların hangisi öldürülmüş, hangisinin öldürülmediğini öğrenmiş. Saymış. Bakmış ki öldürülenler daha fazla. Bundan dolayı da "zamanin cogu sairi" ifadesini kullanıyor. İnceleyen biraz görgülü olsa, "uckagitciligini" sözcüğünü kullanır mı? Hayır. Neden?
    "…Çünkü Müslüman olduktan sonra Allah'ın Elçisi as. onu bir yere zekât toplama memuru olarak gönderdi. Yanınada da yardımcısı olarak Ensar'dan -kölelikten kurtulmuş- Müslüman bir adam verildi. Zekât toplandı. Medine'ye dönüyorlardı. Derken bir yere konakladılar. İbnu Hatal yardımcısına, yemek için kendisine bir koç kesip hazırlamasını emretti ve öğlen sıcağında uyudu. Ama adam da unutarak öğlen sıcağında uyuyakaldı. Uyandı. Bir şey hazırlayamamıştı. Bu haliyle İbnu Hatal'ın yanına geldi. Durumdan haberdar olan İbnu Hatal sinir küpüne döndü. Hiç fırsat vermeden adamı döve döve öldürdü. Kendi kendine de şöyle söylendi: "والله ليقتلني محمد به إن جئته " Vallahi Muhammed'in yanına gelirsem, mutlaka beni öldürür. İslam'dan çıkarak tekrar şirke döndü. Zekâttan toplayıp aldığı malları önüne katarak Mekke'ye kaçtı ve iltica etmiş oldu. Mekke halkı ona: Bizim yanımıza seni geri çeviren neden nedir? Dediler. O da: " لم أجد ديناً خيراً من دينكم" Sizin dininizden daha hayırlı bir din bulamadım, dedi.[1] "
    Saygıdeğer ziyaretçilerimiz,
    Yukarıda okuduğunuz yazının kaynaklarına baktığınızda her cümlenin kelimelerine kadar karşılığını bulacaksınız. Özellikle de İbnu Hatal'ın kaçış nedenini ve Mekkeli müşriklere verdiği cevabın orijinalini de yazdım ki –sözüm ona- incelemecinin(!) kişiliği iyice belirginleşsin.İbnu Hatal adam öldürmüş kısas edileceğini anlayınca Mekke'ye kaçmış. Kaçış sebebini de "Vallahi Muhammed'in yanına gelirsem, mutlaka beni öldürür" diyerek ifade ediyor. İncelemeci(!) ateistse "Muhammed'in uckagitciligini anlayip islami terkeden bir sair", diyor.Mekke'den Medine'ye giderek Müslüman olan ve daha sonra katil olunca Mekke'ye geri kaçan İbnu Hatal'a: Bizim yanımıza seni geri çeviren neden nedir? Dediler. O da: Sizin dininizden daha hayırlı bir din bulamadım, diyor. Halbu ki: Katil oldum, kendi kendime: "Vallahi, Muhammed'in yanına varırsam, bu suçumdan dolayı, muhakkak beni öldürür" diyerek malları da alıp Mekke'ye kaçtım, demiyor.
    Saygıdeğer ziyaretçilerimiz, şimdi ben size soruyorum: Acaba Mekkelilere yalan söyleyen İbnu Hatal mı daha yalancı? Yoksa İbnu Hatal'ın yalanlarını yalan söyleyerek gizlemeye çalışan bu ateist mi daha yalancı?... Bence; yalancının yalanını yalan söyleyerek gizleyen daha yalancıdır. Yani bu ateist daha yalancıdır. Katil, hırsız, yalancı, karalayıcı, saldırgan durumda olan adamı masummuş gibi gösteren kişiye siz ne derseniz deyin. Vicdanınızla baş başa bırakıyorum. "Kanit olmadan beyan ettigi iddia asilsizdir", diyor. Yüzlerce kanıt içinde birkaç kanıtım [2]
    İnternette rastladığım bir şiir örneği vereyim. Cahiliye devrinde İbnu Hatal'ın lideri Ebu Süfyan Allah'ın son elçisi Muhammed as.'ı hicvetti. Hassân bin Sâbit isminde Müslüman bir şair şöyle cevap verdi:
    "هجوت محمدا فأجبت عنه وعند الله في ذاكالجزاء
    هجوت محمدا برا حنيفا رسول الله شيمته الوفاء .....

    Şiirin bir bölümü internete yazıldığında bu ve benzeri şiirleri içeren yüzlerce eser gelmektedir. Şiirin iki mısrasını Türkçeleştireyim: "…Sen Muhammed’i hicvettin. Ben onun adına cevap veriyorum. Allah katında bu yaptığının cezası da vardır. Sen ona denk olmadığın halde onu hiciv mi ediyorsun?! Sizin şerliniz hayırlınıza feda olsun…" İnceleyen biraz kültürlü olsa, bir dinin peygamberine "mafya babasi gibi" yakıştırmasını yapmaz. Kültürlü insan az/çok medenîdir. Ama araştırmacı/incelemeci geçinen ateist bay/bayan bu ifadelerle tam bir bedevî portre çiziyor. İnancı ne olursa olsun beyefendilik veya hanımefendilik nerde?. Yok ki. Boşuna arayıp yorulmayalım. Bulamayız. Çünkü kültürlü insanlarda başkalarında olmasa bile, kendisinde hoşgörü, nezaket, anlayış, incelik vardır.Kendisine gerçekten bir incelemeci süsü vermek için Kütübü Sitte hadis kitabından internet yoluyla bir de alıntı yapmış. İslami kaynakları da biliyormuş, desinler diye tenkit ve hakaret ettiği Muhammed as.'ın hadisini alıntılamayı da ihmal etmiyor. Ne yapsın inandırıcı olması için havalı gözükmesi lazım. Şişirilmiş balon gibi. Kapasite dar, havası çok. Aman ha bay/bayan ateist. Dikkat et. Toplu iğnenin ucu kadar minik bir etki senin havanı halleder.
    Tenkit yazısının İbnu ERNEP bölümü: Erneb'in saygısızlığı, çığırtkanlığı, kışkırtıcılığını, aşağılamaları, yaptığı hakaretleri es geçen bay/bayan ateist hiç ortada bir şey yokmuş gibi "bu kadincagizida oldurtmustur", diyor.
    Araştırmacı/incelemeci geçinen bay/bayan ateistin adalet duyguları kabarmış. "bu kadincagizida oldurtmustur", diyerek sanki bir gerçeği(!) ifade ediyor. İnce ruhluluk taslıyor. O kadın, müşriklerin içki sofralarında Muhammed as.'ı hicveden şarkıları söyleyen aşağılık bir kadındı. "(tabi islam tarihini muslumanlarin kaleminden okuyoruz, dogrulugu tartisilir)" diyor. Bu konuların Eskimolar veya Apaçiler ile hiçbir alakası yoktur. Alakası olsa onların da tarihinde karşılaştırmalı olarak okurdum. Bu konular İslam tarihiyle ilgilidir. Elbette ki Müslümanların kaleminden okuyacağım. Ben konuları yazarken elbette İslami eserlere müracaat edeceğim. Bunları bırakıp da senin gibi tanrı tanımaz/imansızların gevezeliklerini mi kanıt olarak kullanayım. "(tabi islam tarihini muslumanlarin kaleminden okuyoruz, dogrulugu tartisilir)" diyorsun. Çok rahatsız oluyorsan başka kaynak göster. Ha, bulamıyorsan bari sen uydur. Senin uyduruk tarihinden okuyalım, bay/bayan ateist.
    Tenkit yazısının İbnu HARİS bölümü:Pis ağzında "uckagitci", "yobaz" deyerek geveleyip duruyor. Yukarıda okuduğunuz "Haris" başlıklı yazıdaki iddialara gelelim:"Yaziyi yazan uckagitci yobaz din ahlakci ogretmen harisin muminlere iskence yaptigini soylemis"," yine kanit ve ispat gosterememis " diyor.Saygıdeğer ziyaretçilerimiz,"Yaziyi yazan uckagitci yobaz din ahlakci ogretmen harisin muminlere iskence yaptigini soylemis" diyor. Evet diyorum. Müslümanlara ezâ-cefa veren iki Hâris'ten İslam tarihi haber vermektedir.1- Hâris b. Talâtile [3] , 2- Hâris b. Hişâm [4] .

    Hâris b. Talâtile: Kaynaklara bakıldığında görülecek ki bu adam Allah'ın Elçisine ve Müslümanlara eziyet etmiştir. Sürekli söz, ağız, kaş-gözlü hareketlerle istihzâ ederek onuruyla oynamıştır. Bedir Gününden önce de ölüp gitmiştir. Bunun gibi istihzacılar hakkında ayet bile indiğini tefsirlerde görmekteyiz. Bedir Savaşı (13 Mart 624), Mekke'nin Fethi (8 Ocak 630) arada yaklaşık 6 sene bulunmaktadır. Hâris b. Talâtile Mekke'nin Fethinde yaklaşık 6 sene ölmüştür.
    Hâris b. Hişâm: Bu müşrik de yaptıklarından ötürü Mekke'nin Fethi günü kaçtı. Araya hatırlı kişileri koydu. Allah'ın Elçisi onu da affetti. O da Müslüman oldu.
    Bu iki Haris'i tekrarlıyorum; ikisi de Allah'ın Elçisi ve müminlere eziyet etmiştir. Ancak, diyorum. Neden "ancak" diyorum? Çünkü işin gülünç ve eğlenceli tarafına geldik. Lütfen bundan sonrasını biraz daha dikkatli okuyunuz. Ben on beş sene önce yazmış olduğum yazılarımı sitemde (www.diniyol.com) yayımladım. Bu yazılarımın içerisinde "Mekke'nin Fethi" yazısını ateistler alarak kendi tabirleriyle "Simdi listedeki kisileri inceleyelim" demişler ve incelemeye devam ediyorlar. İncelemeye alınan yazımın 4. maddesi aynen aşağıdaki gibidir.
    4- Haris: Öldürüldü. Mekke'deki müminlere işkence yapardı. Rasûlullah'la alay eder ve işkence yapardı.
    Ben sehven listenin 4. maddesine Hâris'i eklemişim. Kaynaklara bakıyorum, listede Hâris diye bir müşrik yoktur. Aynı zamanda Mekke'nin Fethi günü Hâris diye bir müşrik de öldürülmemiştir. Yukarıda da zikrettiğim gibi Müslümanlara ezâ-cefa veren iki Hâris'ten İslam tarihi haber vermektedir.
    1- Hâris b. Talâtile: Bedir Harbinden önce ölmüş,
    2- Hâris b. Hişâm: Öldürülecekler listesinde olmamasına rağmen korkusundan Mekke'nin Fethi günü kaçmış. Allah'ın Elçisi de onu affetmişti.
    Gelelim benim hatalı 4. maddenin incelemeci(!) ateistler tarafından tenkit edilmesine: "Haris'in tek sucu Muhammed'in uckagitciligini dile getirmesidir." Deniliyor.Hangi Hâris Muhammed as.ın hangi üçkağıtçılığını dile getirmiş? Kanıtlara dayanarak ortaya koymazsanız; şerefsizsiniz. "Akabinde zaten Muhammed'in tetikcileri tarafindan oldurulmustur." Deniliyor. Mekke'nin Fethi günü tetikçiler tarafından öldürülen kim? Yahu ben 4. maddedeki kişiyi sehven yazmışım. Gerçek listede yoktur. Siz incelemecisiniz(!) hangi tetikçi, hangi Hâris'i Mekke'nin Fethi günü öldürdüyse, bunları da kanıtlara dayanarak ortaya koymazsanız; yine şerefsizsiniz.
    "Sevgi ve Baris dininin peygamberinin gazabina ugramis zavallinin teki.", diyor.Evet, Muhammed as. sevgi ve barış dininin peygamberidir. Buraya kadar doğrudur. Sonrası akıllı ve bilgili bir edayla incelemeciliğinin(!) hakkını vermeğe çalışıyor. Akıllıca değil yani ukalâca. Hayali Hâris için Allah'ın Elçisinin "gazabina ugramis zavallinin teki" diyor. Zannedersem Hâris b. Hişâm'dan bahsetmiyor. Çünkü Allah'ın Elçisi onu da affetmişti. Peki hangi zavallı Hâris Mekke'nin Fethi günü gazaba uğramış? Bay/bayan incelemeci(!) bunu da kanıtlara dayanarak ortaya koymazsanız; yine şerefsizsiniz.
    Tenkit yazısının İbnu HUVEYRİS bölümü: "Muhammed tarafindan katledilen sayisiz sairlerden birisi." diyor. Yukarıdaki ifademi tekrar anımsatıyorum: Sanki inceleyici ateist adam araştırma yapmış. O zamanın şairlerini tek tek saptamış. Sonra onların hangisi öldürülmüş, hangisinin öldürülmediğini öğrenmiş. Saymış. Bakmış ki öldürülenler daha fazla. Böyle akıllı geçiniyor, zavallı. "Peygamberin kizlarina elini bile surmemistir. Kendisi bir sairdi" diyor. Dikkat edilirse Huveyris'e toz kondurmamaya gayret ediyor. İşte delilleriyle Huveyris. Kaynaklara müracaat edildiğinde mezkûr kişi daha iyi anlaşılacaktır."Huveyris [5]
    Huveyris b. Nukayz, Mekke'de Allah'ın Elçisine eziyet edenlerdendi. Kötü sözler de sarf ederdi. Allah'ın Elçisini hicveden şiirleri söylerdi.Allah'ın Elçisinin kızı Fatıma ile Ümmü Külsüm ra. Mekke'den Medine'ye hicret ederlerken Huveyris yollarını kesti. Hayvanları ürküttü. Yere yuvarlandılar...Çok sıkıntı çektiler.Mekke Fetih günü Ali ra. Huveyris'in evine gitti. Onu sorduğunda: Çöldedir, dediler. Hâlbuki evdeydi. Ali ra. evde olduğundan emindi. Kenarda gözükmeyecek bir yerde beklemeye başladı. Durumdan haberdar olan Huveyris, başka bir yere gitmek için evden çıktı. Kaçmaya başladı. Ama Ali ra. ona ulaştı ve öldürdü." Sana gelelim bay/bayan ateist. "Peygamberin kizlarina elini bile surmemistir. Kendisi bir sairdi" diyorsun. Sen bu aklınla kimi nereye yönlendirmeye çalışıyorsun? Ayrıca, mütecaviz Mekke müşriklerini niye doğrudan veya dolaylı olarak savunmaya gayret ediyorsun? Yoksa benzerliğiniz mi var? İnanç bakımından birbirinize de benzemiyorsunuz. O Allah'a inanan ve Allah'la beraber başka ilâhlar edinmiş bir müşriktir. Sen ise; güya ateistsin. İlâhsızsın. Bu azgın, saldırgan, yolkesen, müstehzi… adamın şahsiyetini temize mi çıkarmak istiyorsun? Saygıdeğer site ziyaretçileri bu ateistin kafası boş olduğu gibi çabası da boşunadır. Çünkü eldeki kanıtlar onun zannettiği gibi değildir.
    Hebbâr [6] Hebbâr Kureyşlilerin azılı müşriklerindendi. Mekke'deki kimsesiz Müslümanlara ağır işkenceler yapardı.Allah'ın Elçisi, kızı Zeyneb'in Medine'ye getirilmesi için Zeyd b. Hârise'yi Mekke'ye gönderdi. Zeynep ra. hazırlandı. Hind onu vazgeçirmek istedi. Ama Zeynep gitmek istiyordu. Derken Zeynep ra. bir deveye binerek Zeyd ra. ile yola çıktı. Ancak Hind'in kışkırtmalarıyla bir gurup Mekkeli çapulcular yola koyuldular. Zeyd ve Zeynep'e yetiştiler. Devenin üzerindeki hevdeçin içinde bulunan Zeynep'e Hebbâr bir mızrakla vurdu. Zeynep devesinden düştü. Rahatsızlandı. Hamile olan Zeynep çocuğunu kaybetti. Daha sonra gizlice yola çıkıp Medine'ye geldiler. Rahatsızlığı ölümüne kadar devam etti. Mekke Fetih günü, öldürülmesi için Hebbâr arandı. Bulunamadı. Kaçmıştı. Daha sonra gelerek af diledi ve Müslüman oldu."
    Tenkit yazısınınSARE bölümü: "Muhammed'in uckagitciligini" diyor... "uckagitciligi" sözcüğü bu adamla tam bütünleşmiş.Diline dolanmış, kalbine yerleşmiş. Artık kime baksa herkesi kendisi gibi görüyor bu bay/bayan ateist. Şu haliyle; karşıyı gereği gibi görmeyen, duymayan, doğruları ifade etmeyen ve gidişatından da vazgeçmeyen pozisyonundadır. "gecimini sarki soyleyerek saglayan zavalli bir kadinin teki" Zavallı dediğin kadın, geçimini neyle sağlarsa sağlasın. İsterse fahişelik yapsın. Bizi hiç alakadar etmez. O seçimini öyle yapmışsa kendi bileceği bir şeydir. Şimdi bizi ilgilendiren tarafı:İslâm'a ve Muhammed as.'a saldırganlık durumudur.Muhammed as.'a hakaret ve iftira dolu hiciv şiirlerini okumasıdır.Müslümanlara karşı savaş çığırtkanlığını yapan ağıtçılığıdır. Muhammed as.'a yalan söyleyerek yiyecek ve binit almasıdır.Medine'ye gelerek ajanlık yapmasıdır.Bu "zavalli bir kadinin teki" diyorsun. Bu suçlamalar da çok fazla diyeceksin.
    Saygıdeğer ziyaretçilerimiz,Bu ateistin zırvalamasını kendisine iade ediyoruz ki borçlu kalmayalım. Bu "zavalli bir kadinin teki" dediği ağıtçının deliller karşısındaki durumunu görelim: " Sâre [7]
    Esas ismi Kenud fakat Sâre diye anılırdı. Azatlı cariyelerdendi. Ağıtçılığıyla meşhurdu. Ağıtçılar önemli gün ve gecelerde, savaşlarda çığırtkanlık yaparlardı. İnsanlar galeyana gelirdi. Esasında ağıtçılık başlı başına bir maharet işiydi. Medine'ye, Allah'ın Elçisinin yanına geldi. O sırada Mekke Fethi için hazırlık yapıyordu. Allah'ın Elçisi: Müslüman olarak mı geldin? Diye sordu. Sâre: Hayır, dedi, Allah'ın Elçisi: Muhacir olarak mı geldin? Buyurdu. Sâre: Hayır, dedi. Allah'ın Elçisi: O halde niçin geldin? Buyurdu. Sâre: Siz köle azatlayıcılarsınız… Ben son derece muhtaç hale geldim. Bana yiyecek ve giyecek veresin, giyecekle giyindiresin diye geldim, dedi. Allah'ın Elçisi: Senin şarkı söylemelerin, ağıt yakmaların senin ihtiyaçlarını gidermedi mi? Diye sordu. Sâre: Ya Muhammed!.. Kureyşlilerin bazısının öldürülmesinden sonra bu zamana kadar şarkı söylemeyi bıraktılar. Bedir'den sonra benden bir şey isteyen olmadı. Ben de şarkıcılığı ve ağıtçılığı bıraktım, dedi. Allah'ın Elçisi, Abdulmuttalib oğullarının Sâre'ye yardım etmesini istedi. Onlar da Sâre'nin gerekli yiyecek, giyecek ve binit ihtiyacını karşıladılar. Hâtıb ismindeki biri Sâre'nin yanına geldi. Sâre'ye on altın ve bir elbise verdi. Bir de Kureyşlilere yazılmış gizli bir mektup verdi. Mektupta Müslümanların Mekke'ye gelmek üzere oldukları bildiriliyordu. Sâre yola çıktı. Gitti. Allah'ın Elçisi, Ali ile Zübeyir'i ra. Çağırdı. Onlara: Acele edin. Hah bahçesine ulaştığınızda kendisinde bir mektup bulunan hayvan üzerinde bir kadın bulacaksınız. Üzerindeki mektubu alın bana getirin. Kadını da serbest bırakın. Mektubu vermezse boynunu vurun, buyurdu. Ali ra. ile Zübeyir ra. zikredilen yere gittiler. Kadını buldular. Gizli mektubu istediler. Kadın inkâr etti. Fakat kılıcı görünce direnmeyi bıraktı. Saçının bölüğünü çözdü. İçinde sakladığı mektubu çıkarıp verdi. Onlar da gizli mektubu alıp Allah'ın Elçisi Muhammed as'a getirdiler. Sâre yoluna devam etti. Mekke'ye gitti. Fakat yine Allah'ın Elçisi ve Müslümanlar aleyhine söylenen hiciv şiirlerini söylemeye devam etti. Mekke Fetih günü yakalanarak öldürüldü. " Kanıtlardan uzakta durup konu hakkında zurna çalmaya gelmez. Sana benzeyen "zavalli bir kadinin" öldürülme sebebini öğren. Duygu sömürüsü de yapma. Dürüst ol, dürüst. Ey incelemeci(!) ateist gerekçeyi karıştırma. Kendin sapıksın, gerekçeyi de saptırma."Hosgoru ve baris"sözcükleri ilk bakışta çok güzel. Ancak bazı insanlar böylesi güzel sözcüklerin arkasında veya gölgesinde rezaletler sergilemektedir. "İnsan hak ve özgürlüklerini kısıtlarlar. Sonra kitlelerin hak ve hukukunu ayaklar altına alırlar. Yolsuzluklar yaparlar. Çalarlar. Sömürürler. Yiyip içip zıkımlanırlar…" Hele hele mağdur olan toplum müslümansa, karşı koymayı durdurmak için hemen bu sözcüklerin arkasına geçerek:İslam hoşgörü ve barış dinidir. Muhammed as.'a da "Hosgoru ve baris peygamberi" derler. Doğru. İslam hoşgörü ve barış dinidir. İslam zulmü, hırsızlığı, yalancılığı, istismarı, istihzayı… her türlü edepsizliği ve kötülüğü yasaklamıştır. Bunlara hoşgörü ile bakmaz. Kim ki böylesi edepsizliği ve kötülüğü getirir "hosgoru ve baris" diye sunarsa; o ne insanı ne de insanlığı biliyor. Sapla samanı birbirine karıştırıyor. Muhammed as. da İslam dinin tebliğcisi ve uygulayıcısıdır. Hakla batılı birbirinden en güzel biçimde ayırıyordu. Hoşgörü ve barış Elçisi ne yaptığını iyi biliyordu. Ne söylediğini de. Mekke fethi gerçekleşince; Müslümanlara ve o taşkın, azgın, sapkın mağlup Mekke'li müşriklere bir konuşma yaptığıda: Ey Kureyş topluluğu! Ne dersiniz? Şimdi, hakkınızda benim ne yapacağım konusunda görüşünüz nedir? Diye sordu. Onlar da: Biz senin hayır ve iyilik yapacağını sanar ve hayır yapacaksın, deriz. Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin! Kerem ve iyilik sahibi bir kardeş oğlusun, dediler. Allah'ın Elçisi: Gidiniz! Serbestsiniz, Buyurdu. "Hosgoru ve baris peygamberi", "Hosgoru ve baris peygamberi" deyip deyip geveliyorsun. Peki bu hoşgörü ve barış değil de nedir? Saygıdeğer ziyaretçilerimiz vaziyeti size havale ediyorum. Değerlendirmeyi siz yapın. Demiştim ki: Muhammed as. hakla batılı birbirinden en güzel biçimde ayırıyordu. Hoşgörü ve barış Elçisi ne yaptığını iyi biliyordu. Ne söylediğini de. Yaptıklarından ve söylediklerinden misal vereyim:1- Yaptıklarından: Yukarıda az da olsa anlattım. Zulüm, iftira, istihza, yaftalama, hırsızlama, yağmalama, yol kesme, insanları yurdunda sürme, yerini yurdunu terk edenlere karşı savaş açma… vb. gibi taşkınlıkları yapan ve yaptıran Mekke'nin ileri gelenlerinden bazısı hakkında "vur" emri vermiştir. 2- Söylediklerinden: Yüce Allah buyuruyor ki: وَلَا تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ ? كَذَ?لِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَAllah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini cazip gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. Artık O ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir. Enam/108
    Allah'tan aldığı vahyi insanlara tebliğ eden bir Elçi bu emir karşısında müşriklerin tanrılarına veya onların atalarına hiç küfreder mi? Hayır. Asla… Müşriklerin tanrılarına veya kendilerine sövmek şurda kalsın etrafındaki insanlara şöyle buyuruyor: Kişinin anne ve babasına sövmesi büyük günahlardandır! Orada bulunanlar: Hiç kişi anne ve babasına söver mi? dediler. O da: Evet! Kişi, bir başkasının babasına söver, o da babasına söver; annesine söver, o da bunun annesine söver! Buyurdu.[8]
    İkrime ve babası Ebu Cehil, Allah'ın, Elçisinin ve Müslümanların amansız baş düşmanıydı. İkrime Müslüman oldu. Babasının özellikleri İkrime'yi toplumda sıkıntıya düşürebilirdi. Örneğin; "Bu Allah'ın düşmanı Ebu cehilin oğludur", denmesi. Allah'ın Elçisi, etrafındaki Müslümanlara: …Onun babasına sövmeyiniz. Ölülere sövmek yaşayanlara acı verir. Ölüye de bir şey ulaşmaz, buyurdu.[9]
    Saygıdeğer ziyaretçilerimiz, ateistin sitesinin hakkımızda yayımladığı uzun yazının baş tarafında şu ifadeler geçiyor:
    "…Mekke halkinin putlarina ve babalarina kufretmistir. Mekke'nin onde gelen kisileri Muhammed'in bu kufurlerinden ve kiskirtmalarindan artik bikmis usanmis…"... "…Peki Muhammed neden kasitli olarak Mekkeli halkin putlarina sovmus, babalarinin dinlerine kufretmistir?... "
    Muhammed as.'ın yaptıklarından ve söylediklerinden sadece birer tane misal verdim. Yalnızca bu üç misale bakarsak, iddia ettikleri zırvalamanın sadece kendilerine benzediğini artık ifade edebilirim. Sövme işinin Muhammed as.'la hiçbir alakası yoktur. Ha… bu yazıyı ilk okuduğumda da dikkatimi çekmişti. Bari yeri gelmişken sorayım. "bu zavalli kadincagizdan ne istemis.. Allah bilir.." diyorsun. Hani siteniz Ateist sitesiydi? Yazının seyri içinde de kendinize ateist süsü vermişsiniz. Şimdi de "Allah bilir.." diyorsunuz ...
    3. BÖLÜM. Mekke Fethi esnasında haklarında "vur" emri olan suçlu müşrikler

    Mekke'de Müslümanlar, sadece "Allah'tan başka ilâh yoktur", "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı çeşitli sıkıntılara uğradılar. Mekke müşriklerinin ileri gelenleri Allah'ın vahiylerini, Elçisini, Müslümanları küçümsüyor, aşağılıyor, istihza ediyordu. İstihzacıların başında Velîd b. Muğîre, Âs b. Vâil, Esved b. ِAbdi Yeğûs, Esved b. Abdulmuttalib, Hâris b. Talâtıle… geliyordu. Bunlar Bedir Gününden önce ölmüşlerdi.[10] Bunların azgınlıklarını bazıları daha ağır şekilde devam ettirdiler. Mekke Fethi günü bütün Mekkeli müşrikler Allah'ın Elçisi tarafından affedildi. Ancak; öldürme, zulüm, iftira, istihza, yaftalama, hırsızlama, yağmalama, yol kesme, insanları yurdunda sürme, yerini yurdunu terk edenlere karşı savaş açma… vb. taşkınlıkları yapan ve yaptıran Mekke'nin ileri gelenlerinden bazısı hakkında "vur" emrini vermiştir. Bir kısmı öldürüldü. Bir kısmı Mekke'yi terk ederek kaçtı. Kimisi de araya girenlerin hatırına affedildi. Konu iki bölümde oluşacaktır:İsim listesi ve Kişiler hakkında kısa bilgi. İsimler kaynak eserlerde ufak-tefek ayrıntılı farklarla zikredilmektedir: Birkaç kaynaktan isim listesi aşağıya alındı.
    1- İsim listesi:
    سيرة ابن هشامSîretu ibni Hişâm'a göre: [11]
    1-Abdullah b. Sa'd " عَبْدُ اللّهِ بْنُ سَعْدٍ ",
    2-Abdullah b. Hatal"عَبْدُ اللّهِ بْنُ خَطَلٍ ",
    3-Fertenâ "فَرْتَنَى"=(Kureynâ (Fertenâ)" قُرَيْنَا" "فَرْتَنَا")
    4-Onun arkadaşı "صَاحِبَتُهَا"=(Kureybe = Ernebe "قُرَيْبَةَ" "َأَرْنَبَة") [12]
    5-Huveyris b. Nukaz b. Vehb" الْحُوَيْرِثُ بْنُ نُقَيْذِ ",
    6-Mikyes b. Hubâbe "مِقْيَسُ بْنُ حُبَابَةَ ",
    7-Sâre " سَارَةُ مَوْلَاةٌ بَنِي عَبْدِ الْمُطّلِبِ",
    8-İkrime b. Ebi Cehil" عِكْرِمَةُ بْنُ أَبِي جَهْلٍ "
    Öldürülecekler listesinde olup/olmadığı bilinmemekle birlikte öldürülmekten korkup kaçanlar da vardı. Bunlara da araya girenlerin hatırı için eman verildi:
    1-Züheyr b. Ebi Ümeyye b. Muğire " زهير بن أبي أمية",
    2-Hâris b. Hişâm " الحارث بن هشام"
    سيرة ابن كثيرSîretu İbni Kesîr'e göre: [13]

    1-Abdullah b. Sa'd "عَبْدُ اللّهِ بْنُ سَعْدٍ بن أبي سرح "
    2-Abdullah b. Hatal (Abuluzza b. Hatal) (عبد العزى بن خطل)" عَبْدُ اللّهِ بْنُ خَطَلٍ "
    3-Fertenâ "فَرْتَنَى", (Kureynâ = Fertenâ" قُرَيْنَا" "فَرْتَنَا")
    4-Onun arkadaşı "صَاحِبَتُهَا" = (Kureybe (Ernebe) "قُرَيْبَةَ" "َأَرْنَبَة"[14]

    5-Huveyris b. Nukaz b. Vehb" الْحُوَيْرِثُ بْنُ نُقَيْذِ بْنِ وَهْبِ ",
    6-Mikyes b. Hubâbe " مِقْيَسُ بْنُ حُبَابَةَ ",
    7-Sâre (Ümmü Sâre) "( أم سارة) سَارَةُ ",
    8-İkrime b. Ebi Cehil" عِكْرِمَةُ بْنُ أَبِي جَهْلٍ "
    Öldürülecekler listesinde olup/olmadığı bilinmemekle birlikte öldürülmekten korkup kaçanlar da vardı. Bunlara da araya girenlerin hatırı için eman verildi:
    1-Züheyr b. Ebi Ümeyye b. Muğire " زهير بن أبي أمية بن المغيرة",
    2-Haris b. Hişâm " الحارث بن هشام"
    مغازي الواقديRasulullah as. savaşta (Mekke fethi esnasında öldürmeyi) yasakladı. Ancak altı erkek ve dört kadının öldürülmesini emretti. Meğâzî'l Vâkidî'ye göre: [15]
    1-İkrime b. Ebi Cehil " عِكْرِمَةُ بْنُ أَبِي جَهْلٍ "
    2-Hebbâr b. Esved " وَهَبّارِ بْنِ الْأَسْوَدِ "
    3-Abdullah b. Sa'd " عَبْدِ اللّهِ بْنِ سَعْدِ "
    4-Mikyes b. Sübâbe " مِقْيَسِ بْنِ صُبَابَةَ "
    5-Huveyriz b. Nukayz " الْحُوَيْرِثِ بْنِ نُقَيْذٍ "
    6-Abdullah b. Hilâl b. Hatal "عَبْدِ اللّهِ بْنِ هِلَالِ بْنِ خَطَلٍ "
    1-Hind binti Utbe " هِنْدَ بِنْتِ عُتْبَةَ "
    2-Sâre Mevla Amr " َسارَةَ مَوْلَاةَ عَمْرِو "
    3-Kureynâ (Fertenâ)" قُرَيْنَا" "فَرْتَنَا"
    4-Kureybe (Ernebe) "قُرَيْبَةَ" "َأَرْنَبَة"
    Yukarıdaki listeden başka "Rasulullah as. Vahşi'nin öldürülmesini emretti" cümlesi zikredilmektedir.
    1- Vahşî "وَحْشِيّ "Vur emri olmamasına tağmen kaçıp da sonra eman verilen1-Huveytıb b. Abdulazzâ "حُوَيْطِبُ بْنُ عَبْدِ الْعُزّى"
    ابن الأثيرRasulullah as. (savaşta Mekke fethi esnasında) sekiz erkek ve dört kadının öldürülmesini emretmişti.
    El Kâmil Fi't Târîh'e göre: [16]

    1-İkrime b. Ebi Cehil " عِكْرِمَةُ بْنُ أَبِي جَهْلٍ "
    2-Safvân b. Ümeyye " صفوان بن أمية بن خلف "
    3-Abdullah b. Sa'd " عَبْدِ اللّهِ بْنِ سَعْدِ "
    4-Abdullah b. Hatal "عَبْد اللّهِِ بْنِ خَطَلٍ "
    5-İki şarkıcı cariyeden 1. (Kureynâ = Fertenâ" قُرَيْنَا" "فَرْتَنَا") [17]
    6-İki şarkıcı cariyeden 2. (Kureybe = Ernebe "قُرَيْبَةَ" "َأَرْنَبَة") [18]
    7-Huveyriz b. Nukayz " الْحُوَيْرِثِ بْنِ نُقَيْذٍ "
    8-Mikyes b. Sübâbe " مِقْيَسِ بْنِ صُبَابَةَ "
    9-Abdullah b. Ziba'râ " عبد الله بن الزبعري"
    10-Vahşî "وَحْشِيّ "
    11-Hind binti Utbe " هِنْدَ بِنْتِ عُتْبَةَ "
    12-Sâre (Ümmü Sâre) "( أم سارة) سَارَةُ ".

    الطبري Târîhu't Taberî 'ye göre:[19]
    Müslümanlardan ileri gelenleri uyardığında; Mekke'ye girdiklerinde (müşriklerin) kendileri savaşmadıkça hiçbir kimseyi öldürmemeyi emretti. Ancak ismini verdiği topluluğun, Kâbe'nin örtüsü altında bulunsalar bile öldürülmelerini istedi.
    1-Abdullah b. Sa'd " عَبْدِ اللّهِ بْنِ سَعْدِ "
    2-Abdullah b. Hatal "عَبْد اللّهِِ بْنِ خَطَلٍ "
    3-İki şarkıcı cariye 1. Fertenâ (Kureynâ = Fertenâ" قُرَيْنَا" "فَرْتَنَا")
    4-İki şarkıcı cariye 2. isim yok (Kureybe = Ernebe "قُرَيْبَةَ" "َأَرْنَبَة")[20]
    5-Huveyriz b. Nukayz " الْحُوَيْرِثِ بْنِ نُقَيْذٍ "
    6-Mikyes b. Sübâbe " مِقْيَسِ بْنِ صُبَابَةَ "
    7-Sâre سَارَةُ ",
    8-İkrime b. Ebî Cehil " عِكْرِمَةُ بْنُ أَبِي جَهْلٍ "
    9-Hind binti Utbe " هِنْدَ بِنْتِ عُتْبَةَ "
    2- Suçlular hakkında kısa bilgi
    İbnu Hatal[21] : İbnu Hatal'ın ismi Hilal b. Hatal (هلال بن خطل), Abduluzza b. Hatal (عبد العزى بن خطل), Abdullah b. Hatal (عبد الله ابن خطل)[22], Âdem (آدم)[23] olarak anılmaktadır. İbnu Hatal Müslüman oldu. Medine'ye hicret etti. İsmini Abdullah olarak değiştirdi.Onun hakkında öldürülme emri verilmiştir. Çünkü Müslüman olduktan sonra Allah'ın Elçisi as. onu bir yere zekât toplama memuru olarak görevlendirdi. Yanında da yardımcısı Ensar'dan kölelikten kurtulmuş Müslüman bir adam vardı. Zekât toplandı. Medine'ye dönüyorlardı. Derken bir yere konakladılar. İbnu Hatal yardımcısına, yemek için kendisine bir koç kesip hazırlamasını emretti ve öğlen sıcağında uyudu. Ama adam da unutarak öğlen sıcağında uyuyakaldı. Uyandı. Bir şey hazırlayamamıştı. Bu haliyle İbnu Hatal'ın yanına geldi. Durumdan haberdar olan İbnu Hatal sinir küpüne döndü. Hiç fırsat vermeden adamı döve döve öldürdü. Şöyle söylendi: "والله ليقتلني محمد به إن جئته " Vallahi Muhammed'in yanına gelirsem, mutlaka beni öldürür. İslam'dan çıkarak tekrar şirke döndü. Zekâttan toplayıp aldığı malları önüne katarak Mekke'ye kaçtı ve iltica etmiş oldu. Mekke halkı ona:Bizim yanımıza seni geri çeviren neden nedir? Dediler. O da:لم أجد ديناً خيراً من دينكم. " Sizin dininizden daha hayırlı bir din bulamadım, dedi. Mekke'ye geldikten sonra tekrar eski hayatına devam etti. Mekke'nin Fethi günü İslam ordusuna karşı koymak istedi. Bunun mümkün olmadığını gördü. Korktu. Giderek Kâbe'nin örtüsüne sarılarak gizlendi. Onu görenler Allah'ın Elçisine gelerek:Ibnu Hatal Kâ'be'nin örtüsüne sarılmış, dediler. Allah'ın Elçisi de:nu öldürün, buyurdular.Oradan çıkarılarak öldürüldü. [24] İbnu Hatal içki içerek Muhammed as'ı ve Müslümanları hicveden şiirler söylerdi. Bu adamın iki şarkıcı kadın kölesi vardı. Onlar da İbnu Hatal'ın şiirlerini söyleyip duruyorlardı. Sesi duyan Mekkeliler de gelir içki âlemine katılır ve kadınların söylediği şiirlere iştirak ederlerdi.İbnu Hatal'ın şarkıcı kadın kölelerinin isimleri [25]: Bunlardan birisinin adı Kureynâ, diğerinin adı Kureybe'ydi. Fertenâ ve Ernebe denilirdi.

    Fertenâ:[26] : İbnu Hatal, Allah'ın Elçisini yeren ve hicveden şiirler söylerdi. Fertena, Ernebe ile bu şiirleri seslendirirdi. Böylece etrafındaki insanları eğlendirirlerdi. Mekke'nin Fethi günü korkusundan kaçtı. Sonra araya girdiler.Allah'ın elçisinden eman verildi. Müslüman oldu.
    Ernebe[27] : Ernebe de Fertenâ gibi İbnu Hatal'ın şarkıcı kölesiydi. Onun hicvedici şiirlerini söyleyerek Kureyşlileri eğlendiriyorlardı. Mekke'nin Fethi günü yakalanarak öldürüldü.
    Sâre[28] : Esas ismi Kenud fakat Sâre diye anılırdı. Azadlı cariyelerdendi. Ağıtçılığıyla meşhurdu. Ağıtçılar önemli gün ve gecelerde, savaşlarda çığırtkanlık yaparlardı.İnsanlar galeyana gelirdi. Esasında ağıtçılık başlı başına bir maharet işiydi. Medine'ye, Allah'ın Elçisinin yanına geldi. O sırada Mekke Fethi için hazırlık yapıyordu. Allah'ın Elçisi:Müslüman olarak mı geldin? Diye sordu. Sâre:Hayır, dedi, Allah'ın Elçisi:Muhacir olarak mı geldin? Buyurdu. Sâre:Hayır, dedi. Allah'ın Elçisi:O halde niçin geldin? Buyurdu. Sâre:Siz köle azatlayıcılarsınız… Ben son derece muhtaç hale geldim. Bana yiyecek ve giyecek veresin, giyecekle giyindiresin diye geldim, dedi. Allah'ın Elçisi:Senin şarkı söylemelerin, ağıt yakmaların senin ihtiyaçlarını gidermedi mi? Diye sordu. Sâre:Ya Muhammed!.. Kureyşlilerin bazısının öldürülmesinden sonra bu zamana kadar şarkı söylemeyi bıraktılar. Bedir'den sonra benden bir şey isteyen olmadı. Ben de şarkıcılığı ve ağıtçılığı bıraktım, dedi. Allah'ın Elçisi, Abdulmuttalib oğullarının Sâre'ye yardım etmesini istedi. Onlar da Sâre'nin gerekli yiyecek, giyecek ve binit ihtiyacını karşıladılar. Hâtıb ismindeki biri Sâre'nin yanına geldi. Sâre'ye on altın ve bir elbise verdi. Bir de Kureyşlilere yazılmış gizli bir mektup verdi. Mektupta Müslümanların Mekke'ye gelmek üzere oldukları bildiriliyordu. Sâre yola çıktı. Gitti. Allah'ın Elçisi, Ali ile Zübeyir'i ra. Çağırdı. Onlara:Acele edin. Hah bahçesine ulaştığınızda kendisinde bir mektup bulunan hayvan üzerinde bir kadın bulacaksınız. Üzerindeki mektubu alın bana getirin. Kadını da serbest bırakın. Mektubu vermezse boynunu vurun, buyurdu. Ali ra. ile Zübeyir ra. zikredilen yere gittiler. Kadını buldular. Gizli mektubu istediler. Kadın inkâr etti. Fakat kılıcı görünce direnmeyi bıraktı. Saçının bölüğünü çözdü. İçinde sakladığı mektubu çıkarıp verdi. Onlar da gizli mektubu alıp Allah'ın Elçisi Muhammed as'a getirdiler. Sâre yoluna devam etti. Mekke'ye gitti. Fakat yine Allah'ın Elçisi ve Müslümanlar aleyhine söylenen hiciv şiirlerini söylemeye devem etti. Mekke Fetih günü yakalanarak öldürüldü.
    Huveyris[29] : Huveyris b. Nukayz, Mekke'de Allah'ın Elçisine eziyet edenlerdendi. Kötü sözler de sarf ederdi. Allah'ın Elçisini hicveden şiirleri söylerdi. Allah'ın Elçisinin kızı Fatıma ile Ümmü Külsüm ra. Mekke'den Medine'ye hicret ederlerken Huveyris yollarını kesti. Hayvanları ürküttü. Yere yuvarlandılar. Çok sıkıntı çektiler. Mekke Fetih günü Ali ra. Huveyris'in evine gitti. Onu sorduğunda:Çöldedir, dediler. Hâlbuki evdeydi. Ali ra. evde olduğundan emindi. Kenarda gözükmeyecek bir yerde beklemeye başladı. Durumdan haberdar olan Huveyris, başka bir yere gitmek için evden çıktı. Kaçmaya başladı. Ama Ali ra. ona ulaştı ve öldürdü.
    Mikyes [30] : Mikyes'in kardeşi Haşim Müslüman olmuştu. Müreysi gazvesine katılmıştı. Evs isminde bir Müslüman Haşim'i müşrik sanarak yanlışlıkla öldürdü. Haşim'in kardeşi Mikyes Allah'ın Elçisinin yanına gelerek Müslüman olduğunu söyledi. Öldürülen kardeşi Evs'in kan bedelini istedi. Mikyes'e yanlışlıkla öldürülen kardeşinin diyeti ödendi. Mikyes'in kardeşini yanlışlıkla öldüren Müslüman'ı yani Evs'i öldürerek kaçtı. Müşrikliğe tekrar döndü. Mekke'ye kaçtı. Mekke Fetih günü, Mikyes ve arkadaşları bir yerde gizlice içki içiyorlardı. Mikyes'in amcası oğlu Nümeyle müslümandı. Nümeyle amcası oğlu Mikyes'in yerini öğrenince oraya gitti. Mikyes'i dışarı çağırdı. Öldürdü.
    Hebbâr [31] :Hebbâr Kureyşlilerin azılı müşriklerindendi. Mekke'deki kimsesiz Müslümanlara ağır işkenceler yapardı.Allah'ın Elçisi kızı Zeyneb'in Medine'ye getirilmesi için Zeyd b. Hârise'yi Mekke'ye gönderdi. Zeynep ra. hazırlandı. Hind onu vazgeçirmek istedi. Ama Zeynep gitmek istiyordu. Derken Zeynep ra. bir deveye binerek Zeyd ra. ile yola çıktı. Ancak Hind'in kışkırtmalarıyla bir gurup Mekkeli çapulcular yola koyuldular. Zeyd ve Zeynep'e yetiştiler. Devenin üzerindeki hevdeçin içinde bulunan Zeynep'e Hebbâr bir mızrakla vurdu. Zeynep devesinden düştü. Hamile olan Zeynep çocuğunu kaybetti. Rahatsızlandı. Daha sonra gizlice yola çıkıp Medine'ye geldiler. Rahatsızlığı ölümüne kadar devam etti. Mekke Fetih günü, öldürülmesi için Hebbâr arandı. Bulunamadı. Kaçmıştı. Daha sonra gelerek af diledi ve Müslüman oldu.
    Abdullâh b. Sa'd [32] : Abdullâh, Mekke Fetih gününden önce Müslüman oldu. Medine'ye hicret etti. Okur-yazar olması sebebiyle Resulullâh'a vahiy kâtipliği yapan gurubun içinde yer aldı.Ancak bir zaman sonra yazdığı âyetlerde gizlice bazı değişiklikler yapmaya başladı. Kelimeleri değiştiriyordu. Yaptığı hainliğin farkına varıldı. O Mekke'ye kaçmak zorunda kaldı. Müşrikliğe geri döndü. Mekke Fetih günü, öldürülmesi için Abdullâh arandı. Bulunamadı. Osman ra.'ın yanına kaçmıştı. Osman'a. Benim suçum, suçların en büyüğüdür, diyerek kedisinden yardım istedi. Osman'ın ısrarlı arzusu üzerine affedildi.
    Abdullah b. Ziba'râ [33] :Abdullah Kureyş müşriklerinin en azılı şairlerindendi.Resulullâh'ı hicveden şiirleri müşriklerce meşhurdu. Müslümanlara karşı her türlü kötülüğü arkasına bırakmıyordu. Eliyle, diliyle hep saldırıyordu. Bu saldırgan müşrikleri de İslâm'a karşı kışkırtıyordu. Mekke Fetih günü, öldürülmesi için Abdullâh b. Ziba'ra arandı. Bulunamadı. Necran'a kaçmıştı. Geri döndü. Müslüman oldu. Bundan böyle Resulullâh'ı öven şiirler söylemeye başladı. Geriye kalan hayatını Müslüman olarak geçirdi.
    İkrime b. Ebî Cehil [34] : İkrime, İslâm'ın en azılı düşmanlarından Ebu Cehil'in oğluydu. Resulullâh'a karşı yapılan her türlü eza-cefanın içinde yer alıyordu. Düşmanlık son safhadaydı. İşkence yanında Resulullâh'a karşı yapılan mücadele için her türlü yardımı da yapıyordu. Mekke Fetih günü, Kaçtı. Ancak hanımı tarafından ikna edildiğinden Mekke'ye geri döndü. Allah'ın Elçisi huzuruna getirildi. İkrime ve babası Allah'ın, Elçisinin ve Müslümanların amansız baş düşmanıydı. Bu özellikler İkrime'yi toplumda sıkıntıya düşürebilirdi. Örneğin; "Bu Allah'ın düşmanı Ebu cehilin oğludur", denmesi. Allah'ın Elçisi, etrafındaki Müslümanlara:Onun babasına sövmeyiniz. Ölülere sövmek yaşayanlara acı verir. Ölüye de bir şey ulaşmaz, buyurdu.[35] İkrime daha sonra Müslüman oldu. Hayatının sonunu şehitlikle noktaladı.
    Hind b. Utbe [36] : Hind İslam'ın azılı düşmanlarından Utbe'nin kızıdır. Şair, zeki, kurnaz ve ikna edici bir hitabete sahipti. Mekke müşriklerinin en saygın kişilerindendir. Kendi zamanında Resulullâh'a karşı kin, nefret, düşmanlık, entrika, intikam, kışkırtıcılık gibi konularda hiçbir kadının buna ulaşması mümkün değildi. Bu konularda hep en ileri saflardaydı. Sanki Bedir savaşında ölen babası Utbe, oğlu Hanzala, kardeşi Velîd, amcası Şeybe'nin Resulullâh'a karşı kin ve nefretleri bu kadında bütünleşmişti. Kocası Ebu Süfyan'ın İslâm düşmanlığı bunun yanında gerilerde kalıyordu. Resulullâh'ın amcası Hamza'yı şehit edip ciğerini sökmesi için Vahşi'yi hürriyet ödülüyle kiralayan kadındır. Hebbâr'ı ve Mekke çapulcularını Resulullâh'ın kızı Zeynep'e saldırtandır. Bu kadının suçu çok kabarıktı. Yakalandığı yerde vurulacaktı. Mekke Fetih günü, öldürülmemesi için gizlendi. Büyük bir ustalıkla hiç kimseye tanınmadan Allah'ın Elçisine yaklaşmayı becerdi. Müslüman oldu. Geriye kalan hayatını Allah yoluna adadı. Hatta savaşlara bile iştirak ederek cephelerde savaştı.
    Vahşi b. Harb [37] : Vahşi, Ebu Sufyan'ın karısı Hind'in ayarlamasıyla Uhud'ta Hamza ra.'ı şehit etmişti. Uhud savaşı esnasında Hamza'nın ayağı yere takılarak sendeledi. Vahşi sürekli Hamza'yı elindeki mızrağıyla takip ediyordu. Sendelemeyi fırsat bilen Vahşi mızrağını Hamza'ya fırlattı. Şehit etti. Ciğerini söküp Hind'e götürdü. Mekke Fetih günü, Tâif'e kaçtı. Daha sonra hiç kimseye tanınmadan Allah'ın Elçisine geldi. Müslüman oldu. Savaşlara katıldı. Yalancı Müseyleme'yi öldürdü. Ve:Cahiliyede insanların en hayırlısını, İslam'da da insanların en şerlisini öldürdüm, diyerek kendisini özetledi.
    Saffân b. Ümeyye [38] : Saffân, Mekke müşriklerinin ileri gelen zenginlerindendi. Babası Bedir savaşında kâfir olarak öldürülmüştü. Mekke Fetih günü İslam ordusuna karşı çıkanlardandı. Ancak Allah'ın Elçisi Mekke'ye girince Cidde'ye kaçmak istedi. Araya girerek ona eman verilmesini istediler. Allah'ın Elçisi de eman verdi. Eman haberini kendisine haber verenle birlikte Allah'ın Elçisine gelerek:Bu, senin bana eman verdiğini iddia ediyor, dedi. Allah'ın Elçisi: Doğrudur, deyince: Seçim konusunda bana iki ay müsaade et, dedi. Allah'ın Elçisi de: Sen bu konuda dört ay muhayyersin, buyurdu. Dört ayı beklemeden Müslüman oldu. Allah'ın Elçisinden hep güzellik ve iyilik gördü.


    Seni çok Özledim Annem

Benzer Konular

  1. ateist genç
    By Konyevi Nisa in forum Yaşanmış Hikayeler
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 21.01.11, 16:31
  2. hazır cevaplar...
    By ACİZKUL in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09.05.09, 10:50
  3. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.07.08, 16:18
  4. Ateist gencin din adamına soruları
    By hafıznuriye in forum Hz Mevlana
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 07.07.08, 15:04
  5. Mutezile, cebriyeci ve ateist
    By SiLa in forum Allah’a iman
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.06.08, 20:30

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •