79- (2438) Bize Halef b. Hişâm ile Ebu'r-Rabi' hep birden Hammad
b. Zeyd'den rivayet ettiler. Lâfız Ebu'r-Rabi'indir. (Dediler ki) : Bize Hammad rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişanı babasından, o da Aişe'den
naklen rivayet etti kir (Şöyle demiş): Iiesûlüllah ({Sallaliahü Aleyhi ve Seilem):
«Bana üç gece rüyamda gÖsterüdin. Seni bana melek beyaz bir parça ipek içinde getirdi. Ve : işte hanımın! dedi. Bîr de yüzünü açtım ne göre*yim, senmişsin. Artık : Eğer bü Allah'dansa, onu infaz etsin, dedim.» buyur*dular.
(...) Bize İbnü Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnü İdris riva*yet etti. H.
Bize Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti. Bu râvilerin ikisi birden Hişam'dan bu isnadla rivayette bulunmuş*lardır.
Bu hadîsi Buharı «Menâkıb-i Ensar» bahsinde tahric etmiştir. Sereka: Beyaz ipek parçası demektir.
Kaadî Iyâz bu rü'yanm Peygamberlik gelmezden önce ve son*ra görülmüş olabileceğini mülâhaza ederek şunları söylemiştir : «Eğer bu rü'ya Peygamberlik gelmezden ve rü'yalan karışık düşlerden ayrılmazdan önce görülmüşse, mânâsı bu rü'ya hak rü'ya ise demektir. Peygamberlik geldikten sonra görülmüşse üç mânâsı vardır. Birincisi murad: Eğer bu rü'ya göründüğü gibi ise ta'bir ve tefsire muhtaç değildir. Allah Teâlâ onu infaz ve icra edecektir. Buradaki şek rü'yanm göründüğü gibi mi, yok*sa ta'bir ve değiştirmeye ihtiyacı var mı meselesindedir. İkincisi bundan murad: Eğer dünyada zevcem bu olacaksa Allah bu işi âsân eylesin, de*mektir. Binâenaleyh şek dünyada mı, yoksa cennette mi zevcesi olacağı hususundadır. Üçüncüsü Peygamber (Sallaliahü A leyhi ve Seilem) şekketme-miştir. Hakikati haber vermiş, yalnız şek suretinde ifade etmiştir. Sen mi*sin yoksa Ü m m ü Salim mi? demiş gibidir. Ki bu belagat ule-masınca bediin bir nevidir. Onlar buna tecahûli arif derler. Bazıları şekki yakînle karıştırmak demişlerdir.
80- (2439) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Ebû Seleme'den hadîs rivayet ettiğim kitabımda şunu buldum : Bize Hişâm ri*vayet etti. H.
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Ala' da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Bana Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem):
«Ben senin benden razı olduğun ve bana dargın bulunduğun zamanı pekâla bilirim.» dedi. Ben:
— Bunu nerden biliyorsun? dedim.
«Benden razı İsen, hayır Muhammed'in Rabbi hakkı için; dargmsan, hayır İbrahim'in Rabbi hakkı için diyorsun.» buyurdu. Ben:
— Evet! Vallahi yâ Resûlallah! Ben yalnız senin ismini bırakıyorum, dedim.
(...) Bize bu hadîsi İbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde, Hişam b. Urve'den bu isnadla «Hayır İbrahim'in Rabbi hakkı için» cümlesine kadar rivayet etti; ondan sonrasını anmadı.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'n-Nikâh»'da takric etmiştir.
Kaadî Iyâz'm beyânına göre Hz. Âişe'nin Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel!em)'e kızması ekseri ahvalde kadınlara affedilen kıskançlıktandır. Çünki onlar bundan hâli kalmazlar. Hattâ İmam Mâ1ik ve-diğer Medine uleması: «Kıskançlık dolayısiyle kadın kocasına kötülük isnadında bulunursa ondan had (yâni şer'î ceza) sakıt olur.» de*mişlerdir. İmam Mâlik bu husûsda Peygamber (Sallaîlahü Aleyhi ve Seüemyden rivayet edilen:
«Kıskanç kadın vadinin yukarısını aşağısından seçemez.» hadîsiyle istidlârı etmiş; bu olmasa bu meselede Âişe'ye olabildiğine günah olur*du. Çünkü Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Selletnj'e kızmak ve onu terk etmek büyük günahdır, demiştir.
Hz. Âişe'nin: «Ben yalnız senin ismini bırakıyorum» sözünden muradı; kalbim ve sana karşı olan sevgim yerindedir, demektir. Kadın*ların kıskançlığı fazla sevgiden ileri gelir.
Bu hadîs karineye istinaden hüküm verilebileceğine delildir. Çünkü Peygamber (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Âişe'nin dargınlığına mü*cerret kendi ismini anmamasıyle hüküm vermiş; onun anlayış ve zekâsı*nın kuvvetine Peygamberler arasından İbrahim (Aleyhisselâm)'ı tah*sis etmesiyle istidlalde bulunmuştur. Çünkü Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi veSetletn)'\n en yakım odur. Hz. Âişe Peygamber (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellemi'in ismini terk etmek mecburiyetinde kalınca tamamen onunla alâkayı kesmiş olmamak için yerine en yakınının ismini zikretmiştir.
Tîbî diyor ki: «(Ben yalnız senin ismini bırakıyorum) cümlesin*deki hasr son derece lâtifdir. Çünkü Âişe (Radiyallahü anha) akıl ve ih*tiyarı giderecek derecede kızmış olmasının, ruhuna karışmış olan kemâli muhabbetini değiştirmeyeceğini haber vermiştir. Terk yerine hecr keli*mesini kullanması ihtiyarî olarak yapmadığı bu işden elem duyduğunu göstermek içindir.»
81- (2440) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dü'1-Aziz b. Muhammed, Hişâm b. Urve'den, o da bahasından, o da Âişe'*den naklen haber verdi ki: Kendisi Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) in yanında kızlarla oynarmış. Âişe şöyle demiş: Arkadaşlarım bana gelir, fakat Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Se//em)'den utanarak saklanırlardı. Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) de onları bana gönderirdi.
(...) Bize bu hadîsi Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsame rivayet etti. H.
Bize Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir rivayet etti. H.
Bize İbnü Nümeyr dahi rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Mubammed b.
Bişr rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi Hişâm'dan bu isnadla rivayette bulunmuşlardır. Derir'in hadîsinde :
«Ben onun evinde kızlarla oynardım. Bunlar oyuncaklardı.» demiştir.
Bu hadîsi Buhâri «Kitâbu'I-Edeb»'de tahrie etmiştir.
Hadîsdekı kızlardan murad oyuncaklardır. Maamafih Dâvûdî : timal ki (bağ maa) manasınadır. (Ve benat)'dan murad kızlardır> di-or. Hz. Âişe'nin arkadaşları da gelir, beraberce bebek oyunu oynar*larmış. Âişe (Radiyallahü mıha) o zaman henüz baliğ değilmiş. Bazıları bu hadîsle istidlal ederek kız çocuklarının bebek oyununa cevaz vermiş*ler; haram kılman suretlerden bunun tahsis edildiğini söylemişlerdir. Saadî Iyâz buna cezmen kail olmuş ve cumhûr-u ulemânın kavli )lmak üzere nakletmiştir. Ulemâ buna kızları küçükten ev işlerine alış-;ırmak ve çocuk bakmağa öğrenmelerini sağlamak için cevaz vermişler-îir. Onlara göre bebek oyuncaklarını alıp satmak da caizdir. Bir takım-.arı bu hükmün neshedildiğini söylemişlerdir. İbni Battal buna tarafdardır. îbni Cevzî bu ruhsatın suretler haram kılınmazdan ünce ve Hz. Âişe'ye mahsûs olduğunu kat'iyetle ifade etmiştir. Hattabî de şunları söylemiştir: «Bebeklerle oynamak, hakkında tehdid vâ-' rid olan sair suretlerle eğlenmek gibi değildir. Hz. Âişe o zaman he*nüz baliğ olmadığı için kendisine bu hususta ruhsat verilmiştir.»
İmam Mâlik kukla ve bebek satışını kerih görmüştür. Ancak bu kerahet kız çocuklarının oynamasına değil, bebek satanların onu bir sanat ve kazanç vesilesi yapmasına hamlediimiştir. Hadîs-i şerif Peygamber (SalîaUahü Aleyhi ve Seilem)'in çocuklara karşı gösterdiği lütf ve merhamete delildir.
82- (2441) Bize Ebû Küreyb rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Abde, Hi-şâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti ki: Halk he*diyeleri için Âişe'nin (Nevbet) gününü araştırırlar; bununla Resûlüllah
(Sallallghü Aleyhi ve Selîemj'in rızasını dilerlermiş.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'I-Hibe»'de; Nesâî «Işretü'n-Nisa» bahsinde tahrie etmişlerdir.
Hadîsden murâd Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e hediye vermek isteyenlerin Hz. Âişe'nin nevbetinde onun yanında bulunduğu günü kolladıklarını anlatmaktır. Çünkü o gün verilen hediyenin kendisi*ni daha memnun edeceğini umarlardı. Bu da Hz. Âişe'nin faziletini
gösterir.
Hadîs-i şerîf hediye verilecek zatı memnun etmek için hediye husu*sunda titizlik gö-stermenin ve en münasibini seçmek için inceden inceye araştırmanın caiz oltluğuna delildir.
83- (2442) Bana Hasen b. Ali El-Hulvânî ile Ebû Bekr b. Nadr ve !bd b. Humeyd rivayet ettiler. Abd : Haddesenî, ötekiler : Haddesenâ tâ-irîerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize Ya'kub b. İbrahim b. Sa'd rivâ-et etti. (Dedi ki) : Bana babam, Sâlih'den, o da İbni Şihab'dan naklen jivâyet etti. (Demiş ki) : Bana Muhammed b. Abdirralıman b. Haris b. işâm haber verdi ki: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîîem) Jin zevcesi _ işe şunu söylemiş: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) "m zevceleri, tâtıme binti Resûlillah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) 'i, Resûlüllah (Sallallahü [leyhi ve Sellempe gönderdiler. O da yanma girmek için izin istedi. Ken-isi benimle beraber örtünün altında uzanmıştı. Ona izin verdi, Fâtıme:
— Yâ Resûlallah! Zevcelerin beni sana gönderdiler. Senden Ebû Ku-afe'nin kızı hakkında müsavat istiyorlar, dedi. Ben susuyordum. Resûlüllah
Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de ona:
«Ey kızcağızım! Sen benim sevdiğimi sevmez misin?» dedi. Fâtıme:
— Hay hay! (Severim) dedi.
«O halde bunu sev!» buyurdular. Fâtıme Resûlüllah \Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den bunu işitince kalktı ve Peygamher(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in zevcelerine dönerek onlara kendi söylediğini ve kendisine Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in söylediğini haber verdi. Onlar da kendisine şunu söylediler:
— Bize hiç bir şey yaptığını görmüyoruz. Hemen Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e don ve ona: Gerçekten zevcelerin Ebû Kuhafe'nin kızı hakkında senden müsavat istiyorlar de! Fâtıme :
— Vallahi onun hakkında ben kendisine ebediyyen söz etmem, dedi. Âişe şunları söylemiş: Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in zevceleri onun zevcesi Zeyneb binti Cahş'ı gönderdiler. Resûlül-lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellc.m) Jin katında mertebece onlardan bana rakib olan da bu idi. Din hususunda Zeyneb'den daha hayırlı hiç bir kadın gör*medim. Allah'dan onun kadar korkan, onun kadar doğru söyleyen, onun kadar sılayı rahim yapan, ondan çok sadaka veren, verdiği sadakada nef*sini onun kadar horlayıp, o amelle Allah Teâlâ'ya yakınlık gösteren yok*tu. Ancak mizacındakİ hiddetten nâşi bir kükremesi vardı ki, ondan da çabuk dönerdi. Zeyneb, Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanma girmek için izin istedu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) işe Âişe ile beraber onun örtüsünün altında Fâtıme'nin girdiği zamanki halde bulu*nuyordu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona da izin verdi. Zeyneb:
— Yâ Resûlallah! ^Zevcelerin beni sana gönderdiler; Ebû Kuhâfe'nin kızı hakkında senden müsavat istiyorlar, dedi. Sonra bana atıp tuttu ve hakkımda sözü uzattı. Ben Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gözetiyor;
bana onun hakkında konuşmaya izin verecek mi diye gözüne bakıyordum. Zeyneb devam etti. Nihayet anladım ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benim kendimi müdafaa etmemi kerih "görmeyecek. Zeyneb'e ben atıp tutmaya başlayınca, ona yaptığım hücumda kendisine aman verme*dim. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gülümseyerek: «Bu Ebû Bekr'in kızıdır!» buyurdular.
(...) Bu hadîsi bana Muhammed b. Abdillah b. Kuhzâz rivayet elti. Abdullah b. Osman demiş ki: Bana bu hadîsi Abdullah b. Mübarek'den, o da Yûnus'dan, o da Zührî'den bu isnadla mânâ itibariyle mislini rivayet etti. Yalnız o şöyle demiştir : «Ona ben atıp tutmaya başladığım vakit kendisine galebe çalarak yenmedikçe aman vermedi.»
Ezvâcı Tâhirat Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyden sevgi ve kalb muhabbeti hususunda müsavat istiyorlardı. Kasm hususunda yâni yanlarında gecelemek, evlerinin gelirine giderine bakmak ve şâir husus*larda Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) müsavata son derece riâyet ediyordu. Sevgi hususuna, gelince Hz. Âişe'ye karşı hepsinden fazla bir muhabbeti vardı. Ulemâ, muhabbet yada teklif olmadığına ve bu hususda müsavata riâyet lâzım gelmediğine ıcma' etmişlerdir. Çünkü bu*na Allah Teâlâ'dan başka kimsenin kudreti yoktur. Bundan dolayı yalnız fiillerde adalet ve müsavat emrolunmuştur.
Sevre : Birdenbire galeyana gelmek, feveran etmektir. Anlaşılıyor ki; Hz. Zeyneb son derece hayırsever, özü-sözü doğru, ahlâkı mü*kemmel bir kadınmış. Yalnız acele kızar, feveran eder, fakat hemen arka-cığından sükûnete dönermiş. Burada Hz. Âişe hakkında biraz atıp tuttukdan sonra Âişe (Radiyallahü anha) kendisine mukabelede bulunmuş ve onu iskât etmiştir. Nevevî diyor ki: «Bu hadîsde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Âişe'ye izm verdiğine veya gözüyle işa*ret ettiğine delil yoktur. Hattâ buna inanmak da helâl değildir. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e göz işareti yasak edilmiştir. Hadîs-den anlaşılan yalnız Hz. Âişe 'nin kendini müdafaa etmesi ve Peygam*ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''in de ona bir şey dememesidir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in :
«O Ebû Bekr'İn kızıdır.» buyurmasının mânâsı ise onun anlayış ve gö*rüş hususundaki kemâline işarettir.»
84- (2443) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Ki-tfibında Ebû Üsâme'den, onun da Hişâm'dan, onun da babasından, onun da Aişe'den naklen rivayet ettiğim şu hadîsi buldum. Aişe şöyle demiş: Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aranıyor:
«Bugün ben neredeyim; yarın ben nerede olacağım.» diyor, Âlşe'nln nevbet gününü gecikti sanıyordu. Aişe demiş ki : Benim nevbet günüm gelince Allah onun ruhunu benim ciğerimle boğazım arasında kabzetti.
85- (2444) Bize Kuteybe b. Saîd MâUk b. Enes'den kendisine oku*nanlar meyanmda rivayet etti. O da Hişâm b. Urve'den, o da Abbâd b. Abdillah b. Zübeyr'den naklen rivayet etmiş. Ona da Aişe haber vermiş ki, kendisi Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'i vefatından önce göğsü*ne dayalı olduğu halde kulak verdiğinde:
«Allah'ım bana mağfiret buyur; bana acı ve benî Peygamberler ce*maatına ilhak eyle!» buyururken işitmiş.
(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (De*diler ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti. H.
Bize îhni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize babam rivayet etti. H.
Bize îshâk b. İbrahim dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde b. Sü*leyman haber verdi.
Bu râvilerin hepsi Hişâm'dan bu İsnadla İm hadîsin mislim rivayet etmişlerdir.
86- (...) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr da rivayet ettiler. Lâfız İbni Müsennâ'nındır. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'-fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Sa'd b. İbrahim'den, o da Urve'*den, o da Aişe'den naklen rivayet etti. Aişe şöyle demiş : İşitirdim ki, hiç bir Peygamber dünya ile âhiret arasında muhayyer bırakılmadıkça vefat etmezmiş. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj 'i vefat ettiği hastalığın*da sesi ağırlaşmca :
«Peygamberlerle sıddîklerden, şehidlerden ve sulehâdan kendilerine in'amcla bulunduklarınla beraber (eyle). Bunlar ne güzel arkadaşlardır.» derken işittim.
Âişe : Anladım ki, o anda muhayyer bırakıldı, demiş.
(,..) Bu hadîsi bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. deaı ki; : Bize Veki rivayet etti. H.
Bize Ubeydullah b. Muaz da rivayet etti, (Dedi ki) : Bize babam ri*vayet etti.
Her iki râvi: «Bize Şu'be Sa'd'dan bu isnadla bu hadîsin mislini ri*vayet etti» demişler.
87- (...) Bana Abdu'l-Melik b. Şuayb b. Leys b. Sa'd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam dedemden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ukayî b. Hâlid rivayet etti. (Dedi ki) : İbni Şihab şunu söyledi: Bana Saîd o. Müseyyeb ile Urve b. Zübeyr, ulemâdan bir takım zevatın içinde haber verdi ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in zevcesi Âişe şöyle de*miş :
Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) sağlam iken:
«Hiç bir Peygamber kendisine cennetteki yeri gösterilip, sonra muhay*yer bırakılmadıkça ruhu kabzedİlmemiştİr.» buyururdu,
Âişe şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m. vefatı yak*laşınca başı benim dizimin üzerinde olduğu halde bir müddet bayıldı. Son*ra ayildı. Ve gözünü tavana dikti. Sonra :
«Allah'ım! Refik-ı Â'laya!» dedi.
Âişe demiş ki: Şu halde bizi ihtiyar etmiyor, dedim.
Âişe şunu söylemiş : Ve anladım ki, bize sağlamken söylediği hadîs ki:
«Hİç bir Peygamber cennetteki yerini görüp, sonra muhayyer bırakıl*madıkça ruhu kabzolunmamıştır.» sözüdür, sahihmiş.
Âişe şöyle demiş: Bu Uesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in söyle*diği son söz oldu : «Allah'ım! Refîk-ı A'laya!»
Bu rivayetleri Buhârî «Kitâbu'l-Meğâzi» ile «Kitâbu't-Tefsir* ve «Kitâbu't-Tıb»'da; bâzılarını Tirmizî «Kitâbu'd-DeavâU'da; Nesâî «KUâbu'1-Yevm ve'l-leyle»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Refik: Cumhurun kavline göre illiyyinde sakin olan Peygamberler demektir. Kelime müfred ve cem'inde aynı lâfızla kullanılır. Bâzıları bun-, dan murad Allah Teâlâ'dır. Kullarına rıfku merhamet eden odur, demiş-lerse de Ezherî bu sözü kabul etmemiştir. Bir takımları refikdan murad; cennet taamları olduğunu söylemişlerdir.
Hz. Âişe ilk rivayette Peygamberlerin vefatları ânında dünya ile âhiret arasında muhayyer bırakıldıklarını kimden işittiğini bildirmemişse de hadîsin sonraki rivayetinde bunu bizzat Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Setlem)'den duyduğunu açıklamıştır. Buradaki muhayyerlikten murad yaşamakla öîmekden birini tercih etmektir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vefatı anmda Refîk-ı Alayı dileyince Hz. Âişe onun da ölümle kalım arasında muhayyer bırakıldığını anlamıştır.
88- (2445) Bize İshâk b. İbrahim El-Hanzalî ile Abd b. Humeyd ikisi birden Ebû Nuaym'dan rivayet ettiler, Abd dedi ki: Bize Ebû Nuaym rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdu'l-Vâhid b. Eymen rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İbni Ebî Müleyke, Kaâsını b. Muhanımed'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (sefere) çıktığı vakit kadınları arasında kur'a çekerdi. Bir defa kur'a Âişe ile Hafsa'ya düştü de, onunla beraber ikisi birden çıktılar. Re*sûlüllah (Sallallahü A leylıi ve Sellem) gece oldu mu Âişe ile birlikte yürür; onunla konuşurdu. Derken Hafsa, Ââşe'ye : Bu gece benim deveme bin*mez misin? Ben de senin devene bineyim. Sen de gör, ben de göreyim, dedi. Âişe:
— Hay hay! cevâbını verdi. Ve Hafsa'mn devesine bindi. Hafsa da lişe'nin devesine bindi. Az sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Lişe'nin devesine geldi. Üzerinde Hafsa vardı. Selâm verdi, sonra onunla nrlikte yürüdü. Nihayet (bir yere) indiler. Âişe, Resûlüllah (Saltatlahü
(Aleyhi ve Sellem) 'i aradı ve kıskandı (konağa) indikleri vakit ayaklarım flzhır otlarının içine koydu. Ve:
— Yârabbi! Bana bir akreb veya yılan musallat et de beni soksun. [Resulün (dür), ona bir şey söyleyemiyorum, demeğe başladı.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'n-Nikâh»'da; Nesai «Işretü'n-İNisâ» bahsinde tahric etmişlerdir.
Nevevî diyor ki: «Kur'a Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) |den maada bütün tnüslümanlara vâcibdir. Peygamber (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) hakkında ise zevceleri arasında adaletin vâcib olup olmaması ih*tilaflıdır. Vâcibdir diyenlere göre kur'a çektirmek de vâcibdir, Vâcib ol*madığını söyleyenlere göre İse bunu yapmak geçim güzelliğinden ve iyi ahlâkdan ma'duddur. Gönüllerini almak için yapılır.»
Hanefî1er'ce kadınların sefer hâlinde kasm hakları yoktur. Ko*caları dilediği kadınıyle sefere çıkabilir. Ancak evlâ olan yine de kur'a çektirmektir. Kurtubî kur'a çektirmenin İmam Mâlik 'e göre de vâcib olmadığını söylemiştir.
İzhir : Kendisinden boya çıkarılan bir ottur. Ekseriyetle içerisinde yılanlar, akrebler bulunur.
.Hz. Âişe 'nin kendisini yılanlara, akreblere helak ettirmek iste*mesi Hafsa ının dileğini yerine getirmekle cinayet işlediğini bildiği içindir. Bu suretle suçunu cezalandırmak istemiştir. El-Mühelleb bu hadîsle istidlal ederek baş sıkısında insanın kendine bedduada bulun*masının af edileceği kuvvetle me'mul olduğunu söylemiştir.
89- (2446) Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivayet, etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman (yâni İbni Bilâl) Abdullah b. Abdirrahman'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti. Enes şöyle demiş: Resûlüllah (Salialîahü Aleyhi ve Sellem)i:
«Âişe'nin sĞİr kadınlara üstünlüğü tiridin şâir yemeklere üstünlüğü gi*bidir.» buyururken işittim.
(...) Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybe ve İbni Hucr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İsmail (yâni İbni Ca'fer) rivayet etti. H.
Bize Kuteybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûl Aziz (yâni, îbni Muhammed) rivayet etti.
Her iki râvi Abdullah b. Abdirrahman'dan, o da Enes'den, o da Pey*gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir. Bunların hadîslerinde: «Resûlüllah (Aleyhi ve Sellem) den işittim» ibaresi yoktur. İsmail'in hadîsinde : «O da Enes b. Mâlik'den işitmiş» cümlesi vardır.
90- (2447) Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrahim b, Süleyman ile Ya'la b. Ubeyd, Zekeriyya'dan, o da Şa'bî'-den, o da Ebû Selemc'den naklen rivayet etti. Ona da Âişe rivayet etmiş ki: Peygamber (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) kendisine:
«Gerçekten Cibril sana selâm ediyor.» demiş. Âişe demiş ki: — Ben ona da Allah'ın selâm ve rahmeti olsun, .dedim.
(...) Bize bu hadîsi İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mülâî haber verdi. (Dedi ki) : Bize Zekeriyya b. Ebî Zaide rivayet etti. (Dedi ki) : Âmiri şöyle derken işittim. Bana Ebû Seleme b, Abdirrahman rivayet etti. Ona da Âişe rivayet etmiş kî: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem} kendisine yukardakilerin hadîsi gibi söylemiş.
(...) Bize bu hadîsi yine İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Esbat b. Muhammed, Zekeriyya'dan bu isnadîa bu hadîsin mislini haber verdi.
91- (,,,) Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî rivayet etti. Î^Dedi ki) : Bize Ebû'l-Yeman haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şuayb Zührî'-den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Ebû Seleme b. Abdirrahman rivayet etti ki : Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) 'in zevcesi Âişe şöyle demiş : Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
«Ey Âişe! Bu Cibril'dir. Sana selâm ediyor!» buyurdu. Ben : — Ona da Allah'ın selâm ve rahmeti olsun! dedim. Aİşe : O benim görmediğimi görüyordu, demiş.
Tirid hadîsi az yukarda Hz. Hatice 'nin faziletleri babında geç*mişti. Ondan sonraki rivayeti Buhârî «Bed'ü'1-Halk», «İstizan», «Edeb» ve «Rikâk» bahislerinde; Tirmizî «Menâkıb»'de, Nesâî fdşretu'n-Nisâ» ile «Elyevm ve'1-Leyle» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir,
Yâ Âişti», yahut «Yâ Âişe» tâbirleri murahham münadadır. (Kelime*yi hafifletmek için sonunu hazfetmeye terhim derler. Kelime müennes «te» si ile sona ererse terhimi mutlak surette caizdir. Burada da öyledir.; Hadîs-i şerif Hz. Âişe 'nin büyük menkabesini göstermektedir.
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
1- Hadîs-i şerîf Hz. Âişe 'nin faziletine delildir.
2- Selâm.göndermek müstehabdır. Selâmı götüren kimsenin onu ye*rine iletmesi ise vâcibdir.
3- Mefsedet çıkacağından korkulmamak, bir de selâm gönderilen kimsenin onu kabul etmesi şartiyle ecnebi bir kimsenin, namuslu ecnebi bir kadına selâm göndermesi caizdir.
4- Selâmı alırken «Ve aleyke's-Selâm» yahut -Ve aleykümü's-Selâm» demek müstehabdır. Maamafih vavsız olarak sadece «Aleykümü's-Selâm» demek de kâfidir.