52-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Âşûrâ, Câhiliyet devrinde Kureyş'in oruç tutar olduğu bir gündü. Peygamber (S) de âşûrâ orucu*nu tutardı. Medine'ye geldiği zaman da bu orucu tuttu ve sahâbîlerine de bu orucu tutmalarını emretti. (İkinci sene) Ramazân orucu emri inince, isteyen âşûrâ orucunu tuttu, isteyen onu tutmaz oldu .

53-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Câhiliyet devrinde müş*rikler hacc aylarında umre yapmayı yeryüzünde işlenen günâhlardan görürlerdi. Ve muharrem ayına safer ismini verirlerdi de: "Devenin arkasındaki yara iyi olur; hacıların ayak izleri gider; (safer ayı da çı*karsa) artık umre etmek işte o zaman umreciye halâl olur" derlerdi.
İbn Abbâs dedi ki: Rasûlullah (S) sahâbîieriyle beraber (zu'l-hiccenin) dördüncü gecesi sabahında hacc niyetiyle telbiye ederek Mek*ke'ye geldiler. Peygamber (S), sahâbîlerine hacclarmı umreye çevir*melerini (tavaf, sa'y ve tıraşla ihramdan çıkmalarını) emretti. Sahâbîler (hacc aylarında umre etmeyi günâh saydıkları için):
— Yâ Rasûlallah! Bu nasıl hılldır, nasıl umredir (ihramın ha*ram kıldığı şeyleri bu da halâl kılar mı)? dediler.
Peygamber:
— "Bu umrenin yerine getirilmesi, bunların hepsini halâl kılar" buyurdu .

54-.......Amr ibn Dînâr şöyle der idi: Bize Saîd ibnu'l-Müseyyeb, babası Müseyyeb'den; o da Saîd'in dedesi Hazn el-Muhâcirî'den tahdîs etti. O (Câhiliyet devrinde Kureyş'in şerîflerindendi) şöyle demiştir: "Câhiliyet devrinde büyük bir seyl geldi de (Mekke üzerinde yükse*len) iki tepe arasını kaplayıp bürüdü".
Sufyân ibn Uyeyne dedi ki: Amr ibnu Dînâr da:
— Şübhesiz bu, uzun bir kıssası olan bir hadîstir, der idi .

55-.......Kays ibn Ebî Hazım şöyle demiştir: Ebû Bekr, Buceyle kabilesinin Ahmes kolundan Zeyneb denilen bir kadının yanına girdi ve onu konuşmuyor gördü. Yanındakilere:
— Bu kadının nesi var ki konuşmuyor? diye sordu. Oradakiler:
— Konuşmayarak hacc yaptı, dediler.
Ebû Bekr, kadına:
— Konuş, çünkü konuşmamak halâl olmaz; bu konuşmamak, Câhiliyet amelindendir, dedi.
Bunun üzerine kadın konuştu da Ebü Bekr'e:
— Sen kimsin? diye sordu. Ebû Bekr:
— Muhacirler'den bir adamım, dedi. Kadın:
— Hangi muhacirler? dedi. Ebû Bekr:
— Kureyş'ten olan muhacirler, dedi. Bu sefer kadın:
— Sen Kureyş'in hangi boyundansın? dedi. Ebû Bekr:
— Sen çok suâl sorucu bir kadınsın. Ben, Ebû Bekr'im, dedi. Kadın:
— Câhiliyet devrinin ardından Allah'ın bize getirmiş olduğu bu iyi iş (yânı İslâm Dîni) üzerinde bekaamız ne kadar olur? dedi.
Ebû Bekr:
— İslâm üzerinde bakî olmanız, imamlarınız sizleri dosdoğru tut*tuğu müddetçe olur, dedi.
Kadın:
— İmamlar nedir? diye sordu. Ebû Bekr:
— Senin kavminin onlara emretmekte olan ve onların da kendi*lerine itaat etmekte bulundukları birtakım başkanları ve şerifleri vardır, değil mi? dedi.
Kadın:
— Evet, vardır, dedi. Ebû Bekr:
— İşte onlar, insanlar üzerinde doğrultucu önderlerdir, dedi .

56-.......Bize Alî ibnu Mushir, Hişâm'dan; o da babası Urve'den haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Arab kabilelerinin birine âid siyah bir kadın müslümân oldu. İşte o kadının Mescid'de küçük bir odacağı vardı. Âişe dedi ki: Bu kadın her vakit bize gelir ve yanı*mızda konuşurdu. Konuşmasını bitirdiği zaman:
— Ve yevmu'î-vuşâhı min teâcîbi Rabbinâ Ela innehû min beldeti'l-küfri encânî
(= Vuşâh işinin olduğu gün Rabb'imizin yarattığı acîblerden-dir. Şübhesiz ki O küfür beldesinden kurtarmıştır) der idi.
Kadın bu mısra'ı çok söyleyince Âişe ona:
— Vuşâh günü nedir? diye sordu . Bunun üzerine o kadın şöyle anlattı:
— Ailemden birine âid bir kız çocuğu, üzerinde kırmızı tirşeler dizilmiş deriden bir kemer olduğu hâlde dışarı (yıkanmaya) çıkmış*tı. O meşin kemer kendisinden düştü (yâhud, onu kendisi üzerinden çıkardı). Hemen o kırmızı kemer üzerine bir çaylak indi, ve onu se*miz bir et parçası sanarak kapıp gitti. (Kız dedi ki Ev halkı beni hırsızlıkla ittihâm ettiler ve o kemer yüzünden bana azab verdiler. Hattâ benim işim o dereceye ulaştı ki, onlar benim Ön tarafımda bile o kemeri araştırdılar. Onlar bu vaziyette benim etrafımda bulunduk*ları ve ben de kederim içinde bunaldığım bir sırada, birden o çaylak (tekrar) yönelip geldi ve tam başlarımız hizasına ulaştı. Sonra o ke*meri aşağıya attı. Arayıcılar hemen onu aldılar. Bunun üzerine ben onlara:
— İşte beni ittihâm ettiğiniz şey! Hâlbuki ben hırsızlıktan berî bulunuyorum, dedim .

57-....... Abdullah ibn Umer(R)'den: Peygamber (S):
— "Dikkat edin! Her kim yemîn etmek zorunda kalırsa yalnız Allah adiyle yemîn etsin (başka birşeye yemîn etmesin)" buyurdu.
Abdullah: Kureyş, babalan üstüne yemîn ederlerdi ve Peygam*ber onlara:
— "Babalarınızın üstüne yemîn etmeyiniz'* buyurdu, demiş*tir .

58-.......Amr ibnu'I-Hâris haber verdi ki, kendisine el-Kaasım'ın
oğlu Abdurrahmân, babası Kaasım'ın cenazenin önünde yürür ve ce*naze için ayağa kalkmaz olduğunu ve Âişe'den şöyle dediğini haber ve*rir olduğunu tahdîs etmiştir: Âişe:
— Câhiliyet ahâlîsi cenaze için ayağa kalkarlar ve cenazeyi gördükleri zaman "Sen şimdi hayâtta olduğu gibisin (şerrli isen şerrli, ha*yırlı isen hayırlısın)" derlerdi .

59-.......Amr ibn Meytnûn şöyle demiştir: Umer ibn Hattâb (R)
şöyle dedi: Müşrikler, güneş Sebîr Dağı üzerine doğmadıkça Müzde-life'den Minâ'ya dönmezlerdi. Peygamber (S) Kureyş müşriklerine muhalefet etti de güneş doğmazdan evvel (alaca karanlıkta) Müzde-life'den Minâ'ya döndü .

60- Bana İshâk ibn İbrâhîm tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Usâme'ye: Size Yahya ibnu'l-Muhelleb tahdîs etti. Bize Husayn, İkrime'den ve "Ke'sen dıhâkan = Arka arkaya dolu" diye tahdîs etti. Ve yine îkrime dedi ki: İbn Abbâs: Ben babam Abbâs'tan işittim, Câhiliyet devrinde hizmetçisine: "Bizi arka arkaya dolu kadehle sula" diyordu, demiştir.

61-.......Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Peygamber (S): "Şâir sı*nıfının söylediği en doğru söz, Lebîd'in:
Elâ kullu şey'in mâ haîâ'Ilahe bâtılu Ve kullu naîmin îâ mahâleîe zâilu
(= İyi bilin ki Allah'tan başka herşey bâtıldır,
Her ni'met de hiç şübhesiz zail olucudur)
kelâmıdır. Umeyyetu'bnu Ebi's-Salt da şiirlerinde müslümân olma*ğa yaklaşmıştı" buyurmuştur .

62-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Ebû Bekr'in bir kölesi vardı. kazancından Ebû Bekr'in ta'yîn ettiği mikdâr haracı, her gün Ebû Bekr'e verir idi. Ebû Bekr onun haracından yer idi. O köle bir gün kazancından birşey getirdi, Ebû Bekr de ondan yedi. Köle, Ebû Bekr'e:
— Bu sana getirdiğim şeyin ne olduğunu biliyor musun? dedi. Ebû Bekr:
— O nedir? dedi. Köle şöyle dedi:
— Ben Câhiliyet devrinde bir insana kâhinlik yapar, gâibden bir*takım haberler verirdim. Fakat ben kâhinliği güzel yapamıyor, sâde*ce o insanı aldatıyordum. O insan bana kavuştu da, bu kâhinlik mukaabilinde bana atıyye verdi. İşte şimdi senin yediğin şey, o bana verilen maldır, dedi.
Bunun üzerine Ebû Bekr, elini ağzına soktu da karnındaki her-şeyi kustu .

63-.......İbn Umer (R) şöyle demiştir: Câhiliye devri halkı deve etlerini, gebe bir devenin doğurmasına ta'lîkan alıp satarlardı. îbn Umer: "Habelu'l-habele" bir devenin karnındaki yavruyu doğurması, sonra bu doğan dişi yavrunun da gebe kalması demektir. Peygamber (S) insanları bu habelu'l-habele satışından (yânı gebe devenin dişi do*ğan yavrusunun gebeliğini satmaktan) nehyetti, dedi .

64-.......Gaylân ibn Cerîr şöyle tahdîs etmiştir: Biz Basra'da Enes ibn Mâlik'in yanına gelirdik de, o bize Ensâr'm haberlerinden tahdîs ederdi: Senin kavmin (Câhiüyet'te) şu ve şu günlerde şöyle şöyle yaptı; senin kavmin de şu ve şu günlerde şunu ve şunu yaptı, der idi.