121- (1887) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ikisi birden Ebû Muâviye'deıı rivayet ettiler. H.
Bize İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Cerîr ile İsâ b. Yûnus hep birden A'meş'den naklen haber verdiler. H.
Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr dahî rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Esbât ile Ebû Muâviye rivayet ettiler. (Dediler ki): Bize A'meş, Abdullah b. Mürra'dan, o da Mesrûk'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
Abdullah'a —ki İbni Mes'ûd'dur— şu âyeti(n hükmünü) sorduk:
Allah yolunda öldürülenleri asla ölü sanma! Bilâkis onlar Rabbleri katın*da diri olup rızıklanmaktadırlar.
Abdullah şu cevabı verdi: Bakın buraya! Biz bunu (vakti ile Pey*gamber efendimize sorduk da :
«Onların ruhları yeşil bir takım kuşların karnmdadır. Onların Arş'a asılı kandilleri vardır. Cennette istedikleri yerde dolaşır; sonra bu kandillere iner*ler. Rabbleri onlardan öyle bir haberdâr olur ki!.. Ve kendilerine : Bir şey arzu eder misiniz? diye sorar. (Onlar) :
— (Daha) ne isteyelim, işte cennette dilediğimiz yerde dolaşıyoruz! Derler. Bunu kendilerine üç defa tekrarlar. Sorulmaktan âzâde bırakılmaya*caklarını görünce :
—Yâ Rabb! Ruhlarımızı bedenlerimize iade buyurmanı dileriz! Tâ ki senin yolunda bîr defa daha Öldürülelim! Derler. Ve bir hacetleri olmadı*ğını görünce bırakılırlar.» buyurdular.
Hadîs-i Şerif muhtelif lâfızlarla rivayet olunmuştur. Bâzı rivayet*lerde «onların ruhları kuşların kursaklarındadır.» denilmiş; imâm Mâlik «El-Muvatta'» adlı eserinde «Mü'mİnin ruhu bir kuştur.» şeklinde rivayet etmiş; Kata'de 'den nakledilen bir rviâyette «beyaz kuş suretin-dedir» denilmiştir. Kelâm ulemâsından bâzıları ((Kuştur» veya «kuş su-retindedir.» rivayetlerini daha doğru bulmuştur. Zâten ekserî rivayet*ler de bu şekildedir.
Kaadî Iyâz diyor ki: «Bunu bâzıları baîd görmüş; bir ta*kımları ise red ve inkâr etmemişlerdir. Zâten burada inkâr edilecek bir şey yoktur. İki şey arasında fark da yoktur. Belki «Kuştur» yahud ((Ku*şun karnmdadır.» rivayeti mânâ itibarı ile daha sahihtir. Burada kıyas ve akılların hüküm salâhiyeti yoktur. Bunların hepsi caiz görülen şeylerdendir. Allah bu ruhu mü'minden yahut şehîdden çıktıktan sonra kan*dillere veya kuşların karınlarına yahud dilediği her hangi bir yere koy*mak isterse bu olur; koyar; baîd de görülmez; hele de ruhların cisim olduğu kabul edilirse!..
Demliyor ki: îkrâm veya azâb gören ruhlar, bedenin bîr cüz'üdur. Onda rûh kalır. Elem ve azabı yahut lezzet ve nimeti duyan odur. Yâ Rabbî beni dünyaya döndür diyecek de odur. Cennet ağaçları arasında dolaşacak dahî odur. O halde bu parçanın kuş şekline sokulması yahud kuş karnına konulması; Arş altında kandillere asılması ve sair Allah'ın dilediği şeyler imkânsız değildir.
Ulemâ ruhla nefsin aynı mânâya gelip gelmediğinde de ihtilâf et*lerdir. Birçok meânî ulemâsı ile bâtın ilmi ve kelâm uleması: Ruhun hakikati bilinmez; onu tavsif etmek de doğru değildir; o kulların bilme*diği şeylerdendir; demişler: (De kî: Rûh Rabbİmin işidir..,) âyeti ile is*tidlal etmişlerdir.
Feylesoflar taşkınlık ederek ruhun yokluğuna kail olmuşlardır. Dok*torların ekseriyeti ruhun bedene dağılan latif bir buhar olduğunu söyler*ler Üstadlarımızdan birçoğu: rûh hayattır, demişlerdir. Diğerleri: Rûh latîf bir takım cisimler olup cismi sarmıştır. Cisim onunla yaşar; onun ayrıldığı an cismi öldürmek Allah Teâiâ'nm âdetidir; demişlerdir...»
Kaadî îyaz'in sözü burada sona erdi. Nevevî : «Bizim ulemâmıza göre rûh, bedene girmiş lâtif bir takım cisimlerdir; bu cisim*ler bedenden ayrıldı mı insan ölür.» diyor.
Ulemâ ruhla nefsin aynı mânâya gelip gelmediğinde de ihtilâf et*mişlerdir. Bâzılarına göre ikisi bir mânâyadır. Bîr takımları nefis kan*dır demiş; bâzıları da nefsin hayât demek olduğunu söylemişlerdir.
Kaadî İyâz'm beyanına göre tenasüh yani ruhların bir be*denden başka bir bedene geçebileceğine, güzel suretlere girerlerse nîmet ve ikram, çirkin suretlere girerlerse azâb göreceklerine kaail olan bazı mülhidîer, bu ve benzeri hadîslerle istidlal etmiş ve: «sevap, ikab bun*dan ibarettir.» demişlerse de bu kavil açık bir dalâlet ve şeriatın isbât ettiği haşır, neşir, cennet ve cehennem gibi hakikatleri inkârdır.
Allah Teâiâ'nm cennete girenlere :
«Bîr şey arzu eder misiniz?» diye sorması onlara yapılan ikram ve ihsanda mubâlega içindir. Yoksa kendilerine bir insanın hatırından bile geçmeyen nimetler ihsan etmiştir. Bundan sonra daha ziyadesini istemeye teşvik buyuracak fakat onlar bu verilenden daha fazlasını bula*mayarak ruhlarını bedenlerine döndürmesini zîrâ Allah yolunda can ve*rerek bundan lezzet almak istediklerini söyleyeceklerdir.

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:


1- Cennet yaratılmış ve hâlen mevcuddur. Ehl-i Sünnetin mez*hebi budur. Mu'tezile ile diğer bid'at fırkalarından bazılarına göre hâlen cennet mevcud değildir. Cennet Kıyamette yaratılacaktır.
Bunlar : «Hz. Adem'in içinden çıkarıldığı cennet bu değildir.» derler. Halbuki gerek Kur'an-ı Kerîm 'in gerekse sünnetin zahirleri Ehl-i Sünnet ve hakkın lehine delâlet etmektedir.
2- Ölüler kıyametten önce sevab ve azâb görürler.
3- Ruhlar bakîdir; ölmezler. Bazı bid'at taifeleri buna da muhalefet etmişlerse de EhH Sünnetin mezhebi budur. Kur'an ve Sünnetten bütün deliller bunu isbât etmektedir.
4- Bu hadîsde bahsi geçen mü'minler şehîdlerdir. Sair mü'minlere ise akşam sabah yerleri gösterilecektir. Nitekim İbni Ömer hadî*sinde beyan edilmiştir. Mamafih bâzı ulemaya göre bu hadîsden murad, azâbsiz cennete girecek olan bütün mü'minlerdîr. Böyleler! şimdiden cennete girebilirler. «Mü'minlerİn ruhları kabirlerinin avlusunda ola*caktır.» diyenler de vardır.