18- (1827) Bİze Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve İb-nü Nümeyr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Amr'-dan (yâni İbni Dinar'dan), o da Amr h. Evs'den, o da Abdullah b. Arar'-dan naklen rivayet etti. İbnü Nümeyr ile Ebû Bekir: (Onu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) e ref ederek) dediler. Züheyr'in hadîsinde ise şu ibare vardır: (Demiş ki) : Resûlüllah {SdlaliahÜ ALejh'ı ve Sellem):
«Şüphesiz ki, adaletle iş görenler, Allah katında nurdan minberler üzerinde Rahman (Azze ve Celle) 'nin yemininde olacaklardır. Onun her İki yedi sağdır. Bunlar, hükümlerinde ve aileleri ile mütevellisi oldukları kimseler hakkında adalet gösterenlerdir.» buyurdular.
Muksit: Adaletle iş gören demektir. Kaasit ise : Zulmedendir. Yâni bu kelime «if'âl» babından kullanılırsa adalet, «sülâsî mücerred» olarak kullanılırsa zulüm mânâsına gelir.
Âdil hâkimlerin kıyamet gününde nurdan minberler üzerinde bulun*maları Kaadî Iyâz'a göre hakikat da olabilir; yüksek mevkilerden kinaye de Nevevî ise bu sözün hakikat mânâsında kullanılmış ol*masını daha zahir görmekte ve : «Onlar hakîkaten minberler üzerinde ola*caklardır. Onların menzilleri de yüksektir.» demektedir.
Âdil hâkimlerin bir de Allah Teâlâ'nın yemininde olacakları bildi*riliyor.
Yemîn : Sağ taraf, sağ el gibi mânâlara geldiği gibi, yine bu hadîste zikredilen «yed» de el demektir. Binâenaleyh tercemede:
«Allah'ın sağ tarafında olacaklardır.» «Onun her iki eli sağdır.» de*mek icâb ederdi. Fakat hadîs-i şerîf sıfat hadîslerinden olduğu için bura*daki «yemin» ve «yed* kelimeleri müteşâbih (yâni bu dünyâda mânâ*sını anlamaya imkân ve ümîd bulunmayan) kelimelerdendir. Müteşâbih-ler hakkında ulemânın ihtilâf ettiklerini evvelce görmüştük. Burada da bir nebze işaret edelim:
Ulemâdan bâzıları: «Biz bu gibi kelimelere inanır; te'vîli hakkıhda söz etmeyiz; mânâlarını bilmeyiz. Yalnız zahirî mânâlarının murâd olma*dığına i'tikad ederiz. Onların Allah'a lâyık mânâları vardır. Ama o mânâ*ları yalnız Allah bilir.» demişlerdir. Selef ulemânın ve bâzı kelâm âlim*lerinin mezhepleri budur.
Bir takım ulemâ ise müteşâbihlerin yerine göre te'vfl edileceğine kaildirler. Ekseri kelâm ulemâsının sözleri budur. Bu takdirde Kaadî Iyâz «yemîn»'den iyi hâl ve yüksek mertebe kasdedilmiş olacağını söylemiştir. îbni Arafe 'nin beyanına göre Araplar iyi ve mak*bul işi sağa, zıddını da sola nisbet ederlermiş. Yemin yümn yâni uğur ve bereketten alınmıştır.
Onun her iki yedi sağdır.» cümlesi, buradaki «yemîn» kelimesinden uzuv mânâsı kasdedilmediğne tenbîhtir. Zira el, sağ gibi şeyler Allah Teâlâ hakkında imkânsızdır.
«Bunlar hükümlerinde ve aileleri ile mütevellisi oldukları kimseler hakkında adalet gösterenlerdir.» cümlesinin mânâsı : Bu fazilet, üzerine aldığı hilâfet, valilik, hâkimlik yahut yetîm malında, vakıf ve emsalinde müvellîlik gibi hukukta adalete riâyet edenlere mahsustur, .demektir.

19- (1828) Bana Hârûn b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Harmele, Abdurrahmân b. Şümâse'den rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Âişe'ye bir şey sormaya geldim.
— Sen kimlerdensin? Diye sordu. Ben de:
— Mısırlılardan bir adamım! Dedim. Müteakiben Âişe:
— Bu gazanızda sizinkinin size karşı muamelesi nasıldı? Diye sor*muş. O da:
— Kendisinden bir fenalık görmedik. Bizden birimizin devesi ölse hemen ona deve verir; kölesi ölse köle verir; yiyeceğe mufatâc olsa yiye*cek verirdi. Demiş. Bunun üzerine Âişe şunu söylemiş:
— Beri bak! Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den işittiğim bir şeyi sana haber vermekten, onun kardeşim Muhammed b. Ebî Bekr'e yap*tıkları beni men'edemez! Şu evimde:
«Allahım! Bir kimse ümmetimin umurundan bir vazîfe alır da onlara zorluk gösterirse sen de ona zorluk göster! Bir kimse ümmetimin umurun*dan bir vazife alır da onlara hoş muamele ederse, sen de ona hoş mua*mele eyle!» buyurdular. "

(...) Bana Muhammed b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Mehdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr b. Hâzim, Harmeletü'l-Mısrî'den, o da Abdurrahmân b. Şümâse'den, o da Âişe'den, o da Peygamber (Saitaltahü Aleyhi ve Settem)'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti.
Hz. Âişe 'nin ismini vermeden muamelesini sorduğu kumandan Amr b. Âs (Radiyallahu anh) dır. Kardeşi Muhammed b. Ebî Bekr'i onun öldürdüğüne işaret ederek : «Kardeşim Muhammed b. Ebî Bekr'e yaptıkları...» demiştir.
Vak'a şudur : Hz. A1î (Radiyallahu anh) Muhammed b. Ebî Bekr'i Mısır'a vâlî ta'yîn etmişti. Muâviye (Radiyallahu anh) tarafından üzerine Amr b. Âs gönderildi. 38. Hicrî tarihinde aralarında vuku' bulan muharebede Muhammed b. Ebî Bekir yenildi. Ve hasmının eline esîr düşerek gaddârâne şehîd edildi. Bu katlin nasıl yapıldığı ihtilaflıdır. Bâzıları harbde vurulduğunu söylemiş; bir takımları esîr edilerek öldürüldüğünü bildirmişlerdir. Harpten sonra na'şımn bir eşek İaşesi içinde bir harabede bulunarak yakıldığını iddia edenler de vardır. Hz. Âişe 'nin bu vak'aya pek üzüldüğü: «O benim kardeşim ve âhiret oğlum idi.» diyerek bir daha ölünceye kadar pişmiş et yemediği, rivayet olunur.
Hadîs-i şerif, fazilet sahibi bir kimsenin faziletinin anılması gerek*tiğine, buna düşmanlık, güceniklik gibi şeylerin mâni' olmamasına ve keza insanlara hoş muamele edilmesi lâzım geldiğine delildir. Bu mânâ*da hadîsler çoktur.

20- (1829) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H,
Bize Muhammed b. Rumh da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Nâ-fi'den, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber (Saliailahü Aleyhi ve Sellem)*den naklen rivayet etti ki, şöyle buyurmuşlar:
«Hepiniz çobansınız; ve hepiniz sürüsünden mes'üldür. İnsanlara hük*meden emîr bir çobandır; o sürüsünden mes'üldür. Kişi ailesi fertlerine ço*bandır. O da onlardan mes'üldür. Kadın kocasının evine ve çocuklarına çobandır; o da onlardan mes'üldür. Köle, sahibinin malına çobandır; o da ondan mes'üldür. Dikkat!.. İmdi hepiniz çobansınız; ve hepiniz sürüsünden mes'üldür.»

(...) Btze Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bişr rivayet etti. H.
Bize İbni Numeyr dani rivayet etti, (Dedi ki) ; Bize babam rivayet etti. H.
Bize İbnü'l-Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid (yâni İbni'i-Hâris) rivayet etti. H.
Bize Ubeyduilah b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya (yâ*ni El-Kat tan) rivayet etti. Bunların hepsi Ubeyduilah b. Ömer'den riva*yet etmişlerdir. H.
Bize Ebu r-Kabî' ile Ebû Kâmil dahi rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammâd b. Zeyd rivayet etti. H.
Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail rivayet etti, bunların hepsi Eyyûb'dan rivayet etmişlerdir. H.
bana Muhammed b. Râfi' de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebi Füdeyk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Dahhâk (yâni İbni Osman) haber verdi. H.
Bize Harun b. Saîd El-Eylî dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnü Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Üsâme rivayet eyledi.
Bu râvilerin hepsi Nafi1 den, o da İbnü Ömer'den naklen, Leys'in Nâfi'den rivayeti gibi rivayette bulunmuşlardır.

(...) Ebû İshâk dedi ki: Bize de Hasen b. Bişr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nümeyr, Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da İbnü Ömer'den bu hadîsi, Leys'in Nâfi'den rivayeti gibi rivayet etti.

(...) Bize Yahya b. Yahya ile Yahya b. Eyyûb, Kuteybe b. Saîd ve İbnü Hucr, hep birden İsmail b. Ca'fer'den, o da Abdullah b. Dinar'dan, o da İbni Ömer'den naklen rivayet ettiler. (Şöyle demiş): Resûlüllab (SallaÜahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki... H.
Bana Harmeletü'bnü Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbnÜ Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da Salim b. Abdillâh'dan, o da babasından naklen haber verdi. Babası şöyle demiş:
Ben ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i şöyle buyururken işit*tim...
Râvi hadisi, Nâfi'in tbni Ömer'den rivayet ettiği hadîs mânâsında rivayet etmiştir.
Zühli'nin hadîsinde : Zannederim :
«Kişi babasının malında çobandır; ve sürüsünden mes'üldür.» buyur*du; dedi, ibaresini ziyade etmiştir.

(...) Bana Ahmed b. Abdirrahman b. Vehb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana amcam Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana bir adam (adım söyledi) ve Amr b. Haris, Bükeyr'den, o da Büsr b. Saîd'-. den naklen haber verdiler; ona da Abdullah b. Ömer, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den bu mânâ ile rivayet etmiş.
Bu hadîsi Buhâri «İstikraz», «Cumua» ve «Itk» bahislerinde tahrîc etmiştir. «Râî» çoban demektir. Burada ondan murâd: Koruyucu, emniyetli ve elinin altında olanların iyi halde olmasına dikkat eden kim*sedir.
Hadîsi-i şerif bir kimsenin idaresi altında bulunanlara karşı adaletli olması gerektiğine delildir. Adaletle muamele ederse pek mükâfata nail olur. Aksi takdirde idaresi altında bulunanların her biri ondan hakkım isteyecektir.

21- (142) Bize Şeybân b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'l-Eşheb, HasenMen rivayet etti. (Demiş ki) : Ubeydullah b. Ziyâd, Ma'kıl b. Yesâr El-Müzenî'yi ölüm döşeğinde iken dolaştı da Ma'kıl şunu söy*ledi:
Ben sana Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyden işittiğim bir ha*dîsi söyleyeceğim. Benim için (daha) hayât olduğunu bilsem (onu) sana söylemezdim. Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)yi:
«Allah'ın bîr sürüye çoban yaptığı hiç bîr kul yoktur ki, öldüğü gün sürüsüne hıyanet etmiş olarak ölsün de Allah ona cenneti haram kılmasın!» buyururken işittim.

(...) Bize bu hadîsi Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Zürey', Yûnus'dan, o da Hasan'dan naklen haber verdi. Şöyle demiş: Ma'kıl b. Yesâr hasta iken tbni Ziyâd onun yanına girdi...
Râvi, Ebû'l-Eşbeb'in hadîsi gibi rivayette bulunmuş; şunu da ziyâde eylemiştir: «Bunu bana bu günden evvel söylemeli değil mi idin? Dedi.
— Sana söylemedim (işte) yahut) : Sana söyleyecek değildim! ce*vâbını verdi.»

22- (...) Bize Ebû Gassân El-Mismai ile İshâk b. tbrâhîm ve Muhammed b. El-Müsennâ da rivayet ettiler. (İshâk: Bize haber verdi, tâ*birini kullandı. Ötekiler: Bize Muâz b. Hişâm rivayet etti; dediler.) (De*miş ki) : Bana babam, Katâde'den, o da Ebû'l-Melîh'den naklen rivayet etti ki, hastalığında Ma'kıl b. Yesâr'ın yanına Ubeydullah b. Ziyâd girmiş. Ma'kıl ona:
— Ben sana bîr hadis söyliyeceğim! ölüm hâlinde olmasam onu sa*na söylemezdim. Ben Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi vcSellem)'i:
«Eğer bir âmir müslümanların işini üzerine alır; sonra onlar için ça*lışıp samimiyet göstermezse onlarla birlikte cennete giremez!» buyurur*ken işittim, demiş.

(...) Bize Ukbe b. Mükrem El-Ammî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yâkûb b. İshâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Sevâde b. Ebî'l-Esved ha*ber verdi. (Dedi ki) : Bana babam rivayet etti, ki Ma'kıl b. Yesar has*talanmış da, Ubeydullah b. Ziyâd onu dolaşmaya gelmiş...
Râvi, Hasen'in Ma'kıl'den rivayet ettiği hadîs gibi rivayette bulundu.
Bu hadîsi Buhâri «Ahkâm» bahsinde tahrîc etmiştir.
Hadîsin şerh ve îzâhi «îman» bahsinde geçmişti. Hulâsası şudur: Hı*yaneti helâl i'tikad eden kâfir olur; ve ebediyyen cennete giremez. Fa*kat helâl itikad etmezse dînden çıkmaz; ancak cennete ilk giren bahtiyar*larla beraber olamaz. Bu gecikme ona bir cezadır. Cezası ya cehennemde yanmakla, ya hesab anında yahut başka yerde verilir.
Hz. Ma'kı1'in : «Benim için (daha) hayât olduğunu bilsem (onu) sana söylemezdim» sözü o ana kadar bu hadîsi söylemekten çekindiğini gösteriyor. Buna sebep kendisine bir fenalık yapılacağından korkması olabilir. Öleceğini anlayınca bildiği bir şeyi müslümanlardan gizlemiş ol*mamak için söylemiştir. Çünkü ilmin başkalarına teblîği emrolunmuştur.

23- (1830) Bize Şeybân b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr b. Hâzim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasan rivayet etti ki: Âiz b. Amr Resûlüllah(Sallallahü Aleyhi ve Seltem)'in ashâbındandı— Ubeydullah b. Ziyâd'ın yanına girerek şunları söylemi;:
— Ey oğulcuğum! Ben Resû\ü\\âh (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem)'i: «Şüphesiz çobanların en kötüsü insafsız deve bakıcılarıdır. Sakın on*lardan olma!»buyururken işittim. Bunun üzerine (Ubeydulıah) ona:
— Otur! Sen ancak Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ashabının kepeğindensin! Demiş. O da:
— Onların kepeği var mı idi ki? Kepek ancak onlardan sonra hem de onlardan başkalarında oldu! cevabını vermiş.
Görülüyor ki vâlî Ubeydullah Hz. Aiz'in nasihatinden alınarak kendisini küçümsemiş, fakat Âiz (Radtyaltahp anh) 'dan akar sulan durduracak kadar fasîh ve yerinde bir cevâp almıştır. Filhakika sahâbe-i kiramın hepsi bu ümmetin büyükleri, seçkinleri ve kendilerin*den sonra gelenlerin efdalleridir. Onların hepsi âdil olup içlerinde kepe*ğe ayrılacak tek kimse yoktur. Hadîsi karıştırarak rivayet eden râviler onlardan sonra zuhur etmiştir. Binâenaleyh kepeğe çıkarılacak râvileri ashâb zamanında değil, onlardan sonraki devirlerde aramak îcâb eder.
Hadîs-i şerifteki kepek sözü, un kepeğinden istiare edilmiş olup mer*tebesi düşük, aşağı dereceli kimse mânâsında kullanılmıştır.