***
DIŞARDA
Points: 8.201, Level: 61
Level completed: 17%,
Points required for next Level: 249
Overall activity: 0%
Achievements


Ebu’l Vefa hz.
İstanbul’da Bir Vefa Eri Ebu’l Vefa
Asıl Adı Mustafa’dır. Lakabı Muslıhiddin, Şiirdeki mahlası Vefa’dır. İbnülvefa yada Ebulvefa da denilmiştir. Konya’da doğmuştur. Bundan dolayı Vefa Konevi de denilmiştir. Doğum tarihi tam olarak tesbit edilemeyen Vefa’nın babası Ahmed Sadri, dedesi Hacı Yahya Efendidir. Neseben ve mesleken Sadreddin-i Konevi’ye nisbet edilir.1
Vefa Hazretleri ilk tahsilini Konya’da yapmış, ilimde layık olduğu makamı bulmuştur. Tasavvufi ilişkisi evvela Edirne’de tabakcılar imamı Muslihiddin Efendi’yle başlar. Sonra bu yüce zatın işaretiyle Abdüllatif-i Kudsi’nin hizmetinde bulunur, sohbetlerine devam eder. Manevi ilimlerde de yükselir.2
Rivayete göre Şeyh Vefâ fiziken düzgün ve çok güzel yüzlüdür. Herkes tarafından çok sevilir. Ancak küçük yaşlarda iken bir kusuru vardır. Nerede bir saka (sucu) görse yavaşça arkasına yaklaşır, elindeki şişi kırbasına batırır, suyun akıp gitmesini ve kırbanın boşalmasını zevkle seyredermiş. Sakalar gelip babasına şikâyet ederler. Baba üzülür ve hanımına “Valla hatun ben onu bunu bilmem bu çocuk bu hareketini bizim bir kusurumuzdan dolayı yapmakta. Kusuru O’nda değil önce kendimizde arayalım. Sonra kendisine sorarız” der.
Hanımı “Efendi galiba ben buldum sebebini. Kusur bende, çocukta değil. Zamanını tam hatırlamıyorum ama ona hamile olduğum günlerden birinde idi. Bir gün komşumuzu ziyarete gitmiştim. Masanın üzerindeki limonlara gözüm ilişti. Bir ara evin hanımı dışarıya çıkmıştı. Ben de odada kimsenin olmamasından istifade ederek birini aldım ve elimdeki çorap şişi ile delerek birkaç damla suyundan içtim” itirafında bulunur.
Baba “şimdi anlaşıldı mesele. Oğlumuzun ayıbı bu yüzdendir” der. Komşu ile helalleştikten sonra çocuk artık sakaların kırbasını delmez olur.3 Böyle hassas bir ailede yetişir Ebu’l- Vefa.
Vefa Hazretleri bazı sanat ve ilimlerde son derece derinleşmişti. Hangi işe başlasa özel bir yolla o işi neticelendirirdi. Zikirleri usul ve makamlara uygun olarak yaptırırdı. Herkesin kabul ettiği, irfan erbabınca sevilen biriydi. Son derece ağırbaşlıydı. Bu vasfında dolayı zahiren ağır, kibir dolu ve sakin gözükürdü. Ama sohbetleri tam bir tevazu, güzellik ve cana yakınlık içinde cereyan ederdi. Dünya malına ve dünya ehline itibar etmezdi. Ne zaman bir çift söz söylese hikmet ve nükte ile söylerdi.4
Vefa Hazretleri Konya - Antalya yolu üzerinden yanında kızı ile beraber Hicaza gitmiş ve dönüşlerinde Rodos şövalyeleri tarafından yakalanmış ve hapsedilmiştir. Kendisine büyük saygı ve muhabbet duyan Karaman Oğlu İbrahim Bey korsanlara gerekli fidyeyi göndererek kurtulmasını sağlamıştır.
Rodos dönüşü İstanbul üzerinden olmuş, İstanbul’da iken Karaman Oğlu İbrahim Beyi’in vefatı ve arkasından çocukları arasındaki saltanat kavgaları nedeniyle Konya’ya dönmemiş ve ölünceye kadar İstanbul’da kalmıştır.
Vefa Hazretleri’nin İstanbul hayatı çok münzeviyâne (bir köşeye çekilip, halka karışmayarak) ve mustağniyane (gözü-gönlü tok) olarak geçmiştir. Devrin Padişahı Sultan Fatih ve daha sonra oğlu İkinci Beyazıd’in O’nunla görüşmeyi ve sohbetlerine katılmayı çok arzu etmelerine rağmen Vefa Hazretlerin onları dergahına kabul etmediği belirtilir. Bunun nedeni olarak da Padişahların özellikle dergâhtaki manevi havadan çok etkilenerek, halkın idari işlerinde zaaf göstermelerinden endişe etmiş olması gösterilir.
Halk ile sohbeti de muayyen zamanlarda olup İstanbul ekabirinin ziyaretlerini de ahali arasında kabul etmekteydi. Yalnız devrin ulemasından Şeyhül’İslamlık yapmış Molla Hüsrev’in ziyaretini iade ederdi. Hatta Molla Güranî’ye “Şeyh Vefa vakit vakit Molla Hüsrev’in ziyaretini iade ettiği halde sizin ziyaretinize niçin rağbet göstermiyor?” Dediklerinde Molla Güranî: “O ziyareti vacib âlim, âmil bir şahsiyettir. Ben saltanat makamları ile fazla ihtilat ettiğim için ziyaretim caiz değidir” cevabını vermiştir.5
Fatih Sultan Mehmed Han’ın cenaze namazını, çok sevdiği, hürmet ettiği, fakat sohbetlerinde bulunamadığı, görüşüp konuşamadığı, adına cami ve dergah yaptırdığı devrin büyük velisi Vefa Hazretleri kıldırır. Bu namaz esnasında İkinci Bayezid’in Şeyh Vefa’yı görmüş olma imkânı vardır. Ancak O’nun da bu büyük zatla sohbet etme, sözünü dinleme durumu olmamıştır.
Vefa Hazretleriyle Fatih arasındaki köprü vazifesini bir dönem Fatih’in arkadaşlığını, hocalığını ve vezirliğini yapmış olan Sinan Paşa yapmıştır. Sinan Paşa genç yaşında ulema ve devlet erkanı arasında büyük bir şöhrete sahip olmuştu. Şeyh Vefa’nın da sadık müritlerinden biridir.
İstanbul’da toplanan ulemanın bir kısmı Şeyh Vefa aleyhine harekete geçmişler ve devrin Şeyhülislamı Molla Gürani’den O’nun cezalandırılmasını istemişlerdi. Güya Şeyh Vefa’nın namaz kılarken mezhepleri karıştırdığı, Hanefî mezhebinden olmasına rağmen Şafiler gibi besmeleyi cehren okuduğu söylenir. Bu meyanda Sinan Paşa da davet edilir. Sinan Paşa, Molla Gürani’ye “Buraya gelir de ben besmeleyi cehren okumaya ictihad ettim, size ne?” derse ne cevap vereceksiniz?” diye sorar. Bunun üzerine Güranî “O müctehid mi?” Der. Sinan Paşa da “Evet O, Kuran’ın yedi manasına vakıf, bütün hadisi hafız ve kavaidi usûle uygun olarak ictihad şartlarını haizdir.” der. Molla Gürani “Siz böyle şahadet eder misiniz?” deyince Sinan Paşa “evet” der. Kendisi de Sina Paşa gibi düşünen Şeyhülislam Gürani itirazcı ulemaya dönerek “Bir kimsenin Sinan Paşa gibi kuvvetli bir şahidi olursa ona taarruz etmek layık değildir. Haydin şuradan dağılın efendiler” der.6
Ömrü boyunca her türlü Dünya nimetlerinden uzak kalmayı başaran Şeyh Vefa’nın dostları, bulunduğu semtin fakirleri, fukarası, yetimleri, dulları idi. Bütün varlığını onlarla paylaşır, onları her şeyine ortak ederdi. İbadetlerinin ve zikirlerinin dışında kalan zamanlarını onların dertlerine hasrederdi.
Şeyh Vefa hazretleri 1491 (896 Hicri Ramazan ayını ilk pazartesi) günü hayata veda ederek kendi adına yapılan camiin yanındaki türbeye defn edilmiştir. Çok kıymetli eserleri vardır. Makam-ı Sülûk, tasavvufa ait Türkçe manzum bir eserdir. Saz-ı İrfan da Türkçe manzum bir eserdir. Evrad-ı Vefa ve Ruzname-i Vefa adlı eserleri de meşhurdur.
Çok güzel şiirleri ve ilahileri mevcuttur. Birkaç tanesi şunlardır:
Derviş Olayım Dersen
Evvel Tevhidi zikret
Sonra cürmünü Fikret
Var yoluna doğru git
Derviş olayım dersen
Bir şeyh-i kamil ara
Gezme tozma avara
Tamam sıra bu sıra
Derviş olayım dersen
Gaflet ile çalışma
Çok gezmeye alışma
Kem sözlere karışma
Derviş olayım dersen
Rüyana yalan katma
Elden söz alıp satma
Cellad önüne yatma
Derviş olayım dersen
Her sözde inat etme
He mezbelede bitme
Sapa yollardan gitme
Derviş olayım dersen
Dostunda kusur görme
Ak yüze kara sürme
Başına çorap örme
Derviş olayım dersen
Hayrın bir ise binle
Vakti seherde inle
Pendi vefayı dinle
Derviş olayım dersen
Haram lokmayı yutma
Hiç kimseye kin tutma
Şeyh Vefayı unutma
Derviş olayım dersen
Düştü Gönlüm
Mefhari cümle cihansın ey şefaat madeni
Mekke’de doğdun Medine içre kıldın meskeni
Vuslatınla biz fakiri eyle mesrur Yâ Gani
Düştü gönlüm Yâ Muhammed canım arzular seni
Cürm-ü isyan ile geldik şanına düşen kabûl
Hem şefaattir ricamız hazretinden Yâ Resul
Reddedip bizi kapından etme sultanım melul
Düştü gönlüm Yâ Muhammed canım arzular seni
Enbiyanın serverisin Yâ Muhammed Mustafa
Nur-i vechin perveri hep âleme verdi ziya
Asitanında kulundur bu imam-ı Şeyh Vefa
Düştü gönlüm Yâ Muhammed Mustafa
Türbesinde şu beyit yazılıdır:
Muktedây-ı ehl-i mânâ,Muslihiddin Ebu’l –Vefâ
Uyûn-i uşşâka hâk-i merkadidir tûtiyâ.
“Muslihiddin Ebü’l- Vefa, mânâ ehlinin, velililerin kendisine uyduğu kimsedir. Mezarının toprağı, aşıkların gözlerine sürmedir.”
Medet BALA
Dipnotlar: 1) Şeyh Vefa Hayatı ve Eserleri, Abdulkadir Erdoğan, s.7-10. 2) Hak Yolunun Önderleri, Kazım Büyükaksoy, s.366. 3) İstanbul Evliyaları Ziyaret Rehberi, Ayhan Yalçın, s. 86. 4) Nefehat Tercemesi, ( Lamii Celebi)s. 683-684. 5) Abdulkadir Erdoğan, age, s.12. 6) Abdulkadir Erdoğan, age, s.14, A. Metrol Tulum, Tazarruname (SinanPaşa), s.9