***
DIŞARDA
Points: 7.557, Level: 58
Level completed: 4%,
Points required for next Level: 193
Overall activity: 0%
Achievements


İçimde Bir Yahudi Var’dan Kısa Kısa
* Bunca yildir söylenen, yazilan, çizilen şuydu; Nerede bir yalan, yanlış, zulum ve zulmet varsa, orada “onlar” vardı. Nerede bir oyun, dümen, tuzak, entrika, hainlik, çirkeflik varsa orada da başrol ‘onlar’daydı. Onlar, adeta doğuştan inkara ve isyana mahkum gibiydiler. “bozukluk kanlarında var”dı. Genetik olarak kötüydüler; ‘doğru’ya yönelme imkanları neredeyse hiç yoktu. Zaten, “lanetli kavim” değil miydiler?
*Zira, Kur’an’ın bine yakın ayeti bize Yahudileri anlatıyor. Bakara, Al-i İmran, Nisa, Enbiya, Kasas, Yusuf, Taha, Meryem… daha bir çok sure bize onları tanıtıyor.
*Kur’an, neredeyse hemen her yerinde Yahudilerin Allah’a karşı isyanını anlatıyor, doğru. Peki ama kim bu Yahudi’ler? Kur’an, kendi çıkarları için imani ölçüleri çarpıtmakta beis görmeyen Yahudileri lanetliyor, doğru. Peki ama kim bu lanetlik ‘Yahudi’ler?
*Oysa, yine Kur’an, Yahudi ırkından olan herkesi, Beni İsrail soyundan gelen herkesi “lanetlik Yahudiler” olarak görmeme asla imkan tanımıyor.
*Herşeyden önce, israil bir peygamberin ünvanıydı çünkü. Hz. Yahub’un diğer adıydı. ‘il’ İbranice’de Allah lafzına karşılık geliyor; ‘İsrail’ ise ‘Allah için cehdeden’, ‘Allah’a sımsıkı bağlanan’ gibi anlamlar taşıyordu. O Yakub aleyhisselam ki, Hz. İbrahim’in torunu, Hz. İshakı’ın oğlu, Hz. İsmail’in yeğeni, Hz. Yusuf’un babasıydı. Beni İsrail terimi, esasen Hz. Yakub’un soyundan gelenleri temsil ediyordu. Bu soyun içinden lanetlikler kadar, Kuran’ın ‘Ne güzel bir kuldu!’ diye zikrettiği nice insan çıkmıştı. Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Yuşa, Hz. İlyas, Hz. Yunus, Hz. Elyesa, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz.Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İsa gibi bir çok peygamber Yahudi ırkındandı. Damarlarında yahudi kanı vardı.
*Lanetlik yahudiler ifadesini ırk olarak, soy olarak, kan bağı olarak Yahudileri tarif için kullanırken, bu güzide peygamberleri lanetliler arasına koyduğumuzun farkında mıydık?
*Kaldı ki, Hz. Peygamber’in (a.s.m.) hanımı, mü’minlerin annesi, safiyet ve temizlik timsali Hz. Saffiye de Yahudi ırkından değil miydi? Hem ölüm döşeğinde Resulullah’ı (a.s.m.) yanında görmek isteyen ve onun kolları arasında kelime-i şehadetle ruhunu Rahmana teslim eden Yahudi gence ne demeliydi?
*Ayrıca, bugün bizim öfkemizin, lanetimizin odak noktası haline gelen;tüylerimizi diken diken eden; zira israil devletinin simgesi ve bayrağı olan, iki ters üçgenden müteşekkil Siyon yılıdızı, esasen Hz. Süleyman’ın o meşhur mühründen mülhem değil miydi?
*Rabbimizin Adil-i Mutlak oluşundan da gafildik. Zerre miskal hayrın, zerre miskal şerrin hesabını hıfzeden Adil-i Rahim, hiç kimi kavimleri doğuştan kötü, kimisini doğuştan temiz kılar mıydı? Yahudiler genetik olarak lanetli, Türkler doğuştan ‘necip’ ve ‘asil’ oluyorsa, imtihan sırrının işi neydi? Sınavsız ders geçmek yahut sınıfta kalmak, ilahi adalete sığar mıydı?
*Herşey bir tarafa, binlerce yıllık sürgünden sonra ‘Arz’ı Mev’ud’da yeniden bir yahudi devleti kurulurken, adının ‘İsrail’ olarak seçilmesi manidardı..
*Nitekim, onlar çölün ortasında, Beni İsrail’den gelen peygamberin hatırasını barındıran ve onların mezaristanı hükmüne geçen topraklarda kurmuşlardı devletlerini. Başka bir yeri değil o eski peygamberlerin diyarını mesken bellemişleridi.
*Milyonlarcası ölümü göze almış; beraberce milyarlarca doları harcamışlardı. ABD’deki, Fransa’daki yahut İngiltere’deki villasını satıp, en gözde üniversitedeki kürsüsünü bırakıp, yüklü gelirini veya maaşını elinin tersiyle itip, çölün ortasındaki, her tarafı düşmanla çevrili enflasyonun epeyce yıl yüzde yüzlerin üzerinde seyrettiği, parasının hiç bir değerinin olmayan ve her an bir tuzağa düşüp ölme tehlikesinin bulunduğu bir yere göçen insanların bunu dünyevi bir menfaat için yaptığını düşünmek imkansızdı.
*Adil kader onları onca zamandır tokatlamıyor, ama o zalimler eliyle bizi tokatlıyorsa, alacağımız ders neydi?
“Biz ırk meftunu, coğrafya müptelası anlayışlarla oynaşırken, onlar nebevi bir ismi, nebevi bir bayrağı aldılar.
*Hak olan Musevilik, sonrasında tahrif edilerek Yahudiliğe; İsevilik din-i hakikisi ise, sonrasında tahrif edilerek Hristiyanlığa dönüşecekti. Yahudilerin Hz. Musa ile gelen hak dine yaptıkları müdahele nefis eksenliydi. Kendilerini yücelten, seçilmiş ve ayrıcalıklı gösteren, ilahi ölçüleri kendi menfaatlerine göre çarpıttıkları bir Yahudilik dini üretmişlerdi. Bu dinin içinde hala daha bozulmamış olarak kalan hususlar var ise, onlar gerçek Museviliğin parıltılarıydı. Aynı şekilde, Hz. İsa’ya gelen hak din de tahrife uğramıştı. Ne ki, Hristiyanlarda kendi nefislerini yüceltmekten çok, sebepler’i öne çıkaran bir bozulma söz konusuydu. Hz. İsa’ya uluhiyet verme, ruhbanları ‘yanılmaz’ kabul etme, ağacı Allah’tan ama meyveyi ağaçtan bilme…hep bunun yansımalarıydı.
* Nitekim ayetlerde Yahudilerin tavrı olarak sunulan her fiil ile nefsimin bana verdiği her vehim ve vesvese arasında apaçık bağlar bulmamış mıydım? Zaten sevgili Peygamberşmiz (A.S.M.) de bizi ‘Yahudi ve Hristiyanlara benzeme’ hususunda uyarmış değil miydi?
* Biz istediğimiz kadar en ahlaksız kanalların ardında Yahudi sahipler arayalım; nefislerimiz en ahlaksız kanallara meylediyor. En ubudiyet düşmanı gazetelerin ardında Yahudi patron ve yöneticiler arıyor; ama bizi o gazeteye baktıran veya aldıran içerideki ‘nefis’ kod adlı yahudiyi asla sorgulamıyoruz. Bankaların ardında Yahudi- Mason-Siyonist -İsrail izleri ramayı biliyor; lakin yüzde 99′u Müslüman dediğimiz bir ülkede bu bankaların nasıl bu denli güçlü olabildiğini, onlarca onca paranın neden ve nereden geldiğini sormayı atlıyoruz.Yüzde 99′u Müslüman olan şu ülkede, her yıl karını üçe beşe dokuza katlayan bankalara para yatıranlar kim? Onlardan kredi alanlar kimler? Yahudi ırkından olanlar mı kaçınılmaz olarak faizci oluyor; yoksa faize yeltenenler mi o noktada ‘manen Yahudi’ sayılıyorlar?
*Hayır bir kötülüğü bir ırka yükleyip kendi nefsimizitemize çıkaramayız. Ama öz be öz Türk olsak bile, kanımızda zerre kadar yahudi kanı olmasa bile, faizciliğe yeltenebiliyorduk. Zira içimizde bir ‘Yahudi’ vardı. A-ma kendisini gizlemek için, ‘nefis’ kod adını kullanmaktaydı.
*Yahudilerin “Yanlız bizim kavim kurtulacak. Biz seçilmiş bir halkız” tavrından rahatsız olan nefsim, “Bir Türk dünyaya bedeldir” sözüne niye kılıflar arıyordu? Niye “Ne mutlu Türküm diyene” sözünden o derece alınmıyordu. Damarlarımızda ki kanın asaletine niye inanıyordu? Bilmiyorduk ki, problem gen’lerde değil, ben’lerdedir.
*Bu elitizmi o raddeye vardırmış durumdayız ki, yegane ve Mutlak büyük olan Zat-ı Ehad-ı Samed’i “Lebbeyk” ler, “Allahuekber”ler ile anıp acziyetimizi nefsimize ısrarla hatırlatma talimi yaşamamız gereken hac yolculukları, maalesef, “İslam’ı en güzel biz yaşıyoruz” hükmüyle son buluyor çoğunlukla.
*Esaret altındaki Beni İsrail, o zaman kendilerine hakikati tebliğ ile görevli peygambere gidiyorlar. Rablerinin kendileri için bir melik seçmesi talebini arz ediyorlar. Bir süre sonra peygamber melik olarak Talut’un seçildiğini bildiriyor. Bu ilahi seçim Beni İsrail’in pek hoşuna gitmiyor. “Bizde servet varken” diye itiraza başlıyorlar. “Ve biz ondan daha layık iken…” Kendilerini daha layık görüyorlar. Çünkü her nefis kendini öyle biliyor. Dahası, evvela ve bizzat yalnız kendini seviyor. Başka herşeyi kendine feda ediyor. Bunu kendimden biliyorum. O yüzden diyorum zaten; içimde bir yahudi var.
*Yine dünyalarımıza baktığımızda, zenginlik’i bir değer ölçüsü olarak görüyoruz. Servette ve makamda bir seçilmişlik buluyoruz. Muhatabımızdan daha zengin isek, ayrıcalıklı bir muamele istiyoruz. O yüzden diyorum; Kuran’daki Yahudi kıssalarını okurken, kendi halimizi buluyorum. İçimdeki yahudiyi buluyorum.
*Beni İsrail’in değişik dönemlerde sergilediği birçok tavır, doğrudan nefsimize bakan işaretler taşıyor kısacası. Nefis aslı o yahudiyi Rabbine teslim esenlere, dışarıdaki yahudiler hiç bir şey yaptıramıyor.
Metin Karabaşoğlu
Camide Dans Var, s.53-71