5-.......Bize İsmâîl ibn İbrâhîm ibn Ukbe tahdîs edip şöyle de*di: Bana Nâfi', İbn Umer(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S) şöy*le buyurmuştur: "Üç kişi beraber yürürlerken onları yağmur yakaladı. Hemen dağdaki bir mağaraya meyledip sığındılar. Akabinde mağa*ralarının ağzına dağdan büyük bir kaya düşüp üzerlerine tamamen kapattı. Bunun üzerine onlardan biri diğerlerine:
— Riya ve şöhret isteği olmaksızın, sırf Allah rızâsı için yapmış olduğunuz amellere bakın da, onları anmak suretiyle Allah'a dua edi*niz. Umulur ki, Allah mağaranın kapısını açar! dedi.
Bu teklif üzerine onların biri şu duayı söyledi:
— Yâ Allah! Şu muhakkak ki, benim yaşlı ihtiyar ana-babam ve küçük çocuklarım vardı. Ben sürü otlatarak onları infâk eder ge-çindirirdim. Akşamleyin sürüyü otlaktan döndürüp onların yanına getirdiğim zaman sütü sağar, çocuklarımdan evvel ana-babama süt içirir idim. Şu da muhakkak ki, bir gün otlak bana uzak oldu da ben
tâ akşam oluncaya kadar sürüyü getirememiştim. Geç vakit geldiğimde onları uyumuş hâlde bulmuştum. Sağageldiğim gibi yine sütleri sağ*dım ve sağdığım sütü kabıyle getirip baş uçlarında dikildim. Onları uykularından uyandırmayı istemiyordum. Onlardan önce çocukları*ma süt içirmeyi de istemiyordum. Çocuklar ise ayaklarımın dibinde açlıktan sızlanıyorlardı. İşte o gecefecr doğuncaya kadar benim hâ*lim böyle dikilmekle, onların hâli de uyumakla devam etti. Şübhesiz Sen bilmektesin ki, ben bunu sırfSen'in rızânı istemek için yapmış*tım. Bundan ötürü bizim için bir yarık aç da, biz oradan semâyı gö*relim! diye duâ etti.
Allah onlara semâyı görecekleri kadar bir yarık açtı.
İkincileri de şöyle duâ etti:
— Yâ Allah! Şu muhakkak ki, benim bir amca kızım vardı. Ben onu erkeklerin kadınları sevmekte oldukları sevginin en şiddetlisi ile seviyordum. Bir kenesinde ondan nefsini istedim. O:
— Yüz dînâr getirmedikçe olmaz! diye dayattı.
Ben bu parayı kazanmak için çalıştım, nihayet yüz dînârı topla*dım. Sonunda amcamın kızına buyuz dînâr ile kavuştum. İki bacağı arasına oturduğum zaman o:
— Ey Allah'ın kulu! Allah'tan kork! Yaratıcı kudretin bekâret mührünü (nikâh hakkını yerine getirmeden) açma! dedi.
Ben de (onu çok sevdiğim hâlde) bu sözü üzerine kendisinden kal*kıp ayrıldım. Allah'ım, Sen şübhesiz bilmektesin ki, ben bunu sırf Sen'in rızânı aramak için yapmıştım. Bunun hatırına buradan bizim için bir yarık aç! dedi.
Allah onlar için biraz daha açtı.
Üçüncüleri de şöyle dedi:
— Allah'ım, ben onaltı rıtl olan bir far ak ölçeği pirinç mukaa-bilinde bir işçiyi ücretle tutmuştum. O işçi işini bitirdiği zaman:
— Bana hakkım olan ücretimi ver! dedi.
Ben de ona hakkı olan ücreti arzettim. Fakat işçi ücretini bırak*tı ve uzaklaşıp gitti. Ben de onun pirincini her sene tekrar tekrar ekip çoğalttım, nihayet onun parasıyle bir sürü sığır topladım, bir de ço*ban tuttum. Bir müddet sonra o işçi bana geldi de:
— Allah'tan kork, bana zulmetme, hakkımı bana ver! dedi. Ben de ona:
— Git şu görünen sığırları ve çobanı al, dedim.
O:
— Allah'tan kork, benimle alay etme! dedi. Ben ona:
— Ben seninle alay etmiyorum, bu sığırları ve çobanlarını al! de*dim.
O da bunları alıp gitti. Sen şübhesiz bilmektesin ki, ben bu işi sırf Sen 'in rızânı istemek için yapmıştım. Bunun hatırına kayanın kalan kısmını da aç! dedi.
Allah da onlardan kayayı açıp kurtardı.