134- Musa b. İsmail bize anlatarak dedi ki: Abdülaziz b. Müslim bize Abdullah b. Dinar'dan şunu nakletti:
Abdullah b. Ömer (ra) seferde iken binek üzerinde namaz kılar, namazı*nı onun gittiği yönde îmâ ile edâ ederdi. Abdullah (ra), Allah Resûlü'nün de (sav)böyîe yaptığını zikretmiştir.
Şerh
"îmâ ile eda ederdi" ifadesinde mutlak mânâda bir îmâdan söz edilmekte, rükû ile secde arasında her hangi bir farklılığa yer verilmemekte*dir. Hâlbuki fikıhçılar, rükû ile secdeyi ayırt etmek için hafifçe eğilmek ge*rektiğini söylemişlerdir. Ne var ki hadisin metninden bunu destekleyen veya reddeden bir anlam çıkmamaktadır.
Hüküm
imâ, namazda rükû ve secde yerine başla işaret etmektir. Bu şekilde namaz kılan kişi rükû için başı biraz eğer, secde için ise rükûdan biraz daha fazla eğer.
Yolculuk hâlinde de mezhebimize göre farz namazlar dışındaki namazla*rı binek üzerinde îmâ ile kılmak caizdir.
Oturarak namaz kılamayan, sırt üstü yattığı yerde imâ eder. Bir kişi ayakta durmaya gücü yettiği halde, rüku ve secdeye gücü yetmiyorsa, ayakta veya oturarak imâ edebilir; ancak oturarak imâ etmesi daha uygundur.
Kaş veya göz ile îmâ ederek namaz kılınmaz. Başı ile îmâ etmeye gücü yetmeyen kimsenin nanfaz kılması gerekmez.
Ders
İslâm dini kolaylık üzerine tesis edilmiştir. Sorumluluklar ve kulluk da kulun gücüne göredir. Bu nedenle yolculuk ve hastalık, hafifletme ve kolay*laştırma sebebi sayılmıştır. Buna göre, ayakta namaz kılmaya gücü yetme*yen veya ayakta durmakta zorlanan kimse namazını oturarak kılabilir. Rükû veya secde etmeye gücü yetmeyen kimse de îmâ ile kılabilir.