34- (2846) Bize tbnü Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Resûliillah (Sallallahiı Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular;
«Cennetle cehennem münâkaşa ettiler de, biri :
— Bana zâlimlerle kibirliler girecek, dedi. Öteki de :
— Bana zayıflarla yoksullar girecek, dedi. Bunun özerine Allah (Azze ve Celle) berikine:
__ Sen benim azabımsın. Seninle dilediğimi azab ederim ve galiba
«seninle dilediğime isabet ederim) buyurdu. Ötekine de :
— Sen benim rahmetimsin, seninle dilediğime rahmet ederim. Sizîn har biriniz için dolusu doluya (kullar) var, buyurdu.»

35- (..,) Bana Muhammed b. Râfİ'de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebabe rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Verkââ Ebu'z-Zinad'dan, o da A'rac'*dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamher (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar :
«Cehennemle cennet münakaşa ettiler. Cehennem :
— Ben kibirliler ve zâlimlerle tercih olundum, dedi. Cennet de :
— Aceb bana neden İnsanların zayıflanyle sakatları ve âcizlerinden başkası girmiyor, dedi. Bunun üzerine Allah cennete :
— Sen benim rahmetimsin. Seninle ben" kullarımdan dilediğime rah*met eylerim, buyurdu. Cehennem de :
— Sen benim azabımsın. Seninle ben kullarımdan dilediğimi azab ederim. Sîzden her biriniz için dolusu doluya kul var, bıryurdu. Fakat ce*hennem dolmaz. Allah da ayağını onun üzerine koyar (bu sefer) yeter, ye*teri der. Orada artık dolar ve içindekiler birbirine girer.»

(...) Bize Abdullah b. Avn El-Hilâlî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Süfyan (yâni; Muhammed b. Humeyd) Ma'mer'den, o da Eyyûb'dan, o da İbnû Sîrîn'den, o da Ebû Hüreyreden naklen rivayet etti ki: Peygam*ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Cennetle cehennem münakaşa etti...» buyurmuşlar.
Râvî hadîsi Ebû'z-Zinad'm hadîsi mânâsında hikâye etmiştir.

36- (...) Bize Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Ab-dürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'-den rivayet etti. Hemmam; Ebû Hüreyre'nin, Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)den bize rivayet ettikleri şunlardır... diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur: Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki;
«Cennetle cehennem münâkaşa ettiler. Cehennem :
— Ben kibirliler ve zâlimlerle tercih olundum, dedi. Cennet de :
— Aceb bana neden insanların zayiflarıyle sakatlarından ve gafille*rinden başkası girmiyor, dedi. Allah cennete :
— Sen ancak benim rahmetimsin; ben seninle kullarımdan dilediğime rahmet ederim, cehenneme de :
— Sen ancak ve ancak benim azabimsınj seninle ben kullarımdan dilediğimi azab eylerim. Sizden her bîrinize dolusu doluya (kullar) var, bu*yurdu. Fakat cehennem Allah Tebâreke ve Teâlâ ayağını koymadıkça dol-maz. (O zaman) Yeter, yeter, yeter! der ve artık dolar. Cüzleri birbirine girer. Ama Allah mahlûkatından hiç bir kimseye zulmetmez. CenneîG ge*lince : Şüphesiz Allah onun İçin de halk yaratır.»

(2847) Bize Osman b. EM Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rir, A'meş'den, o da Ebû Sâüh'den, o da Ebû Saîd-i Huclrî'den naklen ri*vayet etti. (Şöyle demiş): Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seiîem):
«Cennetle cehennem münâkaşa ettüer...» buyurdu.
Râvî: «Her ikinize de dolusu doluya vereceğim...» cümlesine kadar hû Hüreyre hadîsi gibi nakletmiş, ondan sonraki ziyâdeyi anmamıştır.

37- (2848) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeyban, Katâdc'dcn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Enes b. Mâlik rivayet etti ki : NebiyyuMah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) şöyle buyurmuşlar :
«Cehennem : Daha var mı? demekte devam edecek. Nİhâyet Rabbu'l-Izze Tebâreke ve Teâlâ ayağını onun üzerine koyacak. O da : izzetin hakkı için yeter, yeter! diyecek ve cüzleri birbirine kavuşacaktır.»

(...) Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûssa-med b. Abdil-Vâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebân b. Yezid El-Attâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Katâde, Enes'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'dcxı naklen Seyhan'ın hadîsi mânâsında rivayet etti.

38- (...) Bİzc Muhammed b. Abdilluh Er-Ruzzî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'l-Vehbab b. Atâ', Allah (Azze ve Celle) 'nin :
«O gün cehenneme : Doldun mu? diyeceğiz. O da daha var mı? diyecektir.» [4] âyet-i kerîmesi hakkında rivayet etti de, dedi ki : Bize Sa-îd'den, o da Katâde'deıı, o da Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem j'den naklen haber verdi kî, şöyle buyurmuşlar:
«Cehennem'e atılmak da, o da daha var mı? diye sormakla devam edecek. Nihayet Rabbu'l-lzze onun üzerine ayağını koyacak ve cüzleri birbirine kavuşacak. Cehennem, İzzetin ve keremin hakkı için yeter yeter diyecek. Cennette de fazlalık devam edecek. Hatta Allah onun için yeni halk yaratacak ve onları cennetin fazlasına iskân edecektir.»

39- (...) Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Affân rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad (yâni; İbnû Seleme) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sâİ.it haber verdi. (Dedi ki) : Enes'i, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'dçn naklen şöyle derken işittim:
«Cennetten Allah'ın dilediği kadarı kalacak, sonra Allah Teâlâ dile*diklerinden onun İçin yeni halk yaratacaktır.» buyurdu.
Bu rivayetleri Buhârî «Kitâbu't-Tefsir» ile «Kitâbu'l-Eyman ve Nüzûr»'da; Enes rivayetini Tirmizî «Kitâbu't-Teisir»'de; Nesâî «Kitâbu'n-Nuût»'da muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir.
Cennetle Cehennemin münâkaşa ve muhasemesi hakkında Nevevi şunları söylemiştir : «Bu hadîs zahir mânâsı üzeredir. Allah Teâlâ cennetle cehenneme temyiz halketmiş, bu sayede idrak sahibi olmuşlar ve birbir*leriyle muhasamede bulunmuşlardır. Ama bundan onların daimî surette akü ve temyiz sahibi olmaları lâzım gelmez.» Maamafih bu münakaşanın lisânı hal ile yapılmış olması da muhtemeldir.
Bu hadisin otuz altı nolu rivâyetindeki «gırratuhum» tâbiri «garesü-hum» ve «acezejtühüm» şekillerinde de rivayet olunmuştur.
Garez ; Açlık, demektir, Accde de : Âcizin cemidir. Fakat en meşhur rivayeti «gırra»fdır. Bundan murad; gafil takımı yâni; sünneti iyi anla*mayan avâmdıiu Bunlar saf oldukları için aralarına fitne ve bid'at gir*mez. İmanları sabit, inançları sağlamdır. Mü'minlerin ekserisi bunlardan*dır. Cennetliklerin ekserisi de bunlardan olacaktır. Arif ve Salih ulemâ*nın adedi azdır Onların dereceleri yüksek olacaktır.
Kat yahut katı bana yeter mânâsına ism-i fiildir.
Bu hadîsler sıfat hadîslerinin meşhurlarındandır. Evvelce de îzah et*tiğimiz vecihle ulemâ bu hususta mûfevvi'da ve müevvile olmak üzere iki mezhebe ayrılmışlardır. Müfevvida tefvîzciler yâni; bu gibi hadîslerin mânâlarını Allah'a havale eyleyenlerdir. Selefin cumhuru bu mezhebde idi. Onlar kelimenin hak olduğuna iman eder, mânâsını Allah'a bırakır*lardı. Çünkü kelimenin zahirî mânâsı Allah Teâlâ hakkında müstehıl yâni; imkânsızdır. Müevvile te'vilcilerdir. Cumhuru Mütekelliminin mezhebi budur. Bunlar Allah Teâlâ hakkında vârid olan el ve ayak gibi aza isim*leri hakkında ihtilâf etmişlerdir. Bazıları bu hadîslerde geçen ayak tâbi*rinden mütekaddim mânâsı kastedildiğini söylemişlerdir. Arabcada bu mânâ geçerlidir. Hadîsden murad; Allah cehennemin üzerine cehennem*liklerden bazılarını koyar, demektir. Bir takımları buradaki ayaktan bazı kulalrın ayağı kastedildiğini ileri sürmüşlerdir. Buna göre mânâ : Allah cehennemin üzerine bazı kullarının ayağım koyar, demek olur. Kademin bir mahlûk ismi olduğunu söyleyenler olduğu gibi, yer ismi olduğunu söy*leyenler de vardır. Hatta bazıları kadem kelimesini kudumdan alarak ona takdim mânâsını vermişlerdir. Bu takdirde hadîsin mânâsı: Allah cehen*nemin üzerine |kulun azab için takdim ettiği şeyleri koyar, demek olur.
Ayak koymaktan murad; yeter artık mânâsına geldiğini söyleyenler de olmuştur.
Kaadî llyâz diyor ki: «Bu te'villerin en güzeli kadem kelime*sinden cehennemi haketmiş bir kavm murad edilmiş olmasıdır. Kelimeyi zahirî mânâsın^ almamak mutlaka lâzımdır. Çünkü Allah Teâlâ hakkın*da aza imkânsızdır, bu husasta kati delil vardır.
Allah Teâlâ'nm cennet için yeniden kullar yaratması Eh1-i Sün*net 'in delillerindendir. Onlara göre sevab vermek, amele bağlı değildir. O, Allah'ın biri lûtfu ihsanıdır. Bu hadîsde de cennette yaratılan kullara hiç bir amelleri olmadığı halde sevab verileceği bildirilmektedir. Nitekim küçükken ölenlerle delilerin hâli de böyledir. Bunların hiç bir ameli ol*madığı halde, cennete girecek Allah Teâlâ'nm fadlu rahmetine nail ola*caklardır. Bu hadîsler cennetin pek büyük olduğuna da delildirler. Filha*kika sahîh bir hadîsde cennette bir kişiye dünya kadar yer verileceği, dünyanın on misli kadar da ziyâdesi ihsan edileceği ve yine de yeni ya*ratılacaklar için boş yer kalacağı bildirilmiştir.

40- (2849) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe ile Ebû Küreyb rivayet et*tiler. Lâfızları birbirine yakındır. (Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'-den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular :
«Kıyamet gününde ölüm sanki bakla bir koçmuş gibi getirilecek. (Eb£ Kûreyb şunu ziyade etti) : Ve cennetle cehennemin arasında durdurulacak (Hadîsin kalan kısmı hususunda ittifak ettiler.) Ve Ey cennetlikler, bunu bi liyor musunuz? denilecek. Onlar başlarını kaldırarak bakacaklar : Evet, bı ölümdür! diyecekler ve :
— Ey cehennemlikler bunu biliyor musunuz? denilecek. Onlar da baş larıni kaldırarak bakacaklar ve :
— Evet, bu ölümdür! diyecekler. Müteakiben emir verilerek koç kes lecek. Sonra :
— Ey cennetlikler, size ebediyet... Artık ölüm yok ve : — Ey ceher nemlikler, size de ebediyet!.. Artık ölüm yok, denilecektir.»
«Onları hesabın görüleceği hasret günüyle korkut! Halbuki onlar galette idüer. İman etmezlerdi.» [5] âyetini okudu ve eliyle dünyaya işaret etti.

41- (...) Bize Osman b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerİr, A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:
«Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme konulduğu vakit:
— Ey cennetlikler! denilecek...»
Sonra râvî Ebû Muâviye hadîsi mânâsında rivayette bulunmuştur. Yalnız o: «İşte Allah (Azze ve Ceile) 'nin kavli budur.» demiş. «Sonra Re*sûlüllah (SaUallahii Aleyhi ve Selletn) okudu.» dememiştir. «Eliyle de dünya*ya İşaret etti.» cümlesini dahi anmamıştır.

42- (2850) Bize Züheyr b. Harb ile Hasen b. Alî El-Hulvâni ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler. (Abd : Ahberanî; ötekiler : Haddesena tâbirle*rini kullandılar. Dediler ki) : Biao Ya'kub (bu zat İbni İbrahim b. Sa'd'-dır.) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam Sâlih'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Nâfi' rivayet etti ki: Abdullah şöyle demiş : Gerçekten Resûlül*lah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular*.
«Allah cennetlikleri cennete, cehennemlikleri de cehenneme koyacak., sonra aralarından bir dellâl kalkarak :
— Ey cennetlikler (artık) ölüm yok ve ey cehennemlikler (artık) ölüm yok. Herkes bulunduğu yerde ebedîdir, diyecektir.»

43- (...) Bana Harun b. Saîd El-Eylî ile Harmele b. Yahya rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbnü Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ömer b. Muhammed Zeyd b. Abdillah b. Ömer b. Hattab rivayet etti. Ona da babası, Abdullah b. Ömer'den rivayet etmiş ki, Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve SelUm) şöyle buyurmuşlar:
«Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme vardıkları zaman ölüm getirilecek ve cennetle cehennem arasına konulacak, sonra kesilecek*tir. Sonra bîr dellâl :
— Ey cennetlikler (artık) ölüm yok! Ve ey cehennemlikler (artık) ölüm yok! diye nida edecek. Böylece cennetliklerin sevinci bîr kat daha artacak, cehennemliklerin üzüntüsü de bir kat daha artacaktır.»
Bu hadîsin Ebû Saîd rivayetini Buharı, Tirmizî ve Nesâî «Kitabu't-Tefsir»'de; İbnû Ömer rivayetini Buhârî «Kitâbu'r-Rİkak»'da tahric etmişlerdir.
Ehl-i Sünnet'e göre ölüm, hayata zıt olan bir arazdır. Mu*tezile 'den bazıları onun araz olduğunu kabul etmemiş, ölüm hayatın yokluğudur, demişse de bu söz hatadır. Çünkü Teâlâ Hazretleri : «Ölümü ve hayâtı yarattı...» buyurarak, ölümün mahlûk olduğunu isbat etmiştir. Her iki mezhebe göre de, ölüm cisim değildir. Onun koç suretinde geti*rilip kesilmesi te'vil olunur ve : «Allah Teâlâ onu cisim olarak yaratır sonra kesilir.» denilir. Yahut bu sözden maksad temsildir. Ölümü kimir keseceği ihtilaflıdır. Bâzılarına göre onu Yahya b. Zekeriya (Aleyhisselâm) , Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in huzurunda kese çektir. Bir takımları Cebrail (Aleyhisselâm)'m cennet kapısında ~ke-seceğini söylemiştir.
Emlâh : Bazılarına göre hâlis beyaz demektir. Kisâî : Beyazl; siyah karışık olup, beyazı daha çok mânâsına geldiğini söylemiştir.

44- (2851) Bana Süreye b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hu-meyd b. Abdirrahman, Hasen b. Sâlih'den, o da Harun b. Sa'd'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem):
«Kafirin avurt dîşî yahut kâfirin azı dişi Uhud dağı kadar, cildinin ka*lınlığı da üç gecelik yol mesabesinde olacaktır.» buyurdular.

45- (2852) Bize Ebû Kûreyb ile Ahmed b. Ömer El-Vekîî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbnû FudayI babasından, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den merfûan rivayet etti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Cehennemde kâfirin iki omuzunun arası hızlı giden binek kimsenin uç günlük yolu kadardır.» buyurmuşlar.
Vekiî: «Cehennemde...» kaydını anmamıştır.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'r-Rikâk»'da tahric etmiştir.
Kıyamet gününde kâfirin dişinin Uhud dağı kadar büyük, cildi*nin üç günlük yol kadar geniş olması hakkında Nevevî şunları söy*lemiştir ; «Bütün bunlar ona daha fazla elem verdiği içindir. Bunların hepsi Allah Teâlâ'nın kudreti dahilindedir. Peygamber (Sallallahü Alevhl re Selem) haber verdiği için bunlara inanmak vâcibdir.»

46- (2853) Bİze Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Bana MaT>ed b. Hâlid rivayet etti. O da Harise b. Vehb'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhİ ve Sellem) 'den dinlemiş. Şöyle buyurmuşlar : «Size cennetlikleri haber vereyim mi?» Ashab: — Hayhay! demişler. (SallaUahü A leyhi ve Sellem) Efendimiz: «Her zaif görülen, zayıf kimsedir. Allah'a yemin etse, onu yemininde sadık çıkarır.» demiş. Sonra :
«Size cehennemlikleri haber vereyim mi?» buyurmuş. Ashab:
— Hay hay! demişler.
«Her katı düşman cimri, kibirlidir.» buyurmuşlar.

(...) Bize Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti. Yalnız o: «Size göstereyim mi?» demiştir.

47- (...) Bize Muhammed b. Abdilîah b. Nûmeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan, MaT>ed b. Hâ-lid'den rivayet, etti. (Demiş ki) : Ben Harise b. Vehb El-Huzâî'yi şunu söylerken işittim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Size cennetlikleri haber vereyim mi? Her zayıf görülen, zayıftır. Al*lah'a yemin etse, onu yemininde sadık çıkarır. Size cehennemlikleri haber vereyim mi? Her cimri, neseb İddiacısı kibirlidir.» buyurdular.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tefsİr», «Kitâlm'l-Edeb ve «Ki-tahu'n-Nüzûr»'da; Tirmizî «Kitâbu Sıfeti Cehennemide; Nesâî «Kİtâtu't-Tefsir»'de; îbnû Mâce «Kitabu'z-Zühd»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Müteda'af: İnsanların zayıf görerek tahkir ettikleri kimsedir. Bu ke*lime müteda'ıf şeklinde de rivayet olunmuştur. Bu takdirde mânâsı müte*vazı*, kendini hiçe sayan demek olur. Kaadî Iyâz: «Buradaki za'fdan murad; kalbîerin nezaket ve-inceliği ve imana yatkınlığı da olabilir.» diyor. Hadîsden murad : Ekseriyetle cennetliklerin bu gibi insan*lardan olacağını beyandır.
«Allah'a yemin etse, onu yemininde sâdık çıkarır...» cümlesinden mu-mad; bazılarına göre : Dua etse, duasını kabul buyurur, manasınadır.
Utl: Katı, bâtıl hususundaki düşmanlığı şiddetli kimse demektir. Cevvaz, elinden ;bir şey çıkmayan pinti mânâsına gelir. Bazıları bu kelimenin çok etli ve yürürken böbürlenen mânâsına geldiğini, bir takımları kısa, şişman demek olduğunu söylemişlerdir.
Zenîm: Kendinin yalandan bir kavme mensub olduğunu iddia eden kimsedir.
Cehennemlikler de ekseriyetle bu gibi kimselerden müteşekkil ola*caklardır.

48- (2854) Bana SÜvyd b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Hafs b. Meysera, Alâ' b. Abdirralıman'dan, o da tabasından, o da Ebû Hürey-re'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Nice kapılardan kovulan saçı keçeleşmiş kimse vardır ki, Allah'a ye*min etse, Allah onu yemininde sâdık çıkarır.» buyurmuşlar.

49- (2855) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe i^e Ebû KÜreyb rivayet et-tiler. (Dediler ki) : Bize İbnû Nümeyr, Hişam b. Urve'den, o da babasın*dan, o da Abdullah b. Zem'a'dan naklen rivayet etti, (Şöyle demiş) : Re*sûlüllah (Salîaliahü Aleyhi ve Sellem) hutbe okudu da, deveyi ve onu boğaz-layanı anarak şöyle buyurdu :
«Semûd kavminin en yaramazı (yerinden) fırladığı zaman : Bu deve için muktedir müfsİt, kavminin İçinde Ebû Zem'a gibi kuvvetli bir adam yerinden fırladı.» buyurdu. Sonra kadınları anarak onlar hakkında va'x etti. Sonra :
«Sizden biriniz ne zamana kadar karısını dövmeye devam edecek?» Ebû Bekr'in rivayetinde: «Cariyeyi dövmeye...» Ebû Küreyb'in riva*yetinde ise: «Köleyi dövmeye (ne zamana kadar devam edecek)... Olur ki, o kadınla son gününde cima' eder.» denilmiştir. Sonra ashabına yel*lenmeye güldükleri için va'z ederek :
«Sizden biriniz yaptığına gülmeye ne zamana kadar devam edecek?» buyurdular.
Bu hadîsi Buharı ile Tirmizî «Tefsir» bahsinde; Nesâî «Tefsir» ve «Işrâtû'n-Nisâ'*> bahislerinde; İbnû Mâce «Ni-.kâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Deveden murad; Salih (Aleyh'sselânı)'m devesidir. Bu deveyi Semûd kavminin en şakisi Kudâr b. Sâlif boğazlamıştır. Bu adam uğursuzlukta Uhaymir.i Semûd diye darb-ı mesel olmuştur. Kısa boylu, kırmızı benizli sarışın veled-i zina bir herifmiş.
Resûlüllah (SaValİahü Aleyhi ve Sellem), Şems sûresinin: «Semûd kavminin en yaramazı (yerinden) fırladığı zaman...» âyetini okumuş, sonra deveyi kesmek için yerinden fırlayan adamın tarifini yap*mıştır.
Ârim : Şer, müfsit, pis mânâlarına gelir. Cahil, serseri mânâsına gel*diğini söyleyenler de vardır.
Resûlüllah (Salîaliahü Aleyhi ve Sellem) bu adamı Ebû Zem'a'ya benzetmiştir. Ebû Zem'a, Abdullah b. Ebî Zem'a'-nın dedesi Esved'dir. Esved, müslümanlarla alay edenlerden biriydi. Mekke'de kâfir olarak ölmüş. Oğlu Zem'a dahi Bedir gaza*sında kâfir olarak tepelenmiştir.
Abdullah b. Zem'a rivayeti, zaruret yokken kadın ve hiz*metçiyi dövmekten, sesle yellenene gülmekten men etmektedir. Câhiliyet devrinde Arablar bir meclisde sesle yellenen kimseye gülerlermiş. Resûlül*lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bundan men etmiş, işitmezlikten gelinerek başka şeyle meşgul olunması gerektiğine işaret buyurmuştur. Çünkü mec*lislerde sesle yellenmek ve sonra buna gülüşmek Lût kavminin âdet-lerindendir.

50- (2856) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Şu Ka'b oğullarının babası Amr b. Luhay b. Gamca b. Hindifî cehen*nemde bağırsaklarını sürüklerken gördüm.» buyurdular.

51- (...) Bana Amru'n-Nâkıd ile Hasen El-Hulvânî ve Abd b. Hu-meyd rivayet ettiler. (Abd : Ahberanî, ötekiler : Haddesena tâbirlerini kullandlar. Dediler ki) : Bize Yakub (bu zat İbni İbrahim b. Sa'd'dır) ri*vayet etti. (Dedi ki) : Bize batanı Sâlih'den, o da İbnû Şihab'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Saîd b. Müseyyeb'i şunu söylerken işittim : Bahira, şeytanlar için sağılmaktan menedilen devedir. Onu insanlardan kimse sağamaz. Sâibe ise, Arablarm ilâhları için bıraktıkları devedir. Onun üzerinde hiç bir şey taşınmaz. İbnû Müseyyeb demiş ki : Ebû Hü-reyre şunu söyledi: ResûIüIlah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Ben Amr b. Âmir El-Huzâî'y'ı cehennemde bağsrsaklannı sürürken gör*düm, Bu adam ilk sâİbe bırakan adamdır.» buyurdular.
Bu hadîsi Buhârî «Kitârnı'l-Menâkıb»'de tahric etmiştir.
Câhiliyet devrinde Arablar deve beşinci yavruyu doğurduktan sonra, o hayvanın kulağını yarar, artık ona binmeyi ve o hayvanın sütünü ha*ram sayarlardı. Putlarına tazim için hayvanın suya ve mer'aya gitmesine mani olunmazdı. Bu deveye bahîra denilirdi.
Bir adam seferinden dönersem yahut hastalığımdan iyileşirsem, de*vem sâibe olsun, diye nezrederdi. Artık bu hayvandan istifâde dahi ha*ram sayılırdı. Buhârî şaibeyi Arablarm putları için tahsis ettikleri deve mânâsına almıştır. Arablar sığır ve koyundan da bahîra ve sâibe yaparlardı. Ancak hüküm bu hayvanların yalnız dişilerine mahsus*tu. Hayvanın binmesi, yavrusu, yün ve yapağısı putun olur, sütü ile men*faati erkeklere mahsus kalırdı. Kadınlar bundan istifâde edemezlerdi.
İbni Abbâs Hazretlerinin beyânına göre, dişi deve beşinci yavruyu erkek doğurursa, o yavruyu keserler ve erkek kadın hep berabbr yerlermiş. Dişi doğurursa, devenin kulağım yararlar, ona bâhira derlermiş. Arablarda deveyi sâibe yapmak âdeti Amr b. Âmir 'den kalmıştır.
Arablar arasında İsmail (Aîeyhisselâm) 'in dinini ile değiş*tiren, put diken, sâibe ve bahîra âdetini ilk çıkaran kimse, bu adamdır.
Şam 'dan Hübe1 denilen putu Mekke'ye getirerek dikmiş, halkı ona ibâdet ve ta'zime teşvik etmiştir. Kendisi cömert bir adam olup, fakir fukarayı doyurduğu ve giydirdiği için Arablar üzerinde büyük nü*fuzu varmış. Çok defa hac mevsiminde on bin deve keser, fukaraya on bin hülle giydirirmiş.
Fakat hadîs-i şerif den anlaşılıyor ki, hiç bir kâfire âhirette dünyevî iyilikleri fayda vermeyeceği gibi, buna da bütün bu yaptıklarının zerre kadar faydası olmamış. Resûlüllalı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendisini cehennemde bağırsaklarını sürüklerken görmüştür.

52- (2128) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû lîüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Cehennemliklerden iki sınıf vardır ki, ben onları görmedim. (Biri) Be*raberlerinde sığır kuyrukları gibi kamçılar olup, onlarla İnsanları döğen bir kavm, (diğeri} giyinmiş, çıplak, eğrilmiş ve eğrilten bir takım kadınlardır! Başları eğri deve börgüçleri gibidir. Bunlar cennete giremeyecek, onun kokuşunu da duyamayacaklardır. Halbuki cennetin kokusu şu kadar ve şu ka*dar mesafeden duyulacaktır.» buyurdular.

53- (2857) Bize İbnü Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zcyd (yâni; İbnû Hubab) rivayet etti. (Dedi ki) : Gize Efhıh b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ümmü Seleme'nin azatlısı Abdullah b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Ehû Hüreyre'yi şöyle derken işittim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Çok yaşarsan ellerinde sığır kuyrukları gibi kanıçrlar bulunan bir kav*mi görmen yakındır. Bunlar Allah'ın gadabı içinde sabahlar, Allah'ın hısımı içinde akşamlarlar.» buyurdular.

54- (...) Bize Ubeydullab b. Saîd İle Ebû Bekr b. Nâfi' ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Etû Âmir El-Akndî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eflah b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ümmü Seleme'nin azatlısı Abdullah b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Ebû Hürey*re'yi şunu söylerken işittim: Ben Resûlüllah (Sallalhıhü Aleyhi ve Se'.!em)'i:
«Çok yaşarsan Allah'ın hışım! İçinde sabahlayan ve lâneîi içinde ak*şamlayan, ellerinde sığır kuyrukları gibi kamçılar olan bir kavimi görmen yakındır.» buyururken dinledim.
Bu hadîsin kadınlardan bahseden rivayeti, çıplak kadınlar babında geçmişti.
Hadîs-i şerif, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in mucizelerinden olup, haber verdiği gibi zuhur etmiştir. Yine hülâsa edelim; sığır kuyruk*ları gibi kamçıları olan kavm zabıta memurlarıdır.
Giyinmiş çıplaklardan murad; bir kavle göre Allah'ın nimetlerinden giyinip de şükretmeyen kadınlardır. İkinci kavle göre ise, bunlar elbise giyen, fakat hayr işleyip âhireti için çalışmayan kadınlardır. Üçüncü kavle göre güzelliklerini göstermek için bedenlerinin bir kısmını açanlardır. Dördüncü kavle göre ise, altındakini gösterecek derecede ince elbise gi*yenlerdir.
Eğrilmiş kadınlar Allah'ın taatmdan çıkanlardır. Eğriltenler de, kendi yaptıkları marifeti başkasına Öğretenlerdir. Bâzılarına göre eğrilenlerden murad; kırıtarak yürüyenler, eğriltenler de, omuzlarını kırarak yürüyen*lerdir.
Başlarının deve horgüçlerine benzetilmesi, saçlarına çeşitli şeyler sa*rarak tepeye doğru yükselttikleri ve kurdukları hotos yana doğru eğril-diği içindir.
Hadîs-i şerif böylelerin cennete girmek şöyle dursun, onun kokusunu bile alamıyacaklarına açık delildir.
Zamanımızda olduğu kadar kadınların hiç bir devirde bu hadîs-i şe*rife tam mânâsıyle misâl teşkil ettikleri görülmemiştir sanırım. Allah müslümanlara intibahlar nasib etsin.