17- (...) Bize Muhammcd b. Rî\İ¥ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâm b. MünebUh'-den rivayet etti. Hemmâm : Bize Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah (Sallaitâhii Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet ettikleri şunlardır, diyerek bir takım hadîs*ler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Cennete girecek ilk zümrenin suretleri Bedir gecesindeki ay gibi ola*caktır. Orada tükürmeyecekler, burun atmayacaklar ve büyük abdest boz*mayacaklardır. Kapları ve tarakları altnla gümüşten, buhurdanlıkları öd ağacından olacaktır. Terleri miskdir. Her birine iki zevce verilecektir ki, gözellikten baldırlarının iliği etin arkasından görülecektir. Aralarında anla-şamamazlik ve küsüşme olmayacaktır. Kalbleri bir kalb olacak, sabah-akşam Allah'a tesbihde bulunacaklardır.» buyurdular.
18- (2835) Bize Osman b. EM Şeybe ile İshak b. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız Osman'ındır. (Osman : Haddesena; İshak ise : Ahberana tâ*birlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Cerir, A'mes'den, o da EbÛ Süf-yan'dan, o da Câbir'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Ben Peygam*ber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:
«Şüphesiz ki, cennetlikler orada yiyip-içerler, fakat tükürmezler; büyük-küçük abdest bozmazlar ve burun atmazlar.» buyururken işittim. Ashab :
— O halde yenilen şey ne olacak? diye sordular.
«Geğirmek ve misk sızıntısı gibi ter! Kendilerine nefes ilham olunur gibi teşbih ve tahmid ilham olunur.» buyurdu.
(...) Bize Ebu Bekr b. Ebî Şeybe ile EbÛ Kûreyb de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Muaviye, A'meş'den bu isnadla : «Misk sızıntısı gibi...» cümlesine kadar rivayet etti.
19- (...) Bana Hasan b. Ali El-Hulvânî ile Haccâc b. Şâir de ikisi birden Ebû Âsım'dan rivayet ettiler. Hasan dedi ki: Bize Ebû Âsim, îbnû tİüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Câbir b. Abdillah'ı şunu söylerken işitmiş. Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) ı
«Cennetlikler orada yeyip-içerler ama büyük abdest bozmazlar; burun atmazlar, küçük abdest de bozmazlar. Lâkin o yedikleri misk sızıntısı gibi Üîr geğirti olur. Kendilerine nefes almak İlham edildiği gibi, teşbih ve hamd ilham olunur.» buyurdular.
Müslim der ki : Haccac'ın hadîsinde «zâke» yerine «zâlike» c.enilmiştir.
20- (...) Bana Saîd b. Yahya El-Ümevî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû Güreye rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr, Câbir'den, o da Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve naklen bu hadîsin mislini haber verdi. Şu kadar var ki, o :
«Kendilerine nefes almak ilham edildiği gibi, teşbih ve tekbirde ilham edilir.» demiştir.
Ebû Hüreyre rivayetini Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya»'da tahric etmiştir.
Ehl-i Sünnet vel-cemaatın mezhebine göre, cennetlikler cennetin ha*tır ve hayâle gelmeyen nimetlerinden yiyip içerler. Muhtelif nimetlerden tıev'ilerine göre daimî surette lezzet alırlar. Onların bu hâli dünya nimet*leri şeklinde tecelli ederse de, nimetler arasındaki lezzet ve nefaset farkı pek büyük olduğundan, dünya nimetleri onlara sadece ismen uymuş olur*lar. Cennetlikler abdest bozmamak, burun atmamak gibi husûsatta da dünyadaki hallerinden ayrılırlar. Gerek bu hadîsler, gerekse Kur’an-ı Kerîm'in âyetleri cennet nimetlerinin ebedî olup, bitip tüken*meyeceğine delildirler.
Bu rivâyetlerdeki ikişer zevceden murad; dünya kadınlarıdır. Hadîs-deki: «Sabah, akşam tesbîhde bulunmak...» tâbirinden murad; o mikdar demektir. Zira az yukarda işaret ettiğimiz gibi, cennette güneş doğması, güneş batması gibi şeyler yoktur.
Hadîsin «yülhemûne» cümlesi «tülhemûne» şeklinde de rivayet olun*muştur. Bu takdirde mânâ şöyle olur. Onlara teşbih ve tahmid, size nefes almak ilham edildiği gibi ilham olunur.
Cü â': Geğirmek demektir. Geğirmek, insan doyduğu vakit solukla beraber içinden çıkan sesdir. Yalnız Cennetteki geğirmek dünyadaki' gibi nahoş olmayacaktır. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Cennet teklif yeri olmadığı halde, neden cennetliklere teşbih ve tahmidde bulunmaları ilham olunacaktır?
Cevab : Buradaki teşbih, nimet ve lezzet teşbihidir. Cennetlikler bu*nu mükellef oldukları için değil, Allah Teâlâ'yı görmekle duyacakları lez*zet ve mehabbetden dolayı yapacaklardır.