1- (2822) Bize Abdullah b. Mcsleme b. Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b. Seleme, Sabit ile Humeyd'den, onlar da Enes b. Mâlik'denİ naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Cenjnet hoşa gitmeyen şeylerle sarılmış; cehennem de şehvetlerle sa*rılmıştır.»; buyurdular.

(2823) Bana Zülıeyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebâbe rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Verkâa' Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den nak*len bu hadîsin mislini rivayet etti.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'r-Rikâk»'da tahric etmiştir.
Ulemânın beyânına göre hadîs-i şerif Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in fasîh, bedi' ve cevâmiu'l-kelim sözlerindendir. Cevâmiu'l-kelim çok mânâ ifade eden az sözler manasınadır. Böyle sözler yalnız Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e mahsustur. Burada bu kabilden bir temsil yap*mıştır.

Hadîsin mânâsı şudur : Cennete ancak bu hoşa gitmeyen şeyleri yap*makla, cehenneme de şehvetler sebebiyle varılır. Bunlar cennetle cehen*nemi sarmış, perde arkasında bırakmıştır. Hoşa gitmeyen şeylere göğüs gererek cennetin perdesini yırtan, oraya girecek şehvetlerine kapılıp gü*nah işleyenler de cehennemin perdesini yırtarak cehenneme girecektir. Bu*radaki hoşa gitmeyen şeylerden maksat, icrası nefse ağır gelen şeylerdir. İbâdetlere devam, onların güçlüklerine katlanmak, öfkeyi yenerek affet*mek, sadaka vermek, kötülük yapana iyilikte bulunmak, nefsin arzuları*na sabırla karşı gelmek gibi şeyler bunda dahildir.
Şehvetlerden murad ise : «Zina, içki, gıybet gibi haram olan şeyleri yapmaktır. Yiyip içmek gibi mubah olan şehvetler bunda dahil değildir. Maamafih onlarda da ifrat dereceye varmak mekruhdur.

2- (2824) Bİze Saîd b. Amr EI-Eş'asî ile Züheyr b. Harb rivayet et-tiler. (Züheyr : Haddesena; Said İse : Ahberana tâbirlerini kullandılar. (De*diler ki) : Bize Süfyân, Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ehû Ilürey-re'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'dcn naklen haber verdi. (Şöyle buyurmuşlar) :
«Allah (Azze ve Celle) : Ben sâlih kullarıma hiç bir gözün görmediği, kulağın işitmediği ve insan kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım, bu*yurdu.» Allah'ın kitabında bunun şahidi :
«Hiç bîr nefis onların yaptıklarına karşılık, kendilerine saklanan ferah*feza şeyleri bilemez.» âyet-i kerîmesidir.

3- (...) Bana Harun b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki): Bize tbnu Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Mâlik Ebû'z-Zinad'dan, o da Araç-dan, o da EbÛ Hüreyrc'den naklen rivayet etti ki: Peygamber (Saîlallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:
«Allah (AzzeveCelle) : Ben sâlih kullarıma —size Allah in bildirdik*leri bir tarafa — zuhru ahiret olmak üzere hiç bir gözün görmediği, kula-ğın işitmediği ve insan kalbinden geçmeyen şeyler hazîrladtm, buyurdu.»

4 - (...) Bize Ehû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler (Dediler ki): Bize Ebû Muâvİye rivayet etti, H.
Bize İbnû Nümeyr de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Biz> babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize A'meş, Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hü rcyre'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : ResulÜllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular :
«Allah (Azze ve Celle): Ben sâlih kullanma zahru âhİret olmak üzer — Allah'ın size bildirdikleri bir tarafa— hiç bir gözün görmediği, kulağı işitmediği ve İnsan kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım, buyuruyor.»
Sonra : «Hİç bir nefis onlar için saklanan ferahfeza şeyleri bilmez.» âyetini okudu.

5- (2825) Bize Harun b. Ma'ruf ile Harun b. Saîd El-Eyli rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbnû Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû Sahr rivayet etti. Ona da Ebû Hazini rivayet etmiş. (Demiş ki) : Ben Seni b. Sa'd Essâidî'yi şöyle derken işittim: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in bir meclisinde bulundum İti, orada cenneti sonuna kadar vas-feyledi. Sonra hadîsinin nihayetinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
«Orada hiç bîr gözün görmediği, kulağın işitmediği ve insan kalbin*den geçmeyen şeyler vardır.» buyurdu. Sonra şu âyeti okudu :
«Onların yanları yataklardan uzak kalır. (Azabından) Korkarak, (se*vabına) tama* ederek Rablerine dua ederler. Kendilerine verdiğimiz rızik-tardan da başkalarına infâk ederler. Hİç bir nefis onların yaptıklarına kar*şılık olarak kendilerine saklanan ferahfeza şeyleri bilemez.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'BedMl-Halk» ile «Kitâbu't-Tefsir»'de; Tirmizî de «Kitâbu't-Tefsir»'de tahric etmişlerdir.
Belhe: Bırak, demektir. Bâzıları, «başka» mânâsına geldiğini, bir ta*kımları da, «nasıl» demek olduğunu söylemişlerdir.
Zemahşerî diyor ki: «Allah'ın cennetliklere hazırladığı nimet*lerin hepsini değil, bir tanesini bile bilen yoktur. Bunu ne bir mukarreb melek bilir, ne de nebiyyi mürsel! Teâlâ Hazretleri bunları bütün mah*lûklarından gizlemiştir. Yalnız kendisi bilir. Bu hazırlıkların ötesinde is*tenecek bir şey yoktur.