Phokaia (Foça)




Güney Eolia’nın antik kentlerinden Phokaia İzmir’e 70 km. uzaklıkta olup Çandarlı körfezi ile İzmir körfezi arasındaki yarımada üzerinde kurulmuştur. Karşısındaki Orak ve Fener adaları nedeniyle de doğal bir liman konumundadır. Phokai, sözcük olarak Helen dilinde bir anlam taşımamaktadır.Prof. Bilge Umar Luwi dilinde sulak yer anlamındaki “Pauwake” den gelmiş olduğunu ileri sürmektedir. Josef Keil, bu ismin limanın önünde olan ve su yüzüne çıkmış foklara benzediğinden verildiğini ileri sürmüştür.



Herodot, Paktolos (Şart çayı) , Phrygios (Kum çayı), Hermos (Gediz Irmağı) ve onlarla birlikte daha az önemli nehirler birleşerek Phokaia’nın yakınından denize döküldüğünü anlatır. 1702’de çizilmiş bir “İzmir körfezi ve yakınları” haritasında, Hermos (Gediz)’un, tıpkı şimdi olduğu gibi, o zaman da Menemen ile Foça arasında denize aktığı görülüyor. Irmak sonradan kendi doldurduğu ova içindeki yatağını değiştirip Menemen yakınında güneye yönelmiş, Karşıyaka’nın batı yanı başından geçerek İzmir körfezi iç bölümünün en dar yerinden akmaya başlamıştır. Irmağın İzmir’i denizden ayıracağı, Menderes’in Latmos körfezi batı yarımını doldurarak geriye kalan doğu yarımında yarattığı Bafa Gölü gibi bir gölün kıyısında bırakacağı anlaşılınca, 1886 yılında Menemen yakınlarında bir kanal kazılıp ırmak eski yatağına çevrildi ve yine Foça’nın güneydoğu yakınında Ege denizine akmaya başladı. Bunlar göz önünde tutulunca, yörenin adının Luwi’ler çağında Pa-uwa-ka “akarsuyu bol yer” olduğunu ve Helenlerin Pauwaka adını, Phokaa söyleyişiyle, sonunu da “kendi yurdu” anlamına gelen “ia” yı ekleyerek Phokaia (Phoko yurdu) anlamında kullandığını görüyoruz.



Phokaia’nın kuruluşu ile bazı görüşler ortaya atılmıştır. Antik çağın tarihçilerinden Herodotos, Strabon ve Şamlı Nikolaos, burada yaşayanların Orta Yunanistan’da Peloponnes yarımadasındaki Pholisliler tarafından kurulduğunu ileri sürerler. Ord.Prof. Dr. Ekrem Akurgal, kazılarda bulduğu, M.Ö. IX.yy.a kadar inen keramiklere dayanarak kentin geçmişini daha önceye götürmektedir. Ona göre de büyük olasılıkla Aioller tarafından kurulmuştur. Phokaia’da 1989’da kazılara başlayan Ege Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Ömer Özyiğit, kazılardaki keramik ve buluntulara dayanarak yerleşimi M.Ö. 2000’e indirmiştir.



Tarihçi Livius Phokaia’dan şöyle bahsetmektedir:



“ Kent dikdörtgen biçimindedir ve bir körfezin başında yer alır. Surlar, alanı yaklaşık 2500 adım boyunca çevreledikten sonra,iki yandan ilerliyerek bir üçgen oluştururlar. Yerli halk buraya Lampter adını vermektedir. Bu kısımda genişlik 1200 adımdır. Sonra yaklaşık 1000 adım uzunluğunda bir dil gelir ve körfezi aşağı yukarı tam ortadan ikiye böler; Ana karaya bitiştiği noktanın her iki tarafında da çok güvenli birer liman oluşturur. Güneydeki Naustathmos adıyla anılır, çünkü çok sayıda gemiyi barındırabilir,öbürü Lampter’in yakınındadır.”

Livius’un anlattıklarından açıkça anlaşıldığı gibi o devirde Phokaia’nın iki önemli limanı, Athena mabedi, kutsal bir temenosu, surları ve nekropolü vardı.



Herodotos, M.Ö. 700’lerde Phokaia’nın denizcilikte büyük aşama yapmış, 50 kürekli ve 500 insanı taşıyabilen teknelerle Akdeniz’de ulaşımı,ticareti sağladığını belirtmiştir. Phokai’lılar Adriyatik, Etruria, İberia ve İspanya’daki Tartessos’a kadar uzanan, o zamana göre en uzun deniz yolculuğunu yapmışlardır. İonia’nın en kuzeyinde yer alan ve 12 İon kentinden biri olan Phokaia , Mısır’daki Naukratis kenti ile ticaret yapmıştır. Ayrıca Miletos ile deniz gücünü birleştirerek, Çanakkale Boğazı’nda Lampsakos (Lapseki), Karadeniz kıyısında Amisos (Samsun) kentlerinin kurulmasında ön ayak olmuştur. Bunun yanı sıra M.Ö. 600 yıllarında Güney Fransa’da Massalia (Marsilya), İspanya’da Emporion (Ampurios), Korsika’da Alalia, Güney İtalya’da Elea,(Velia), Midilli’de Methymna kolonilerini de kurmuşlardır.

M.Ö.VII.yüzyılda, İran’ın Susa kentinde başlayan “Kral Yolu” Sardes’e kadar geliyor, orada da Kyme’den gelen yolla birleşiyordu. Ephesos’dan ve Smyrna’dan geçerek Phokaia’ya ulaşıyordu.



Phokaia M.Ö. 600 yıllarında ekonomi ve kültürel yönden en üst düzeye erişmiştir. Smyrna’nın Lydia tarafından yıkılmasıyla da yörenin tüm ticaretini ele geçirmiştir. Bu arada İonia’daki ilk elektron sikkeleri basan kent olmuştur. Bu sikkelerin ön yüzünde Zeus, Hera, Herakles ve Hermes, arka yüzlerinde de griffon, fok, boğa ve koç başlarına yer verilmiştir. M.Ö.546’da Pers Kralı II. Kyros (M.Ö.559-529) batıya doğru ilerleyerek Lydia kralı Kroisos’u yenerek Sardes’i ele geçirmiştir. Phokai’nin bu parlak durumu da diğer Batı Anadolu kentleri gibi bundan sonra sona ermiştir. Herodotos, Pers komutanı Harpagos’un Phokaia surları önüne toprak tepecikler yaparak duvarları aştığını ve kente girdiğini söylemektedir. Phokaia’da 1992 yılında yapılan kazılarda sur duvarları ortaya çıkarıldığı gibi bir mancınık güllesi ile ok uçları ele geçmiştir. Bu savaşın ardından Phokaia’lılar kenti terk ederek diğer Akdeniz kolonilerine göç etmişler, sonraki yıllarda gidenlerin bazıları geri dönmüştür.



Hellenistik çağda Büyük İskender, Anadolu’daki Pers egemenliğine son verdikten sonra Phokaia’da onun egemenliğini tanımıştır. İskender’in ölümünden sonra İmparatorluğu generalleri arasında paylaşılmış ve yeni devletler ortaya çıkmıştır. Phokaia da bu Seleukoslar ve Pergamon krallıklarına bağımlı kalmıştır. Pergamon kralı II.Attalos’un ölümünden sonra toprakları veraset yoluyla Roma’ya bırakılınca da Phokaia’da zorunlu olarak Roma’ya katılmıştır. M.Ö.136 da Roma’ya baş kaldıran Pergamon’lu Aristonikos’un yanında yer almışsa da kent Masala’nın yardımıyla yıkılmaktan kurtulmuştur. Ardından Pompeius kente özgürlüğünü geri vermiştir. Erken Hıristiyanlık döneminde Bizans İmparatorluğu’nun Thema Thrakesion bölgesinin piskoposluk merkezi olmuştur. Ancak eski görkemli konumuna bir daha ulaşamamış, XI. yüzyılda önemsiz bir Bizans yerleşimi olmaktan ileriye gidememiştir. 1082’de Venediklilerin ticaret kolonisi olmuş, ardından Çaka Bey 1086’da Smyrna,Khios ve Klazomenai’den sonra Phokaia’yı da ele geçirmiştir.