Aquae-Saravenas, Makissos (Kırşehir)






Kırşehir’in antik çağlarda adının ne olduğu bilinmemekle birlikte, yörede ilk yerleşimin Hititler döneminde başladığı yapılan araştırmalar sonucunda anlaşılmıştır. Buradaki yerleşim bir süre Aquae Saravenas (Akova-Saravena) adıyla (MÖ.II.Yüzyıl) anılmıştır. Önceleri Makissos (Macissus) adıyla anılan kent, İmparator I.Iustinianus döneminde (527-568) yeniden kurulmuş ve Iustinianopolis diye anılmaya başlamıştır.

Uçsuz bucaksız kırın ortasında yükselen bu kente Türkler "Kır Şehri" adını vermiş¬lerdir. Kır Şehri zamanla halk dilinde "Kırşehir"e dönüşmüştür. Günümüzde Kırşehir’in bazı köylerinde illerinden Kır Şehri diye bahsedilmektedir.
Kırşehir ismi Türkçe'dir. Bir söylenceye göre de; Timur'un Anadolu'ya gelişinde kendisine karşı koyan ve burada yaşayan halkı göstererek "kırın şehri" dediği, daha sonra bunun Kır Şehri olarak değiştiği ve bu günkü ismini aldığı söylenmektedir.

Son yıllarda yörede yapılan araştırma ve arkeolojik kazılar sonucu, buradaki ilk yerleşimin MÖ.3000’de başladığını göstermektedir. Bu döneme ait çanak-çömlek parçaları Kırşehir höyüklerinden elde edilmektedir. 1930’lu yıllarda Türk ve İtalyan arkeologlar tarafından Kırşehir Merkez İlçesi’ne bağlı Hashöyük’te yapılan arkeolojik kazılar M.Ö.III. bine ait çanak-çömlek kalıntılarını ortaya çıkarmıştır.

M.Ö.II. binde Asur Ticaret Kolonileri Dönemi ve Hitit Döneminin başladığını görürüz. Kızılırmak kıyısından, Hirfanlı Baraj işletmesine getirilen iki öküz başı portomu Eski Hitit Dönemine ait sunak, Sevdiğin Köyü ile Kale Köy arasında yer alan Hitit yol yazıtı olarak bilinen hiyeroglif yazılı Malkayası ve yine Kaman Kale Höyük’te ele geçen mühürler, seramik mutfak eşyaları, resmi yapılara ait duvar tekniğiyle yapılmış binalar vs. Hitit Döneminin en önemli izleridir.



Eski Hitit ve Geç Hitit dönemlerinden sonra, yine Eski ve Geç Frig Dönemi’nin yoğun yaşandığını mevcut arkeolojik kazı ve yüzey araştırmalarından öğreniyoruz. M.Ö. 550’de Anadolu tümüyle Pers hakimiyetine girmiştir. Kırşehir bu dönemle birlikte Kapadokya Bölgesi (Güzel Atlar) olarak ünlenen, Orta Anadolu tarihi içerisinde değerlendirilir. Perslerin Anadolu’yu sadece askeri işgal ile yetinmeleri nedeniyle Kırşehir’de bu döneme ait önemli yerleşim kalıntı ve buluntularına rastlanmamasına rağmen Kaman Kale Höyük kazısından Pers Dönemi mühürleri elde edilmiştir. Pers egemenliği M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’in ordularıyla Anadolu’ya gelip Persleri yenmesiyle bitmektedir. M.Ö. 333 yılında kurulan Kapadokya Krallığı döneminde otorite yetersizliği yüzünden Kırşehir ve yöresi yoğun baskı görmüştür. M.S. 18’de Roma İmparatoru Tiberius Kapadokya’yı resmen Roma’ya katmış ve eyalet durumuna getirmiştir.

Roma dönemi hem putperestliğin güçlü olduğu hem de Hıristiyanlığın hızla yayıldığı bir dönemdir. Kırşehir’de bu döneme ait, Hıristiyanlar’ın ibadet ve sığınmaya yönelik inşa ettiği 15 kadar irili ufaklı yeraltı şehri tespit edilmiştir.

Yapılan tarih araştırmalarında Kırşehir’in Roma Döneminde bir ara önemli bir siyasi merkez olduğu, hatta kısa bir süre eyalet başkenti yapıldığı ortaya çıkmıştır. Kırşehir’deki Bizans Dönemi konusunda fazla bilgi bulunmamakla birlikte, kalıntı ve buluntular Bizans Döneminin de yaşandığını göstermektedir. Merkez İlçe’ye bağlı Taburoğlu Köyü’nde Katolik ve Protestan mezhebine ait Hrıstiyanlar’ın bir arada ibadet ettiği, 10. yüzyıla ait Anadolu’daki ilk büyük köy kiliselerinden olan Üç Ayak Kilisesi ile Fakıl Köyü ve Temirli’deki kilise kalıntıları dikkat çekmektedir.



Kalehöyük






Kırşehir ili Kaman ilçesine 9 km. uzaklıktaki Çağırkan kasabasında bulunan bu höyük, 25-27 m. yüksekliğinde olup, genişliği 500 m den fazladır.
İç Anadolu'nun ortasında yer alan Kalehöyük, 280 m çapında, 16 m yüksekliğinde bir Anadolu höyüğüdür. Kazılar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün izni ile Japonya Ortadoğu Kültür Merkezi tarafından yürütülmektedir. Merkezin ve kazı heyetinin Başkanı olan Altes Prens Takahito Mikasa, 31 Mayıs 1986 tarihinde, ilk kazmayı vurarak kazıları başlatmıştır Prof. Dr. Tahsin Özgüç'ün de 2005 yılında ölümüne kadar, bilimsel yardım ve katkılarıyla, çalışmalar sürdürülmüştür.

Dr. Sachihiro Omura başkanlığındaki Japon kazı heyeti tarafından 1986 yılından günümüze kadar sürdürülen kazılarda, Osmanlı Döneminden, Erken Bronz Çağına kadar olan dönemlere ait pek çok eser ortaya çıkarılmıştır. Bu buluntular arasında çeşitli taş ve madenlerden, pişmiş topraktan yapılmış mühürler, mühür baskıları, tabletler, figürinler, süs eşyaları, çanak ve çömlekler yer almaktadır.



Ayrıca yapılan arkeolojik kazılarla tespit edilen yapı katları, yaklaşık 1 km uzunluğundaki şehir surlarıyla cevrili bu antik yerleşimde, tahminen 10.000 nüfuslu bir toplumun yaşadığını göstermektedir. Tapınak, depolar ve şehir kapısı önemli kalıntılardandır.

Kalehöyük kazılarında ortaya çıkarılan buluntu ve elde edilen bilimsel veriler eski çağlardan modern çağa kadar olan Anadolu tarihini ve onun dünyadaki yerini göstermektedir.
Önümüzdeki yıllarda devam etmesi gerektiği düşünülen çalışmalar ise Kalkolitik ve Neolitik Cağa ait tabakaların da aydınlanmasını sağlayacaktır.