***
DIŞARDA
Points: 39.199, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


İstanbul Hakkında
İSTANBUL TARİHİ
İstanbul'un tarihi, coğrafi durumu ile çok yakından ilgilidir. Şehirde daha tarih öncesi çağlara ait bir takım yerleşim bölgeleri olduğu tespit edilmiştir. 1942 - 1952 yılları arasında Kadıköy çevresindeki Fikir Tepesinde yapılan kazılar sırasında M.Ö. 3.000 yılına ait bir takım aletler, iskeletler bulunmuştur. Bu durum İstanbul'un Asya kıyılarında o çağlarda insanların yaşadığını açıkça ortaya koymaktadır. Rumeli tarafında da kazılar yapılacak olursa buralarda da çok eski çağlardan kalma çeşitli kalıntılara rastlanacağı sanılmaktadır.
Bugünkü İstanbul şehirlerinin çekirdeğinin yani Haliç'in güneyinde kalan parçanın ilk sakinleri Trak'lardı. Fenikeliler ise Kadıköy'ünde yerleşmişlerdi. Bilindiği gibi Traklar Hint-Avrupa Fenikeliler ise Sami ırklarındandır. Yunanlılara göre; Yunanistan'ın Megara şehrindeki Byzas'ın yönetimindeki bir Yunanlınlar kafilesi M.Ö. 658'de bugünkü Srayburnu'na gelip yerleştiler. Bundan sonraki yüzyıllarda şehir yavaş yavaş ikinci derecede bir liman ve ticaret şehri olmaya yüz tuttu. Roma egemenliği altında iç bağımsızlığını koruyan bu ticaret şehri, ancak M.S. II. yüzyılda bir Roma sitesi oldu.
İmparator Konstantin, 325'te yeni ve büyük bir şehir yapımına girişti.11 Mayıs 330'da bu şehir kesin olarak Roma'nın yerine dünya imparatorluğunun başkenti oldu. Daha Konstantin devrinde şehrin nüfusu 200.000'i geçti. Fakat birkaç milyonluk Roma'nın kalabalıklığına ve büyüklüğüne erişmekten uzak bulunuyordu. 395'te imparatorluk ikiye ayrılınca İstanbul Doğu İmparatorluğu' nun başkenti oldu. Justinianus devrinde yani VI. Yüzyılda nüfusu milyonu aştı, dünyanın en büyük şehri haline geldi. VII. Yüzyılın sonundan başlayarak Bağdat nüfusu, büyüklüğü ve zenginliği bakımından İstanbul'u geride bıraktıysa da , şehir hiçbir zaman milyonu aşan nüfusunu kaybetmedi. Ancak Latinler' in işgalinde bu büyük nüfus dağıldı.
Asya'da ki imparatorluklarının yıkılması üzerine Avrupa'ya gelen ve bu kıtanın en büyük kısmında olan Hun Türklerinin hakanı Atilla, 447'de Büyükçekmece'ye kadar geldi; fakat Bizans'ı yıllık bir vergiye bağladıktan sonra geri döndü. Hun' lardan sonra gene Asya da ki imparatorluk tahtını kaybeden Avar (Apar) Türkleri Avrupa'ya geldiler ve 616'da İstanbul'un önlerine kadar ilerlediler. 626 yılında Avarlar'ın şehri kuşatması, tarih boyunca Bizans'ın karşılaştığı en önemli tehlikelerden birini meydana getirdi. Kadıköy ve Üsküdar tarafından da İranlılar (Sasaniler) bu kuşatmaya katılıyorlardı. Büyük şans esri olarak Bizans bu kuşatmayı ağır şartlarla atlattı.
İslam dinin ortaya çıkmasından sonra Arapların başlıca hedeflerinden biride İstanbul oldu. 668-669 kuşatması gelecekteki halife Yezid'in başkomutanlığı altında yapıldı. 665'te Bizans donanmasını yok eden İslam donanması bu kuşatmaya açık bir kapı hazırlamıştı. Bu sefere Peygamberin bayraktarı Halid İbni Zeyd (Ebu Eyyubu'l-Ensari) ve Peygamberin birçok arkadaşı katıldı. Bu kuşatmadan bir sonuç çıkmayınca Halife Muaviye, 673-674'te şehri bir kere daha karadan kuşattırdı. Araplar Kapıdağı yarımadasında üslenerek tam yedi yıl sefer mevsiminde İstanbul önlerinde göründüler. Fakat bileşimi yalnız Bizanslılar tarafından biline "Rum Ateşi" yüzünden bir sonuç çıkmadı. 713-714'te tekrar Prens Mesleme, tekrar İstanbul'u kuşattı. Bu kuşatma Bizans'ı yıkılma tehlikesiyle yüz yüze getirdi. Arapların şehri alması ve Avrupa'ya hakim olması bir gün meselesi sayıldı. Fakat İmparator Leon'un enerjisi durumu kurtardı. Bu kuşatma Avrupa tarihinin dönüm noktalarından biri sayılır.781'de gelecekteki halife Harunureşid'te şehri kuşattı; fakat yıllık vergi karşılığında geri çekildi.
Bundan sonra Bulgar Türkleri, İstanbul için en büyük tehlike teşkil etti.813'te Kurum Han, Bizans ordusunu Edirne meydan savaşında yok ettikten sonra, şehri kuşattı. Fakat kat kat surlarının ululuğu ve dayanıklılığı Bizans'ı gene kurtardı. 1090'da başka bir Türk topluluğu, Peçenekler Çekmece'ye kadar geldiler.
Malazgirt'ten birkaç yıl sonra Selçuklu Türkleri Üsküdar'a kadar geldiler ve İznik'i Türkiye'nin başkenti yaptılar; fakat Avrupa'ya geçemediler. Birinci Haçlı seferi Bizans'ı Selçuk Türklerinden kurtardı. Ve Bizans'ın Türkler tarafından fethini 3,5 yıl geriye itti.
16 Nisan 1204'te, Bizans'ı Türklerin elinden kurtarmak emeliyle hazırlanan Haçlı Seferinin dördüncüsü, özellikle Bizans'a yöneldi. Şehrin heybeti ve zenginliği karşısında gözleri kamaşan fakir Avrupalılar, İstanbul'u şiddetli bir savaştan sonra aldılar. Tarihte ilk defa olarak şehre barbarlar egemen oldular. Milyonluk şehir en müthiş yağma, katil ve saldırılarla karşılaştı ve zenginliğinin büyük kısmını kaybetti. On binlerce elyazması yakıldı. Kiliseler son şamdanlarına kadar yağmalandı. On binlerce İstanbullu kılıçtan geçirildi. Kadınlar saldırıya uğradı. Bütün bu hareketlere yalnız savaşçılar değil, Latin Rahipleride katıldı. İznik'e sığınan Bizans İmparatorluğu başkentini Latinler'in elinden almak için amansız bir mücadeleye girişti. Latinler İstanbul'da bir imparatorluk kurdular ve tahtı bir Fransız Hanedanına verdiler. Sonunda 1261'de Paleologoslar'ın idaresindeki Bizanslılar İstanbul'dan Latinleri kovdular. İmparatorluğun başkenti İznik'ten tekrar İstanbul'a nakledildi. Fakat bu dönemde şehrin nüfusu tahminlere göre yarım milyondan da aşağıya düşmüştü. Bununla beraber -İspanya'da ki Arap şehirleri hariç- Avrupa'nın en büyük şehri idi. Bu devre kadar Hıristiyan Avrupa'da hiçbir şehrin nüfusu 150.000'i aşmamıştır.
Bundan sonra Bizans, Osmanlı Türkleri ile karşı karşıya kaldı. Daha sonra Orhan bey Üsküdar'a geldi. İmparator ile pek sıkı ilişkiler kurdu. 1390 baharında Orhan Gazi'nin torunu Yıldırım Bayezit, şehri kuşattı fakat ağır vergi karşılığında kuşatmayı kaldırdı. Yıldırım'ın İstanbul'u almak azim ve kararı kesindi. Ancak Timur olayı bu fethi yarım yüzyıl geride bıraktı. 1396'da Türkleri Avrupa'dan sürmek ve Bizans'ı kurtarmak için gelen bütün Avrupa devletlerinin kuvvetlerinden meydana gelmiş büyük Haçlı ordusunu yok eden yıldırım Anadolu Hisarı'nı yaptırdı ve 1397'de şehri kuşattı. Fakat kuşatma savaşına girmedi; büyük Türk birliklerini şehre bağlamak istemedi. Uzun süren bir abluka ile Bursa gibi İstanbul'un da boyun eğip teslim olacağını düşündü. Bizans bu durumdayken Timur, 1402'de Yıldırım'ı yendi.
Yıldırım'ın oğlu Musa Çelebi, 1411'de İstanbul'u kuşattıysa da alamadı. Yıldırım'ın torunu II. Murat'ın 1422'nin 15 haziranından 24 ağustosuna kadar süren pek şiddetli savaşlara sahne olan kuşatması, artık şehrin son günlerini yaşadığını gösterdi. Anadolu'da bir ayaklanma olması, Bizans'ı bu defada kurtardı. Fakat II. Murat'ın oğlu II. Mehmet, şehri almayı hemen hemen bir sabit fikir haline getirmişti. 29 Mayıs 1453'te İstanbul'u alarak Ortaçağ'a son verdi.
İSTANBUL SEMT İSİMLERİNİN HİKAYELERİ
İstanbul’un birçok semtleri adlarını oradaki büyük camilerden almıştır: Beyazıt, Sultanahmet, Ayasofya gibi. Birçok semtlerin adı da orada oturmuş, ya da eser bırakmış kimselerden gelir. Ayrıca çeşitli tarihi olaylar, yapılar, çeşmeler de semtlere ad vermiştir. Araştırmalarımın sonucu olan bir kaçtanesini burda sizlere sunuyorum.
Aksaray – Aksaray'dan gelenler buraya yerleştirilmiştir. Bu semt adını bu günkü Aksaray Şehrinden gelenler vermiştir.
Ahırkapı - Padişah sarayının sonunda ki has ahırın (Padişahın atlarının barındığı ahır) yanında olduğu için Ahır Kapısı diye anılmıştır.
Akaretler - Sultan Abdulaziz Taşlıkta Aziziye camiinin giderlerini karşılamak üzere bir vakıf kurmuştur. Bu vakfa gelir sağlamak için de gelir getiren anlamında Akaretler yaptırmayı planlamıştır. Bu planı bitirmek ise II.Abdulhamit'e nasip olmuştur. Bu yüzden semtede Akaretler denmiştir.
Altunizade - Altunizade İsmail Zühtü Paşa'nın yaptırdığı cami, semtinde bu adla anılmasına sebep olmuşştur. Zühtü Paşa'nın babası altın alım satımı ile iştigal ettiğinden Zühtü Paşa'ya da Altunizade denmiştir.
Arnavutköy – Önceleri, Boğaziçi’nin bu sevimli semtinde Arnavutlar oturduğu için buraya bu ad takılmıştı.
Ataköy - Ataköy'ün eski adı Baruthane dir. II.Mahmut tarafından buraya baruthane yapılmıştır. O zamanlar Ataköy (İstanbul'un dışı sayıldığından baruthane yapımı için uygun bir alan olarak görülmüştür.) Daha sonraları Emlak ve Kredi Bankası bu bölgeye 50 - 60 bin nüfuslu bir yerleşim yeri kurmuştur(1950). Yeni yerleşim yerinin adı da Ataköy olur.
Ayazağa - İsmini yeni çeri kethudası Ayaz Ağa'nın çiftliğinden almıştır. Abdulaziz döneminde buraya yaptırılan saray bugün binicilik okulu olarak kullanılmaktadır.
Ayrılık Çeşmesi (Haydarpaşa’da) – Eskiden hac alayı bu çeşme çevresinde toplanır, oradan yola çıkardı. Hacca gidenler eşlerine, dostlarına orada veda ederek ayrılırlardı.
Bağlarbaşı - Çok eskiden bir Ermeni manastırına ait bağların başladığı yermiş. Zamanla oraya Bağlarbaşı denmiştir.
Balat - Rumca saray anlamına gelen palation sözcüğünden geldiği söylenir. Önceleri İstanbul'un kapılarından birine verilin bu ad, sonraları semtin adı olmuştur.
Bebek - Fatih Sultan Mehmet Han buranın muhafazası için gönderdiği komutanın lakabından gelmektedir. (Bebek Çelebi Bebek Çavuş)
Bedesten - Arapça bir söz olan Bezzaz dan türetilmiştir. Bez, kumaş taciri, Manifaturacı anlamına geliyor. Kumaş tacirlerinin bulunduğu yere de bezzazistan denildiğinden. zamanla halk arasında ağza kolay gelmesinden dolayı bedestan'a dönüşmüştür.
Beylerbeyi – III. Murat devri beylerbeylerinden Mehmet Paşa’nın yalısını bulunduğu için köye bu ad verilmiştir.
Cihangir – Kanuni Sultan Süleyman pek sevdiği oğlu Cihangir için burada bir cami yaptırmıştı. Semt adını bu Cihangir Camisi’ nden almıştır.
Çarşamba – Samsun Çarşamba ovasından gelenler yerleştirildiği için buraya da Çarşamba denilmiştir.
Çengelköy – XIX. Yüzyılda Kaptan-ı deryalıklarda, valiliklerde bulunmuş, yiğitliğiyle tanınmış Çengeloğlu Tahir Paşa burada bir mescit yaptırmıştı.
Harem – Üsküdar Sarayı’ nın harem dairesine gidecekler bu iskeleye çıkarlardı.
Haydarpaşa – III. Selim vezirlerinden Haydar Paşa oradaki kışlayı yaptırmıştı.
İhsaniye – Selimiye kışlası ile Karacaahmet arasındaki bu mahallenin bulunduğu yerde eskiden bir saray vardı. Padişah yıkılmaya yüz tutan bu sarayın arsasını halka “ihsan” ettiği (bağışlandığı) için semtin adı “İhsaniye” kalmıştır.
Kabataş – İskelenin bulunduğu yerde eskiden büyük bir taş vardı. Osmanlı devri ileri gelenlerinden “Köse Kahya” diye tanınmış Mustafa Necip çelebi bu taşı yontturup iskele haline getirdi.
Kadıköy – Bugün Osmanağa Camisi diye anılan caminin yerinde eskiden Kadı Mehmet Efendi’nin yaptırdığı bir mescit vardı. Semtin adı bundan dolayı “Kadıköy” kalmıştır. Bugünkü camiyi I. Ahmet devrinde Babüssaade Ağası Osman Ağa yaptırmıştır. Diğer bazı kaynaklara göre Bizans’ın fethinden sonra burası İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey’e bağışlanmış, bundan ötürüde semt “Kadıköy” adını almıştır.
Kanlıca - Bu bölgeye Kanuni Sultan Süleyman tarafından Anadoludan Türkmen ve göcebe bazı türk kabileleri getirtilip yerleştirilmiştir. Bu göçebelerin buraya yerleşmeleri kağnılarla olduğu ve çok uzun bir süre içinde ancak yerleşebildikleri için halk arasında bu bölgeye Kağnıca, sonralarıda Kanlıca denmiştir.
Kuzguncuk – Fatih Sultan Mehmet devrinde, Kuzgun Baba diye anılan bir derviş burada oturmuştu.
Taksim - İstanbul sularının bir bölümünün buradan taksimi yapıldığı için burasıda suların taksimi (ayrımı) yapılan yer olarak kalmıştır
Üsküdar – Farsça “Konak” anlamına gelir. Eskiden Anadolu’ya İran’a, Arabistan’a gidip gelen kervanlar burada konaklardı.
Vaniköy – Eski adı Papazbahçesi’ydi. IV. Mehmet, Şeyh-i Sultani Esseyit Mehmet Vani (Vanlı) ye bu yerleri hediye etti, o da kendisine burada bir yalı, bir iki ev yaptırdı.
YEDİ TEPE
İstanbul'un, surları içinde kalan bölümünün, yedi tepe üzerinde kurulduğu söylenir.
Bu tepelerin yerleri:
1- Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camiinin bulunduğu tepe.
2- Çemberlitaş ve Nuriosmaniye Camiinin bulunduğu tepe.
3- Beyazıt Camii, Üniversite ve Süleymaniye'nin bulunduğu tepe.
4- Fatih Camiinin bulunduğu tepe.
5- Yavuz Selim Camiinin bulunduğu tepe.
6- Edirnekapı semtinde, Mihrimah Sultan Camiinin bulunduğu tepe.
7- Kocamustafapaşa semtinin bulunduğu tepe.
Bunlardan başka, İstanbul'da surların dışında kalan ünlü tepeler şunlardır:
Beykoz'da Yuşa Tepesi, Rumelihisarı'ndaki Şehitlik Tepesi, Sarıyer'de Maden Tepesi, Paşabahçe'de Karlıtepe, Beyoğlu'nda Tepebaşı ve Fetihtepe; Şişli'de Hürriyet Tepesi, Gayrettepe, Esentepe, Kuştepe, Köğıthane'de Nurtepe, Şirintepe Seyrantepe, Gültepe, Çeliktepe; Kadıköy'de Fikirtepe, Göztepe; Usküdar'da lcadiye Tepesi, Sultantepe, Nakkaştepe, Büyük Çamlıca ve Küçük Çamlıca tepeleri.
AKARSULARI
İstanbul'da büyük akarsu yoktur. En büyüğü Riva çayıdır. Kocaeli topraklarından çıkar ve Çayağzı (Riva) Köyü yakınlarında Karadeniz'e dökülür. Uzunluğu 65 kilometredir. Yeşilçay (Ağva), Çanak Deresi, Şile batısında Uludere'de Karadeniz'e dökülür.
Boğaz'ın batı kesiminde İstinye Deresi ve Büyükdere, (1 5 km.) Haliç'e dökülen Köğıthane (12,5 km) ve Alibey dereleri (5 km), Küçükçekmece Gölüne dökülen Sazlıdere, Büyükçekmece Gölüne dökülen Karasu Deresi, Terkos Gölüne dökülen Istıranca Deresi, İstanbul'un önemli akarsularıdır.
Bunlardan başka birçoğu gezi ve eğlence yeri olan dereler de vardır. Kadıköy'de Kurbağalıdere (20 km) Boğaz'da Göksu, Küçüksu (16,1 km), Elmalı, Baltalimanı (15 km), Belgrad, Sarıyer dereleri küçük akarsulardır.
İÇME SULARI
İstanbul'da şehir suyu olarak kullanılan Terkos Gölü suyu, Kırkçeşme Suyu; Elmalı, Ömerli, Alibey, Darlık, Sazlıdere ve İsaköy barajlarının suları, içilebilecek niteliktedir. Ayrıca üstün nitelikte ünlü içme suları şunlardır:
Kağıthane ve Kemerburgaz'daki kaynaklardan sağlanan Hamidiye Suyu, Ayazağa'da Dertlipınar Suyu, Baltalimanı'nda Kanlıkavak Suyu, Sarıyer'de Çırçır Suyu, Kestane Suyu, Hünkör Suyu, Tomruk Suyu, Büyükdere'de Sultan Suyu, Kocataş Suyu, Kireçburnu'nda Kefeli Suyu, Alibeyköy'ünde Kese Suyu Rumeli yakasındadır.
Anadolu yakasında, Alemdağ'daki kaynaklardan sağlanan Taşdelen Suyu, Sırmakeş Suyu, Defneli Suyu, Göztepe Suyu,
Alemdağ Suyu, Mütevelli Suyu, Çubuklu'da Çubuklu Suyu, Beykoz'da Karakulak Suyu, Kadıköy çeşmelerinden akıtılan Kayışdağı Suyu, Büyük Çamlıca'da Tomruk Suyu, Acıbadem'de Küçük Çamlıca Suyu, Yakacık'ta Ayazma Suyu ve Şeker Suyu üstün nitelikli kaynak sularıdır.
GÖLLERİ
İstanbul'un üç önemli gölü vardır: Terkos, Küçükçekmece, Büyükçekmece gölleri. ,
Bu göller, vadilerin sular altında kalmasından sonra meydana gelmiştir. Terkos Gölü denizden ilişkisini kestiği için suları tatlıdır. Küçük ve Büyükçekmece gölleri denize açık bulunduğundan suları tuzludur.
TERKOS GÖLÜ
Karadeniz kıyısındadır. Yüzölçümü 25 kilometre karedir. lstıranca Çayı ile beslenir. Suyu tatlıdır. Gölün kenarında Terkos Köyü bulunur.
İstanbul'a geniş borularla su gönderilir. Suyun fazlası Yalancı Boğaz'dan Karadeniz'e akar.
KÜÇÜKÇEKMECE GÖLÜ
İstanbul'un 24 kilometre batısında ve Marmara Denizi kıyısındadır. Yüzölçümü 16 kilometre karedir. Suyunu Sazlıdere'den alır. Marmara Denizi'nden bir setle ayrılmıştır. Fazla suları Marmara Denizi'ne dar bir ayakla akar. Suları sığdır.
BÜYÜKÇEKMECE GÖLÜ
Mimar Sinan Bucağının bulunduğu yerde ve Marmara kıyısındadır. Yüzölçümü 11 kilometre karedir. Suları derin değildir. Karasu Deresiyle beslenir.
Büyükçekmece Gölü de Marmara Denizi'nden bir setle ayrılır, fakat denizle bağlantılıdır.
BARAJ GÖLLERİ
İstanbul'da baraj gölleri de vardır. Bunlardan en tanınmış olanları Elmalı Baraj Gölü, Omerli Baraj Gölü ve Alibey Baraj Gölüdür. Ayrıca Darlık, Sazlıdere ve İsaköy barallarının gerisinde birer baraj gölü meydana gelmiştir.
DENİZLER VE KIYILARI
İstanbul'un Karadeniz'de Marmara Denizi'nde Istanbul Boğazı'nda, Haliçte, Adalar'da kıyıları vardır. Bu kıyılardan her birinin ayrı bir özelliği olan semtler, köyler, liman ve iskeleler bulunur. Kıyıları boyunca yer yer körfezler, koylar, burunlar,dik ve alçak kıyılar kumsallar ve plajlar yer alır.
İSTANBUL BOĞAZI
Karadeniz'le Marmara Denizi'ni birleştirir. Uzunluğu düz olarak 30 kilometredir. Girinti ve çıkıntılar hesaba katılınca kiyıların uzunluğu ortaya çıkar. Rumeli yakasında Rumeli Feneri'nden Haliç kıyılarını dolaşarak Ahırkapı Fenerine kadar 55 kilometre, Anadolu yakasında Anadolu Feneriyle Kızkulesi arası 35 kilometre, Selimiye önündeki Kayak Burnu'na kadar 36 kilometredir. Boğazın genişliği Anadolu Feneri ile Rumeli Feneri arasında 3600 metre, Anadoluhisarı ile Rumelihisarı arasında 760 metredir. Boğaz'ın en derin yeri Bebek'le Kandilli arasında 120 metredir.
İstanbul Boğazı'nda su yüzünde Karadeniz'den Marmara'ya, su altında Marmara'dan Karadeniz'e akıntılar vardır. Su yüzeyinde yer yer ters akıntılar da görülür.
HALİÇ
Batılıların Altın Boynuz (Corne d'Or) diye adlandırdığı Haliç, lstanbul'la Beyoğlu arasında, genişliği yaklaşık 500 metre, uzunluğu 5 kilometre olan bir iç limandır. İstanbul yakasında
Cibali, Ayakapı, Fener, Balat, Ayvansaray, Defterdar, Eyüp semtleri, Beyoğlu yakasında Kasımpaşa, Hasköy, Halıcıoğlu, Sütlüce, Karaağaç semtleri bulunur. Son yıllarda girişilen yoğun çalışmalarla Haliç kıyıları temizlenmekte eski tarihi güzelliğine kavuşturulmaktadır.
İKLİMİ
İstanbul'da genel olarak Akdeniz iklim koşulları etkisini yürütür. Bu iklim, kıyı bölgelerle iç kesimlerde biraz ayrılıklar gösterir.
Bilindiği gibi, Akdeniz ikliminde yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. İstanbul iklimi, bir yandan Karadeniz'in bir yandan Balkanlar ve Anadolu kara ikliminin etkisiyle meydana gelmiş özel bir durum gösterir.
Kışın sık sık Balkanlardan gelen soğuk dalgalar etkisini sürdürürken, bir ara Karadeniz'in çisentili, yağışlı üşüten az soğuk havaları başlar. Bir bakarsınız Akdeniz etkisinin ılık lodoslu havaları baharı getirir gibi olur. Bu değişik durum kış boyunca birbirini izler.
Kandilli Rasathanesinin kaydettiği gözlemlere göre İstanbul'da yılın ortalama sıcaklığı 13,7 derece, ocak ayı ortalaması - 5 derece, temmuz ayı ortalaması, 22,7 derecedir. Yıllık yağış 789'mm.dir. Yağışların % 38'i kış % 1 8'i ilkbahar, % 13'ü yaz, % 31' sonbahar mevsimindedir. İstanbul İlinde Göztepe, Sarıyer, Kartal, Şile, Florya, Yeniköy, Kumköy hava gözlem istasyonlarında birbirinden az çok ayrı sonuçlar alınmaktadır.
İstanbul'un Anadolu yakası Rumeli yakasından biraz daha sıcaktır. Florya'da en yüksek sıcaklık 27 derece, Göztepe'de 31 derecedir. Yıllık sıcaklık ortalaması Florya'da 13,6, Gözlepe'de 13,9 derecedir.
İlimizde, yazın genel olarak poyraz, kışın karayel, yıldız karayel ve lodos eser. Kıble ve lodos yağış getirir. Lodos, Marmara'da, karayel ve yıldız karayel Karadeniz'de fırtına yapar.
BİTKİ ÖRTÜSÜ
İstanbul İlinde hava durumu genel olarak Akdeniz iklimi özellikleri taşıdığından sıcak ve nemli hava etkisiyle çıplak yerlere hemen hemen rastlanmaz. Ormanlık alanlar korular, fundalıklar, çayırlar, otlaklar, yabani ot ve çiçek türleri her yerde görülür. İl sınırları içinde, muz, turunçgiller, çay, pamuk gibi birkaç türden başka her çeşit sebze ve meyve yetişir.
ORMANLARI
İstanbul'un arazisi engebeli ve nemli olduğundan orman yetişmesine çok elverişlidir. Yetişen ormanlar yüzyıllardan beri şehrin yakacak ihtiyacı için kesildiğinden toprağın ve iklimin gerektirdiği sıklıkta ve genişlikte ormanlar kalmamıştır.
İstanbul İlinde, 224 51 8 hektarı Anadolu yakasında 27 370 hektarı Trakya yakasında olmak üzere 251 888 hektar orman alanı vardır.
İstanbul hakkında bilmedikleriniz
İstanbul, 9 ayrı dil ve kültürde 33 farklı isimle anılıyor. İslambol’dan Dersaadet’e Stimbol’den Eskomboli’ye… Bir de semtleri var. Mesela Beşiktaş, Hz İsa’nın beşiğinin taşı! Peki Maçka’nın Rumca’da “kalın sopa” anlamına geldiğini biliyor musunuz?
Çeşitli dil ve medeniyetlerde farklı şekillerde adlandırılan İstanbul, Grekçe’de “Vizantion”, Latince’de “Bizantium, Antoninya, Alma Roma, Nova Roma”, Rumca’da “Konstantinopolis, Istinpolin, Megali Polis, Kalipolis”, Slavca’da “Çargrad, Konstantingrad”, Vikingce’de “Miklagord”, Ermenice’de “Vizant, Stimbol, Esdambol, Eskomboli”, Arapça’da “Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma”, Selçuklular’da “Konstantiniyye, Mahrusa-i Konstantiniyye, Stambul” ve Osmanlıca’da “Dersaadet, Deraliyye, Mahrusa-i Saltanat, Istanbul, Islambol, Darü’s-saltanat-ı Aliyye, Asitane-i Aliyye, Darü’l-Hilafetü’l Aliye, Payitaht-ı Saltanat, Dergah-ı Mualla, Südde-i Saadet” gibi bilinen farklı 33 isme sahip. Tarihçilere göre, İstanbul isminin nereden geldiğine yönelik bir rivayette de kent, Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildikten sonra nüfusun çoğunu Müslümanlar oluşturduğundan, bunu ifade etmek için “İslambol” adı kullanıldı. Kentin adının son şekli ise 1920 yılında Atatürk’ün şehrin ismini “İstanbul” olarak belirlemesiyle gerçekleştiği anlatılıyor.
Adalardan bir prens gelir bizlere
İstanbul’un ilçelerinden Adalar’ın yabancılar tarafından “Prens Adaları” olarak anıldığı, bunun nedeninin ise Roma ve Bizans devirlerinde prenslerin ve asillerin bu adalara sürgün edilmelerinden kaynaklandığı söyleniyor. Kınalıada’nın isminin, kırmızıya çalan demir oksitli toprağı, Sedef Adasının ise uzaktan bakıldığında bitki örtüsünün sedefe benzetilmesinden kaynaklandığı belirtiliyor.
Hz İsa’nın beşik taşı
Beşiktaş ise İstanbul’un fethi sırasında küçük bir Rum köyüydü. Bir rivayete göre, Barbaros Hayrettin Paşa’nın gemilerine demir attırıp halatlarını bağlamak amacıyla diktirdiği 5 adet taş direkten, bir diğer rivayete göre ise bir papazın bu semtte yaptırdığı kiliseye Kudüs’ten Hazreti İsa’nın yıkandığı “beşik taşı”nı getirtmesinden alıyor ismini.
Suların taksim edildiği yer
Eğlence mekânı olarak bilinen Taksim ise 1. Mahmut döneminde yapılmış olan meydanın köşesindeki sivri kubbeli yapıdan adını alıyor. Bu yapının ismi ise kente ilk defa kuzey ormanlarından su getirilip, suların taksim edildiği yer olarak bilinen “Maksem”den geliyor.
Bey’in oğlu
Beyoğlu semti adını, İslamiyet’i kabul edip burada oturmaya başlayan Pontus prensinden veya ‘Bey Oğlu’ diye anılan Venedik prensinin burada oturmasından almış.
Tarihi yarımadada turistlerin gözbebeği Eminönü ilçesinde, Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren “Gümrük Eminliği” binası bulunduğu için “Eminlik Önü” diye anılıyordu. Semtin adı zamanla bugünkü haline dönüştü.
Avcıların bıldırcını
Tarihi Osmanlı’ya dayanan ve 1912 Balkan Savaşı sonrasında Bulgaristan’dan gelen Türkler’in yerleştirildiği “Avcılar” ilçesi adını, “sonbaharda kuzeyden gelen bıldırcın sürüleri ve av hayvanlarının burada çok olmasından” alırken, “Ambarlı” semtinin adı “1924 yılında mübadeleyle giden Rum çiftçilerin köyünde ambarlarının bulunduğu yer olmasından, Denizköşkler ise eskiden İstanbullular’ın denize girdikleri sayfiye yerlerinden biri olmasından geliyor.
40 tür üzüm nerede yetişir?
Osmanlı döneminde yine Rumların yaşadığı köylerden biri olan Bağcılar ilçesi, 1929 yılında Bulgaristan’dan gelenlerin “Çıfıtburgaz” olarak bilinen bu çiftlik arazisine yerleştirilmesi ve devlet tarafından temin edilen üzüm fidelerinin burada yetiştirilmesi nedeniyle bu adla anıldı. İlçede, eskiden 40 değişik türde üzüm yetiştiriliyordu. Yenibosna semtinin ilk adının, “Saraybosna” olduğu biliniyor. Bir rivayete göre Osmanlı döneminde Saraybosna yakınlarında yararlılık gösteren bir beye tımar olarak verilmesinden dolayı semt bu adı aldı.
Eskinin Uzunköy’ü, Atatürk’ün Bakırköy’ü
Bizans döneminde ismi ‘Makri Hori’ (Uzun köy) olan semt, 14. yüzyılda Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra ‘Makriköy’ olarak anılmaya başlandı. Cumhuriyet’in kurulmasının ardından Türkiye sınırları içerisinde kalan yabancı kökenli isimlerin değiştirilmesi sırasında Atatürk’ün isteğiyle semt, Bakırköy adını aldı. Florya’nın ismi hakkında ise pek çok rivayet bulunuyor. Reşad Ekrem Koçu’ya göre, İskender Çelebi, Arnavutluk’un Florina kasabasındandı ve inşa ettirdiği bahçeye verdiği bu isim, zamanla “Florya” adına dönüştü. Bebek semti ismini, Sultan Fatih’in Rumeli Hisarı’nın yapımı ve kuşatması sırasında bölge asayişini sağlamak için “Bebek Çelebi” lakaplı bir bölük başı tayin etmesinden alıyor.‘Gala’ kelimesi Rumca’da ‘süt’ anlamı taşıyor ve semtteki süthanelere gönderme yapılarak ‘Galata’ ismi türetildi. Diğer bir anlatıya göre de bu isim, İtalyanca’da ‘denize inen yol’ anlamına gelen ‘galata’ kelimesinden geldi.
Kilisenin uçan taşları
Rivayete göre Kabataş, yıldırım düşmesi sonucu Güngörmez Kilisesinin havaya uçan taşlarından birinin buraya düşmesinden alıyor adını. Maçka, Rumca’da “kalın sopa” anlamına gelen “Matsouka” ya da “maçugah (nişangah)” sözcüğünden doğdu.
Zamanın Osmanlı sultanlarından biri bir gün emir vererek İstanbul’un havası en temiz semtinin bulunmasını ister. Nasıl ölçüleceği konusunda ise vezirlerden yardım ister. Vezirlerden biri her semte kanlı et bulunan direklerin asılmasını, en geç bozulan etin olduğu direğin havası en temiz semt olacağını söyler. Kanlıca, büyük arayla birinci olur ve sultan emir vererek buraya ‘Kanlıca’ ismini verir.” Bizans’ın ‘Skutari’ denilen ve şehrin Anadolu yakasında bulunan askeri birliklerinden gelen ‘Skutarion, zamanla değişerek Üsküdar oldu.
Has ahırın yedi kapısından biri
Aksaray”ın, Fatih Sultan Mehmet’in sadrazamı İshak Paşa’nın İç Anadolu Bölgesi’ndeki Aksaray’ı ele geçirdikten sonra o bölgede yaşayanları buraya gönderdiği ve semtin adının buradan geldiği, “Ahırkapı”nın, Marmara Denizi’nin kıyısında yer alan ve padişah atlarının bulunduğu “Has Ahır”ın 7 kapısından birisinin bu semtte bulunmasından kaynaklandığı biliniyor.
Tevfik Fikret’in kuş yuvası
Aşiyan semti, Tevfik Fikret’in burada bulunan ve Farsça’da “kuş yuvası” anlamına gelen “Aşiyan” adlı evinden alıyor adını. Bağlarbaşı’ nın ise dönemin ünlü bağ ve bahçelerin burada yer alması nedeniyle bu adı aldığı belirtiliyor. Beyazıt Sultan II. Beyazıt’ın semtte kendi ismiyle anılan bir külliye yaptırmasından geldiği biliniyor. Bizans’ın en önemli meydanlarından Constantinus Forumu’nun büyük sütunlarından birisi olan Çemberlitaş, bulunduğu bu semte adını verdi.
Madam Feri’nin Feriköy’ü
Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde yaşayan ‘Madam Feri’ye bölge toprakları bağışlandı ve semtin ismi bu şekilde oluştu. Teşvikiye İsmi, Sultan Abdülmecit’in, bölgede yeni bir mahalle kurulması için teşvikte bulunmasından geldiği ve bu durumun, Rumeli ile Valikonağı caddelerinin kesiştiği noktada bulunan bir taş kitabede de belgelendiği biliniyor.
Şeyhülislam Veli Efendi’nin sahibi olduğu topraklar üzerine kurulan hipodrom, semte de Veliefendi ismini verdi.”
Kaynak: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş’nin “İstanbul’un İlçe ve Semt İsimleri-1” adlı kitabından.
:rolleyes:
