2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: Dünyayı terketmek

    Share
  1. #1
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Dünyayı terketmek

    ONU KÖTÜLEMEK
    Dünyayı zem hakkında inen âyetler ve emsali pek
    çoktur. Denilebilir ki, Kur'ân-ı Kerim'in ekserisi dünyayı
    aşağılamak, onu insanların gözünden düşürmek ve Ahirete yönelmelerini sağlamayı telkin eder. Hattâ peygamberlerin umacı da budur, onlar insanlığa ancak bunun için
    gönderilmişlerdir.
    E-J cihet açık olduğu için bu konuda âyet nakletmeyi
    yersiz gürdük, yalnız bu mesele ile ilgili olan hadislerin bir
    kısmını nakledeceğiz.
    Rivayete göre Peygamber'imiz (s.a.s.) bir gün yolda
    yüniıken bir koyun leşine rastlar, yanındakilere:
    -"Bu l-.oyun leşine, sahibinin önem vermediğini kabul
    eder misiniz?" diye sordu.
    ş Sahâbiler: "Evet kabul ederiz, önem vermediği için onu
    l çöpe attılar" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygam-
    ber'imiz sahâhilere buyurdu ki:
    "Nefsimi kudreti elinde tutan Allah'a yemin ederim ki,
    Allah katmda dünya, şu koyun leşinin sahibinin gözünde
    olduğundan daha değersizdir. Eğer Allah katmda dünya bir

    sivri sinek kanadı kadar değer taşısaydı, ondan kâfirlere bir
    içim su bile vermezdi."
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    ''Dünya mü'minin zindanı ve kâfirin cennetidir."
    Peygamber'imiz (s.P.s.) buyuruyor ki:
    "Dünya lanete uğramıştır. Allah rızası için olan-
    lar dışında dünyadaki her şey de lanete uğramıştır."
    Ebû Musa el-Eş'arî'nin bildirdiğine göre; Peygam-
    ber'imiz (s.a.s.) söyle buyuruyor:
    "Dünyayı seven, Ahiretine zarar verir, Ahireti seven
    dünyasına zarar verir. Buna göre kalıcı (baki) olanı geçici
    (fani) olana tercih ediniz."
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Dünyaya, gönül vermek, bütün günahların ba-
    şıdır.
    Sahâbilerden Zeyd İbni Erkam (r.a.) buyurur: "Bir gün,
    Hz. Ebû Bekr'in (r.a.) yanında oturuyordum. Bir ara su is-
    teyince ona bal ile tatlandırılmış su getirdiler. Şerbeti ağzına
    götürürken bir anda vazgeçerek ağlamaya başladı, onun
    gözyaşları yanındakileri de ağlattı. Yanındakiler sustu, fakat
    onun gözyaşları bir türlü dinmedi. Bir ara ağlamasının
    şiddeti daha da arttı. Devamlı hüngür hüngür ağladığı için
    yanındakiler, neden gözyaşı döktüğünü ona sormaya fırsat
    bulamayacaklarını sandılar.

    Fakat bir müddet sonra ağlamayı kesti ve gözlerini şi-
    lince yanındakiler ona: "Ey Allah'ın Rasûlü'nün halifesi! Seni
    ağlatan nedir?" diye sordular, O da şöyle cevap buyurdu:
    "Bir gün Peygamber'imiz ile birlikte idim, O'nu ken-
    dinden bir şeyi kovarken gördüm, yanında başka kimse
    yoktu: "Ey Allah'ın Rasûlü! Kendinden uzaklaştırmak
    istediğin şey nedir?" diye sordum, bana şu cevabı verdi:
    -"Şu dünya gözümün önüne dikildi, ona:
    -"Defol! Uzaklaş benden!" dedim, sonra bana dönerek:
    Sen beni başından savdın, ama senden sonra gelenler
    elimden yakalarını kurtaramayacaklardır, dedi."
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki: -"Ebedilik yurdu-
    nun varlığına inandıktan sonra aldatma yurdunun peşinden
    koşan kimse, ne kadar şaşkındır!"
    Rivayet edildiğine göre, bir gün Peygamber'imiz
    (s.a.s.), bir çöplüğün başında durarak sahâbilere: -"Gelin
    dünyâyı görün" diye seslendi; sonra çöplükten çürük bir bez
    parçası ile kararmış bir kemik parçası aldı ve sahâ-bilere
    şöyle dedi: "Çöplük dünyayı temsil eder, şu paçavra dünya
    gü-zelliklerinin bir gün çürüyüp onun gib olacağını gösterir,
    dünyada gördüğüm canlı vücutlar da bir gün çürük kemiğe
    dönüşecektir."
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    -"Dünya tatlı bir yeşilliktir, Allah yeryüzünü şimdi size
    devretti; ne yapacağınızı gözlüyor. Dünya israiloğullannın ö-


    nüne yayılınca ve üzerindeki hakimiyetleri pekişince şaşı-
    rarak süslere, elbiselere, tatlı kokulara ve kadınlara daldılar.
    Hz. İsa, onlara: "Dünyayı ilâh tutmayınız ki o da sizi
    köleleştirmesin. Hazinelerinizi, onlan kaybetmeyecek olan
    Allah'ın katında biriktiriniz. Çünki dünyada biriktirilen
    hazinelerin başına bir kaza geleceğinden her zaman endişe
    edilir. Oysa ki, Allah'ın katında hazine sahibi olanın kazadan
    kor-kusu yoktur.
    Yine Hz. İsa (a.s.) buyurur ki:
    -Ey Havarilerim! Dünyayı sizin için yüzüstü yere
    yatırdım, benden sonra bir daha belini doğrultmasına imkân
    vermeyiniz. Zira dünyanın çirkin taraflarından biri, orada
    Allah'a karşı gelinmesidir. Yine onun diğer bir çirkin yönü,
    ona yüz çevirmeden Ahiretin ele geçirilmemesidir.
    Ey havarilerim! Dünyayı üzerinde geçilip gidilecek
    bir köprü kabul ediniz, onu kalıcı bir yurt sayıp imar etmeye
    kalkışmayınız. Biliniz ki, her günahın kaynağı dünya sevgisi-
    dir. Nice bir anlık azgın arzular sahiplerine uzun acılara mal
    olmuştur.
    Dünyayı önünüzde çökerttim ve söz de sırtına bindiniz.
    Sakın orada krallar ile ve kadınlar ile çatışmaya girişmeyiniz.
    Krallar ile dünya üzerindeki çekişmeye kalkışmayınız, çünkü
    onları dünyâları ile başbaşa bıraktıkça size dokunmazlar. Ka-
    dınlara gelince onlara tutulmaktan namaz ve oruç sayesinde
    kaçınınız.

    Dünya hem isteyen, hem de istenen bir şeydir. Dün-
    yadaki azıklarını tamamlasınlar diye, âhireti gaye edinenlerin
    dünya, peşlerinden koşar. Buna karşılık dünya düşkünlerini
    de âhiret arar, ölüm gelip de yakalayıncaya kadar.
    Musa Bin Yesar'ın rivayetine göre: Peygamber'imiz
    (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Yüce Allah'ın, yarattıkları içinde en nefret ettiği varlık,
    dünyadır, yarattığından beri onun hiçbir tarafına bakma-
    mıştır."
    Rivayet edildiğine göre, bir gün Hz. Süleyman Bin
    Davud (a.s.) üzerini gölgeleyen kuşlar, sağında ve solunda
    insanlar ve cinlerden meydana gelmiş maiyyet kıtası ara-
    sında yürürken İsrailoğullarından bir abid ile karşılaşır.
    İsrailoğlu âbid ona der ki: "Yâ Süleyman İbni Dâvud,
    yemin ederim ki; Allah sana gerçekten muhteşem bir
    saltanat bağışladı."
    Hz. Süleyman bunu işitti ve İsrailoğlu âbide şu cevabı
    verdi: "Mü'minin amel defterine yazılan bir teşbih Süleyman
    İbni Davud'a verilen parlak saltanattan daha hayırlıdır.
    Çünkü Süleyman'a verilen saltanat geçicidir, ama mü'-
    minin teşbih sevabı kalıcıdır."
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    -"Servet biriktirme hırsı sizi baştan çıkardı. Ademoğlu:
    "Malım, malım" der durur. Oysa ki, yiyip tükettiğinden, giyip

  2. #2
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Dünyayı terketmek

    eskittiğinden ve sadaka olarak verip geri kalanını bırak-
    tığından başka ne malın var ki?!"
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyurur ki:
    "Dünya yurtsuzların yurdudur ve züğürtlerin servetidir.
    Dünya için aklı olmayanlar, varlık biriktirir, onun uğruna câ-
    hiller çatışmaya girişir, ondan dolayı anlayışsızlar kıskançlığa
    kapılır, onun peşinden ancak kesin imana sahip olmayanlar
    koşar."
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Birinci derecede dünyaya önem veren kimsenin, Al-
    lâh'dan hiç bir şey beklemeye yüzü olamaz. Ulu Allah dört
    hasleti onun kalbinden hiç çıkarmaz:
    1- Kurtuluşu olmayan bir endişe,
    2- Hiç boş vakit bırakmayan kesintisiz bir meşguliyet,
    3- Hiçbir zenginliğe varamayan fakirlik,
    4- Hedefine varması imkânsız bir ihtiras.
    Sahâbilerden Ebû Hureyre (r.a.) buyurur: f.
    -"Bir gün Peygamber'imiz bana: "Yâ Ebâ Hureyre!
    Sana bütün içyüzü ile dünyayı göstereyim, ister misin?" dedi,
    ben de "Evet isterim, yâ Rasûlallah" diye cevap verdim.
    Bunun üzerine elimden tutarak beni Medine'nin kuru
    derelerinden birine götürdü, karşımızda insan başları, insan
    tersi, paçavralar ve kemik parçalarından ibaret bir çöp yığını
    duruyordu.
    12

    Bu manzara karşısında Peygamber'imiz şöyle buyurdu:
    "Yâ Ebâ Hureyre! Şu başlar da sizin gibi muhteris ve sizin
    qibi uzak vadeli emeller peşinden koşan insanların başlan
    idi şimdi çıplak kemik haline geldiler, daha sonra da
    rüzgârda uçuşan toza dönüşeceklerdir.
    Şu tersler de onların çeşit çeşit yiyecekleri idi, nereden
    kazanmışlar ise kazanmışlar ve midelerine indirmişlerdi,
    şimdi insanların, yanlarından tiksinti ile kaçıştığı pislikler
    haline girdiler.
    Şu paçavralar onların nişan takıntıları ve elbiseleri idi,
    şimdi rüzgârda uçuşuyorlar. Şu kemik parçaları da onların
    binek hayvanlarına ait idi, onların sırtında belde belde do-
    laşırlardı. Binaen aleyh dünya üzerine ağlamak isteyen ağ-
    layabilir."
    Önce sessizce dökülmeye başlayan gözyaşlanmız, git-
    gide yerini hüngür hüngür ağlamaya bıraktı.
    Rivayet olunur ki; Allah (c.c.) Hz. Adem(a.s.)'i yeryü-
    züne indirdiği zaman ona: 'Yıkılmak üzere bina yükselt ve
    ölmek için doğur" buyurmuştur.
    Davud İbni Hilâl (r.a.) der ki: "Hz. İbrahim'e indirilen
    sayfalarda şöyle yazar: "Ey dünya! Sen gözlerine girmek için
    süslenip püslendiğin iyi kullarımın gözünde ne kadar
    önemsizsin! Çünkü ben onların kalbine sana karşı nefret ve
    senden yüz çevirme duygusu koydum.
    Yarattığım varlıklar içinde nazarımda en önemsizi sen-
    sin, gelişmelerin cücedir ve yokluğa varır. Çünkü seni yarat-
    tığın gün devamlı kalmamana ve yok oluncaya kadar bir
    elde devamlı bulunmamana hüküm verdim, sana sahip
    olanların bütün cimrilik ve pintiliğine rağmen böyledir bu!
    Yürek-lerinden hoşnutluk doyarak kalblerini bağlılık
    istikameti üzerinde tutarak bana ibadet edenlere ne mutlu!
    Onlara müjdeler olsun ki, yaptıklarına vereceğim karşılık,
    kabirlerini üzerine dikilip huzuruma gelirlerken önlerinde
    yayılan göz kamaştırıcı bir nur, çevrelerini kuşatmış melekler
    kafilesi olacaktır, tâ ki dilekleri olan rahmetime ulaşmalarını
    sağlayıncaya kadar."
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Allah dünyayı yarattığından beri O, yer ile gök ara-
    sında kendi halinde bırakılmıştır, Allah onun tarafına hiç
    bakmaz. Kıyamet günü, dünya: 'Yâ Rabb'i! Bu gün beni
    dostlarının en küçük rütbelisine ver" der, Yüce Allah: "Ey
    hiçlik, Sus! Ben seni onlara, dünyada lâyık görmemiştim,
    şimdi hiç lâyık görür müyüm?"
    Rivayete göre, Hz. Adem (a.s.) yasaklanmış ağacın
    meyvesini yediği zaman, midesi içindeki ağırlığı çıkarmak
    üzere guruldamağa başladı. Oysa ki yasak meyveye
    gelinceye kadar hiç bir cennet yiyeceği midesini böyle
    bozmamıştı, za-ten o ağacın meyvesini yemeleri bu yüzden
    yasaklanmıştı.
    Midesi rahatsızlanan Hz. Adem Cennet içinde dolaş-
    maya başladı. Allah meleklerden birini onun ile konuşmaya,
    gönderdi, gelen melek ona:

    -"Ne istiyorsun?" diye sordu. Hz. Adem meleğe: "Mide-
    me çöken ağırlığı boşaltmak istiyorum" diye cevap verdi.
    Allah'ın talimatı üzerine Melek Adem'e şöyle dedi: "Mi-
    dene çöken ağırlığı nereye boşaltmak istiyorsun? Döşeğine
    mi, yaygılara mı, nehirlere mi yoksa ağaçların altlarına mı?!
    Burada böyle bir şey için uygun bir yer görüyor musun hiç?
    Doğruca dünyaya in!"
    Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu:
    - "Kıyamet günü Allah'ın huzuruna öyleleri gelecektir ki
    "Tıhame" dağı kadar amelleri olduğu halde cehenneme
    atılmaları emrolunacaktır."
    Dinleyen sahâbiler: "Yâ Rasûlallah! Bu kimseler namaz
    da kılıyorlar mıydı?" diye sordular. Peygamberimiz sahâ-
    bilere şöyle cevap verdi: "Evet, bunlar, namaz kılarlar, oruç
    tutarlar, hattâ gecenin bir bölümünü de ibadetle geçirirlerdi.
    Fakat karşılarına bir dünya varlığı çıktığı zaman üzerine
    çullanırlardı."
    Peygamberimiz bir hutbesinde şöyle buyurdu:
    -"Mü'min iki korku arasındadır. Biri geçip giden ömür-
    dür ki,'onun hakkında Allah'ın ne yaptığını bilmez, diğeri
    kalan ömürdür ki onun hakkında .Allah'ın ne hüküm vere-
    ceğini bilmez."
    "O halde herkes kendi kendine, dünyasından âhiretine,
    hayatından ölümüne ve gençliğinden yaşlılığına azık hazır-


    lamalıdır. Zira dünya sizler için yaratıldı, siz ise âhiret için ya-
    ratıldınız.
    Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki:
    ölümden sonra suâli gerektiren bir şey yoktur. Dünyadan
    sonra da ya cennet, ya cehennemden başka bir diyar yok-
    tur."
    Hz. İsa (a.s.) der ki: "Su ile ateş aynı kabda nasıl ba-
    rmamazsa, dünya sevgisi ile âhiret sevgisi bir mü'minin kal-
    binde öyle bağdaşmaz."
    Rivayet edildiğine göre, Cebrail (a.s.) Hz. Nuh'a (a.s.):
    "Ey peygamberlerin en uzun ömürlüsü, dünyayı nasıl bul-
    dun?" diye sorar.
    Hz. Nuh da:
    -"Karşılıklı iki kapısı olan bir ev gibi, birinden girdim
    öbüründen çıktım." der.
    Hz. İsa'ya "içinde devamlı barınacağın bir ev tutsana"
    derler. Hz. İsa da "Bizden öncekilerin bıraktıkları yıkıntılar
    yeter bize" diye cevap verir.
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Dünyadan sakının, çünkü, o Hârut ile Mâruf-
    dan daha büyüleyicidir."
    Hasan el-Basrî (r.a.) buyurur: "Peygamber'imiz (s.a.s.)
    bir gün sahabilerin karşısına geçerek onlara şöyle hitap etti:

    "Aranızda Allah'ın kendisini körlükten kurtararak görür
    hale getirmesini isteyen var mı? Beni dinleyiniz. Dünyaya
    tutulanların ve dünya ile ilgili uzak vadeli emeller besleyen-
    lere tutkunluk vermiştir ve emelleri ölçüsünde Allah (c.c.)
    kalblerini kör etmiştir.
    Buna karşılık dünyada gözü olmayanlara, ondan fazla
    bir şey beklemeyenlere Allah, ders görmeden ilim ve kılavuz-
    suz hidâyet vermiştir.
    Beni dinleyiniz! Sizden sonra öyle bir kavim gelecektir
    ki, saltanatları cinayet ve zulümsüz yürümeyecek, zengin-
    likleri cimrilik ve böbürlenmeden hali olmayacaktır. Sevgileri
    mutlaka azgın nefsi arzulara dayanacaktır.
    Beni iyi dinleyiniz! O günlere kalanlarınızdan zengin ol-
    mak ellerinde iken fakirliğe katlananlar, sevgiye layık iken
    nefrete karşı tahammül edenler, şöhret ve mevki elde ede-
    bilecekleri halde itilmeye kakılmaya hoşnutlukla dayananlar
    ve bütün bunları sırf Allah rızası için yapanlara Allah elli sıd-
    dık sevabı verir."
    Rivayet edildiğine göre bir gün Hz. İsa (a.s.) şimşekli,
    Sök gürültülü, sağnak bir yağmura tutulur, sığınacak bir yer
    arar, uzakta gözüne bir çadır ilişir, yanına varınca içerde bir
    kadının oturduğunu görür, bu yüzden oraya sığınmak iste-
    mez.
    Sağanak altında yürümeye devam ederken az sonra bir
    dağda bir mağaraya rastlar, kapısından içeri girmek üzere

    iken yerde bir arslanm yattığını görür, eli ile arslanın tüylerini
    okşayarak Allah'a şöyle seslenir:
    "Allah'ım! Her canlıya bir yuva verdin, tek bana bir
    yuva nasip eylemedin." Bunun üzerine Yüce Allah (c.c.)
    vahiy yolu ile O'na şöyle bildirir:
    "Senin yuvan benim rahmetimin karargâhıdır. Seni Kı-
    yamet Günü kendi kudretimden yarattığım yüz huri ile ev-
    lendireceğim, düğününde her bir yılı dünya ömrü kadar
    uzun olan dört bin yıl ziyafet vereceğim. Bir tellâla, emir ve-
    receğim, şöyle seslenecek: Dünyaya yüz vermeyenler ne-
    rede? Dünyadan el-etek çekmiş olan Meryem oğlu İsa'nın
    (a.s.) düğününe buyurun." Bu vahiy üzerine Hz. Isa şöyle
    der: "Vay, dünyaya tapanların başlarına gelene! Nasıl ölecek,
    dünyayı ve dünyadaki yaratıkları nasıl bırakacaklar? Dünya
    onları aldatıp durduğu halde onlar yine de ona hiç bir tered-
    düde kapılmadan güveniyorlar.
    O aldanmışlara yazıklar olsun! Nasıl dünya onlara hoş-
    lanmadıkları şeyleri göstermiş, onları sevdiklerinden ayırmış
    ve korktuklarını başlarına getirmiştir.
    Ana hedefi dünya ve işledikleri hep günah olanların
    vay başlarına gelene! Yarın günahları yüzünden nasıl rezil
    ola-caklardır."
    Söylendiğine göre ulu Allah (c.c.) Hz. Musa'ya (s.a.s.)
    şöyle vahyetti:

    -"Yâ Musa! Zâlimler yurdu (dünya) ile senin işin ne?
    Orası sana göre bir yurt değildir. Onunla İlgini kes, onu
    aklından çıkar, o ne körü bir yurttur!
    Yalnız orada iyi amel işleyenlere göre, o, ne güzel bir
    yurttur. Ya Musa, mazlumun hakkını alasıya kadar, ben zâli-
    min peşini katiyyen bırakmam."
    Rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz Ebû Ubey-
    de'yi (r-a-) Bahreyn'e gönderir, o da seferden mal getirir.
    İnsanlar, Ebû Ubeyde'nin döndüğünü duyunca sabah nama-
    zını Peygamberimiz ile birlikte kılmaya koşarlar. Pey-
    gamber'imiz (s.a.s.) namazdan sonra Mescid'den çıkarken
    sahabiler önüne diklirler. Onları böyle gören Peygamber'imiz
    gülümseyerek: "Sanıyorum ki, Ebû Ubeyde'nin bir şeyler
    getirdiğini duydunuz" der.
    Ensar: "Evet, yâ Rasûlallah" diye cevap verirler. Bunun
    üzerine Peygamber'imiz onlara şöyle buyurur:
    "Sevinin ve mutluluk emellerine kaptırın kendinizi ba-
    kalım! Allah'a yemin ederim ki, sizden yana korkum, fa-
    kirlikten değildir. Tersine dünyanın sizden öncekilere oldu-ğu
    Sibi sizin de önünüze bolluk yaymasından korkarım, geç-miş
    milletler gibi ondan daha yüksek pay alma yarışına
    Sirişirsiniz de Allah onları helak ettiği gibi sizi de helak eder."
    Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) der ki:
    'Peygamber'imiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Sizden yana
    en büyük korkum, Allah'ın sizin için yerden çıkardığı

    bereketler ile ilgilidir" Sahâbiler O'na sordu: "Yâ Rasû-
    lallah, yerin bereketleri nedir?"
    Peygamber'imiz: "Her türlü dünya varlığı" diye
    cevap verdi.
    Peygamber'imiz (s.a.s.) bir hadiste: "Dünya düşün-
    cesi ve sözü ile kalbinizi oyalamayınız" buyuruyor.
    Görülüyor ki, Peygamber'imiz dünyaya, değil göz koy-
    mayı onu anmayı bile yasaklamıştır.
    Ammar ibni Said der ki: "Hz. İsa havarileri ile birlikte
    gezide iken bir köye uğrar, köyün halkını yollara, öteye
    beriye serilmiş, ölüler olarak bulur. Arkadaşlarına: "Ey hava-
    riler cemaati bu köyün halkı Allah'ın gazabına uğrayarak
    ölmüş olmalıdır, böyle olmasaydı biribirlerini gömerlerdi"
    der.
    Havariler ona: "Ey Rûhullah, biz onların başlarına ge-
    lenleri bilmek isterdik" derler. Bunun üzerine Hz. İsa Allah'a
    yalvarır Allah da ona: "Karanlık basınca onlara seslen, sana
    cevap verirler" diye vahyeder.
    Akşam olunca Hz. Isa bir tümseğin üzerine çıkarak: "Ey
    köy halkı" diye seslenir. Bir ses ona: "Buyur ya Rûhullah"-
    diye cevap verir.
    Hz. İsa:
    - "Ne durumdasınız, başınızdan neler geçti?" diye sorar,
    "Akşam tasasız ve endişesiz uykuya yattık, sabah olunca ce-
    henneme yuvarlandık" diye cevap verir.

    Hz. İsa: "Başınıza bu hal neden geldi?" diye sorar,
    "Dünya'ya tapmamızdan ve Allah'ın emirlerine karşı gelen-
    lere boyun eğmemizden dolayı" diye cevap verir.
    Hz. İsa: "Dünya sevginiz nasıldı?" diye sorar, "Bebeğin
    annesini sevdiği gibi, yüzünü bize doğru döndüğü zaman
    sevinir, arkasını döndüğü zaman (işlerimiz ters gidince)
    üzülür, ağlardık" diye cevap verir,
    Hz. İsa: "Niye arkadaşların bana cevap vermiyor?"
    diye sorar, gizli ses: "Çünkü onların ağızlarına ateşten gemler
    vurulmuş ve gemlerin öbür ucu kaba ve sert meleklerin
    elinde" diye cevap verir.
    Hz. İsa: "Sen bana nasıl cevap verebiliyorsun" diye
    sorar, gizli ses; "Çünkü ben onların arasındaydım, ama
    onlardan değildim. "Senin yuvan benim rahmetimin karar-
    gâhıdır. Seni Kıyamet Günü kendi kudretimden yarattığım
    yüz huri ile evlendireceğim, düğününde her bir yılı dünya
    ömrü kadar uzun olan dört bin yıl ziyafet vereceğim. Bir
    tellâla, emir vereceğim, şöyle seslenecek: Dünyaya yüz ver-
    meyenler nerede? Dünyadan el-etek çekmiş olan Meryem
    oğlu İsa'nın (a.s.) düğününe buyurun." Bu vahiy üzerine Hz.
    Isa şöyle der: "Vay, dünyaya tapanların başlarına gelene!
    Nasıl ölecek, dünyayı ve dünyadaki yaratıkları nasıl bıra-
    kacaklar? Dünya onları aldatıp durduğu halde onlar yine de
    ona hiç bir tereddüde kapılmadan güveniyorlar.
    Havariler ona: "Ey Rûhullah, biz onların başlarına
    Selenleri bilmek isterdik" derler. Bunun üzerine Hz. İsa Al-
    lah'a yalvarır Allah da ona: "Karanlık basınca onlara seslen
    sana cevap verirler" diye vahyeder.
    Akşam olunca Hz. İsa bir tümseğin üzerine çıkarak: "Ey
    köy halkı" diye seslenir. Bîr ses ona: "Buyur ya Rûhullah"
    diye cevap verir. Hz. İsa:
    - "Ne durumdasınız, başınızdan neler geçti?" diye sorar,
    "Akşam tasasız ve endişesiz uykuya yattık, sabah olunca ce-
    henneme yuvarlandık" diye cevap verir.
    Hz. Isa: "Başınıza bu hal neden geldi?" diye sorar,
    "Dünya'ya tapmamızdan ve Allah'ın emirlerine karşı gelen-
    lere boyun eğmemizden dolayı" diye cevap verir.
    Hz. İsa: "Dünya" sevginiz nasıldı?" diye sorar, "Be-
    beğin annesini sevdiği gibi, yüzünü bize doğru döndüğü za-
    man sevinir, arkasını döndüğü zaman (işlerimiz ters gidince)
    üzülür, ağlardık" diye cevap verir.
    Hz. İsa: "Niye arkadaşların bana cevap vermiyor?'
    diye sorar, gizli ses: "Çünkü onların ağızlarına ateşten gemler
    vurulmuş ve gemlerin öbür ucu kaba ve sert meleklerin
    elinde" diye cevap verir.
    Hz. İsa: "Sen bana nasıl cevap verebiliyorsun" diye
    sorar, gizli ses; "Çünkü ben onların arasındaydım, ama on-
    lardan değildim.
    Fakat onlara gazap inince beni de içine aldı, şimdi
    cehennemin ağzına ellerim ile tutunmuş sarkık vaziyette du-
    ruyorum, kurtulur muyum, yoksa içine mi yuvarlanırım, bil-
    miyorum" der.
    Bunun üzerine Hz. İsa havarilere der ki: "Acı tuza
    batırılmış arpa ekmeği yiyerek kaba işlemeden elbise giymek
    ve çöplükte yatmak, dünya ve Ahiret afiyeti olunca çoktur
    bile."
    Sahabilerden Enes (r.a.) der ki: Peygamber'imiz
    (s.a.s.) Adila isminde bir devesi vardı, hiç bir deve onunla
    yarışamazdı. Fakat bir gün taşralı bir Arap devesi ile geldi,
    yapılan yarış sonunda onun devesi Peygamber'imizin deve-
    sini geçti, bu durum müslümanlara (sahabilere) dokundu.
    Durumun farkına varan Peygamber'imiz bize şöyle buyurdu:
    "Dünyada Allah bir şeyi yükseltince bir gün onu
    düşürmek O'nun kaçınılmaz hükmüdür."
    Hz. İsa şöyle der: "Denizin dalgalan üzerinde kim ev
    yapabilir? İşte sizin dünyanız da böyledir, o halde onu yurt
    edinmeyin."
    Hz. İsa'ya: "Bize Allah'ın sevgisin kazandıracak bir ilim
    öğret" derler, Hz. İsa da: "Dünyadan nefret ediniz ki, Allah
    sizi sevsin" diye cevap verir.
    Ebû'd-Derdâ der ki: "Peygamberimiz bir gün bize,
    benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız. Dün-
    ya gözünüzde önemini kaybeder, Ahireti tercih ederdiniz"
    buyurdu, sonra Ebu'd-Derdâ kendisinden şunları söylemiştir:
    Şimdi de eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz, başınızı alıp
    tepelere çıkar, halinize hüngür hüngür ağlayarak Allah'a
    yakanrdınız. Yanınıza yalnız zaruri ihtiyaçları alır kimseye
    emanet etmeksizin ve bir daha dönmemek üzere mallarınızı
    terkedip giderdiniz.
    Fakat uzun vadeli emeller kalbinizden Ahiret fikrini
    sildi, bütün emeklerinizin hedefi dünya oldu, bu yüzden hiç-
    bir şey bilmeyenler gibi oldunuz. Bazılarınız başına gelecek-
    lerden korktuğu için iç güdülerine körü körüne uyan hay-
    vanlardan daha kötü duruma geldi.
    Niye biribirinizi sevmiyorsunuz? Niye biribirinize doğru
    yolu tavsiye etmiyorsunuz? Oysa ki sizler Allah'ın dininde
    ortak olan kardeşlersiniz.
    Arzularınızın birbirlerinden ayrılmasının sebebi, içinizin
    bozukluğudur, oysa iyilikte birleşseniz biribirinizi severdiniz.
    Size ne oluyor ki, dünya işleri ile ilgili birbirinize nasihat
    verdiğiniz halde Ahiret konusunda birbirinize nasihat etmi-
    yorsunuz?! Hatta hiç biriniz sevdiği ve desteklediği kimseye
    bile Ahiret konusunda nasihat vermiyor.
    Bu durum, kalblerinizde iman zayıflığı olduğunu gös-
    terir. Ahiretin kâr ve zararına dünyanmki kadar yürekten
    inansanız, Ahiretin peşinden koşmayı, dünyaya tercih eder-
    diniz.
    Çünkü orası sizi daha çok ilgilendirir. Eğer: "Yakın
    menfaati sevmek kaçınılmaz bir insani temayüldür" derseniz,
    biz sizin dünyanın bir çok yakın vadeli menfaatlerinden,
    uzak vadeli hedefler uğruna fedakârlık ettiğinizi görüyoruz.

    Hatta belki de hiç bir zaman ulaşamayacağınız hedefler
    uğruna kendinizi türlü türlü sıkıntılara düşürüyor, değişik
    çarelere baş vuruyorsunuz. Ne fena kimselersiniz ki, içiniz-
    deki imanın tesir derecesinin bilinmesini sağlayacak derece-
    de imanınızı tatbiki hayatta gerçekleştirmiş değilsiniz.
    Eğer Muhammed'in (s.a.s.) getirdikleri hakkında bir
    şüpheniz varsa bize geliniz, size her şeyi açıklayalım, kalbleri-
    nizdeki kuşkuyu giderecek aydınlığı size gösterelim. Allah'a
    yemin ederim ki, siz akıldan yana eksik kimseler değilsiniz ki,
    sizi mazur görelim.
    Çünki dünyanızla ilgili konularda eğriyi doğrudan ayı-
    rabiliyor ve işleriniz karşısında isabetli tavır takınabiliyor-
    sunuz.
    Size ne oluyor ki, dünyanın elde ettiğiniz ufak bir ka-
    zancına seviniyor ve elden kaçırdığınız küçük kârlarına üzü-
    lüyorsunuz, budurum yüz ifadelerinizden belli olduğu gibi
    sözlü olarak da açığa çıkıyor, hoşunuza gitmeyen gelişmeleri
    "musibet" diye adlandırarak üzüntü sebebi yapıyorsunuz.
    Öte yandan çoğunuz dininde ağır kayıplara uğradığı
    halde hiç birinizin kılı kıpırdamıyor, bu alandaki kayıpların
    üzüntüsü hiç kimsenin yüzünde belirmiyor.
    Yemin ederim ki, Allah'ın sizin ile ilgisini kestiği
    kanatindeyim. Neden derseniz, çünkü hepiniz tanıdıklarını
    güleryüz ile karşılar, hiç biriniz dostunu, hoş görmeyeceği
    şekilde karşılamak istemez, "Aynı muameleyi de ben ondan
    görürüm" korkusu ile "İnsanlar arasındaki münasebetlerde
    bu inceliğin farkındasınız da Allah ile olan münasebet-
    lerinizde ayni hassasiyeti göstermemenin akıbetini bilmekten
    âciz misiniz?
    İşi gücü sahtekârlığa döktünüz, mer'alarınızda uzun
    vadeli ihtiraslardan dolayı hiçbir yeşillik bitmiyor! Ölümü in-
    kâr etmek üzere saf tutmuşsunuz. Allah'ın beni sizden kutra-
    rıp görmek istediğime (Peygamber'imize) kavuşturmasını ne
    ka-dar istiyorum!
    Eğer O sağ olsaydı, bu gidişinize katiyyen göz yum-
    mazdı.
    Eğer sizde hayra dönme temayülü varsa, ben size her
    şeyi duyurdum, Allah katmdakini (Ahiret sevabını) isterseniz,
    ona kolaylıkla kavuşursunuz. Gerek kendi hesabıma ve
    gerek sizin için Allah'ın yardımını diliyorum."
    Hz. İsa havarilerine der ki: "Ey havariler dünyaya
    gönül verenlerin dünya selâmeti uğruna din perişanlığını
    göze aldıkları gibi siz de din selâmeti uğruna dünya
    perişanlığını göze alın."
    Nitekim buna dair Abdullah İbni Mübarek, şöyle
    buyurur: "Çoklarını görüyorum ki, gayet zayıf bir dini .yeterli
    görüyorlar.
    Oysa dünya hayatında onları aza kanaat eder
    göremiyorum...
    O halde kırallar dünyaları uğruna dinden nasıl bigane
    kaldılarsa,

    Sen de din uğruna kırallann dünyasından bigane kal."
    Hz. İsa şöyle der: "Ey kendi iyiliğini görerek dünya
    peşinde koşan kimse, bilesin ki, senin hesabına en hayırlı
    olan dünyayı terketmektir."
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Benden sonra öyle bir dünya ile yüzyüze geleceksiniz
    ki, ateş odunu nasıl yakarsa o da sizin imanınızı öyle yiye-
    cektir."
    Allah, Hz. Musa'ya şöyle vahyetti: "Sakın dünya sev-
    gisine meyletme, çünkü huzuruma getirebileceğin en ağır gü-
    nah odur."
    Bir gün Hz. Musa yolda yürürken ağlayan bir adama
    rastlar, biraz sonra aynı yoldan dönerken adamı yine ağlar
    vaziyette bulur, gördüğü manzara karşısında duygulanan Hz.
    Musa, Allah'a: "Yâ Rabb'i, kulun senin korkundan ağlıyor"
    diye yakarır. Allah Musa'ya şöyle bildirir:
    -"Yâ İmranoğlu Musa, o gördüğün adamın ağlamaktan
    beyni göz yaşlan ile birlikte aksa, ellerini kaldırsa da yere
    düşünceye kadar dua etse yine onu affetmem, çünkü o
    dünyayı seviyor."
    Hz. Ali (k.v.) buyurur ki: "Şu altı meziyeti nefsinde
    biraraya getiren kimse cennet için isteyecek bir şey, cehen-
    nemden de kaçacak bir yer bırakmamış olur.
    l- Allah'ı tanıyıp O'nun emirlerine uymak ve yasak-
    larından kaçınmak,
    2- Şeytanı tanıyıp onun arzularına karşı çıkmak,
    3- Hakkı tanıyıp ona bağlanmak,
    4- Batılı tanıyıp ondan sakınmak,
    5- Dünyây'ı tanıyıp ondan yüz çevirmek
    6- Ahireti tanıyıp ona tâlib olmak
    Hasan el-Basrî (rahimehullah) buyurur ki: "Allah
    o kullarına rahmet etsin ki, dünyayı bir emanet bilmişler onu
    güvendikleri kimselere teslim ederek mesuliyet yükü taşı-
    maksızın göçüp gitmişlerdir. Dinin hakkında seninle yarış-
    maya girişen ile sen de yarış. Dünya konusunda senin ile
    yarışa girenin dünyayı yüzüne fırlat."
    Hz. Lokman oğluna verdiği nasihatlerde şöyle der:
    'Yavrum, dünya derin bir denizdir, içinde çokları boğul-
    muştur. Buna göre ona açılırken bineceğin gemi, Allah
    korkusu, geminin yükü Allah'a iman ve yelkeni Allah'a te-
    vekkül etmek olsun.
    Böylelikle belki, boğulmaktan kurtulursun, başka türlü
    kurtulacağını sanmıyorum."
    Fudayl (r. a.) buyurur ki: "Şu âyet beni çok düşün-
    dürdü:
    "Biz kullardan hangisinin daha iyi amel işleyeceğini de-
    nemek için yeryüzü üzerindeki her şeyi zinet halinde yarattık.
    Hiç şüphesiz, biz onun üzerindeki her şeyi kupkuru bir
    toprak parçasına çevireceğiz." Kehf sûresi, 7-8

    Ehl-i hikmetten biri şöyle der: "Dünyada karşılaştığın
    her şey ile senden önce biri karşılaşmış ve senden sonra da
    başkası karşılaşacaktır. Senin dünyadan nasibin sadece bir
    akşam yemeği ile bir günlük gıdadır. O halde bir kaç öğün
    yemek uğruna kendini mahvetme. Dünyaya karşı oruçlu ve
    Ahiret ile ilgili olarak iftar etmiş davran. Çünkü dünyanın
    sermayesi hiçlik, kazancı cehennemdir."
    Bir keşişe: "Zamanı nasıl görüyorsun?" diye sorarlar,
    keşiş şöyle cevap verir: "Vücudları eskitirken, emelleri
    yeniler. Ölümü yaklaştırırken arzulanan hedefleri uzağa
    kaçırır" Yine ona: "Peki, dünya halkı hakkında görüşün
    nedir?" diye sorarlar, cevabı şöyle olur "Dünya kimin eline
    geçiyorsa yorgun düşer, kim ona ulaşamazsa var gücü ile
    peşinden koşar,"
    Nitekim aynı düşünceyi ,bir şâir şöyle ifade ediyor:
    'Yüzünü güldüren bir yaşayış için dünyayı öven kimse,
    Ömrün hakkı için çok geçmeden onu kınayacaktır. Dünya
    arkasını dönük tutunca insan özlem içindedir. Yüz verdiği
    zaman da sıkıntıları artar."
    Ehli hikmetten biri der ki: "Üzerinde ben yokken
    bu dünya vardı. O yok olurken de ben üzerinde
    bulunmayacağım. Burada kalmaktan da hoşnut değilim.
    Çünkü hayatı pintilik, durusu bulanıktır. Dünyalılar nimetinin
    elden kaçacağından, ya başa gelecek beklenmedik bir belâ-
    sından veya günü dolacak ömürden devamlı endişe
    içindedirler."


    Başka bir ehli hikmet de şöyle der: "Dünyanın en
    büyük kusuru, herkese hak ettiğini değil, ya fazlasını, ya
    eksiğini vermesidir."
    Süfyan es-Sevri (r.a.) buyurur ki: Dünya nimet-
    lerini görmüyor musun, sanki Allah'ın gazabına uğramışlar
    gibi hep ehil olmayan ellere düşmüşlerdir."
    Ebû Süleyman ed-Daranî (r.a.) şöyle buyurur:
    "Dünyaya tutkunluk ile talip olan bir kimseye ondan birşey
    verilirse daha çoğunu ister. Ahirete de aşk ile talip olan
    ondan bir şey verilse daha çoğunu ister. Ne bunun ve ne de
    öbürünün sonu yoktur."
    Adamın biri Ebû Hazım'a (r.a.) dedi ki: "Benim
    yurdum olmadığı halde dünyayı sevdiğim için halimi beğen-
    miyorum, sana kendimi şikâyet ediyorum" der. Ebû Hazım
    adama şöyle cevap verir: "Allah'ın sana dünyadan ayırmış
    olduğu pay hakkında dikkatli ol, onu ona helâl yollardan
    kazanarak yerinde harca, o zaman dünya sevgisinin sana hiç
    bir zararı olmaz."
    Ebû Hazım'm adama böyle cevap vermesinin sebebi
    şudur: Çünkü eğer dünya sevgisinden dolayı onu kınayacak
    olsaydı, adamı o derece üzebilirdi ki, adamı dünyadan iyice
    soğuyarak ölmeyi isteyebilirdi.
    Yahya İbni Muâz (r.a.) şöyle buyurur: "Dünya şey-
    tanın ticârethanesidir. Şeytanın ticarethanesinden hiçbir şey
    çalmayasın, sonra onu aramaya çıkarak seni yakalar."

    Fudayl (r.a.) buyurur ki: "Dünya geçici bir altından
    ve Ahiret de kalıcı boncuktan olsa bize kalıcı boncuğu geçici
    altına tercih etmek gerekirdi."
    Biz geçici boncuğu kalıcı altına tercih ediyoruz; halimiz
    ne olacak!
    Ebû Hazım (r.a.) der ki, "Aman dünyaya tutul-
    mayınız. Çünki bilenlerden, öğrendiğime göre dünyayı gö-
    zünde ululaştıran kimse, Kıyamet günü Allah'ın huzuruna ge-
    tirilince ona: "İşte bu adam, Allah'ın önemsiz ilan ettiğini yü-
    ce kabul etti" denecektir.
    İbni Mes'ûd (r.a.) der ki: "Dünyada bulunan herkes
    bir misafir ve rnalı da emanettir. Misafir göçücüdür ve ema-
    net de geri verilecektir."
    Şu beyit bu gerçeği dile getiriyor:
    "Ma/ ve çoluk-çocuk birer emanetten başka bir şey
    değildir.
    Oysa ki, emanetleri bir gün mutlaka geri vermek
    gerekir."
    Hz. Râbiâ (r.a.) bir gün dostlarını ziyaret etmeğe varır,
    dostları sözü dünyaya getirerek onun kötülüklerini dile ge-
    tirirler. Hz. Râbiâ buyurur ki: "Dünyadan bahsettiğiniz ye-
    ter, susun. Eğer o kalbinizde yer etmiş olmasaydı, ondan bu
    kadar çok bahsetmezdiniz.
    Söyleyeceğim söze kulak verin. Bir şeyi çok seven, onu
    s'k sık anar."


    İbrahim İbni Edhem'e (r.a.) "Nasılsın?" diye sordular,
    aşağıdaki şiirle cevap verdi:
    "Yamadık dünyamızı, yırtarak dinimizden Sonunda din
    de gitti, dünya da gitti elimizden..."
    Başka bir beyit de şöyledir:
    "Dünya peşinde koşanı şöyle görüyorum:
    Ömrü ne kadar uzun olursa olsun
    Dünyanın nimet ve sefasına nerede ulaşırsa ulaşsın,
    Bir dülger gibidir ki, binasını yapar yapısını yükseltir
    Fakat çatısını çatınca kurduğu bina yıkılıuerir."
    Diğer bir beyitde de şöyle anlatılır:
    "Farzet ki,dünya sana bağış olarak sunuldu,
    Onun akıbeti yok olmak değil midir?
    Senin dünyan ancak bir gölge gibidir,
    Seni gölgelendirir bir müddet, sonra kayıp geçer."
    Lokman-ı Hekim, oğluna der ki: "Yavrum! Ahiretin
    uğruna dünyanı feda et, her ikisini de kazanırsın. Ama
    dünyan uğruna Ahiretini feda etme her ikisini de kay-
    bedersin."
    Mutarrıf İbni Srttıy (r.a.) der ki: "Kralların bolluk
    içinde geçen hayatlarına ve parlak kıyafetlerine bakma lâkin
    onların çabuk göçüşüne ve kötü akıbetine bak."
    32

    İbni Abbâs (r.a.) buyurur: "Allah dünyayı üçe
    ayırdı: Bir parçası mü'minin, bir parçası münafığın ve diğer
    parçası da kafirindir. Mü'min kendi payına düşeni azık
    yapar, münâfik hissesi ile süslenir, gösteriş yapar. Kâfir de
    kendine düşenden habire yararlanır."
    Ehli hikmetten biri der ki: "Dünya "bir leştir, buna
    göre ondan pay almak isteyenler, köpekler ile geçinmeye
    katlanmalıdırlar."
    Bu hususta şu beyit söylenmiştir:
    "Ey dünyayı kendisine eş olarak isteyen kişi,
    Onu, kendine istemekten vaz geç ki, selâmete eresin.
    Çünki kendine eş olarak talip olduğun gaddar bir
    dişidir.'
    Onunla yapacağın eulilik töreni yas törenine pek
    yakındır."
    Ebû'd-Derda (Rahimehullah) der ki: Allah katında
    dünyanın hor görülmesi sebeblerinden biri Allah'a ancak
    orada isyan edilmesidir.
    Diğer bir sebep de Allah katındaki derecelere ancak
    dünyadan yüz çevrilerek ulaşılabilmesidir."
    Bir şâirin bir beyti şöyledir:
    "Dünyayı, basiretli bir kimse ince/ediği zaman
    Karşısına dost elbisesi giymiş bir düşman çıkar."
    Diğer bir şair de şöyle der:
    "Ey gecenin ilk saatlerinde
    Halinden memnun uykuya dalan kişi
    Gelişmeler çoğunlukla tan yeri ağarırken kapıyı çalar,
    Nice bolluk ve saadet deuirîerini sona erdirmiştir,
    Talih yıldızlarının bazan yararlı ve bazan ters dönmesi
    Dünya olaylarının akışı nice mülkü yok etmiştir.
    Ki, o mülk uzun bir dönem /ayda ve zarar sağlamıştır.
    Ey dünyaya yanak yanağa sokulan kişi, o baki değildir.
    Akşamdan sabaha,
    Onun hayatından bir çok misafirler gelip geçer.
    Dünyaya yanak yanağa sokulmaktan vazgeçer misin?
    Ta ki, cennette bakireler ile yanak yanağa gelebilesin.
    Eğer ebedi cennet bahçelerine konmak istiyorsan
    Sana gereken cehennemden emin olmamaktır."
    Ebû Ümam el-Bahilî (r.a.) der ki. "Hz. Muham
    med'e (s.a.s.) Peygamberlik verildiği zaman, şeytanın yar-
    dakçıları iblise gelerek "Yeni bir peygamber gönderildi, yeni
    bir ümmet ortaya çıkıyor" diye haber verdiler.
    İblis yardakçılarına: "Bu ümmet dünyayı seviyor mu?"
    diye sorar. Yardakçıları ona "Evet" diye cevap verirler. Bu-
    nun üzerine şeytan yardakçılarına şunları söyler: "Eğer dün-
    34

    uayı seviyorlarsa putlara tapmamaları benim için önemli
    değil- Ben gece gündüz onlara sokulur ve ayartma gay-
    retlerimi şu üç nokta üzerinde yoğunlaştırırım:
    1- Malı haksız yollardan kazanmak,
    2- Haksız ve günah yerlerde harcamak,
    3- Haklı yerlere yapılması gereken harcamanın önüne
    geçmek, Zaten bütün kötülüklerin kaynağı da bu üç davra-
    nıştır."
    Adamın biri Hz. Ali'ye (r.a.) "Yâ emiralmü'minin, bize
    dünyayı anlat" der. Hz. Ali, adama şu cevabı verir, "Sana
    dünya hakkında ne söyleyeyim? Burada sıhhatli olan has-
    talanır, güvene Hasan el-Basrî: "Hayır, doğru olmaz. Bütün
    dünya onun olsa yine de zarurî ihtiyaçlarını karşılayacak
    şekilde hesaplı harcayarak biriken servetini fakirlik günlerine
    saklaması gerekir." dedi.
    Fudayl (r.a.) buyurur ki: "Eğer bütün dünya helâl
    olarak bana bağışlansa ve Ahirette ondan dolayı hesaba çe-
    kilmeyeceğim bana bildirilse yine de sizden biriniz önüne
    çıkan leşin elbisesine bulaşmasından nasıl tiksinip kaçınırsa
    ben de dünyadan öyle tiksinerek kaçınırdım."
    Bildirildiğine göre Hz. Ömer (r.a.) Şam'a gelince Ebû
    Ubeyde (r.a.) kendisini sade bir iple yularlanan bir devenin
    sırtında karşıladı.
    Hz. Ömer Ubeyde'ye selâm verdikten sonra halini sor-
    du. Sonra kaldığı eve vardı. Ortalıkta kılıcından, kalkanından
    35

    ÖLÜM-KIYAMET-ÂHİRET
    ve binek takımından başka bir şey göremedi. Bunun üzerine
    Hz. Ömer, Ebû Ubeyde'ye: "Biraz mal edinseydin" der.
    Ebû Ubeyde'nin cevabı şu olur: "Ey Emiralmü'minin,
    bunlar bizi mezara ulaştırır."
    Süfyan es-Sevrî (rahimehullah) der ki: "Dünyadan
    be-denin için, Ahiretten de kalbin için al."
    Hasan el-Basrî buyurdu ki: "Allah'a yemin ederim,
    İsrailoğulları önce Allah'a kullak ettikleri halde dünyaya tu-
    tuldukları için sonradan puta tapmaya yöneldiler."
    Vehb (r.a.) der ki; "Bir kitapta okuduğuma göre dün-
    ya aklı başında kimseler için ganimet, cahiller için gaflet
    yeridir, oradan ayrılıncaya kadar onu tanıyamazlar, ayrıl-
    dıktan sonra yeniden oraya dönmek isterler, fakat döne-
    mezler.
    Lokman-ı Hekim oğluna şöyle nasihat eder:
    "Yavrum, dünyaya geldiğin ilk günden itibaren her ge-
    çirdiğin gün ile dünyayı arkada bırakıyor ve Ahireti karşı-
    lıyorsun. Her gün adım adım yaklaştığın bir ev, adım adım
    uzaklaştığın evden sana daha yakındır."
    Suayd İbni Mas'ud (r.a.) der ki: '!Dünyadan yana
    işleri gelişirken Ahiret konusundaki amelleri günden güne
    eksildiği halde bu durumdan hoşnut olan birini görürsen, bil
    ki, bu adam yüzüstü süründüğü halde farkında olmayan biri
    aldanmıştır."
    Amr İbni As (r.a.) bir gün hutbede cemaate şöyle
    seslendi: "Allah'a yemin ederim ki, Peygamberimizin uzak
    durduğu şeylere sizin kadar düşkün başka bir kavim görmüş
    değilim- Allah'a yemin ederim ki, Peygamberimiz (s.a.s.) ya-
    nında üç kişi varsa, bir şey almak için gelen, bir şey verme-
    ye gelenden çok olurdu."
    Bir gün Hasan el-Basrî:
    "Ey insanlar, hiç şüphesiz, Allah'ın va'di gerçektir. O
    halde dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. Ayartıcı şeytan da
    Allah'ın bağışlayıcılığını ileri sürerek sizi aldatmasın" âyetini
    okuduktan sonra dedi ki, "Dünya sizi aldatmasın" diye kim
    buyuruyor?
    Dünyayı yaratan ve buna göre onu herkesten daha iyi
    tanıyan Allah buyuruyor. Sakın dünya meşguliyetlerine ken-
    dinizi kaptırmayınız. Çünkü dünya o kadar oyalayıcıdır ki,
    insan kendisine bir meşguliyet kapısı açsa arkasından ken-
    diliğinden nerede ise on meşguliyet kapısı daha açılır.
    Zavallı ademoğlu, helâlinin hesabı ve haramının azabı
    olan bir yurttan hoşnut görünüyor. Oysaki, kazancını he-
    lâldan sağlasa hesaba çekilecek, haram yollardan sağlasa
    azaba çarpılacaktır.
    Ademoğlu malını az görür, ama amelini az görmez.
    Dinine gelen musibeti umursamaz da dünyasına gelen mu-
    sibete üzülür."
    Hasan el-Basri (r.a.) halife Ömer İbni
    Abdulâziz'e (r.a.) bir mektup yazdı, mektupta şöyle
    diyordu: "Selâm üzerine olsun, sanki sen üzerine ölüm
    yazılıp da ölen son nesnesin."
    Ömer İbni Abdülâziz de ona şöyle cevap yazdı: "Selâm
    üzerine olsun. Sanki sen dünyadasın ama hiç bir zaman
    varolmamışsın ve sanki sen Ahirettesin ve halen oradasın."
    Fudayl ibni İyâz (r.a.) buyurur ki: "Dünyanın girişi
    kolay, fakat çıkışı zordur."
    Ehli halden biri der ki: "Ölümü gerçek bilen kimseye
    şaşarım, nasıl sevinebilir? Cehennemi gerçek bilene de şaşa-
    rım, nasıl gülebilir? Dünyanın insanlan nasıl değiştirdiğini
    görenlere şaşarım, ona nasıl güvenebilirler? Kaderi gerçek bi-
    lenlere dahi şaşarım, niye hırsla didinirler?"
    Bir gün iki yüz yaşında Necrân'ı bir ihtiyar Hz. Muâviye
    (r.a.)'yi ziyaret etmeye gelir. Hz. Muâviye ona dünyayı nasıl
    bulduğunu sorar. İhtiyar şu cevabı verir: "Afet ve kıtlık yılları,
    bolluk yıllarını, gün günü, gece geceyi kovaladı, kimi do-
    ğuyor, kimi ölüyor. Doğanlar olmasa insan soyu tükenecek.
    Ölen de olmasa dünya insanlara dar gelecek."
    Bunun üzerine Hz. muâviye ihtiyara: "Ne dileğin varsa
    söyle" der. İhtiyar Hz. Muâviye'ye der ki: "Geçen ömrü geri
    getirebilir yahut yaklaşan eceli savabilir misin?"
    Hz. Muâviye: "Bunlara gücüm yetmez" diye cevap
    verir. Bunun üzerine ihtiyar Muâyiye'ye: "O halde senden hiç
    bir isteğim yok" der.

    Dâvud ct-Taî (r.a.) şöyle buyurdu: "Ey ademoğlu!
    Emeline kavuştun diye seviniyorsun, ama ona ölümüne
    biraz daha yaklaşmak pahasına ulaşabildin. Sonra amelini
    erteledin, sanki o başkasının yaranna imiş gibi"
    Bişr (r.a.) buyurdu ki: "Allah'tan dünyayı isteyen
    kimse Kıyamet günü O'nün huzurunda uzun zaman dikili
    kalmayı istemiş demektir."
    Ebû Hazım (r.a.) buyurdu ki: "Dünyada seni sevin-
    diren her şeye Allah seni üzecek bir şey bitiştirmiştir."
    Hasan cl-Basrî buyurur: "İnsanın ruhu dünyadan üç
    hasretle ayrılır:
    1- Biriktirdiklerine doymaz,
    2- Arzu ettiklerine kavuşamaz,
    3- Varmakta olduğu yere yeterince azık hazırlayamaz."
    Ehli Ma'rifetten birine: "Zenginliğe kavuştun" derler, o
    da: "Zenginliğe kavuşanlar, ancak dünya köleliğinden azad
    olunabilenlerdir" diye cevap verir.
    Ebû Süleyman (r.a.) buyurur ki: "Kalbini Ahiret dü-
    şüncesi ile meşgul etmeyenler, dünyaya yönelen azgın ar-
    zulara karşı direnemezler."
    Mâlik İbni Dinar (r.a.) bir gün şöyle dedi: "Dünya
    sevgisi üzerine hepimiz uyuştuk. Ne biribirimize iyiliği emre-
    diyor ve ne de biribirimizi kötülükten alıkoyuyoruz. Allah bizi

    bu durumda olduğumuz gibi bırakmaz. Allah'ın bize ne azab
    indireceğini keşke bilseydim!"
    Ebû Hazım der ki: "Azıcık dünyalık, insanı bir çok
    Ahiret emelinden alıkoyar."
    Hasan el-Basrî der ki: "Dünyaya önem vermeyiniz.
    Allah'a yemin ederim ki, dünya yalnız ona önem vermeyen-
    lere yaramıştır. Allah bir kulun iyiliğini dilerse ona önce bir
    miktar dünyalık verir, sonra bir müddet arkasını keser. Veri-
    len bitince yine verir. Kul dünyalığa önem vermez olunca o
    zaman ona bol bol verir."
    Ariflerden biri Allah'a şöyle dua ederdi: "Ey senin iznin
    olmadan yere düşmesin diye göğü tutan Allah! Dünyayı tut
    ki, üzerime gelmesin."
    Muhammed İbni Münkedir (r.a.) buyurdu ki. "İn-
    san hiç bozmadan bütün günler oruç tutsa, hiç uyumadan
    geceleri ibadet ile geçirse, bütün malını sadaka olarak
    dağıtsa, Allah yolunda cihad etse ve Allah'ın haramlarından
    kaçınsa, fakat Kıyamet günü Allah'ın huzuruna getirilince
    onun için: "Bu adam Allah'ın hor gördüğünü gözünde
    yüceltti ve Allah'ın önem verdiğin gözünde küçümsedi"
    denirse durumu ne olur biliyor musun? Hangimiz öyle
    değiliz ki! Hepimiz işlediği kusur ve günahlar ile birlikte dün-
    yayı yüce görüyoruz."
    Ebû Hazım (r.a.) buyurdu ki: "Hem dünya ve hem
    de Ahiret kazancı çetinleşti. Ahiret kazancının zorluğu şun-
    dandır. O konuda yardım edecek kimse bulamıyorsun.

    Dünya kazancının çetinleşmesine gelince bu konuda nereye
    el atarsan senden daha önce konmuş bir eğri adam gö-
    rürsün."
    Ebû Hüreyre (r.a.) buyuruyor ki: "Dünya, gök ile
    yer arasında eski bir torba gibi asılıdır. Allah onu yarattığı
    günden onu yok edeceği güne kadar:
    -"Yâ Rabb'i, Ya Rabbi niye beni hor görüyor, tarafıma
    bakmıyorsun?" diye devinil olarak Allah'a seslenir. Allah da
    ona: "Sus, ey hiçlik" diye cevap verir."
    Abdullah İbni Mübarek (r.a.) buyurdu ki: "Bir ta-
    raftan dünya sevgisi, öbür yandan işlenen günâhlar kalbi ku-
    şatmışlardır, iyilik ona nereden sızabilsin ki!"
    Vehb İbni Münebbih (r.a.) der ki: "Dünyanın her-
    hangi bir şeyin kalbi sevinen kimse hikmetten sapmıştır.
    Azgın arzularını ayak altına alabilen kimse şeytanı gölge-
    sinden ayırmış olur. Ameli, havaî arzularına baskın çıkan
    kimse galiptir.
    Bişr'e: "Falan adam öldü" derler. O da: "Dünyada-birik-
    tirdi, Ahirete göçtü, kendine yazık etti" diye cevap verir. "O
    Şunu şunu yapardı" deyip adam hesabına birkaç kalem iyilik
    sayarlar. Bişr der ki, "dünyalık biriktirme peşinde koştuğuna
    Söre onların hiç bir faydası yok."
    Ariflerden biri der ki: "Dünya bizden nefret ettiği
    halde biz onu seviyoruz. Bir de bizi sevseydi o zaman ne
    yapardık acaba?"

    Ehli hikmetten bir zata: "Dünya kimindir?" diye
    sorarlar. O da: "Onun peşinden koşmayanlarındır" der.
    "Peki Ahiret kimindir?" diye sorarlar, o da. "Ona talip
    olanlarındır" diye cevap verir.
    Yine ehli hikmetten bir zat der ki: "Dünya bir yıkıntı
    yeridir. Onu onaranın kalbi daha köhne bir harabedir.
    Cennet bakımlı bir evdir. Onu arayan kalb ise daha alımlı bir
    ma'muredir."
    Cüneyd el-Bağdadi (r.a.) buyurdu ki: "İmam-ı Şafii
    (r.a.) dünyada hak dili ile konuşan müritlerden idi. Bir
    mü'min kardeşine Allah hakkında vaaz etti ve onu Allâhla
    korkutarak şunları söyledi:
    "Ey kardeşim! Dünya kaygan bir bataklık ve bir zillet
    yurdudur. Gösterişli yapıları yıkılışa doğru gider. Onun sa-
    kinleri mezarlık yolcularıdır. Düzeni dağınıklığa varır. Zen-
    ginliği fakirliğe çıkar. Oradaki bolluk kıtlıktır, kıtlığında ise
    bolluk vardır. Allâh'dan kork. O'nun sana ayırdığı rızka razı
    ol. Geçici yurdundan devamlı yurduna hazırlıksız göçme.
    Çünkü senin hayatın geçici bir gölge, yıkılmaya yüz tutmuş
    bir duvardır. Amelini çok ve emelini az eyle."
    ibrahim İbni Edhem (r.a.) adamın birine: "Rüyada bir
    dirhem parayı mı, yoksa uyanık iken eline geçen bir dinar
    parayı mı tercih edersin?" diye sorar.
    Adam: "Tabii, uyanık iken elime geçen dinarı tercih
    ederim" diye cevap verir. İbni Edhem adama der ki: "Doğru
    söylemedin Çünkü dünyada elde etmek istediğin her şey,

    rüyada elde etmek istediğin şey gibidir. Buna karşılık tercih
    etmediğin Ahiret ameli, uyanıkken ele geçecek şeyi
    istememen gibidir."
    İsmail İbni Ayyaş (r.a.) buyurdu ki: "Dostlarımız
    dünyaya dişi domuz adını verirler de: "Bizden ırak ol ey dişi
    domuz" derlerdi. Bundan daha çirkin bir isim bulsalardı,
    dünyaya onu takarlardı."
    Kâ'b İbni Ahbar (r.a.) der ki: "Dünyaya öyle tutu-
    lacaksınız ki, ona ve halkına köle olacaksınız."
    Yahya İbni Muaz er-Razî (r.a.) der ki: "Şu üç
    kimse akıllıdır:
    1- Dünya ona yüz çevirmeden önce kendisi ona yüz
    çeviren,
    2- İçine girmeden önce mezarını hazırlayan,
    3- Huzuruna varmadan önce yaradanının hoşnutlu-
    ğunu kazanan kimse.
    Dünya öyle uğursuzdur ki, içine dalman surda dursun,
    onun özlemi bile seni Allah'a ibadet etmekten ahkoyar."
    Bekir İbni Abdillah (r.a.) der ki: "Dünyaya yine
    dünya ile karşı koymak isteyenler, saman ile ateşi söndür-
    meye kalkışanlar gibidirler."
    Bindar (r.a.) der ki: "Dünya düşkünlerini dünya
    Peşine düşmemekten bahsederken gördüğüm zaman bilesin
    ki, onlar şeytanın maskaraları arasındadır. Dünyaya yöne-
    lenleri ihtiras ateşi yakar, küle çevirir.
    Ahirete yönelenleri Ahiret aşkı arıtıp yararlanılabilir sik-
    ke haline getirir. Allah'a yönelenleri Tevhit ateşi yakar, paha
    biçilmez bir cevher haline getirir."
    Hz. Ali (k.v.) buyurur ki:
    "Dünya şu altı şeyden ibarettir:
    l-Yiyecekler,
    2- İçecekler,
    3- Giyecekler,
    4- Binekler,
    5- Nikâhlıklar,
    6- Güzel kokular.
    Yiyeceklerin en değerlisi baldır. Halbuki o bir sineğin
    yiyeceğidir.
    İçeceklerin en değerlisi sudur, ama onda iyi kötü
    herkes müsavidir.
    Giyeceklerin en değerlisi ipekdir oda bir böcek
    dokumasıdır.
    Bineklerin en değerlisi attır, onunda sırtında adam
    öldürülür.
    Kadın en güzel yerini ziynetler; halbuki onun en çirkin
    yeri arzu edilir.
    Güzel kokuların en değerlisi misk'dir. O ise kandır."
    o

Benzer Konular

  1. Unutsak Dünyayı, Amâ Olsak...
    By SiLa in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.01.09, 16:47
  2. DÜnyÂyi terketmek
    By Konyevi Nisa in forum D -Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.11.08, 10:53
  3. Dünyayı terk etmek
    By Konyevi Nisa in forum Sorular & Cevaplar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 30.10.08, 16:35
  4. Lüzumsuz İşleri Terketmek
    By ArzuNur in forum İslami Konular Ve Kaynaklar
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 13.06.08, 20:28

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •