Kur'ân'ın önündeki perdeler
Günümüz Müslümanlarının dini anlama ve yaşamada perişanlıkları ve dökülüşlerinin ve bunun sonucu olarak nice felâketi üstlenmek zorunda kalışlarının asıl sebebi nedir acaba?
Tek kelimeyle söylemek gerekirse Kur’ân’dan uzak kalmalarıdır. Halkın doğrudan Kur’ân’a yönelememeleri, onu anlatacak kişilerin bunu verememeleridir. Oysa halk, Kur’ân’daki kudsiyeti kavrayabilseydi, herşeyden önce ona yönelir, onu anlamaya çalışırdı.
Çünkü bu kudsiyetin kavranmasıyladır ki vicdan lâkaydlıktan kurtulup harekete geçer. Sünuhat’ta belirtildiği gibi, (1) dinî farz ve haramlarda doğrudan doğruya Kur’ân gösterilebilseydi, zihin şevkle ona uyar, vicdan uyanır, kalp hassasiyet melekesi kazanarak îmanın ihtarlarına karşı sağır kesilmezdi.
Bu noktada din kitaplarına büyük görev düşmektedir. Onlar şeffaf cam gibi Kur’ân’ı göstermelidirler. Oysa geçen zaman içerisinde bu böyle olmamış, mukallidlerin hatası sebebiyle paslanıp perdelenmişlerdir. O paslı perde sebebiyle Kur’ân görülemez olmuştur. Kur’ân’a tefsir olması gereken bu eserler başlı başına birer telif eser haline gelmişlerdir.
Dinî ihtiyaçlarda, halkın nazarını doğrudan doğruya mûcizeliğiyle cezbeden, devamlı canlı, kudsî ve vicdanı şevkle harekete geçiren Ezelî hitaba çevirmenin üç yolu vardır:
Birincisi: Müelliflerin bihakkın lâyık oldukları derin hürmeti ve güveni kırıp o perdeyi kaldırmaktır. Bu ise tehlikedir, insafsızlıktır ve zulümdür.
İkincisi: Tedricen özel bir eğitimle dinî kitapları şeffaf birer tefsir haline getirip Kur’ân’ı göstermektir. İlk dönem İslâm âlimlerinin kitapları, İmam-ı Malik’in Muvatta’ı ve İmam-ı Âzam’ın Fıkh-ı Ekber’inde olduğu gibi. Meselâ bir kimse İbni Hacere baktığı zaman Kur’ân’ın ne dediğini anlamak için bakmalı, yoksa İbni Hacer ne demiş diye değil. Bu ikinci yol da zamanla gerçekleşebilir.
Üçüncüsü ise ehl-i tarikatın yaptığı gibi o perdenin üstüne çıkıp Kur’ân’ı göstermek, Kur’ân’ın malını yine Kur’ân’dan istemek, vasıtasıyla öğrenilecek hükümleri yine o vasıtalardan almaktır. Bir tarikat şeyhinin anlattıklarının bir din âlimine göre daha çok cazip ve tatlı olmasının sırrı işte budur: Yani doğrudan Kur’ân’ı göstermek. Bunun içindir ki telifler, tefsirler nazarları direkt Kur’ân’a yöneltebiliyor, Allah’ın emir ve yasaklarını iştiyakla öğrenmemizi ve yaşamamızı sağlayabiliyorsa, o zaman eserler perde, vekil ve gölge olmaktan kurtulmuş, Kur’ân’ı gösteren şeffaf birer cam haline gelmiş olurlar.
İşte Risale-i Nur’un bir Kur’ân tefsiri olarak yazılmasının önemli bir sırrı da aradaki perdeleri kaldırıp okuyucuyu direkt Kur’ân’la tanıştırmak, nazarlarını ona yöneltmektir. Külliyatın bütünü, özellikle 25. Söz bu maksatla yazılmıştır. Bu eserleri okuyan insanların şuurlu bir tarzda haramlardan kaçınma, farzları yapma ve İslâmî hizmetlere yönelmesinin temelinde bu vardır.
--------------------------------------------------------------------------------
1. Sünûhat, s. 44-48.
Şaban Döğen, Yeni Asya, 26 Mayıs 1998.
--------------------------------------------------------------------------------