Nevzat Bayhan
Çam Katliamı ve Tahammülsüzlük
Dünya insanları biraz daha yakınlaşırken, birbirlerinin değer yargılarına biraz daha önem verip
anlaşırken, bizde ne hikmettir bilinmez, bazıları gittikçe daha da bağnazlaşıyor. Fikrini beyan edenleri horlamak şöyle dursun, insanların değer verdiği bazı makam veya mekanlar yok edilmeye çalışılıyor.
Dünyada sığınılacak hiçbir yer bulamayan Yahudilere kucak açmış, azınlıklara yaşanılır ortamlar sağlamış, Hıristiyanlardan kalan kiliseleri tamirata ve korumaya almış, eski çağ tapınaklarını ziyarete açmış bir milletin hoşgörü abidesi ahfadı çeşitli tahriklerle bir yerlere sürüklenmeye çalışılıyor gibi. Okullarla, şahıslarla, yazılanlarla, kılık kıyafetle uğraşarak halkımızın bir kesimi tedirgin edildi. Bütün bu yapılanlar sabır sınırlarını çok aşıyordu; ama insanımız ülkenin geleceği ve toplum huzuru için tahrikleri sinesinde söndürüyordu. Çünkü bu insanlar ülkesini ve insanlarını çok seviyorlardı.
Şimdi ise dağ başındaki ağaçlara bile tahammül edemeyen zavallılar çıktı. Çilekeş, fedakâr, vefakâr insanımız yeni bir saldırıyla yine üzülüyor. Yıllardır, kar, bora, fırtınaya dayanmış, rüzgâra, kasırgaya tahammül etmiş bir katran ağacı, çam ağacı bir gece paramparça edildi.
Gerçi o bir ağaçtı ve onun gibi binlercesi hergün odun tomruk amacıyla kesiliyordu. Ancak bunların bir hatırası vardı. Orada Rabb'iyle baş başa kalmış bir kutlunun tesbihatı yankılanırdı kulaklarda, cevşen dolanırdı dillerde, ukba tüllenirdi gözlerde, huzur dolardı kalblere.
Bu mekana insanlar bir kudsiyet addetmiyorlardı, bu ağaçlar da hiçbir zaman tapınılacak bir cisim olarak görülmemişti. Fakat onları parçalayanlar bir mabedi tahrip ettiklerini zannediyorlardı. On binlerin sokağa dökülerek galeyana geleceklerini sanmışlardı. Bu galeyan ve sokağa dökülme onlar için bulunmaz bir fısat olacaktı. Bu aziz ve nazik insanları bu hareketleriyle kamu vicdanında mahkum etmeyi düşünüyorlardı. Ama emellerine yine ulaşamadılar. Ve hiçbir zaman da ulaşamayacaklardı. Çünkü o katran ağacında otağını kuran zat, "..ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu. ..Milletimizin imanını selâmette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül–gülistan olur." diyordu
Onu okuyanlar yaratıcı–kul, yaratıcı–tabiat, kul–tabiat ilişkilerini çok iyi biliyor, gaye ve vasıtayı fevkalade idrak edebiliyor ve yaratılanı yaratandan ötürü hoş görmeyi solukluyorlardı.
İşte Isparta Senirkent'ten yazan Arif Topçu ve İzmir'den Mehmet Akif Usanmaz'ın duyguları: ''Eğirdir ilçesi Barla kasabasının üstünde, Çam Dağı ormanlığında bulunan asırlık bir çam ağacı, bilinmeyen bir sebeple ağaç katillerince katledildi.
Bu çam ağacı, zamanın yönetimince tehlikeli bulunarak sürgün cezasına çarptırılan Bediüzzaman Said Nursi'nin ara sıra tepesine çıkıp ya da altında oturarak dinlendiği, bu nedenle de üstadın eserlerini okuyanlarca, bazen piknik yapmak ve hatıralarını yad etmek için gezip görülen bir mahalde bulunan çam ağacı ve bir de, yine böyle meçhul kişilerce yakılarak kuru halde duran katran ağacı vardı.
Bu iki ağaç da meçhul kişilerce Ramazan Bayramı öncesi kesilmiş.
Risale–i Nur talebelerince bu ağaçların herhangi bir kutsiyeti yok. Ancak okuduğumuz bu Kur'an tefsirlerinin bir kısmı buralarda telif edildiği için, gezilip görülüyordu. Bu geziler bundan sonra da devam edecek.''
Eserleri ve fikirleriyle insanlığa ışık olan Bedizzaman'la hitam–ı misk yapalım.
"İşte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cemiyetin imanı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum.''
Çünkü zaman kavga değil barış zamanı, düşmanlık değil kardeşlik zamanı. Buna engel olmak isteyenler ise sürekli kaybedenler olarak tarihe geçeceklerdir.
03 Ocak 2001, Zaman
--------------------------------------------------------------------------------