Hayâ neden imandandır?
Resûl-i Ekrem aleyhissalatu vesselamın her biri `yıldızlar gibi' ışık saçan
ashabı içinde Hz. Osman, nisbeten kendini gizleyen bir yıldıza benzer. Hz.
Peygamber'in hayatını yahut İslâm'ın ilk asrına dair kitapları okuyan
herkes, bu örnek asrın hadiseleri içinde Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz.
Hamza, Hz. Ali, Hz. Talha gibi parlayıp ışık saçan simaları görür de, bu
simalar arasında Hz. Osman bir derece geride durur.Zira, onun, bu yıldız
kümesi içinde özellikle seçilip ayırt edilmesini temin edecek olan, belli bir
olayda özellikle öne çıktığı bir hadise yoktur. Ne Hz. Ebu Bekir misali,
Mirac vesilesiyle söylediği söz veya Resul-i Ekrem'e hicrette arkadaşlık
yahut hastalığında ona vekaleten namaz kıldırma gibi bir sebeple temayüz
eder; ne Hz. Ömer gibi putperestliğin en keskin müdafii olarak nam
salmışken bir iman kahramanına dönüşme gibi bir hadiseyle öne çıkar; ne
Bedir'de Hamza'nın, Uhud'da Talha'nın, Hayber'de Ali'nin temayüz
etmesine benzer bir durum yaşar. Asr-ı Saadet'e dair kitaplarda Hz. Osman
hep vardır; ama hep bir derece gizlidir, saklıdır, gerilerdedir, pek öne
çıkmamaktadır.Ki, itiraf etmem gerekirse, bu durum onun buna rağmen
niye sahabiler arasında makamca ve faziletçe üçüncü sırada olabildiğini
sorup düşünmeye sevketmiştir beni.Uzun zaman, benim dünyamda Hz.
Osman Hz. Ali'den daha geride durmuş; kalbim, ``Perde-i gayb açılsa
yakînim ziyadeleşmeyecek" diyen, bizatihî Resûl-i Ekrem'in diliyle `ilim
şehrinin kapısı' olarak tavsif edilen Hz. Ali'yi ondan daha üstün
görmüştür.Maamafih, sahabilerin her biri, elbette üstün insanlardır. Hele
Aşere-i Mübeşşere, üstünlerin üstünüdür. Ancak, benim problemim, Hz.
Peygamber döneminde yaşanmış herhangi bir özel hadisede veya savaşta
çok da öne çıkmayan, kısmen gerilerde duran, o yüzden insanın çoğu
zaman farkına varmadığı bir sima olarak Hz. Osman'ı, bütün bunlara
rağmen makamca en üstün üçüncü sahabi kılan sebeplerin kavranması
olmuştur. Nasıl olur da, Bedir'de bulunamayan, Uhud'da ise savaşın
sonuna doğru yaşanan kargaşa ve bozgun halet-i ruhiyesi içinde oraya
buraya kaçışan sahabiler arasında bulunan Hz. Osman, ayrıca başkaca bir
savaşta veya bir başka hadisede de en önde gözükmeyen bir isim olduğu
halde sahabiler arasında en üstün üçüncü isim olur?Bu soruyu yıllarca
zihnimde saklı tutmuşumdur. Onun ilk Müslümanlardan oluşu, İslâm'ı
seçişinden dolayı ailesinin kendisine reva gördüğü eziyetler, Habeşistan'a
hicret edenlerden oluşu, Medine'ye hicrette Rûme kuyusunu vakfedişi,
Hudeybiye'de Hz. Peygamber tarafından Mekke'ye elçi olarak gönderilişi,
Tebük gazvesinden önce yaptığı külliyetli bağış.. bütün bunlar siyerlerde
elbette mevcuttur; ama ne Hz. Ebu Bekir'in müşrikler Mirac hakkında
kendisine kanaatini sorduklarında söylediği söz, ne Hz. Ömer'in İslâm'a
gelişi, ne Hz. Hamza'nın aslan avından dönüp de Kâbe'de Ebu Cehil'e
hiddet edişi, ne Hz. Ali'nin Hayber'de sergilediği yiğitlik, ne de Hz.
Talha'nın Uhud'da vücudunu Hz. Peygamber'e siper edişi türünden
hadiseler değildir bunlar.Lâkin, Hz. Osman, Aşere-i Mübeşşere'dendir.
Hem de, üçüncüleridir. Cennetle müjdelenen sahabilerini ziyaret ettiği gün,
kapısı Resûl-i Ekrem tarafından bu müjde ile çalınan üçüncü sahabidir o.
Peygamber'e halifelikle şereflenenler arasında da, tarihçe üçüncü
sıradadır.Bu muammayı çözme çabası içinde, her biri `yıldızlar gibi' olan
sair sahabilerin öne çıkan vasıflarını gözardı etmeden, zahiren bir parça
geride duran Hz. Osman'ı öne çıkan vasıflarıyla tanıma imkânı buldum ve
bu vasıfların her birinin, bizler için de, birer hayat rehberi olarak karşımızda
durduğunu gördüm.Ki, onunla birlikte anılan vasıflar arasında birincisini,
anladığım kadarıyla, `hayâ' teşkil ediyor. Resûl-i Ekrem'in (a.s.m.) Hz.
Osman'ı hayâsı ve edebiyle övdüğü bir dizi hadis mevcut; keza,
hayâsından dolayı Resûl-i Ekrem'in (a.s.m.) ona hususî bir ihtiramda
bulunduğunu bildiren hadisler de. Hz. Osman'da temayüz eden bir vasıf
olarak hayânın onun faziletçe o derece yükselmesine nasıl vesile
olduğunu ise, yine Resûl-i Ekrem'in hayâya dair hadisleri sayesinde
anlıyor insan. Her iki Sahîh'te ve Kütüb-ü Sitte'nin başında mevcut bir
hadisinde ``Hayâ imandandır" buyuruyor sevgili Peygamberimiz. Onun,
yine her iki Sahîh'te olan, ve Kütüb-ü Sitte'nin hepsinde bulunan bir başka
hadisine göre ise, ``Hayâ imandan bir şubedir." Yine Hz. Peygamber'in
buyurduğu üzere, ``Hayânın hepsi hayırdır" ve ``Hayâ ancak hayır
kazandırır."İşte, hayânın niye `imandan' ve de `imanın bir şubesi'
olduğunu anlayabildiği ölçüde, hayâsı karşısında `meleklerin dahi
kendisinden utandığı' Hz. Osman'ın neden bu derece yükselebildiğini de
anlıyor insan.İnşaallah yarın devam edelim.
Metin Karabaşoğlu, Yeni Asya, 06 Aralık 2000
--------------------------------------------------------------------------------