_____ Cemil Pınar______


Gaflet zamanı mı, gayret mevsimi mi?


Ünlü fizikçi Einstein, izafiyet teorisini anlatmak için dizi konferanslar düzenlemiş. Şoförü de kendisiyle birlikte gidiyor, konuşmasını dinliyormuş... Yine bir konferansa giderken şoför şu teklifte bulunmuş: “Efendim, şimdiye dek tam 30 defa bu konferansınızı dinledim... Müsaade ederseniz bu kez de ben konuşayım...”“Hay hay” demiş Einstein...Hemen kıyâfetleri değişmişler ve şoför nefis bir konferans vermiş... Herşey çok güzel gitmiş... Ancak dinleyicilerden birisinin sorduğu zor bir sual, şoförü şaşkına çevirmiş... Bir süre suskun bekleyen şoför, aklına gelen parlak bir fikirle konuşmaya başlamış: “Bu soru o kadar kolay ki” demiş... “Benim yerime şoförüm cevaplasın...”Tabiî şoför kılığındaki kişi Einstein... Hemen gelmiş ve soruyu cevaplayarak dinleyicileri hayrete düşürmüş...

Bu fıkrayı bir grup gence anlattım... Okuma programı düzenleyen 30 kadar gençle îman hakîkatlerini anlamanın önemi üzerinde sohbet ediyorduk... Tekrar tekrar okumanın, öğrenme üzerindeki etkisini konuşurken verdiğimiz örneklerden birisi de, fıkrada geçen şofördü... Çeşitli ortaokul ve liselerde okuyan gençler, yaz mevsiminin bir “gaflet zamanı” değil, “mânevî eğitim ve terakkî mevsimi” olduğunu çok iyi kavramışlar... Müzâkereli dersler dışında her gün yüz-yüzelli sayfa risale okuyorlarmış... Bu şekilde yaklaşık bir ayda külliyâtı bitirmek mümkün...

Bu cevval gençlerin okuyup öğrenme azmi, bizi de şevklendirdi... Yaşıtları, oyunda eğlencede zamanını geçirirken, onların iki cihan saâdetinin anahtarı olan “îman ilmi”ni öğrenmeye çırpınmaları, meleklerin bile takdirini ve duâsını celbedecek bir hâdise...Ülkemizin birçok yerinde her yıl her mevsim okuma programları yapılıyor... Her program, güzel alışkanlıklarla, tatlı hatıralarla ve özlemle sona eriyor... Böyle bir programa katılan bir kız öğrenci babasına sormuş: “Baba, biz niye evimizde sabah-akşam düzenli ders yapmıyoruz?” Yıllardır eserleri okuyan babası, “Okuyoruz ya” demiş... Kızı, “Hayır ben ara sıra demiyorum, her zaman düzenli yapalım istiyorum” diye ısrar etmiş... Olayı anlatan baba, “Ne mutlu bir gelişme... Ben onu teşvik edeyim derken, o beni teşvik ediyor” dedi...

Şöyle bir olay daha anlatıldı... Bir kadın ve kocası, nurları tanıdıkları halde birbirini derse gitmeye teşvik etmez, aksine engellerlermiş... Okuma programına katılmışlar... Şimdi ikisi de birbirini hizmete teşvik ediyor, evde durdurmuyormuş... Ne güzel bir gelişme...Okuma programları, âdetâ nuranî bir atmosferin çepeçevre kuşattığı lâhutî bir âlem gibi... Orada bir nevi maddiyattan ve dünyevîlikten sıyrılan insan, melekleri andıran bir hâlete giriftar oluyor... Bütün bir yılı hizmetle dolu geçirebilmek için enerji depolayan insan, ebedî dâvâya hizmet etmeyen tavır ve düşüncelerden arınıyor... Her yaz mevsiminin herhangi bir devresinde bir okuma programı düzenlemeliyiz... Müşterek okumanın, zihinleri belli bir noktaya teksif etmenin, mü’min kardeşinin meziyetlerinden istifade etmenin yeri başkadır... Birbirimizi iyi tanımanın, bilgi ve tecrübesinden istifâde etmenin, ihlâs, ibâdet, uhuvvet, tesânüd gibi düsturları yaşayabilmenin en güzel vasıtası, okuma programıdır... Bu mânâlar, ilk yıllarda hapishânelerde gerçekleşiyordu... Çünkü oralarda müşterek bulunmak ve zihinleri tek noktaya teksif etmek mümkün oluyordu... Hapisler icbârî idi... Şimdi ise, ihtiyârî olarak yoğun okumaya ve irtibata ihtiyaç var... Eskinin çileli hapisleri yerine, şimdi deniz kenarlarında, ormanlarda aynı vazifeyi omuzlamak gerekiyor...

Özetle, bu programlardan hissesiz kalmamak lâzım... Hiç değilse iki kişiyle, bir hafta dahi olsa, bu feyiz ve nimetten hissedar olanlara ne mutlu!...


Yeni Asya, 15 Ocak 1998

--------------------------------------------------------------------------------