Aperlai (Aprilla)
Aperlai, Kekova’nın güneyinde Asar koyundaki Sıcak Köyü’nün (Kılınçlı Köyü) 5 km. güneyindeki yarımadanın kuzey-doğusundadır.
Aperlai sözcüğü Hellen diline göre “Aprillai’lerin kenti” anlamındadır. Ayrıca “akar” veya “boğaz geçidi” anlamına da gelmektedir. Plinius’da adı Aperiai, Lykçe yazıtlarda ise Aprll olarak geçer.
Kentin kuruluşu ve tarihi kesinlik kazanamamıştır. Apollonia’nın (Kılınçlı), Isinda ve Simena (Kale) kasabalarıyla birlikte bir tetrapolis (üçlü yönetim) oluşturduklarını biliyoruz. Ele geçen sikkelerden M.Ö.V-IV. yy.larda varlığı bilinmektedir. Lykia Birliği (Koinon) içerisindeki kentlerden biri olduğunu Plinius yazmaktadır. M.Ö.168-67 tarihinde basılan ilk birlik sikkelerinde de adı geçmektedir.
Günümüze Roma dönemine tarihlenen kalıntıları az da olsa gelebilmiştir. Kent, deniz kenarından başlayarak akropole doğru uzanan rektogonal ve Poligonal tekniğinde yapılmış surlarla çevrilmiştir. Bu surlar yer yer kulelerle takviye edilmiştir. Roma dönemine ait batı bölümü oldukça iyi konumdadır. Kent surunun doğu tarafında hemen hepsi yuvarlak kavisli kapağa sahip çok sayıda lahit bulunmaktadır. İlk Çağdan bu yana denizin yükselmesinden ötürü rıhtımı sular altında kalmıştır. Bazı lahitleri de bu yüzden denizin içinde görüyoruz.
Aperlai’de yüzey araştırması ve kazı çalışmaları yeterince yapılmadığından yapıları ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber çevresinde Lykia tipi, Roma dönemine ait mezarların iyi korunduğunu söylenebilir. Bizans ve sonrası dönemlere ait birkaç şapel ve şehir surunun kuzey-batı köşesinde bir kilise vardır.
Apollonia (Kaş)

Apollonia Kaş-Finike yolu üzerinde, Teke Yarımadası ile Sıcak yarımadası arasındaki Kılınçı Köyü yakınındadır. Bu kentin yeri konusunda bazı araştırmacılar farklı iddialarda bulunmuşlarsa da Augustus ve Tiberius devirlerindeki adak stellerinin yardımıyla yeri saptanabilmiştir.
Apollonia, Hellen dilinde “Apollon’un Yurdu” anlamındadır. Çok yaygın olan bu isimle Anadolu’da Psidia, Mysia, Karia ve Kefken de kentler bulunmaktadır. Lykia’daki Apolonia’nın yakınında Simena, Aperlai ve Isında antik kentleri bulunmaktadır. Apollonia bu kentlerle birlikte Tetrapolis isimli Dört kent Birliğine katılmıştır. Bunun dışında kentle ilgili yeterli tarihi bilgimiz çok azdır.
Apollonia “L” harfine benzetilen bir kayalık üzerine kurulmuştur. Ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu da bilinmemektedir.
Günümüze ulaşan kentin kalıntıları akropoldedir. Akropolü kuşatan surlar kuzeyde ve batıda oldukça iyi durumdadır. Surların taşlarının bazıları rektogonal olup, dış yüzleri tümüyle düzeltilmeyerek kabaca bırakılmıştır. Surların içerisindeki kale Bizans dönemine aittir. Ayrıca yine bu döneme ait bir de kilise kalıntısı vardır. Kilisenin kuzey-batısındaki yamaçta küçük bir tiyatrodan arta kalan izler dikkati çekmektedir. Tiyatronun kuzey-doğusunda büyük olasılıkla Rum döneminde yapılmış bir hamam kalıntısı vardır.
Apollonia’dan günümüze gelen en belirgin örnekler nekropol alanı ile kentin çevresindeki mezar anıtlarıdır. Anıtsal mezarlar tiyatronun doğusu ile İç Kale’nin kuzey-doğusundadır. Burada benzerlerine Likya’da pek az rastlanan altı tane sütunlu veya direkli mezarlarla karşılaşılmıştır. Aynı şekilde Ksanthos’da da direkli mezarlar varsa da onlar lahitlerin üzerine işlenmiştir. Buradaki sütunlar ise kayalara oyulmuştur. Nitekim diğerlerinden çok daha görkemli bir mezarın bir Hereeon (kahramana ait mezar) olduğu düşünülebilir. Akropolün eteklerinde ise ovaya doğru Roma mezarları ile karşılaşılmıştır.
Gagai
Gagai, Finike körfezinin doğusunda, Khelidonia Burnu’nun (Gelidonya burnu) batısındaki Karagöz limanının kuzeybatısında idi. Bugünkü konumu ile Kumluca’nın 10 km. güney-doğusundaki Yenice Köyü’nün 4 km. güneyinde küçük bir tepenin üzerinde idi.
Gagai Hellen dilinde “Gaga’nın halkı” anlamına gelmektedir. “Ga” kelimesi toprak anlamına gelmektedir.
Kentin adı ile ilgili iki mitolojik öykü vardır. Birinci hikayeye göre yerleşecek toprak arayan Rhodoslular buraya geldiklerinde yerli halka toprak istediklerini “ga,ga” (toprak,toprak) diye bağırarak anlatmışlardır. Bu istekleri karşılandığında yeni kenti bu isimle tanımlamışlardır.
Diğer hikayeye gelince, Nemius isimli Rhodos’lu bir komutan Lykia ve Kilikyalı korsanlara karşı bir savaş kazandıktan sonra, bir fırtınaya yakalanır ve gemisi batma tehlikesi geçirir, tam bu esnada tayfalardan biri uzaktan karayı görünce “ga, ga” diye bağırır ve karaya çıkarak kurtulurlar. Bu iki hikayenin birleştiği ana nokta kenti Rhodosluların kurduğuna atfetmektir. Gerçekte ise antik tarihçilerin sözünü etmediği bu kentin ne zaman ve nasıl kurulduğu bilinmemektedir.
Yörede yeterince araştırma yapılmamıştır. Bu günkü konumuyla kent iki tepe üzerine yayılmış olup hangisinin akropol olduğu anlaşılamamıştır. Bunlardan daha yüksek tepe üzerinde İlk çağ surlarından arta kalmış küçük parçalar görülmektedir. Diğer tepede ise Bizans devri sur parçaları dikkati çekerse de bunların dışında bir kalıntıya rastlanmamıştır. Ancak 1960’lı yıllarda başta tiyatro olmak üzere bir takım kalıntıların varlığı saptanmış, ancak bunların taşları yeni yapılanmalar nedeniyle yerlerinden sökülmüştür.
İdebessos

İdebessos , Antalya Körfezi’nin batısında, Kumluca’ya 21 km. uzaklıkta Yenikışla köyündedir. İdebessos Luwi dilinden gelen bir sözcük olup Prof.Bilge Umar’a göre bu isim “Dawassa” olup Ormanlı kent anlamındadır.
Kentin kuruluşu ve tarihi geçmişi konusundaki bilgilerimiz çok yetersizdir. Burada arkeolojik araştırmalar yapılmamış yalnızca isminden söz edilmiştir.
Idebessos, diğer Likya antik kentlerinden farklı bir yerleşim gösterir. Antik çağda yörede çok az nüfusun barınmış olması şehrin düzlükte gelişmesine ve hemen yanı başındaki ufak yükseltinin etrafının surla çevrilerek bir bakıma emniyetli bir akropol elde edilmesine neden olmuştur.
Surun dışında, orman yolunun kenarında, sura göre kuzeybatı kısmında Likya bölgesinde küçük bir tiyatro bulunmaktadır. Orkestrası toprakla dolmuş, 5-6 oturma sırasına sahip olabilecekği düşünülen tiyatronun kuzeyinde, planlı olduğu kadar Aquaduct'un ucunun yapıya bağlanması yüzünden hamam olması ihtimal dahilindeki bir yapı kalıntısı bulunmaktadır.
Idebessos'u kuzey-güney doğrultusunda kesen orman yolunun kenarında şehire su sağlayan Aquaduct'un kalıntılarını da kuzeye doğru bakıldığında görmek mümkündür. Idebessos'un en ilginç yönü çoğunluğu kitabeli ve köşeli "U" plan oluşturacak şekilde kertiklenmiş üç lahitten oluşan aile mezarlarıdır. Çok az sayıda kabartmalı lahit bulunmaktadır. Bunlardan birinde kalkan ve mızrak tasvirini, diğer bir mezarda ise lahitin kaidesini oluşturan bloklarda yüksek kabartma olarak yapılmış boğaya saldıran aslan tasvirlerini görebiliriz. Kalıntıların büyük çoğunluğu Roma devrine aittir.
İdebessos’un kalıntıları Yenikışla Köyü’nün Karaağaç mahallesindedir. Helenistik ve Roma dönemi izlerini taşıyan bu kalıntılar arasında sur duvarları,oldukça küçük bir tiyatro ile Bizans döneminden kalma bir bazilika dikkati çekmektedir. Köyün yanı başındaki nekropol alanında da bazıları yazılı,bazıları ise kabartmalı mezarlar bulunmaktadır.
Kandyba
Kandyba, Kaş’ın 13 km. kuzeyinde, Gendeve (Çataloluk) köyünün yanındadır. Kandyba sözünün Luwi veya Likçe’den geldiği sanılmaktadır. “Ana Tanrıçanın erkeği” veya “Baş Tanrı’ya ait” bir isim olarak düşünülmelidir.
Kandyba’dan antik tarihçiler söz etmemektedirler. Yörede arkeolojik kazı ve yüzey araştırması da yapılmadığından tarihi geçmişi ile ilgili bilgi hemen hemen hiç yoktur. Tahminen akropol ve onun eteklerinde kurulmuş olan kentten ziyade önemsiz bir yerleşim yeri olmalıdır. İsminden yola çıkarsak belki de sadece bir kült merkezi idi.
Günümüzde Bizans devrinden kalma bir sur duvarı parçası ile birkaç Lykia tipi mezardan başka bir şey yoktur.
Khoma (Hacı Musalar)
Antalya’nın kazası Elmalı’ya 13 km. uzaklıktaki Hacı Musalar ve Sarılar köylerinin yakınındadır . Khoma kelimesi Hellenceden gelmekte olup “tepe,yığın,tümsek” anlamındadır.
Antik tarihçilerin bahsetmediği bu yerleşmeden sadece Plinius bahseder ve eski Lykia birliğinden gelişmiş olan Koinon’un (eyalet birliği) yer aldığı otuz altı kent ve kentçikten biri olduğunu söyler.
Bölgede yüzey araştırması ve arkeolojik kazı yapılmadığından civarda dağınık halde görülen Lykia tipi lahitlerden ve duvar parçalarından başka bir şey görülmemektedir. Burada bulunmuş olan birkaç kitabeden birisinin Lykçe yazılı olması enteresandır.
George Bean’e göre burada dağınık halde bulunan mezarlar Khoma kentçiği kurulmadan önce var olduğudur. M.S. II.Yüzyılda Rhodiapolisli zengin Opramoas’ın büyük yardımlarını görmüş ve Myra metropolitliğine bağlı bir piskoposluk olmuştur.
Korydalla
Korydalla, Antalya’nın ilçesi Kumluca’nın 2 km. güneyindedir. Korydalla sözcüğünün Luwi dilinden geldiği sanılırsa da anlamı bilinmemektedir. Peutinger haritasında Coridallo, Piskoposlar listesinde de Korydallos olarak ismi geçmektedir. Plinius ve Herodotos’un yalnızca isminden söz ettiği Korydalla’nın tarihi ile ilgili bilgilerimiz çok yetersizdir.
Günümüze ulaşan yazıtlardan çoğu Roma döneminden kalmışsa da Lykia ve Hellen dillerinde yazılmış olmaları bu insanların kültürlerinden kopmadıklarını göstermektedir.
Tarihte ismi ilk kez M.Ö. 480’de Thermopylai Geçidinde Perslere yol göstermesi ve bu yüzden Hellenler tarafından suçlanmasından ötürü geçmiştir. Lykia Eyalet Birliğine (Koinon) dahil olan 36 kentten biridir. Günümüze kentle ilgili bir kalıntı gelmemiştir. Yalnızca Hacı Veliler köyü yakınındaki tepede su kemeri ile ne oldukları anlaşılamayan mimari parçalar bulunmaktadır. Ayrıca köy mezarlığında da birkaç parça sütun bulunmaktadır.