Konuşma Rahatlığı
Dıştan bakınca kimseyle konuşup görüşen bir tip gibi görünmem.
Kabuğuna kapalı gibiyimdir.. Fakat bende tekke ve zaviyeden gelen bir açıklık vardır. Daha sonra kaldığım yerlerde de arkadaşlarımla münasebetlerim hep iyi olmuştur. Ayrıca, büyüklerin huzurunda otura otura, onların yanında konuşma hakkını elde etıniş olmam, esasen herkesle oturup konuşma rahatlığım bana kazandıran başka bir sebeptir, diye de düşünüyorum. Herkes1e çok rahat oturup konuşabiliyordum. Çünkü, birçok meşayihin ve alimin yanında bulunmuş ve onlarla sohbet etmiştim. Bu da diğer insanlarla rahat diyalog kurmama yardımcı oluyordu.
Edep Dairesinde
İrşad ve teblid adına, muhatabımın içtimaî seviyesi ne olursa olsun, gidip onunla rahatlıkla görüşüyordum. Şarklılıktan kalma hicab hissim de yadırganacak şekilde yırtık olmama maniydi. Onun için kendimden yaşça çok büyük olanlarla da edep dairesinde bir şeyler anlatmam ve onlarla uzun süre beraber olmam mümkün oluyordu. Denebilir ki, Edirne'nin kalbur üstü bütün büyükleriyle muarefem vardı; benim yaşım ise henüz yirmiye varmamıştı.
Cenabı Hakk'ın lutfettiği ölçüde his potansiyelimi müsbet yolda kullanmaya çalışırdım. Kahvede oturur büyüklerle beraber çay içer ve onlara bir şeyler anlatmaya gayret gösterirdim.
Edirne'de ilk tanıdığım insanlardan biri İsmail Gönülalan'dır. Çok temiz ve nezih bir insandı. Beni, Devlet Su İşlerinde çok kimseyle tanıştırdı ve değişik kimseler getirdi götürdü.
Ve yine o sırada bir lise talebesi olan Ahmed vardı. Ben ona çok adam getirip götürdüğünden dolayı Mus'ab diyordum. Esasen bugünlere kıyas edildiğinde, temas ettiğimiz insan sayısı çok azdır. Ancak o günün zor şartlarında ve Trakya gibi bir yerde bu rakam azımsanamaz. Hatta hiç unutmam: Diyarbakır'dan bir zat gelmişti. Bir gün bana: Bütün Trakya'yı dolaştım, bu havalide Müslümanlığı yaşayan iki genç gördüm. Biri sen, diğeri de Kırklareli'nde bir imam dedi. Demek ona da aynı şeyleri söylemiş ki, bir gün o imam beni ziyarete gelmişti. Daha sonra da ben ona gidip geldim. O dönem öyleydi. Halleşecek bir insan bulmak için dahi bir iki saatlik yol gitmeniz gerekiyordu. Yaşar Hoca'nın gelmesiyle oradaki sertlik kırılmış, hizmete müsait bir zemin oluşmuştu.
Bir kere de ziyaretime kardeşim Sıbğatullah gelmişti. Bir gece kaldı mı kalmadı mı bilmiyorum. Çünkü yatıracak yerim yoktu.
Ertesi gün, zorlanarak bir yetmiş lira buldum ve trenle geriye ancak öyle gönderebildim. Hatta bana bir cüzdan vermişti. O cüzdanı otuz sene taşıdıktan sonra, oğlu Mazhar' a verdim. Baban'ın hatırasını sakla, dedim..
Edirne'de ziyaretime gelenlerden biri de Osman Kara'ydı. Osman Kara, Bediüzzaman Hazretleriyle görüşmüş ve onun iltifatlarına mazhar olmuş bir insandı. Yedek subaylık yapıyordu ve onu Salih Özcan getirmişti.
Salih Özcan, saygı duyduğum bir insandır. Seyyid'lerden olması da onu sevip saymama ayrıca tesir eden hususlardandır. Birkaç defa ziyaretime geldi. Hatta bir gece onu pencerede misafir ettim. Ben gidip dışarda bir yerde yattım. Otobüse binerken bana sarılıp "Sen bir kahramansın" demesini unutamam. Onun bu sözü, ister bendeki bir boşluk olarak değerlendirilsin, isterse Salih Özcan'ın iltifatı sevmesine verilsin; fakat bana büyük bir moral vermişti.