Bu vazifenin bir diğer esası, hal ve kâl vahdeti, yani söz ve amel birliğidir:

Söylediğimizi yaşayacak, yaşadığımızı söyleyeceğiz. Her şeyden önce, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini nefsimizde en yüksek seviyede temsile çalışmamız şarttır.. evet, hayatımızda ışıl ışıl Kur’ân parlamalı ve anlatacaklarımız da, yaşadıklarımıza tercüman olmalıdır. Nuranî olmalıyız; olmalıyız ki, başkasını da aydınlatabilelim. Sadece ilim yapmak, fişlemek veya kitaplardan aktarma yaparak yeni kitaplar meydana getirmek değil; kitaplarda yazılanları hareketlerimize aktarma ve yaşamakla ilim yapıp, kitap yazmalıyız. Başkalarının menkıbe ve destanlarını anlatmak yerine, kendimiz gökler ötesi alemlerde menkıbe ve destanlara mevzû olmalıyız. Yoksa, Mirac’da müşahede edildiği üzere, dudaklar ateşten makaslarla doğranır, bedenler bir kütük gibi cehenneme yuvarlanır ve yığınların maskarası oluruz...