Dâima, tefekkürle kalb ve kafayı beslemek lâzımdır:
Tefekkür hususunda Kur’ân’da pek çok âyet bulabilirsiniz. Meselâ, bunlardan birinde ayakta, oturarak ve yanları üzerinde Allah’ı zikredenler ve yerlerle göklerin yaratılışını tekrar tekrar mütalâa edip didikleyenler takdirle ele alınır. (Â. Îmrân, 3/199) Efendimiz, bazan gece teheccüd vakti bu âyeti okuyup ağlar ve şöyle derdi: “Bu âyeti okuyup da tefekkür etmeyene yazıklar olsun.” Bir saat tefekkürün bir sene nâfile ibâdet hükmüne geçtiğini ifâde eden hadîs-i şerifler bile vardır.
Malûmatı olmayan insanın tefekkür etmesine imkân yoktur; tefekkür edebilmek için bazı şeyleri bilmek lâzımdır. İnsan, sahip olduğu bilgi ölçüsünde yeni terkiplere varır; bu terkipleri, yeni yeni hüküm ve komprimeler için mukaddime olarak kullanır.. derken, onun tefekkür dünyasında devamlılık ve çok buudluluk husûle gelir.
Malûmattan mahrum, âmice ve cahilce tefekkürler, öze inemez; üst katmanlarda, kabukta kalır ve aynı zamanda ülfet ve ünsiyet meydana getirir. Derinlere dalıp, kıymetli cevherler çıkarma imkânı vermeyeceği için de, hayâlî mes’elelere inhimaka sürükler ve zamanla ortada tefekkür adına bir şey kalmaz. Bu türden cahilane tefekkürün, marifet adına kazandıracağı hiçbir şey yoktur.
Hemen şu noktayı da belirtelim ki, tefekküre götürücü malûmat sözüyle, kâinat kitabını tetkik eden, Kur’ân’la kâinat arasındaki münasebet ve illiyeti gösteren eserleri, bu arada günümüzde müsbet ilimlere ait ansiklopedik malûmatı kastediyoruz. Nice şair ve yazarlar vardır ki, yazdıklarını okuduğunuzda kendinizi İrem bağlarının ortasında zanneder ve onlardan ağaçların, kuşların, çiçeklerin, baharların destanlarını dinlersiniz ama, kalbî hayatınız adına bu kadar söz arasından bir çiçek yaprağına dahi sahip olamazsınız. Zira hep san’atla, tabiatla meşgul olmuşlar, olmuşlar ama bir türlü ileriye gidememiş, San’atkâr adına mesafe kat’edememiş ve dolapla dönüyor gibi dâire çizip durmuşlardır. Bu tür malûmatların da, tefekkür adına hiç bir yararı yoktur. Öyleyse, istikamet üzere tefekkür veya tefekkürde istikamet, ancak vahyin ışığı altında eşyâ ve hadiseleri hallac etmekle mümkün olacaktır.