Sayfa 6/13 İlkİlk ... 45678 ... SonSon
123 sonuçtan 51 ile 60 arası

Konu: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 4. ci cilt

  1. #51
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 4. ci cilt

    111- باب أدب الشرب واستحباب التنفس ثلاثاً خارج الإِناء
    وكراهة التنفس في الإناء واستحباب إدارة الإناء على الأيمن فالأيمن بعد المبتدئ
    İÇECEKLERLE İLGİLİ EDEPLER
    KABIN İÇİNE ÜFLEMEDEN ÜÇ DEFA NEFES ALARAK İÇMENİN
    VE İLK İÇENDEN İTİBAREN KABI SAĞ TARAFTA OTURANLARA
    SIRAYLA VERMENİN UYGUN OLDUĞU
    Hadisler
    758- عن أَنسٍ رضي اللَّه عنه أن رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم كانَ يتنَفَّسُ في الشرَابِ ثَلاثاً. متفقٌ عليه. يعني: يَتَنَفَّسُ خَارِجَ الإِناءِ.
    758. Enes radıyallahu anh’ın söylediğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem suyu ve diğer meşrûbâtı üç nefeste içerdi.
    Buhârî, Eşribe 26; Müslim, Eşribe 123. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Eşribe 19; Tirmizî, Eşribe, 13; İbni Mâce, Eşribe 18
    760 numaralı hadisle birlikte açıklanacaktır.
    759- وعن ابن عباسٍ رضي اللَّه عنهما قال: قال رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: «لا تَشْرَبُوا واحِداً كَشُرْبِ البَعِير، وَلكِن اشْرَبُوا مَثْنى وثُلاثَ، وسَمُّوا إِذا أَنْتُمْ شَرِبْتُمْ، واحْمدوا إِذا أَنْتُمْ رَفعْتُمْ» رواه الترمذي وقال: حديث حسن.
    759. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    “Deve gibi bir nefeste içmeyin. İki, üç nefeste için. Bir şey içeceğiniz zaman besmele çekin; içtikten sonra da elhamdü lillah deyin.”
    Tirmizî, Eşribe 13
    760 numaralı hadisle birlikte açıklanacaktır.
    760- وعن أبي قَتَادَةَ رضي اللَّه عنه أَنَّ النبيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم نَهَى أن يُتَنَفَّسَ في الإِناءِ متفقٌ عليه.
    يعني: يُتَنَفَّسُ في نَفْسِ الإِناءِ.
    760. Ebû Katâde radıyallahu anh’ın söylediğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kabın içine solumayı yasakladı.
    Buhârî, Vudû’ 19; Müslim, Tahâret 65, Eşribe 121. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Eşribe 20; Tirmizî, Eşribe 15, 16; Nesâî, Tahâret 42
    Açıklamalar
    Peygamber Efendimiz her üç hadiste de suyu ve diğer meşrûbâtı nasıl içmek gerektiğini öğretmektedir. Buna göre bir şey içerken kabın içine solumamak gerekir. Bunun yolu da, Resûl-i Ekremsallallahu aleyhi ve sellem’in yaptığı gibi suyu üç nefeste içmektir. Harareti fazla olup iyice susayanların iki nefeste içmeleri de uygun görülmüştür. Fakat, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in yaptığı benzetmeyle söyleyecek olursak, meşrûbâtı, kabın içine soluyarak, deve gibi bir nefeste içmek doğru bulunmamıştır. Demek oluyor ki, su veya başka bir meşrûbâtı içen kimse, ağzını üç defa bardaktan uzaklaştıracak ve her defasında kabın dışına soluyacaktır.
    Müslim’in rivayetindeki ilâveden öğrendiğimize göre Peygamber aleyhisselâm suyu üç nefeste içmenin faydalarını şöyle belirtmektedir:
    1. Üç nefeste içen kimse suya iyice kanar, böylece susuzluğu teskin edilmiş olur.
    2. Suyu üç nefeste içmek sağlığa daha uygun, mideye daha faydalıdır.
    Su içerken böyle davranılmasını gerektiren önemli bir sebep vardır. Bugün ülkemizin çoğu yerinde olduğu gibi, Peygamber Efendimiz zamanında da su, süt ve benzeri içecekler aynı kaptan içilirdi. 661 ve 662. hadislerde görüldüğü üzere, kendisine sunulan meşrûbâtı içen kimse, onu sağında oturana verir, böylece aynı kaptan birçok kimse içmiş olurdu. Bu sebeple meşrûbâtın temiz kalması için bazı tedbirler almak gerekiyordu. İşte Efendimiz bu hadisleriyle hem bir sağlık kuralını öğretmiş hem de aynı kaptan birden fazla insanın içmesi halinde meşrûbâtın kirlenmesini önlemiştir. 766 ve 767 numaralı hadislerde, aynı kaptan daha sonra içecekleri dikkate alarak, kabın içine üflenmesinin ve hohlanmasının yasaklandığı da görülecektir. Bir şeyi tek başına içen kimse için yukarıda sayılan yasaklamalar geçerli değildir. İsteyen kimse, Ömer İbni Abdülazîz’in dediği gibi, kabın içine solumamak şartıyla suyu bir nefeste içebilir (Fethü’l-bârî, I, 95 [Eşribe 26]). 766 numaralı hadiste görüleceği üzere, bir nefeste içtiği zaman suya kanmadığını söyleyen kimseyi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in uyarması, hatta ona suya kanması için ağzını bardaktan çekerek nefes almasını tavsiye etmesi, meşrûbâtı bir nefeste içmenin kesin bir yasak olmadığını göstermektedir. Durum böyle olmakla beraber, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tavsiyesine uyulması, şüphesiz sağlık açısından daha faydalıdır.
    759 numaralı hadiste Resûl-i Ekrem Efendimiz’in öğrettiği çok önemli bir edep de, bir şeyi içmeden önce bismillah demek suretiyle o nimeti vereni hatırlamak, içtikten sonra da elhamdü lillah diyerek O’na, böyle bir nimeti lutfettiği için şükrünü ve teşekkürünü sunmaktır.
    Hadislerden Öğrendiklerimiz:
    1. Bir şey içmeye başlarken bismillâh demelidir.
    2. Peygamber Efendimiz bir şeyi başına bir dikişte içmez, arada iki defa soluklanarak içerdi.
    3. Aynı kaptan başkaları da içeceği zaman, herkes, ağzından çıkabilecek tükürük veya nefesin, o meşrûbâtı içecek diğer insanları rahatsız edeceğini düşünmeli ve kabı ağzından uzaklaştırdıktan sonra, en az bir veya iki defa nefes alarak içmelidir.
    4. İçtikten sonra da elhamdülillâh demelidir.
    761- وعن أَنسٍ رضي اللَّه عنه أَن رسول الَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أُتِي بِلَبنٍ قد شِيب بمَاءٍ، وعَنْ يمِينِهِ أَعْرابي، وعَنْ يَسارِهِ أَبو بَكرٍ رضي اللَّه عنه، فَشَرِبَ، ثُمَّ أَعْطَى الأَعْرَابيَّ وقال: «الأَيمَنَ فالأَيمنَ » متفقٌ عليه.
    قوله: «شِيبَ» أَي: خُلِط.
    761. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, içine su katılmış süt getirildi. O sırada Peygamber aleyhisselâm’ın sağında bir bedevî, solunda da Ebû Bekir radıyallahu anh oturuyordu. Sütten içtikten sonra onu bedevîye verdi ve:
    “Herkes sağındakine versin!” buyurdu.
    Buhârî, Eşribe 14, 18; Müslim, Eşribe 124. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Eşribe 19; Tirmizî, Eşribe 19; İbni Mâce, Eşribe 22
    Bir sonraki hadisle birlikte açıklanacaktır.
    762- وعن سهل بن سعد رضي اللَّه عنه أَن رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أُتِيَ بشرابٍ، فشرِبَ مِنْهُ وعَنْ يَمِينِهِ غُلامٌ، وعن يَسَارِهِ أَشْيَاخٌ، فقال للغُلام « أَتَأْذَنُ لي أَنْ أُعْطِيَ هُؤلاءِ؟» فقال الغُلامُ: لا واللَّهِ، لا أُوثِرُ بِنصِيبى مِنكَ أَحَداً، فَتلَّهُ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم في يدهِ. متفقٌ عليه.
    قوله: «تَلَّه» أَيْ: وَضَعَهُ، وهذا الغُلامُ هو ابْنُ عباس رضي اللَّه عنهما.
    762. Sehl İbni Sa`d radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e içecek bir şey getirdiler. O da içti. Bu sırada sağ tarafında bir çocuk, sol tarafında yaşlılar oturuyordu.
    Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem çocuğa dönerek:
    - “Bunu yaşlılara verebilir miyim?” diye sordu.
    Çocuk:
    - Hayır, vallahi olmaz, Yâ Resûlallah! Senden kazanacağım hayrı kimseye bağışlayamam, dedi.
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de kabı çocuğun eline verdi.
    Buhârî, Şirb ve’l-müsâkât 1, 10, Mezâlim 12, Hibe 22, 23; Eşribe, 19; Müslim, Eşribe 127
    Açıklamalar
    Her iki hadiste de İslâm geleneğinde sağın önemi gösterilmekte ve buna bağlı olarak ikramların sağdan başlayıp sağ tarafa doğru devam etmesi gerektiği belirtilmektedir. Şayet bir toplantıda, faziletini herkesin kabul ettiği bir kimse bulunuyorsa, ikrama ondan başlanması, sonra da onun sağından itibaren sırayla devam edilmesi icap ettiği öğretilmektedir.
    762 numaralı hadis daha önce Âhirete Hazırlanmak bahsinde 570 numarayla geçmiş ve orada, Peygamber aleyhisselâm’ın sağa ve sağdan başlamaya verdiği önem anlatılmıştı. Efendimiz’in sağ tarafında oturan çocuk, amcasının oğlu Abdullah İbni Abbas’tı; solunda ise elli yaşını geçkin sahâbîler vardı. Yakaladığı her fırsatı, ashâbını eğitmek ve onlara İslâm edebini öğretmek için değerlendiren Efendimiz, o günlerde daha on yaşlarında olan Abdullah’a, sağ tarafta oturduğu için sütü içme hakkına sahip olduğunu, ama isterse bu hakkı sol tarafında oturan yaşlılara devredebileceğini hatırlattı. Çok uyanık bir çocuk olan, bu sebeple de birçok defa Efendimiz’in duasını kazanan Abdullah’ın maksadı süt içmek değildi. Birçok sahâbînin arzu ettiği gibi, o da Peygamber aleyhisselâm’ın dudağının değdiği yerden içme şerefine ermek ve böyle bir bereketi başkasına kaptırmamak istiyordu. İşte bu sebeple Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in bu teklifine:
    - Hayır, vallahi olmaz, Yâ Resûlallah! Senden kazanacağım hayrı kimseye bağışlayamam, dedi.
    Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de kabı Abdullah’a verdi.
    Şu halde, sağ tarafta oturan kim olursa olsun, sağ tarafta oturması sebebiyle öncelik hakkı onundur.
    761 numaralı hadisin bir başka rivayetinden öğrendiğimize göre o mecliste Hz. Ömer de vardı ve Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in karşısında oturuyordu. Resûlullah Efendimiz kendisine ikram edilen sütü içerken, Hz. Ömer telaşlandı; sağdaki bedevînin sütü daha önce içmesi, solda oturan Ebû Bekir’i gücendirebilir diye düşündü ve Allah’ın Resûlü sütten dudağını çekerken:
    - Yâ Resûlallah! Sütü yanıbaşınızda duran Ebû Bekir’e verin, dedi.
    Fakat o en büyük eğitimci, bu usûl ve kaide dışı teklife iltifat etmedi.
    - “el-Eymene fel-eymene = Önce sağdakine, sonra onun sağındakine” buyurdu.
    Bir başka rivayete göre ise üç defa:
    “el-Eymenûne = Sağdakilere, sağdakilere, sağdakilere” buyurdu (Müslim, Eşribe 126).
    Resûl-i Ekrem Efendimiz’in Hz. Ömer’in teklifini kabul etmemesinin daha önemli bir sebebi vardı. Hz. Ebû Bekir’in bedevîden daha faziletli olduğu belliydi. Fakat bedevî yeni müslüman olduğu için İslâmî görgü kurallarını henüz öğrenmemişti. Üstelik Hz. Ebû Bekir’i de yeterince tanımıyordu. Ondan izin isteyerek sütü Hz. Ebû Bekir’e vermek, bedevîyi gücendirebilirdi. Allah’ın Resûlü bu sebeple genel kaideyi uyguladı.
    Hadîs-i şerîfte süte su katılmasından bahsedilmesi bazılarımıza tuhaf gelebilir. Yeni sağılan süt sıcak olur. Halbuki sıcak memleketlerde soğuk içecekler daha fazla tercih edilir. Peygamber Efendimiz’in soğuk meşrûbâtı pek sevdiği de mâlumdur. Meseleye bir de şu açıdan bakılabilir: Bu olayın geçtiği sırada Resûl-i Ekrem Efendimiz’in yanında birçok sahâbî vardı. İkramda bulunanlar, sütün herkese yetmeyeceğini hesaplamış, sütü çoğaltmak için içine su katmış olabilirler. Zaten burada satma söz konusu olmadığına göre, soğutmak, yağını azaltarak kolay içilmesini sağlamak veya çoğaltmak maksadıyla süte su karıştırmakta elbette bir sakınca yoktur.
    Hadislerden Öğrendiklerimiz
    1. İkrama meclisteki büyükten başlanır ve onun sağından itibaren devam edilir.
    2. Sağda oturanın izin vermesi halinde, daha yaşlı ve değerli kimselere ikram edilebilir.
    3. Büyüklere saygı gösterilmeli, ikramlarda onlara öncelik tanınmalıdır.
    4. Peygamber Efendimiz’in dudağının değdiği yerden içmenin bereketini bilen bazı sahâbîler, bu lutfu başkasına kaptırmak istememişlerdir.

  2. #52
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 4. ci cilt

    112- باب كراهة الشرب من فم القربة ونحوها
    وبيان أنه كراهة تنزيه لا تحريمS
    U TULUMUNUN AĞZINDAN SU İÇİLMEMESİ
    SU TULUMU GİBİ KAPLARIN AĞZINDAN SU İÇMENİN DOĞRU
    OLMADIĞI, BUNUN HARAM DEĞİL MEKRUH OLDUĞU
    Hadisler
    763- عن أبي سعيدٍ الخدْرِيِّ رضي اللَّه عنه قال نَهَى رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم عنِ اخْتِنَاثِ الأَسْقِيَةِ . يعنى : أَنْ تُكسَرَ أَفْوَاهُها ، وَيُشْرَب منها . متفقٌ عليه .
    763. Ebû Saîd radıyallahu anh şöyle dedi:
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ağzı kırık su tulumlarından su içmeyi yasakladı.
    Buhârî, Eşribe 23; Müslim, Eşribe 110, 111. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Eşribe 15; Tirmizî, Eşribe 17; İbni Mâce, Eşribe 19
    765 numaralı hadisle birlikte açıklanacaktır.
    764- وعن أبي هريرة رضي اللَّه عنه قال : نَهَى رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أَن يُشْرَبَ مِنْ في السِّقاءِ أَو القِرْبةِ . متفقٌ عليه .
    764. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem su tulumu yahut kırbanın ağzından su içmeyi yasakladı.
    Buhârî, Eşribe 24; Müslim, Müsâkât 136 (Buhârî’deki rivayetin benzeri). Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Eşribe 14; Nesâî, Dahâyâ 44; İbni Mâce, Eşribe 20
    765 numaralı hadisle birlikte açıklanacaktır.
    765- وعن أُمِّ ثابِتٍ كَبْشَةَ بِنْتِ ثَابتٍ أُخْتِ حَسَّانِ بْنِ ثابت رضي اللَّه عنه وعنها قالت: دخَل علَيَّ رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فَشَرِبَ مِن في قِرْبةٍ مُعَلَّقةٍ قَائماً . فَقُمْتُ إِلى فِيهَا فَقطَعْتُهُ ، رواه الترمذي . وقال : حديث حسن صحيح .
    وَإِنَّمَا قَطَعَتْها : لِتَحْفَظَ موْضِعَ فَم رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم . وَتَتَبَرَّكَ بِهِ ، وَتَصُونَهُ عَن الابتِذالِ ، وَهذا الحَدِيثُ محْمُول على بَيانِ الجوازِ ، والحديثان السابقان لبيان الأفضل والأَكمل واللَّه أعلم .

    765. Hassân İbni Sâbit’in kız kardeşi Ümmü Sâbit Kebşe Binti Sâbit radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem evime geldi. Duvara asılı duran kırbanın ağzından ayakta su içti. Ben de hemen kalkıp kırbanın ağzını kestim.
    Tirmizî, Eşribe 18

  3. #53
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 4. ci cilt

    Ümmü Sâbit Kebşe Binti Sâbit
    Ümmü Sâbit künyesiyle ve Kebşe’cik anlamında Kübeyşe diye de anılan bu hanım sahâbî, Peygamber Efendimiz’in şâirlerinden Hassân İbni Sâbit’in baba bir kız kardeşidir. Bir hadis rivayet ettiği bilinen Kebşe’nin hayatı hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Bütün sahâbîler gibi o da Resûl-i Ekrem Efendimiz’e ait bir hâtırayı saklamak istemiş, onun, evlerini şereflendirdiği gün, duvara asılı kırbadan mübarek ağzıyla su içmesini fırsat bilmiş ve hemen kalkıp kırbanın ağzını keserek onu saklamıştır.
    Allah ondan razı olsun.
    Açıklamalar
    İlk iki hadiste Peygamber Efendimiz, deriden yapılan su tulumu, kırba, güğüm, testi gibi şeylere ağzını dayayıp su içmeyi yasaklamış; üçüncü hadise göre ise, kendisi duvara asılı kırbadan içerek, mecbur kalınca bu tür su kaplarının ağzından su içilebileceğini göstermiştir. Bu sebeple İslâm âlimleri, su tulumu ve kırbanın ağzından su içme yasağının kesin (tahrîmi) bir yasak olmadığını söylemişlerdir.
    Müellifimiz Nevevî de, bu üç hadis arasındaki farklı durumu şöyle açıklamaktadır: İlk iki hadis, kırbadan su içmemenin daha uygun ve yerinde bir davranış olacağını belirtmekte, üçüncü hadis ise onlardan içmenin câiz olduğunu ortaya koymaktadır.
    Acaba Resûl-i Ekrem Efendimiz ağzı kırık su tulumlarından, yahut su tulumu veya kırbanın ağzından su içmeyi niçin yasaklamıştır?
    Bu yasaklar tamamen sağlıkla ilgilidir. Şöyleki, ağzı kırık su tulumu, kırba ve testi gibi su kaplarından, kırık olmasa bile onların daracık ağızlarından içeri zehirli bir böceğin veya insan sağlığına zararlı bir başka şeyin girmesi mümkündür. Tabiatla içiçe olan yerleşim bölgelerinde veya bağda, bahçede, tarlada ağzı iyice kapalı olmayan su kapları her zaman bu nevi tehlikelere açıktır. Testinin veya Anadolu’da çokça kullanılan, testi büyüklüğündeki ağaç bardakların içine yılan girdiği bilinen bir husustur. Muhtelif hadis kitaplarında bunun örnekleri verilmekte, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in bu yasağından sonra bir adamın geceleyin su tulumuna ağzını dayayıp içmek istediği, bu sırada tulumdan bir yılan çıktığı anlatılmaktadır (İbni Mâce, Eşribe 19). Arabistan gibi sıcak bölgelerde, susuzluktan bunalan bazı zehirli hayvanların su kaplarının içine girmesi son derece tabii bir olaydır. Böyle bir tehlikeye meydan vermemek için bu nevi kaplardaki suyu küçük bardaklara dökerek içmek daha uygundur.
    Ağzını testi ve tulum gibi su kaplarına dayayarak su içen bazı kimselerin bu kapların içine soluması veya ağızlarındaki yemek artıklarının bu kapların içine kaçması mümkündür. Bu durum diğer insanların rahatsız olmalarına yol açabilir.
    Peygamber Efendimiz’in kırba veya su tulumuna ağzını dayayarak ayakta içmesi, o sırada su bardağının bulunmaması veya bir başka durum sebebiyledir. Bize düşen onun yasağına uymak ve böyle kaplara ağzını dayayarak içmemektir.
    Ayakta su içme meselesi, iki hadis sonra, “Ayakta Su İçilebileceği” bahsinde ele alınacaktır.
    Kebşe Binti Sâbit’in, Peygamber Efendimiz’in su içtiği kırbanın ağzını kesmesi ise, onun hayatından söz ederken de belirtildiği gibi, Allah’ın Resûlü’nün dokunduğu bir şeyi saklayarak bu güzel hâtırayı canlı tutmak ve bunun kendisi için hayır ve bereket getireceği ümidinden kaynaklanmaktadır.
    Hadislerden Öğrendiklerimiz
    1. Ağzı kırık veya açık, özellikle de içi görülmeyen su kaplarına, ağzını dayayarak içmek doğru değildir.
    2. Ashâb-ı kirâm, Peygamber Efendimiz’in dokunduğu şeyleri, onun hâtırasına olan bağlılıkları sebebiyle muhafaza ederlerdi.

  4. #54
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 4. ci cilt

    113- باب كراهة النفخ في الشراب
    İÇİLECEK ŞEYLERE ÜFLEMEMEK GEREKTİĞİ
    Hadisler
    766- عن أبي سعيدٍ الخدريِّ رضي اللَّه عنه أَنَّ النبيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم نَهَى عَنِ النَّفخِ في الشَّرابِ فقال رَجُلٌ : القذَاةُ أَراها في الإِناءِ ؟ فقال : « أَهْرِقْهَا » قال : فإِنى لا أُرْوَى مِنْ نَفَسٍ وَاحِدٍ ؟ قال : « فَأَبِنْ القَدَحَ إِذاً عَنْ فِيكَ » رواه الترمذي وقال : حديث حسن صحيح .
    766. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi vesellem içilecek şeylere üflemeyi yasaklamıştı.
    Bunun üzerine bir adam:
    - Kaba çerçöp düştüğünü görürsem ne yapayım? deyince:
    - “Kaba düşen şeyi dök!” buyurdu.
    Bu defa adam:
    - Bir nefeste içince suya kanmıyorum, dedi.
    Resûl-i Ekrem de:
    - “O takdirde su kabını ağzından çek!” buyurdu.
    Tirmizî, Eşribe 15.
    Bir sonraki hadisle birlikte açıklanacaktır.
    767- وعن ابن عباس رضي اللَّه عنهما أن النبى صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم نَهَى أَن يُتنَفَّسَ في الإِنَاءِ ، أَوْ يُنْفَخَ فِيهِ ، رواه الترمذي وقال : حديث حسن صحيح .
    767. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’nın rivayetine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kabın içine solumayı veya kaba üflemeyi yasakladı.
    Tirmizî, Eşribe 15. Ayrıca bk. 760 numaralı hadisin kaynakları
    Açıklamalar
    Her iki hadiste de Resûl-i Ekrem Efendimiz’in su, süt gibi içilecek şeylerin bulunduğu kaba üflemeyi, kabın içine solumayı yasakladığı görülmektedir. Kabın içine çerçöp gibi bir şey düştüğü zaman, bu nesne ağza kaçmasın diye üflenerek uzaklaştırılmayacak, çerçöpün bulunduğu kısım yere dökülecektir. Böyle yapmakla hem sağlık açısından uygun davranılmış hem de aynı kaptan içecek başkaları rahatsız edilmemiş olur.
    Suyu bir nefeste veya birkaç nefeste içme hususu 760 numaralı hadisin açıklamasında ele alınmıştı. Burada kısaca söylemek gerekirse, Peygamber Efendimiz’in yaptığı ve tavsiye ettiği gibi, suyu üç nefeste içmek en uygunudur. Suyu bir dikişte içtiği zaman kanmadığını söyleyen kimseye, Resûlullah Efendimiz’in ağzını kaptan çekmeyi tavsiye etmesi de, birkaç nefeste içmenin insanı suya kandıracağını göstermektedir. Sağlığa elverişli olan da budur. Çok susadığı için iki nefeste içmek isteyenlerin bu davranışı da Resûl-i Ekrem’in sünnetine uygundur.
    Allah’ın Resûlü’nün su veya diğer meşrûbâtı bir nefeste içmeyi develerin su içmesine benzetmesi, bunu doğru bulmadığını göstermektedir. Bununla beraber konumuzun birinci hadisinde, bir nefeste içtiği zaman suya kanmadığını söyleyen kimseye, zaten böyle yapmamak gerekir şeklinde bir uyarıda bulunmadığına göre, dinî bakımdan bunun o kadar mahzurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Yalnız bir nefeste içeceklerin dikkat etmesi gereken bazı hususlar vardır. Bunlardan biri, kendisinden sonra aynı kaptan başkaları içecekse, kabın içine katiyen solunmaması -dır. Diğer bir husus da, çok susamış olanların terliyken bir nefeste içmesi, sağlık açısından bazı sakıncalar doğurmaktadır. Bir nefeste içeceklerin bunları dikkate alması gerekmektedir.
    Hadislerden Öğrendiklerimiz
    1. Su kabına üflemeyi ve kabın içine solumayı Resûl-i Ekrem Efendimiz yasaklamıştır.
    2. Su, süt gibi içilecek şeylerin bulunduğu kaba çerçöp düşerse, onu üfleyerek çıkarmak yerine, o kısmı dökmek daha uygundur.
    3. İslâmiyet sağlığa ve sağlık kurallarına uymaya önem vermiştir.

  5. #55
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 4. ci cilt

    114- باب بيان جواز الشرب قائِما
    وبيان أن الأكمل والأفضل الشرب قاعداً
    فيه حديث كبشة السابق (انظر الحديث رقم 761) .ً
    AYAKTA SU İÇİLEBİLECEĞİ, OTURARAK
    İÇMENİN İSE DAHA UYGUN OLDUĞU
    Hadisler
    768- وعن ابن عباس رضي اللَّه عنهما قال : سَقَيْتُ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم مِنْ زَمْزَمَ ، فَشَرِبَ وَهُوَ قَائمٌ . متفقٌ عليه .
    768. İbni Abbas radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
    Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e zemzem verdim. Onu ayakta içti.
    Buhârî, Hac 76, Eşribe 76; Müslim, Eşribe 117-119. Ayrıca bk. Nesâî, Menâsik 166; İbni Mâce, Eşribe 21
    773. hadisle birlikte açıklanacaktır.
    769- وعن النَزَّال بنِ سبْرَةَ رضيَ اللَّهُ عنه قال : أَتَى عَلِيٌّ رضيَ اللَّهُ عنهُ باب الرَّحْبَةِ فَشَرِب قَائماً ، وقالَ : إِنِّى رَأَيْتُ رَسولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فعل كما رَأَيْتُمُونى فَعَلْتُ ، رواه البخارى.
    769. Nezzâl İbni Sebre radıyallahu anh şöyle dedi:
    Ali radıyallahu anh Bâbü’r-rahbe’ye geldi ve ayakta su içti. Sonra da:
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in benim içtiğimi gördüğünüz gibi su içtiğini gördüm, dedi.
    Buhârî, Eşribe 16.

  6. #56
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 4. ci cilt

    Nezzâl İbni Sebre
    Kûfeli olan Nezzâl’in sahâbî olduğunu söyleyenler vardır. Fakat onun büyük tâbiîlerden olduğu kabul edilmektedir. İleri gelen bazı sahâbîlerden hadis rivayet eden Nezzâl güvenilir bir râvidir. Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur.
    Allah ona rahmet eylesin
    773 numaralı hadisle birlikte açıklanacaktır.
    770- وعن ابن عمر رضيَ اللَّه عنهما قال : كنَّا نَأْكُلُ عَلى عَهدِ رسُولِ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ونحْنُ نَمْشى ، ونَشْرَبُ وَنحْنُ قيامٌ . رواهُ الترمذي ، وقال : حديث حسن صحيح .
    770. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
    Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanında, yürürken bir şey yer, ayakta iken de su içerdik.
    Tirmizî, Eşribe 12. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et`ime 25
    773 numaralı hadisle birlikte açıklanacaktır.
    771- وعن عمرو بن شعيب عن أَبيهِ عن جدِّه رضي اللَّهُ عنه قال : رَأَيْتُ رسُول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يشربُ قَائماً وقَاعِداً . رواه الترمذي وقال : حديث حسن صحيح.
    771. Amr İbni Şuayb’ın babasından onun da dedesinden rivayet ettiğine göre, dedesi (Abdullah İbni Amr İbni Âs) şöyle dedi:
    Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ayaktayken de otururken de su içtiğini gördüm.
    Tirmizî, Eşribe 12. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 100
    773 numaralı hadisle birlikte açıklanacaktır.
    772- وعن أَنسٍ رضي اللَّهُ عنه عن النبى صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أَنهُ نهَى أَنْ يشربَ الرّجُلُ قَائماً . قال قتادة : فَقلْنَا لأنَس : فالأَكْلُ ؟ قال : ذلكَ أَشَرُّ أَو أَخْبثُ رواهُ مسلم .
    وفي رواية له أَنَّ النبى صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم زَجَرَ عَنِ الشُّرْبِ قَائماً .
    772. Enes radıyallahu anh’ın rivayetine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bir kimsenin ayakta su içmesini yasaklamıştır.
    Râvi Katâde şöyle dedi:
    - Biz Enes’e, ya ayakta yemek nasıldır? diye sorduk. Enes:
    - Ayakta yemek daha beter (veya kötüdür), dedi.
    Müslim, Eşribe 113. Ayrıca bk. Tirmizî Eşribe 11
    Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem “Ayakta su içmeyi yasaklamıştır” ifadesi, Müslim’in bir başka rivayetinde “Ayakta su içmekten men etmiştir” (zecere) şeklinde geçmektedir.
    Müslim, Eşribe 112, 114
    773- وعن أبي هريرة رضي اللَّه عنه قال : قالَ رسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : «لاَ يشْرَبَن أَحدٌ مِنْكُمْ قَائماً ، فَمَنْ نَسِيَ فَلْيَسْتَقيءْ » رواهُ مسلم .
    773. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    “Hiçbiriniz ayakta su içmesin. Unutarak içen de kussun!”
    Müslim, Eşribe 116
    Açıklamalar
    Ayakta su içme konusuna dair bu altı hadisin ilk dördü Peygamber Efendimiz’in ayakta su ve zemzem içtiğini göstermekte, son ikisi de onun ayakta su içmeyi doğru bulmadığını ifade etmektedir. İlk bakışta bu hadisler arasında bir çelişki varmış gibi görünüyorsa da, aşağıda belirtileceği üzere, bu hadisler arasında hiçbir çelişki yoktur.
    Konumuza önce birinci grup hadisleri açıklayarak başlayalım. Bu hadislerde görüldüğü üzere Peygamber Efendimiz muhtelif zamanlarda ayakta su içmiştir. Mâlik İbni Enes’in Muvatta’ında belirttiğine göre (Sıfatü’n-nebî, 13-16) ileri gelen sahâbîlerden Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Âişe, Abdullah İbni Ömer, Sa`d İbni Ebû Vakkâs ve Abdullah İbni Zübeyr ayakta su içmişler ve bunda bir sakınca görmemişlerdir.
    Konumuzun ikinci hadisinden ve onun Sahîh-i Buhârî’deki (Eşribe 16) daha geniş rivayetinden öğrendiğimize göre, bir gün Hz. Ali, öğle namazından sonra Kûfe mescidinin Bâbü’r-rahbe denilen kısmına oturmuş, ikindi namazına kadar kendisine getirilen dâvâlara bakmış, sonra orada abdest almış ve artan suyu ayağa kalkarak içmişti. Bazı kimselerin onun ayakta su içmesini yadırgadığını görünce, İslâmiyet’i en iyi bilenlerden biri olan bu büyük âlim, “Birtakım kimseler ayakta su içilmesini iyi görmezler. Halbuki ben Peygamber aleyhisselâm’ın benim içtiğimi gördüğünüz gibi su içtiğini gördüm” diyerek zihinlerdeki soruları gidermişti. Zaten 765 numaralı hadiste de görüldüğü üzere, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Kebşe Binti Sâbit’in, bazı rivayetlere göre Ümmü Süleym’in evinde, duvara asılı kırbadan ayakta su içmiştir.
    Son iki hadise göre ise, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ayakta su içilmesini doğru bulmamış, hatta unutarak ayakta su içenin, içtiğini geri çıkarmasını tavsiye etmiştir.
    Ayakta su içmenin lehinde ve aleyhindeki hadisler dikkate alındığı zaman, Peygamber Efendimiz’in ayakta su içtiğine dair rivayetlerin, ayakta su içmeyi yasakladığını belirten hadislerden daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. Kitabımızın müellifi Nevevî’nin, ayakta su içilebileceğine dair rivayetlerden dördünü, ayakta su içmemeyi tavsiye eden rivayetlerden de ikisini bu bahse alması, herhalde bu durumu göstermek içindir. Zaten o bu husustaki kanaatini konu başlığında söylemiş, ayakta su içmek câiz olmakla beraber, oturarak içmenin daha iyi ve makbul olduğunu belirtmiştir. Onun Sahîh-i Müslim şerhinde ayakta su içmeyi tenzîhen mekrûh sayması, fakat fıkhî eserlerinde bunun mekrûh olmadığını belirtmesi, ayakta su içme konusuna yumuşak baktığını göstermektedir.
    İmâm Buhârî’nin de, Kâmil Miras’ın dediği gibi (Tecrid Tercemesi, XII, 53), ayakta su içmekte bir sakınca olmadığı sonucuna vardığı anlaşılmaktadır.
    Demek oluyor ki, Peygamber Efendimiz, kendisi de zaman zaman ayakta su içmek suretiyle bunun yasak olmadığını göstermiş, belki de sağlık açısından uygun görmediği için bunun alışkanlık haline getirilmesini istememiştir. Suyu oturarak içmenin daha uygun olduğunu belirtmek, insanları buna yönlendirmek ve tercihinin bu yönde olduğunu daha açık bir şekilde anlatmak için de ayakta su içmenin aleyhinde bulunmuştur. Onun “Ayakta su içen kussun!” tehdidi kesin bir emir (yani vücup için) değildir. Bazı âlimler, “Ayakta su içen kussun!” sözünü Resûl-i Ekrem’in değil, Ebû Hüreyre’nin söylediği kanaatindedir. Yukarıda zikri geçen üç halife gibi Hz. Ebû Bekir’in de ayakta su içtiğine dair rivayeti (Muhammed Zekeriyyâ Kândehlevî, Evcezü’l-mesâlik ilâ Muvatta Mâlik, XIV, 273) öne süren ve bunu “Size benim sünnetime ve Râşid halifelerimin sünnetine yapışmanızı tavsiye ederim” hadisiyle destekleyen bazı âlimler, ayakta su içmenin sünnete ters düşmediğini söylemişlerdir.
    Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Çarşıda pazarda ayakta bir şey içmek gerektiğinde ve oturacak bir yer bulunmadığında mutlaka oturacak yer aramamalı; bununla beraber oturarak içmenin sağlığa daha elverişli olduğu unutulmamalıdır.
    Hadislerden Öğrendiklerimiz
    1. Peygamber Efendimiz ile ondan gören bazı sahâbîler ayakta su içmişlerdir. Bu sebeple ayakta su içmek günah değildir.
    2. Peygamber Efendimiz’in ayakta su içmeyi yasaklaması, oturarak içmeyi daha uygun gördüğünü belirtmektedir.
    3. Resûl-i Ekrem’in, ayakta su içenin içtiğini kusmasını söylemesi, mutlaka böyle yapılmasını istediği anlamına gelmez. Zira Efendimiz müslümanları eğitmek için bazan bu üslûbu kullanmıştır.

  7. #57
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 4. ci cilt

    115- باب استحباب كون ساقي القوم آخرهم شرباً
    HALKA SU DAĞITANIN EN SONRA İÇECEĞİ
    Hadis
    774- عن أبي قتادة رضيَ اللَّه عنه عن النبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « سَاقى القَوْمِ آخِرُهُمْ » يعنى: شرْباً . رواه الترمذي ، وقال : حديث حسن صحيح .
    774. Ebû Katâde’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    “Halka su dağıtan kimse, suyu en sonra içer.”
    Tirmizî, Eşribe 20. Ayrıca bk. Müslim, Mesâcid 311; Ebû Dâvûd, Eşribe 19; İbni Mâce, Eşribe 26
    Açıklamalar
    Peygamber Efendimiz bu veciz hadîs-i şerîfi, bir sefer sırasında söylemişti. Uzun yolculuk esnasında müslümanlar hem iyice yorulmuş hem de içecek suları tükenmişti. Ebû Katâde Hâris İbni Rib`î, yorgunluğuna rağmen Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e hizmette kusur etmemeye çalışmıştı. Müslümanlar susuzluktan iyice bunalınca, Peygamber aleyhisselâm içinde birazcık su kalmış olan küçük matarasını istedi. İşte o anda Resûlullah’ın mûcizelerinden biri gerçekleşti. Ebû Katâde’nin tuttuğu bardağa mübarek elleriyle matarasından su doldurmaya, Ebû Katâde de sahâbîlere dağıtmaya başladı. Sahâbîler kana kana içtiler. En sona Allah’ın Resûlü ile Ebû Katâde kalmıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bardağı doldurduktan sonra Ebû Katâde’ye:
    - “İç!” dedi. Fakat Ebû Katâde Allah’ın Resûlü’nden önce içmek istemedi:
    - Sen içmedikçe ben içemem, yâ Resûlallah! dedi.
    İşte o zaman Allah’ın Resûlü yukarıdaki hadîs-i şerîfi söyleyerek:
    - “Halka su dağıtan kimse, suyu en sonra içer” buyurdu.
    O zaman Ebû Katâde bu emre boyun eğip suyu içti. En sonra da Allah’ın Resûlü içti.
    Olay Sahîh-i Müslim’de (Mesâcid 311) geniş bir şekilde anlatılmaktadır.
    Resûlullah’ın su konusundaki buyruğu her türlü meşrûbât için geçerlidir. İnsanlara ikramda bulunan kimse, onları kendisine tercih etmeli, kendisi en sonra yiyip içmelidir.
    Hadisten Öğrendiklerimiz
    1. İnsanları yöneten kimse, onları ön planda tutmalı, ihtiyaçlarını gidermeye çalışmalı, kendi çıkarlarını gözetmemelidir.
    2. İnsanlara yiyecek ve içecek dağıtan kimse, bunlardan en sonra faydalanmalıdır.

  8. #58
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 4. ci cilt

    116- باب جواز الشرب من جميع الأواني الطاهرة غير الذهب والفضة
    وجواز الكرع وهو الشرب بالفم من النهر وغيره بغير إناء ولا يد، وتحريم استعمال إناء الذهب والفضة في الشرب والأكل والطهارة وسائر وجوه الاستعمال
    TEMİZ KAPLARDAN SU İÇMEK
    ALTIN VE GÜMÜŞ OLMAYAN BÜTÜN TEMİZ KAPLARDAN VE BARDAK VEYA ELİNİ KULLANMADAN NEHİRDEN AĞZIYLA SU İÇMENİN CÂİZ; ALTIN VE GÜMÜŞ KAPLARDAN YEMEK YEMENİN, ONLARI TEMİZLİK VE BAŞKA İŞLERDE KULLANMANIN HARAM OLDUĞU
    Hadisler
    775- عنْ أَنسٍ رضيَ اللَّه عنه قال : حَضَرَتِ الصَّلاةُ ، فَقَامَ منْ كانَ قَريب الدَّارِ إِلى أَهْلِهِ ، وبقِى قَوْمٌ فَأَتَى رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم بِمِخْضَب مِن حِجَارَةٍ ، فَصَغُرَ المِخْضَبُ أَن يبْسُطَ فِيهِ كَفَّهُ ، فَتَوَضَّأَ القَوْمُ كُلَّهُمْ . قَالُوا : كَم كُنْتُمْ ؟ قَالَ : ثَمَانِين وزِيادةً . متفقٌ عليه . هذه رواية البخاري .
    وفي رواية له ولمسلم : أَنَّ النبيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم دَعا بِإِناءٍ مِنْ ماءٍ ، فأُتِيَ بِقَدحٍ رَحْرَاحٍ فِيهِ شَيءٌ مِنْ مَاءٍ ، فَوَضَعَ أَصَابِعَهُ فِيهِ . قَالَ أَنس : فَجعَلْتُ أَنْظُرُ إِلى الماءِ يَنْبُعُ مِنْ بَيْنِ أَصابِعِه ، فَحزَرْتُ منْ تَوَضَّأَ ما بيْنَ السَّبْعِينِ إِلى الثَّمَانِينَ .
    775. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
    - Namaz vakti girince evi yakın olanlar evlerine gittiler. Bazıları da oldukları yerde kaldılar. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e taştan yapılma bir kap getirdiler. İçine Resûl-i Ekrem’in eli sığmayacak kadar dar olan bu kaptan orada bulunanların hepsi abdest aldı.
    Bazıları Enes’e:
    - Orada kaç kişi vardınız, diye sorunca, Enes:
    - Seksen kişiden fazlaydık, dedi.
    Buhârî, Vudû’ 32, 45, Menâkıb 25; Müslim, Fezâil 5
    Buhârî ve Müslim’in diğer bir rivayeti de şöyledir:
    Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir su kabı istedi. İçinde birazcık su bulunan, fakat derin olmayan geniş bir kap getirdiler. Resûl-i Ekrem elini suya soktu.
    Enes şöyle dedi:
    Resûl-i Ekrem’in parmaklarının arasından kaynayan suya bakmaya başladım. O sudan, yetmiş, seksen kadar adam abdest aldı.
    Buhârî, Vudû’ 46; Müslim, Fezâil 4. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 61; Tirmizî, Menâkıb 6
    Açıklamalar
    Hadîs-i şerîfin konumuzla ilgili yanı, taştan yapılma temiz kapları kullanmanın herhangi bir sakıncası olmadığı hususudur.
    Hadisimizde Peygamber Efendimiz’in mûcizelerinden biri anlatılmaktadır. Sahîh-i Müslim’deki rivayetten anlaşıldığına göre bu olay bir ikindi vakti meydana geldi. Namaz vakti girdiği halde abdest alacak kadar su bulamayan müslümanlar durumu Resûlullah Efendimiz’e arzettiler. O da bir kap içinde biraz su getirmelerini söyledi. İçine el sığmayacak kadar dar bir kap veya pek derin olmayan geniş bir kap getirdiler. Mübarek eli suya temas edince, sanki su, parmaklarının arasından çıkıyormuş gibi kaynamaya başladı.
    Enes’in haber verdiğine göre, bir defasında yine Medine’de böyle bir mûcize meydana geldi. O zaman da, Enes’in tahminine göre üç yüz kişi Peygamber aleyhisselâm’ın parmaklarının arasından kaynayan sudan abdest aldılar.
    Resûl-i Ekrem Efendimiz’in parmaklarının arasından su çıkması mûcizesi daha başka zamanlarda, meselâ savaşta suları tükenince de meydana geldi. Bu mûcizeleri görüp yaşayanlardan Abdullah İbni Mesûd, Câbir İbni Abdullah ve İmrân İbni Husayn gibi sahâbîler onları bize nakletmişlerdir.
    Suyun Peygamber Efendimiz’in parmaklarından kaynaması veya Allah Teâlâ suyu çoğalttığı halde, sahâbîlere onun parmaklarından kaynıyormuş gibi görünmesi arasında bir fark yoktur. Her ikisi de mûcizedir.
    Peygamber Efendimiz’in ve ashâb-ı kirâmın pek sade bir hayatları vardı. Onların bizim gibi çeşitli maddelerden yapılmış eşyaları kullanma imkânı yoktu. İçmek için, temizlik için, hatta abdest almak için su bulamadıkları, çok uzaklardan su taşıdıkları olurdu. Buna rağmen onlar hayatlarından şikâyet etmezlerdi. Dillerinden hamd ve şükrü düşürmezlerdi. Onların gayesi, Resûlullah’ın gösterip öğrettiği gibi bir hayat yaşamak ve sonunda Allah’ın rızasını kazanmaktı. Yüce Rabbim bizlere, onların yolunca yürümeyi nasip etsin.
    Hadisten Öğrendiklerimiz
    1. Temiz olmak şartıyla taştan yapılma eşyalar ve su kapları kullanılabilir.
    2. Ashâb-ı kirâmın yiyecek ve içecek bulamadığı zamanlar, Allah Teâlâ’nın izniyle, Peygamber Efendimiz birçok defa mûcizeler göstermiş, suları ve yemekleri bereketlenmiştir.
    776- وعن عبد اللَّه بنِ زيدٍ رضي اللَّهُ عنه قال : أَتَانَا النَّبِيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فَأَخْرَجْنَا لَهُ مَاءً في تَوْرٍ مِنْ صُفرٍ فَتَوَضَّأَ . رواه البخاري .
    « الصُّفْر » بضم الصاد ، ويجوز كسرها ، وهو النحاس ، « والتَّوْر » كالقدح، وهو بالتاءِ المثناة من فوق .
    776. Abdullah İbni Zeyd radıyallahu anh şöyle dedi:
    Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bize geldi. Kendisine bakır bir kap içinde su getirdik, abdest aldı.
    Buhârî, Vudû’ 45. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 47; İbni Mâce, Tahâret 61

  9. #59
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 4. ci cilt

    Abdullah İbni Zeyd
    Medineli meşhur kadın sahâbî Ümmü Umâre’nin oğlu olan Abdullah İbni Zeyd İbni Âsım, Uhud Gazvesi’nde Peygamber Efendimiz’i yakından savunduğu için onun takdirini kazandı. Bu savaşta sadece Abdullah değil, onun bütün ailesi büyük kahramanlıklar gösterdi. Bu sebeple Allah’ın Resûlü onlarla cennet komşusu olmak için dua etti.
    Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem zaman zaman Abdullah İbni Zeyd’in evine gelir ve hadisimizde geçtiği üzere orada abdest alıp namaz kılardı. Abdullah da, Efendimiz’in abdest alma şekline iyice dikkat eder ve gördüklerini diğer sahâbîlere aynen anlatırdı. İşte bu sebeple Abdullah, abdest konusundaki rivayetleriyle meşhur oldu.
    Abdullah İbni Zeyd’i meşhur eden bir başka olay daha vardır. Peygamberlik iddiasında bulunan Müseylime, Abdullah’ın kardeşi Habîb İbni Zeyd’i, kendisinin peygamberliğine inanmadığı için uzuvlarını tek tek kestirmek suretiyle şehid etmişti. O da bu Allah düşmanından kardeşinin intikamını almaya yemin etmişti. Yemâme savaşında Vahşî ile birlikte onu öldürerek yeminini yerine getirdi. Abdullah, Harre Vak’asıdiye bilinen savaşta iki oğluyla birlikte şehid oldu.
    Sahîh-i Buhârî ile Sahîh-i Müslim’de onun rivayet ettiği kırk sekiz hadis bulunmaktadır.
    Allah ondan razı olsun.
    Açıklamalar
    Yukarıda Abdullah İbni Zeyd’in hayatını kısaca anlatırken, Peygamber aleyhisselâm’ın zaman zaman onun evine geldiğini ve burada abdest alıp namaz kıldığını söyledik. Yine bir defasında Allah’ın Resûlü evlerini şereflendirdiği zaman abdest almak için su istedi. Onlar da büyükçe bir bakır kapla su getirdiler. Abdullah’ın Sahîh-i Buhârî’deki daha geniş rivayetinden öğrendiğimize göre, Efendimiz bu su ile abdest aldı. Hadisin devamında anlatılmamakla beraber, belki orada bulunanlara namaz da kıldırdı. Zira sahâbîler onun evlerine gelmesinden son derece mutlu oldukları gibi, orada namaz kılmasını ve kıldırmasını, bu suretle evlerinin bereketlenmesini de arzu ederlerdi.
    Nevevî bu hadisi, bakır su kaplarından abdest almanın câiz olduğunu göstermek maksadıyla bu konuda zikretmiştir.
    Hadisten Öğrendiklerimiz
    1. Bakır kaplardaki su ile abdest almakta hiçbir sakınca yoktur.
    2. Peygamber Efendimiz bazı sahâbîlerini evlerinde ziyaret eder; hatta bazan orada abdest alıp namaz da kılardı.
    777- وعن جابر رضي اللَّهُ عنه أَنَّ رسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم دَخَلَ على رَجُلٍ مِنَ الأَنْصارِ ، ومَعهُ صاحبٌ لَهُ ، فقالَ رسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « إِنْ كَانَ عِنْدَكَ مَاءٌ بَاتَ هَذِهِ اللَّيْلَةَ في شَنَّةٍ وَإِلاَّ كَرعْنا » رواه البخاري . « الشَّنُّ »: القِرْبة .
    777. Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir sahâbîsi ile beraber ensârdan birinin yanına gitti ve şöyle buyurdu:
    “Bu gece kırbada soğumuş suyun varsa getir; yoksa eğilip dereden içeriz.”
    Buhârî, Eşribe 14, 20. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Eşribe 18; İbni Mâce, Eşribe 25
    Açıklamalar
    Sahîh-i Buhârî’de iki ayrı yerde daha geniş bir şekilde nakledilen hadisimiz, buraya kısaltılarak alınmıştır. Buhârî’deki rivayetlerden öğrendiğimize göre, Peygamber Efendimiz Hz. Ebû Bekir ile birlikte, sıcak bir günde, bahçesini sulamakta olan Medine’li sahâbîlerden, muhtemelen Ebü’l-Heysem İbni Teyyihân el-Ensârî’nin yanına uğradılar. Her ikisi de ona ayrı ayrı selâm verdiler.
    Sahâbî Peygamber aleyhisselâm’ın o sıcakta dışarıda bulunmasına üzülmüş olmalı ki:
    - Anam, babam sana fedâ olsun, yâ Resûlallah! Hava da çok sıcak, dedi.
    Belliki Resûl-i Ekrem çok susamıştı. Soğuk suyu da pek severdi. Bu sebeple sahâbîsine:
    - “Bu gece eski kırbada soğumuş suyun varsa getir; yoksa eğilip şu dereden içeriz” buyurdu.
    Sahâbî de:
    - Kırbada soğutulmuş suyum var, buyurun, diyerek çardağa doğru gitti. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ile Hz. Ebû Bekir de arkasından yürüdüler. Misafirlerini sadece su ile ağırlamak istemeyen sahâbî, onlar çardakta dinlenirken, bir bardağa soğuk su koyup üzerine bir koyundan süt sağdı; sonra da onu aziz misafirlerine ikram etti.
    Hadîs-i şerîfin konumuzla ilgili yanı, bardak bulunmadığı zaman, bir kaynaktan veya çeşmeden eğilip içilebileceği hususudur. Esasen ağza zararlı şeylerin girebileceği düşüncesiyle eğilerek su içmek doğru bulunmamış, fakat burada olduğu gibi, mecbur kalındığı zaman eğilerek içilebileceği belirtilmiştir.
    Hadisten Öğrendiklerimiz
    1. Bardak bulunmadığı zaman bir kaynaktan eğilip su içilebilir.
    2. Peygamber Efendimiz soğuk suyu pek severdi. Bunu bilen bazı sahâbîleri ona soğuk su ikram etmekten haz duyarlardı.
    778- وعن حذيفة رضي اللَّه عنه قالَ : إِنَّ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم نَهَانَا عَن الحَرير والدِّيبَاجِ والشُّرْبِ في آنِيةِ الذَّهَب والفِضَّةِ ، وقال : « هِيَ لهُمْ في الدُّنْيا ، وهى لَكُمْ في الآخِرَةِ » متَّفقٌ عليه .

    778. Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:
    Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bize hâlis ipek ve atlas kumaştan elbise giymeyi, altın ve gümüş kaplarla su içmeyi yasakladı ve şöyle buyurdu:
    “Bunlar dünyada kâfirlerin, âhirette de sizin olacaktır.”
    Buhârî, Eşribe 28, Libâs 27; Müslim, Libâs 3, 4. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Eşribe 17; Tirmizî, Eşribe 10; İbni Mâce, Eşribe 17
    Bir sonraki hadisle birlikte açıklanacaktır.
    779- وعن أُمِّ سلمة رضي اللَّه عنها أَنَّ رسُولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « الذي يَشْرَبُ في آنِيَةِ الفِضَّةِ إِنَّما يُجرْجِرُ في بَطْنِهِ نَارَ جَهَنَّمَ » متفق عليه .
    وفي رواية لمسلم : « إِنَّ الذي يَأْكُلُ أَوْ يَشْرَبُ في آنِيَةِ الفِضَّةِ والذَّهَبِ » .
    وفي رواية لَه : « مَنْ شَرِبَ في إِناءٍ مِنْ ذَهَبٍ أَوْ فضةٍ فَإِنَّما يُجرْجِرُ في بَطْنِهِ نَاراً مِنْ جَهَنَّمَ » .
    779. Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    “Gümüş kaplarla su içen kimse, karnına cehennem ateşi doldurmuş olur.”
    Buhârî, Eşribe 28; Müslim, Libâs 1. Ayrıca bk. İbni Mâce, Eşribe 17
    Müslim’in bir rivayetine göre:
    “Gümüş ve altın kaplardan yiyip içen kimse” buyurdu (Libâs 1).
    Yine Müslim’in bir rivayetine göre:
    “Altın veya gümüş kapla su içen kimse, karnına cehennem ateşi doldurmuş olur” buyurdu (Eşribe 2).
    Açıklamalar
    Yukarıdaki iki hadiste Resûl-i Ekrem Efendimiz’in iki şeyi yasakladığı görülmektedir. Biri, hâlis ipek ve atlas kumaştan yapılmış elbise giymek; diğeri de, altın ve gümüş kaplarla su içmek.
    İpek elbise giyme konusu 805-810 numaralı hadislerde ayrıca ele alınıp açıklanacak, ipek elbisenin erkeklere haram, kadınlara ise helâl olduğu belirtilecektir. Kadınların hem rûhî meyillerini dikkate alan hem de kocalarıyla mutlu ve huzurlu bir hayat sürmeleri için güzel giyinmelerini uygun gören dinimiz ipek elbise giyme, altın ve gümüş takınma konusunda onlara bir ayrıcalık tanımıştır (bk. 809 numaralı hadis). Fakat altın ve gümüş kaplarla bir şey içme, yahut altın ve gümüş tabaklarda yemek yeme konusunda erkek ve kadın arasında bir ayırım yapmamıştır.
    Peygamber Efendimiz’in altın ve gümüş kaplardan yiyip içmeyi, ipekli kumaştan elbise giymeyi yasaklarken, bu güzellikleri dünyada kâfirlerin, fakat âhirette müslümanların kullanacağını belirtmesi, bir başka hadiste bu gerçeği “onu dünyada giyen, âhirette giyemeyecektir” diye ifade etmesi (bk. 805 numaralı hadis), ashâb-ı kirâmı bu konuda son derece hassas ve titiz olmaya sevk etmiştir. Nitekim birinci hadisimizin râvisi Huzeyfe İbni Yemân bu hadisi, aynı konuda canını sıkan bir olay üzerine nakletmiştir. İran fetihleri sırasında Huzeyfe hazretleri Medâin şehrinde bulunuyordu. Su içmek isteyince, şehrin ileri gelenlerinden biri ona gümüş bir bardakla su getirdi. Huzeyfe onun bu davranışına kızarak bardağı fırlattı. Sonra da oradakilere neden böyle yaptığını açıklayarak, bu adamı altın ve gümüş bardakla su içilmeyeceği hususunda daha önce uyardığını, fakat onun bu yasağa uymaması üzerine böyle davrandığını belirtti (bk. Buhârî, Eşribe 27; Ebû Dâvûd, Eşribe 17; Tirmizî, Eşribe 10).
    Altın, gümüş, ipek gibi eşyaları veya daha başka şeyleri kullanmayı Allah veya Resûlü yasaklayınca, bu yasağa kâfir-müslüman herkesin uyması gerekir. Zira kullanılması müslümanlar için zararlı olan bir şey, kâfirler için de zararlıdır. Fakat onlar hiçbir İslâmî kurala uymadıkları için bu konudaki yasağa da uymazlar. Bu onların bileceği iştir. Ancak müslümanlar öyle değildir. Onlar Allah’ın ve Resûlullah’ın yasakladığı şeyleri, gerekçesini bilmeseler bile, üzerinde tartışmaksızın, gönül huzuruyla kabul ederler ve o yasaklardan uzak durmaya çalışırlar. Altın veya gümüş kullanımı, israfı önlemek veya piyasada tedâvüldeki parayı azaltmaya engel olmak için yahut daha başka sebeplerle yasaklanmış olabilir. Bunların hiçbiri bir müslüman için önemli değildir. Onun için önemli olan, altın veya gümüş kullanmayı Allah’ın ve Resûlü’nün yasaklamış olmasıdır. Altın ve gümüş kullanmanın yasak oluşu, 1799-1801 numaralı hadislerde ele alınacaktır.
    Her konuda olduğu gibi, özellikle sağlığı ilgilendiren bazı zaruretler sebebiyle bu yasak kalkabilir.
    Hadislerden Öğrendiklerimiz
    1. İpekli elbise giymek, altın ve gümüş takı takmak müslüman erkeklere haram, fakat hanımlara helâldir.
    2. Altın ve gümüş kaplarla bir şey yemek, içmek, erkek ve kadın herkese haramdır.
    3. Kâfirler Allah’ı tanımadıkları ve O’nun buyruklarına karşı geldikleri için âhirette bu nimetleri kullanamayacaklar; ama müslümanlar, Allah’ın yasaklarına saygılı oldukları için bu nimetlerden âhirette faydalanacaklardır.

  10. #60
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 4. ci cilt

    كتاب اللباس

    117- باب استحباب الثوب الأبيض
    وجواز الأحمر والأخضر والأصفر والأسود وجوازه من قطن وكتّان وشعر وصوف وغيرها إلا الحرير
    GİYİM KUŞAM BÖLÜMÜ
    BEYAZ RENK ELBİSE GİYMENİN MÜSTEHABLIĞI,
    KIRMIZI, YEŞİL, SARI VE SİYAH RENK İLE, İPEK DIŞINDA
    PAMUK, KETEN, KIL, YÜN VE BAŞKA BİR MADDEDEN YAPILAN
    ELBİSELERİN GİYİLMESİNDE BİR SAKINCA OLMADIĞI
    Âyetler
    يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْءَاتِكُمْ وَرِيشًا وَلِبَاسُ التَّقْوَىَ ذَلِكَ خَيْرٌ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ [26]
    1. “Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi, işte o daha hayırlıdır.”
    A’raf sûresi (7), 26
    Cenâb-ı Hak, Âdem ile Havva’yı cennetten yer yüzüne çıplak olarak indirdi. Her doğan çocuk da dünyaya çıplak olarak gelir. Allah Teâlâ, insanlara giyinip kuşanıp süslenecek elbiseler ihsan etti. Böylece insanlar elbise sayesinde hem soğuk ve sıcaktan hem de çıplaklığın getireceği kötülüklerden korunmaya, başkalarının görmesi câiz olmayan yerlerini örtmeye, hatta süslenmeye imkân buldular. Giyinmek, insanlık tarihinin başlangıcından itibaren medenî olmanın bir gereği sayıldı. Âyet-i kerîmedeki “takvâ elbisesi”nden maksat, Allah’a karşı saygı ve sevgi duyma, hayâ hissine sahip olma, maddî, mânevî her çeşit ayıp ve çirkinlikten korunma halidir. Bu duygulara sahip olanlar hiçbir imkân bulamasalar dahi, örtülmesi zaruri olan yerlerini mutlaka örterler. Fakat takvâ duygusuna sahip olmayanlar, Allah’ın emir ve yasaklarına gerektiği şekil ve ölçüde saygı göstermeyenler ne kadar giyinseler bile günahlara dalmaktan kurtulamazlar. Allah’a saygılı olanlar elbisenin ayıpları ve örtülmesi emredilen yerleri kapatmanın aracı olduğunu bilirler. Güzelce giyinmenin göze ve gönle hoş gelmeyen çirkinliklerden, maddî manevî hastalıklardan insanı koruduğunu, düşmandan sakınmanın, kötü bakışlara hedef olmaktan kurtulmanın vasıtası olduğunu da idrak ederler. Onlar, giyinip kapanmanın şehvetin uyanmasını veya nefretin ayaklanmasını önlediğini düşünme gücüne sahiptirler. Bütün ilâhî dinler bu hedefleri gerçekleştirmek için inananlara örtünmeyi emreder. Peygamberleri ve onlarla birlikte dinleri insanlara gönderen Cenâb-ı Hak, elbiseyi kibrin, gururun, şehvetin ve servetin, başkalarına üstünlük taslamanın vasıtası olarak kullanmayı da ayıplar ve yasaklar. Anılan yanlışlara düşmemek ise takvâ ehli iyi bir mü’min olmak sayesinde gerçekleşebilir. İşte bu sebeple, âyet-i kerîmede vücudumuza giymemiz gereken elbise ile kalbimize giydirmemiz gereken takvâ elbisesi bir arada anılmıştır.
    وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّمَّا خَلَقَ ظِلاَلاً وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْجِبَالِ أَكْنَانًا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَابِيلَ تَقِيكُمُ الْحَرَّ وَسَرَابِيلَ تَقِيكُم بَأْسَكُمْ كَذَلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ [81]
    2. “Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta koruyacak zırhlar yarattı.”
    Nahl sûresi (l6), 81
    Elbisenin yaratılışındaki hikmetlerden biri de, insanı sıcak ve soğuktan korumasıdır. Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmede elbisenin sıcaktan koruma özelliğini belirterek, dolayısıyla soğuktan koruma özelliğini de kastetmiştir. Çünkü soğuktan korunmak sıcaktan korunmaktan daha önceliklidir. Fakat sıcak bir iklimde yaşayan insanlar için sıcaktan korunmak daha önemlidir.
    Savaş, insanın hayatını tehdit eden unsurların başında gelir. Bu sebeple savaşta kişinin canını koruması ve bunun için gerekli tedbirleri alması önemli görevleri arasında yer alır. Allah Teâlâ, savaş anında düşmanın silahlarına karşı korunmaları için insanlara zırh, kalkan veya bugünün silahlarına karşı korunmak üzere geliştirilmiş çeşitli vasıtalar ihsan etmiştir. Bunların keşif ve icadını nasip eden Cenab-ı Hak’tır. Müslümanlar, düşmana karşı yapacakları cihadda bu yöndeki en ileri teknolojiyi geliştirip kullanmak zorundadırlar. Aksi takdirde, düşmana karşı tedbirsiz hareket etmiş olurlar ki, bu dinimizde câiz görülmemiştir. Soğuktan ve sıcaktan korunmak nasıl bir zaruretse, savaş anında düşmandan korunmak da aynı şekilde bir zarurettir.
    Hadisler
    780- وعن ابنِ عبَّاس رضيَ اللَّه عنْهُما أنَّ رسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال: الْبَسُوا مِنْ ثِيَابِكُمُ البَيَاضَ ، فَإِنَّهَا مِن خَيْرِ ثِيابِكُمْ ، وَكَفِّنُوا فِيها مَوْتَاكُمْ » رواهُ أبو داود ، والترمذي وقال : حديث حسن صحيح.
    780. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    “Beyaz renk elbiseler giyiniz; çünkü elbiselerinizin hayırlısı beyaz olanlardır. Ölülerinizi de beyaz kefene sarınız.”
    Ebû Dâvûd, Tıb 14, Libâs 1;Tirmizî, Cenâiz 18, Edeb 46. Ayrıca bk. Nesâî, Ce nâiz 38, Zînet 97; İbni Mâce, Cenâiz 12, Libâs 5
    Bir sonraki hadis ile birlikte açıklanacaktır.
    781- وعن سَمُرَةَ رضيَ اللَّه عنه قال : قالَ رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : «الْبَسُوا البَيَاضَ ، فَإِنها أَطْهرُ وأَطَيبُ ، وكَفِّنُوا فِيها مَوْتَاكُمْ » رواهُ النسائى ، والحاكم وقال : حديث صحيح .
    781. Semüre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    “Beyaz renk elbise giyiniz. Çünkü beyaz daha temiz ve daha hoş görünümlüdür. Ölülerinizi de beyaz kefene sarınız.”
    Nesâî, Cenâiz 38, Zînet 97; Hâkim, Müstedrek IV,185. Ayrıca bk.Tirmizî, Edeb 46; İbni Mâce, Libâs 5
    Açıklamalar
    Bütün ilâhî dinler gibi İslâm’ın da elbise ile örtünme ve giyinmeyi emredip kişiyi maddî ve mânevî açıdan dış çevreye karşı korumayı hedeflediğini yukarıda âyetleri açıklarken belirtmeye çalıştık. Bunun yanında dinimizin her konuda olduğu gibi, giyim kuşamda da en iyiyi ve en güzeli aradığı, maddî ve manevî temizlikle birlikte estetiğe büyük önem verdiği gözardı edilemez. Peygamber Efendimiz bazan ashâbın erkek ve kadınlarının giysi diktikleri kumaşların cinsine, elbiselerin şekline ve rengine, giyim kuşam tarzına müdahale ederdi. Böyle hareket etmesinin sebebi, toplumu birtakım yanlış yönelişlerden, çirkin davranışlardan, gayri müslimlere benzemekten sakındırmak, zevk-i selîme uygun olmayan görünümlerden korumak ve bunların yaygınlık kazanmasını önlemekti.
    Peygamber Efendimiz giyim kuşamda bazı renkleri daha çok tercih etmiş, hem kendisi elbiselerini bu renklerden seçmiş hem de ashâb-ı kirâma tavsiye etmiştir. Beyaz, tercih ettiği renklerin başında gelir. Bu tercihin sebebi, beyaz rengin hadîs-i şerîfte de belirtildiği gibi daha temiz ve daha hoş bir görünümde olmasıdır. Müslüman, dış görünüşüyle de başkalarına örnek olmalıdır. “Düzgün bir kıyafet iyi bir tavsiye mektubudur” sözü ne kadar yerindedir. Beyaz renk, iç temizliğine, hilekârlık, insanları aldatma, düşmanlık hissi ve kötü ahlâkın her çeşidinden uzak durmaya bir işaret sayılır. Beyaz, bir bakıma fıtratı, insanın bütün günahlardan arınmış olarak yaratılışını temsil eder. Zira İslâm dini, hıristiyanlığın aksine, doğan her çocuğun tertemiz, bütün kötülüklerden, çirkinliklerden uzak bir şekilde dünyaya geldiğini kabul eder. Oysa hıristiyanlar, doğan her çocuğun günahkâr olarak doğduğu bâtıl inancına sahiptirler.
    Beyaz renk, üzerindeki her çeşit kiri ve pisi başka renklerin hepsinden daha çok ve daha çabuk belli edip gösterdiği için, daha sık yıkama ve giysi değiştirme ihtiyacı hissettirir. Bu ise temizliğin sürekli olmasını sağlar. Çünkü elbisesi kirlenen insan, onu çıkarıp değiştirirken kendi vücudunun da kirlendiğini düşünerek yıkanma ihtiyacı hisseder; böylece beden temizliğini sağlamış ve sıhhatine dikkat etmiş olur. Beden temizliğinin insanı iç temizliğine yani gönül ve kalp temizliğine sevkedeceği umulur. Bu sebeple dinimiz, dış dünyamızın temizliği kadar belki ondan daha çok ve daha önemle iç dünyamızın temizliğiyle ilgilenir ve her ikisini birlikte geliştirmemizi ister. Kur’ân-ı Kerîm: “Sadece Rabbini büyük tanı elbiseni tertemiz tut” [Müddessir sûresi (74), 3-4] buyurarak bunu vurgular.
    Beyaz elbise giymek, kibir, gurur ve kendini beğenmişlikten uzak durmanın, alçak gönüllü ve tevâzu sahibi olmanın da bir belirtisi sayılır. Çünkü beyaz rengin gösterişli ve başkalarını kıskandırıcı bir yönü yoktur. Renklerin, insanın rûhî yapısı ve kişiliğiyle ilgisi olduğu modern bilimin de kabul ettiği bir gerçektir. Suç ve suçluyu inceleyen bir bilim dalı olan kriminoloji, kişilerin hangi renklerden hoşlandığını, hangi tip ve renk elbiseler giydiğini de araştırır. Çünkü bunlar, kişilik hakkında ipucu veren unsurlardır.
    Beyaz renkli kefenin tavsiye edilmiş olması, İslâm fıtratı üzere tertemiz doğan insanın, yine bu fıtrat üzere tevhîd inancıyla Allah’a kavuşmasını temenni anlamı taşımaktadır. Ölen kimse meleklerle ilk defa bu temiz elbise ile karşılaşmış olur. Öte yandan hac esnasında Arafat’ta bütün hacıların beyaz ihrama girmesi, kıyamet günü dirilişten sonra Allah’ın huzurunda aynı giysiler içinde toplanılacağının âdeta temsîlî bir anlatımıdır.
    Çoğu kere âlimlerin ders meclislerinde, imamların cemaatin huzurunda, mânevî liderlerin halkın arasında beyaz elbise giymeleri, Peygamberimiz’in bu tavsiyesi sebebiyle olsa gerektir.
    Peygamber Efendimiz’in sadece beyaz giymeyi emretmediğini, ancak beyazı özenle tavsiye ettiğini, başka renkleri de hem giydiğini hem giyilmesini meşrû gördüğünü daha sonra gelen hadislerden öğreneceğiz.
    Hadislerden Öğrendiklerimiz
    1. Peygamberimiz beyaz elbise giymiş ve beyaz giyilmesini tavsiye etmiştir.
    2. Beyaz renk dış temizliği yansıtması yanında iç temizliğinin de belirtisi sayılır.
    3. Müslüman dış görünümüyle başkalarına itimat telkin etmelidir.
    4. Elbise, temizlik ve zerâfeti yansıttığı kadar tevâzu ve vakarı da yansıtmalıdır.
    5. Resûl-i Ekrem kefenlerin beyaz renkli olmasını tavsiye etmiştir.
    6. Özellikle sıcak iklim kuşağında bulunan ülkelerde ve yaz mevsiminde beyaz elbiseler giymek sıhhî açıdan da büyük önem arzeder.
    782- وعن البراءِ رضيَ اللَّه عنه قال : كانَ رسولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم مَرْبُوعاً وَلَقَدْ رَأَيْتُهُ في حُلَّةِ حمْراءَ ما رأَيْتُ شَيْئاً قَطُّ أَحْسَنَ مِنْهُ . متَّفقٌ عليه .
    782. Berâ İbni Âzib radıyallahu anh şöyle dedi:
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem orta boylu idi. Ben onu kırmızı bir elbise içinde gördüm; hayatımda Resûl-i Ekrem’den daha güzel hiçbir şey görmedim.
    Buhârî, Menâkıb 23, Libâs 35; Müslim, Fezâil 91. Ayrıca bk. Nesâî, Zînet 59
    Açıklamalar
    Sahâbe-i kirâm, Peygamber Efendimiz’in ahlâkını olduğu gibi, mübarek cismini, giyim kuşamını da ayrıntı sayılabilecek bilgilere varıncaya kadar bize anlatmışlar, tanıtmışlar ve hiçbir şeyi eksik bırakmamaya özen göstermişlerdir. Bu konudaki pek çok rivayet hadis kitaplarımızın ilgili bahisleriyle müstakil şemâil eserlerinde yer alır.
    Hadis şârihlerinin pek çoğu, Peygamber Efendimiz’in giydiği kırmızı renkteki elbisenin sırf kırmızı olmadığı görüşündedirler. Çünkü sırf kırmızı renkten elbise giyilmesini Peygamberimiz’in uygun görmediği konusunda rivayetler vardır. Bu sebeple “kırmızı” diye nitelenen elbisenin kumaşının dokumasında yeşil, beyaz veya başka renkte çizgiler olduğu ifade edilir. Özellikle Hanefî mezhebi imamları sırf kırmızı renk elbise giymenin câiz olmadığı kanaatindedirler.
    Bu sebeple onlar hadislerde kırmızı diye anılan elbiseleri “çizgili kırmızı” şeklinde yorumlarlar; kırmızı rengin giyilmiş olduğundan bahseden rivayetleri de “yasaklanmasından önce giyildiği” tarzında anlarlar. Ancak Hanefîler kırmızı elbise giymenin haram değil, mekruh olduğunu da özellikle belirtirler. Buna karşılık, Şâfiî mezhebinin görüşü kırmızı elbise giyilmesinin câiz olduğu yönündedir. Onlar bu hükme varırken, rivayetlerin zâhiri kendileri için delil teşkil eder. Gerçekten, sırf kırmızı rengin hoş bir görünüm sergilemediği, kanı çağrıştırdığı için de merhamet ve şefkat hissine aykırı düştüğü kabul edilir. Kırmızı giymeye düşkün olanların çoğunlukla gaddar, merhamet duygusundan yoksun kimseler olduğu söylenir.
    Hadisten Öğrendiklerimiz
    1. Peygamber Efendimiz aşırı uzun ve kısa değil, orta boylu idi.
    2. Peygamberimiz çeşitli renkte elbiseler giymiştir. Kırmızı elbise giydiği de olmuştur. Daha sonraları sırf kırmızı giyilmesini uygun görmediği bazı rivayetlerden anlaşılmaktadır. Ancak çizgili kırmızı elbiseler giydiği kesindir.
    3. Hanefî mezhebi imamları katıksız kırmızı renkten ibaret elbise giymeyi mekruh kabul ederken, Şâfiî mezhebi imamları bunu câiz görürler.
    783- وعن أبي جُحَيْفَةَ وهْبِ بنِ عبدِ اللَّهِ رضيَ اللَّه عنهُ قال : رَأَيْتُ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم بمَكَّةَ وَهُوَ بِالأَبْطَحِ في قُبَّةٍ لَهُ حمْراءَ مِنْ أَدَمٍ فَخَرَجَ بِلالٌ بِوَضوئِهِ ، فَمِنْ نَاضِحٍ ونَائِلٍ ، فَخَرَجَ النبى صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وعَلَيْهِ حُلَّةٌ حَمْرَاءُ ، كَأَنِّى أَنْظرُ إِلى بَيَاضِ ساقَيْهِ ، فَتَوضَّأَ وَأَذَّنَ بِلالٌ ، فَجَعَلْتُ أَتَتبَّعُ فَاهُ ههُنَا وههُنَا ، يقولُ يَمِيناً وشِمَالاً: حَيَّ عَلى الصَّلاةِ ، حيَّ على الفَلاَحِ . ثُمَّ رُكِزَتْ لَهُ عَنَزَةٌ ، فَتَقَدَّمَ فَصَلَّى يَمُرُّ بَيْنَ يَدَيْهِ الكَلْبُ وَالحِمَارُ لاَ يُمْنعُ. متَّفقٌ عليه . بفتح النونِ نحْوُ العُكازَة . «العَنَزَةُ»
    783. Ebû Cuhayfe Vehb İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:
    Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i Mekke’de Ebtah denilen yerde deriden yapılmış kırmızı çadırında gördüm. Bilâl, elinde Resûl-i Ekrem’in abdest aldığı su kabı ile çadırdan çıktı. Sahâbîlerden bazısı o su ile vücudunu ıslatıyor, bazısı da avuçla alıyorlardı. O esnada Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem üzerinde kırmızı bir elbise ile dışarı çıktı. Bembeyaz baldırları hâlâ gözümün önündedir. Sonra abdest aldı; Bilâl ezan okudu; ben de şuraya ve şuraya, yani sağa ve sola dönerken, Bilâl’in ağzını takip etmeye başladım: Hayye ‘ale’s-salâh, hayye ‘ale’l-felâh diyordu. Sonra Resûl-i Ekrem’in önüne sütre olarak ucu sivri demirli bir asâ dikildi. Peygamberimiz öne geçip namaz kıldırdı. Sütrenin önünden köpek ve eşek geçiyordu da onların geçmesine engel olunmuyordu.
    Buhârî, Salât 17; Müslim, Salât 249. Ayrıca bk. Buhârî, Vüdû 40, Libâs 42; Ebû Dâvûd, Salât 34
    Açıklamalar
    Sahâbe-i kirâm, Peygamber Efendimiz’e ait bir olayı anlatırlarken çoğu kere olayın geçtiği yer, cereyan ediş şekli ve olayın kahramanlarından bahsetmeyi ihmal etmemişlerdir. Ebû Cuhayfe’nin rivayetinde buna bir kere daha şahit olmaktayız. Hadisimizin gösterilen kaynaklarına baktığımızda bazı rivayet farklılıkları varsa da bunlar esasla ilgili olmayıp, ya rivayetin geçtiği konu ile alâkalı yönünün öne çıkarılmasından ya da mâna ile rivâayetin karakterinden kaynaklanmaktadır.
    Rivayette adı geçen Ebtah, Mina’ya yakın bir yerin adı olup, Bathâ diye de anılır. Geçici olarak konaklanılacak yerde çadır kurmak Arapların en yaygın geleneklerindendi. Çadır deriden veya hayvanların kıl ve yünlerinden örülen çul çuval benzeri maddelerden yapılırdı. Çıktığı gazvelerde, yolculuklarda ve hacda Peygamberimiz için çadır kurulmuştur. Günümüz şartlarında dahi çadır geleneği seyyar ordu birlikleri başta olmak üzere, konar göçer göçebe toplumlar için vazgeçilmez meskenlerin başında gelir. Hz. Peygamber için kurulan deri çadırın ve giydiği elbisenin kırmızı olduğu özellikle belirtilmiştir. Bu durum, kırmızı rengin hem eşya hem de giyeceklerde kullanıldığının bir kanıtıdır. Ayrıca insanın giyecekleri başta olmak üzere kullandığı eşyalarla kişiliği arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekilmek istendiğini görmekteyiz. Sahâbîlerin Efendimiz’in abdest suyunu kapışmaları, adına “teberrük” denilen, Resûl-i Ekrem’in kullandığı bir şeyden yararlanmak veya ona dokunmak ya da görmek suretiyle bereket ummaları sebebiyledir. Bunun yasaklanmadığını ve sahâbe zamanından günümüze kadar devam edip gelen bir âdet olduğunu görmekteyiz. Bu sebeple, Peygamberimiz’in kullandığı birtakım eşyalar, mübarek sakalını tıraş ettiğinde ashâbın ondan aldığı teller asırlardır korunagelmiştir.
    Hadisten Öğrendiklerimiz
    1. Kırmızı renk elbise giymek ve eşya kullanmak câizdir.
    2. Hz. Peygamber’in ve salih kimselerin eşyalarıyla teberrük câizdir.
    3. Açık alanlarda namaz kılınırken, namaz kılanın önüne sütre dikmesi sünnettir.
    4. Namaz kılanın sütresinin önünden insan ve hayvanların geçmesi namaza engel olmaz.
    5. Erkeklerin dizden aşağısı avret değildir.
    6. Sefer esnasında namaz için ezan okunur.
    7. Ezan okurken müezzinin “hayye ‘ale’s-salâh ve hayye ‘ale’l-felâh” larda sağa sola dönmesi sünnettir.
    784- وعن أبي رِمْثة رفاعَةَ التَّميْمِيِّ رضيَ اللَّه عنه قال : رأَيت رسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وعلَيْه ثوبان أَخْضَرانِ . رواهُ أَبو داود ، والترمذي بإِسْنَادٍ صحيحٍ .
    784. Ebû Rimse Rifâa et-Temîmî radıyallahu anh şöyle demiştir:
    Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i üzerinde iki yeşil elbise ile gördüm.
    Ebû Dâvûd, Libâs 19; Tirmizî, Edeb 48

Sayfa 6/13 İlkİlk ... 45678 ... SonSon

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 17.02.11, 20:15
  2. Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 28.06.10, 06:06

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •