Peygamberimiz ve Söz –3
6- Yüksek El (Veren) Olmak
Buharî, Müslim ve Ahmed b. Hanbel’in rivayet ettiği bir hadîste de Efendimiz şöyle buyuruyor: “Yüksek el, aşağı elden daha hayırlıdır.”
Yed-i ulyânın, (veren ve infâk eden el), yed-i süflânın da (alan el olduğu), yine bir başka hadîslerinde doğrudan doğruya Efendimiz’in yorumudur. Realite olarak, veren elin üst, alan elin de alt sayılmasının yanında, infak edene râci sevap ve fazilet bakımından, verenin alanın üstünde olduğuna da işaret buyurulmaktadır. İnsanın şeref ve haysiyeti açısından bunlardan biri “ulvîlik” ise, bazı durumlarda diğerine de “süflîlik” denebilir ki, selim tabiatları vermeye teşvik ve almadan tenfir etmek bakımından, üslûp fevkalâde ve bu üslûba esas teşkil edecek malzeme de, değiştirilemeyecek şekilde yerli yerindedir.
Ayrıca, verme ameliyesinin havada kalmaması ve mutlaka bir alıcının bulunması lazım geldiği için de, veren elin hayırlı olmasını ifade ile iktifâ edilmiş ve "alan el şerlidir” denmemiş.. aksine az hayırlı olduğu ifhâm edilerek; bazı şerâit dahilinde alma ameliyesinin mahzursuzluğuna da tenbihte bulunulmuştur.
Bütün bu ma’nâlar mahfuz olmakla beraber; bu hadîsi; “veren el, alan elden üstündür” şeklinde tercüme etmek eksiktir. Zira, hadîste kullanılan kelimeler, bizim tercüme ettiğimiz kelimelerin karşılığıdır. Efendimiz, bu ifadelerinde mecazî bir üslubu tercih etmiştir. Onun için sadece “veren el” veya “alan el” ifadeleri, bu ma’nâlardan, olsa olsa bir tevcih olabilir; fakat kat’iyen bütünü değildir.
Evvela, burada cüz zikredilip küll murad edilmiştir. Yani elden kasdedilen, bizzat insanın kendisidir. Bu ma’nâ ile“veren insan, alan insandan hayırlıdır” manası kastedilmiştir.
Bazen Alan Hayırlıdır
İkincisi: Arapçada veren ; alan ise kelimeleriyle ifade edilir. Eğer Allah Rasûlü, bu kelimeleri kelimesine sıfat yapsaydı, o zaman, “Veren el alan elden hayırlıdır” dememiz uygun olurdu. Halbuki Allah Rasûlü, “veren” veya “alan” elden değil de “üst” veya “alt” elden bahsetmektedir. Bu ifadeden de şöyle bir nükte hatıra gelmektedir: Her zaman veren el, alan elden hayırlı değildir. Bazı hallerde, alan el, çok daha hayırlı olmasa da, mecbur kaldığı için veya verene sevap kazandırmak kasdıyla alıp yerinde sarfettiği takdirde veya veren minnet ediyorsa, böyle durumlarda hayırlı ve üst el alanın elidir. Veren zahiren üstte olsa dahi, hakikatte belli bir ölçüde alttadır.
Öyle insanlar vardır ki, fukara-yı sabirindendir. Saçı başı dağınık ve meclislerde hep irdelenmektedirler. Kapı çalsalar onlara kapılar açılmaz. İki Cihan Serveri’nin beyanı içinde onlar, herhangi bir mevzuda Allah’a yemin etseler, Allah onları yeminlerinde yalancı çıkarmaz. Bera b. Mâlik bunlardandır. Müslümanlar harpte sıkışınca Bera b. Mâlik’e müracaat eder ve galip gelineceğine dair ona yemin ettirirlerdi. O da yemin ederdi ve galip gelinirdi. İşte alan el, böyle bir insan da olabilir...
Ashaptan Sevbân, çok fakirdi. Bununla beraber Allah Rasûlü ona, hiç kimseden birşey istememesini tavsiye etmişti. O günden sonra o, kimseden birşey istemedi. Hatta, devesine binmiş giderken bazan kamçısı yere düşerdi de, o, kimseden istememek için hemen devesinden iner ve kamçısını bizzat alır sonra da tekrar devesine binerdi. İşte bazan onun gibi bir insana da birşey verilmiş olabilir.. ve bu, sanki temessül etmiş Cibril’e birşey vermek gibidir. Hiçbir zaman, alan durumunda olan bu ve bunlar gibi şahıslar, verenlerden daha aşağı değillerdir. Zira, Hz. Âişe Validemiz’den rivayet edilen bir hadîsten anlıyoruz ki, böyle insanlara birşey verilirken, evvela o verilen şey keyfiyetsiz, kemmiyetsiz Cenâb-ı Hakk’ın eline konmaktadır. Ve verilen insana o şey, bizzat Cenâb-ı Hakk tarafından verilmektedir.