Hadisler
70- فَالأَوَّلُ : عَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي اللَّهُ عنه قال : قِيلَ : يا رسولَ اللَّهِ مَن أَكْرَمُ النَّاسِ ؟ قال : « أَتْقَاهُمْ » فقَالُوا : لَيْسَ عَنْ هَذا نَسْأَلُكَ ، قَالَ : « فيُوسُفُ نَبِيُّ اللَّهِ ابن نَبِيِّ اللَّهِ ابن نَبيِّ اللَّهِ ابنِ خَلِيلِ اللَّهِ » . قَالُوا : لَيْسَ عن هَذَا نَسْأَلُكَ ، قال : فعَنْ مَعَادِنِ الْعَرَب تسْأَلُونِي ؟ خِيَارُهُمْ في الْجاهِليَّةِ خِيَارُهُمْ في الإِسلامِ إذَا فَقُهُوا » متفقٌ عليه .
و « فَقُهُوا » بِضَمِّ الْقَافِ عَلَى الْمَشْهورِ ، وحُكِي كسْرُهَا . أَي : عَلِمُوا أَحْكَامَ الشَّرْعِ .
70. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Bazı insanlar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:
- Ey Allah’ın Resûlü! İnsanların en hayırlısı, şereflisi kimdir? dediler.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Allah’tan en çok korkanlarıdır” buyurdu.
- Ey Allah’ın Resûlü! Biz bunu sormuyoruz, dediler.
- “O halde, Allah’ın halîli (İbrâhim)’in oğlu, Allah’ın nebîsi (İshak)’ın oğlu, Allah’ın nebîsi (Yakub)’un oğlu, Allah’ın nebîsi Yusuf’tur” buyurdu.
- Ey Allah’ın Resûlü, biz bunu da sormuyoruz, dediler.
- “O halde siz benden Arap kabilelerini soruyorsunuz. (Bilin ki) Câhiliye döneminde hayırlı (şerefli) olanlar, şayet dînî hükümleri iyice hazmederlerse İslâmiyet devrinde de hayırlıdırlar” buyurdu. Buhârî, Enbiyâ 8, 14, 19, Menâkıb 1, Tefsîru sûre (12), 2; Müslim, Fezâil 168
Açıklamalar
Kerem, bol iyilik, çok hayr ve şeref demektir. İnsanların en şereflisi, en hayırlısı veya en değerlisi kendisine sorulunca Hz. Peygamber ilk ve en önemli ölçü olarak takvâ’yı göstermiş ve “Allah’tan en çok korkanlardır” buyurmuştur. Bu cevabıyla Hz. Peygamber “Sizin en üstün olanınız Allah’tan en çok korkanınızdır” [Hucurât sûresi (49), 13] âyetini hatırlatmıştır. Hz. Peygamber soruyu genel olarak “insanlar” çerçevesi içinde değerlendirmiş ve bu umumî prensibi hatırlatan cevabı vermiştir.
Ayrıca bu cevap “amel” cihetinden “en hayırlı” kişiyi tanıtmaktadır. Aslında, hadisin burada bizi ilgilendiren tarafı da Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu cevabıdır. Zira takvâ, bu noktadan yegâne “üstünlük” ölçüsü olarak tanıtılmaktadır.
Pek muhtemeldir ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, kendisine soru yöneltenlerin neyi sormak istediklerini anlamış olmasına rağmen, onlara asıl üzerinde durulması gerekli olan meseleyi öğretmek maksadıyla bu cevabı vermiştir. İkinci olarak da “şeref” yönünden insanların en hayırlısı, en üstünü akla gelebilir. Hz. Peygamber bu noktada da büyük dedesinden itibaren hep peygamber olan ve Kur’an’da mâcerâsı “en güzel kıssa” olarak nitelendirilen Hz. Yusuf’u örnek göstermiştir. Buhârî’deki bir rivayette Hz. Yusuf için “Kerîm oğlu, Kerîm oğlu, Kerîm oğlu, Kerîm” (bk. Buhârî, Enbiyâ 18) nitelemesi bulunmaktadır. Bu niteleme, buradaki cevaba daha uygun düşmektedir.
Ancak sual soranlar, bu mânada “en üstün” olanı kastetmediklerini söyleyince, bu defa Hz. Peygamber “Ha siz, Arap kabilelerinin ana kollarından hangisinin hayırlı ve üstün olduğunu soruyorsunuz öyle mi? O halde eski dönemde üstün görülenler, eğer İslâm esaslarını tam anlamıyla anlar ve yaşarlarsa, İslâmiyette de hayırlıdırlar” buyurmuştur. Bu cevabıyla Efendimiz, Câhiliye devrinde üstünlüğün soy-sop ve ecdâdın şerefine nisbetle olsa bile, İslâmda fazilet, hikmet, ilim ve dindarlık yönünden değerlendirildiğini ortaya koymuştur. Ayrıca soy üstünlüğüne “takvâ” eklenirse, ancak bir anlam ifade edeceğini anlatmıştır. Aslında her üç cevap da “takvâ” ağırlıklıdır. Hz. Yusuf’un başından geçenler, özellikle Züleyhâ’ya karşı davranışlarının takvâya dayandığı, İslâm’ı iyi belleyen, öğrenen ve yaşayanların Allah korkusu ile dopdolu oldukları açıktır.
O halde Hz. Peygamber birinci cevabında açıkça, sonrakilerde dolaylı olarak “takvâ”nın yegâne değer ölçüsü olduğunu ifade buyurmuştur.
Hadisin son kısmı 372 numarada tekrar gelecektir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Allah korkusu her hayrın başı ve yegâne üstünlük ölçüsüdür.
2. Hz. Yusuf’un hayatı bir çok yönden en güzel örneklerle doludur.
3. Takvâ sahiplerinin dünyada şerefi, âhirette derecesi yüksektir.
71- الثَّانِي : عَنْ أبي سَعيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي اللَّه عنه عن النبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « إنَّ الدُّنْيا حُلْوَةٌ خضِرَةٌ ، وإنَّ اللَّهَ مُسْتَخْلِفُكُمْ فِيهَا . فينْظُر كَيْفَ تَعْمَلُونَ . فَاتَّقوا الدُّنْيَا واتَّقُوا النِّسَاءِ. فَإِنَّ أَوَّلَ فِتْنةِ بَنِي إسْرَائيلَ كَانَتْ في النسَاء » رواه مسلم.
71. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dünya tatlı, göz kamaştırıcı ve çekicidir. Allah onu sizin kullanmanıza verecek ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyaya aldanmaktan sakının. Kadınlara kapılmaktan korunun. Çünkü İsrailoğullarında ilk fitne kadınlar yüzünden çıkmıştır.”
Müslim, Zikir 99. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 26; İbni Mâce,Fiten 19
Açıklamalar
Dünya zevkleri ve nimetleri geçici olmasına rağmen, tatlı ve etkileyicidir. İnsanı bu yalancı câzibeleriyle, Allah saygısı ve korkusundan uzaklaştırıp yanıltabilirler. Başlangıçta İslâm ümmetinin elinde olmayan dünya imkânları, Hz. Peygamber’in haber verdiği şekilde giderek müslümanların eline geçmiştir. Yani Allah Teâlâ daha önceki sahipleri yerine dünya nimetlerini müslümanlara vermiştir. Petrol bunun en güzel örneğidir. Ayrıca Ortadoğu tam bir ticaret trafiği merkezidir. Güneş enerjisinin en yoğun olduğu bölgedir. Diğer yandan müslümanlar, eskiye nazaran büyük ölçüde dünyalıklara da sahip olmuşlardır. Her ne kadar müslüman ülkeler, “gelişmekte olan ülkeler”den sayılıyorsa da, ellerindeki imkânlar fevkalâde büyüktür. Allah onları bu imkânlara vâris kılmıştır.
Hz. Peygamber’in, dünyanın câzibesine kapılmaktan korunmayı tavsiye buyurması, “takvâ”nın gerekli olduğu ilk ve önemli noktayı göstermektedir. Allah korkusu, dünya imkânlarına karşı kula hâkim olursa, mesele yoktur.
İnsan dünyaya kapıldı mı, artık nereye kadar gideceğini kestirmek mümkün olmaz. Bu nimetlerin elden çıkması da onları gerektiği gibi kullanamamakla ilgilidir. Zira Efendimiz, “Allah nasıl davranacağınıza bakacak” buyurmuş, bunların imtihan vesilesi olduklarını duyurmuştur.
Hz. Peygamber ikinci olarak kadınlara karşı da uyanık davranmayı ve “takvâ”ya yönelik olan tehlikede “kadın”ın önemli bir yeri olduğunu hatırlatmakta, hatta İsrailoğulları’ndaki ilk fitnenin kadınlar sebebiyle ortaya çıktığını da örnek göstermekle konuya ait hassâsiyeti iyice vurgulamaktadır. (Sözü edilen fitne hakkında bilgi için bk. Ali el-Kârî, Mirkât IV, 267-269)“Takvâ”nın belli başlı iki konuda, dünya ve kadınlar konusunda daha çok gerekli olduğu, bu iki unsurun “takvâ”yı herşeyden çok etkileyeceği anlaşılmaktadır.
Hadis 460 numarada tekrarlanmaktadır.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Geçmiş ümmetlerin başına gelenlerden ibret alınmalıdır.
2. Hanımlara karşı meşrû sınırlar çerçevesinde davranılmalıdır.
3. Dünyanın çarpıcılığına aldanmamalıdır.
4. Allah korkusu ve takvâ duygusu, ele geçen nimet ve imkânların devamı için de gereklidir.
72- الثالثُ : عَنْ ابْنِ مَسْعُودٍ رضي اللَّه عنه أَنَّ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم كَانَ يَقُولُ : «اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْهُدَى وَالتُّقَى وَالْعفافَ والْغِنَى » رواه مسلم .
72. İbni Mes’ud radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi:
“Allahım! Senden hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim.”
Müslim, Zikir 72. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 72; İbni Mâce, Dua 2
Açıklamalar
Sevgili Peygamberimiz, Allah Teâlâ’dan istenecek konuları, hadis kitaplarımızın Dua ve Daavât bölümlerinde yer alan bir çok hadisi ile ortaya koymuş, biz ümmetini bu konuda da eğitmiştir. Yapacağımız duaları, bu hadisler arasından seçip ezberlemek en isabetli hareket tarzıdır. Hz. Peygamber’den nakledilen dualar, dileklerimizde Peygamber Efendimiz’le birleşmemizi sağlayacaktır. Bu birliktelik çok muhtemeldir ki, “kabul olunmakta” da beraberliği getirecektir.
Hidâyet rehberi olarak gönderilmiş bulunan Peygamber aleyhisselâm’ın Allah Teâlâ’dan “hidâyet (doğruluk)” dilemesi, herşeyden önce hidâyet’in önemini ortaya koymaktadır. Doğru yoldan sapma tehlikesi bulunmayan Hz. Peygamber, Allah’tan hidâyet dilerse, daima dalâlete düşme tehlikesiyle başbaşa yaşayan müslümanların daha fazla hidâyet dilemeleri gerekir. Nitekim Fâtiha sûresi’ndeki “Bizi doğru yola hidâyet et!” duası bunu göstermektedir.
Hz. Peygamber’in, hidâyetin hemen peşinden emirlere uymak, yasaklardan kaçınmak anlamında takvâ dilemesi, hidâyetin tezâhürünün takvâ olduğunu göstermektedir.
İffet, mübah olmayan şeylerden uzak durmak demektir.
Zenginlik anlamına gelen gına burada gönül zenginliği mânâsınadır. İnsanlardan ve ellerindeki imkânlardan müstağni olmak, şerefli bir hayat ve etkili bir tebliğ hizmeti açılarından son derece önemlidir.
1471 numarada tekrarlanacak olan hadîs-i şerîf, hidâyeti takvâ ile, takvâyı ise iffet ve gönül zenginliğiyle beslemek ve desteklemek gerektiğine işâret etmektedir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği yüksek değere sahip meziyetlerdir.
2. Hayatı daima Allah’a sığınarak ve O’ndan yardım dileyerek yaşamalıdır.
3. Takvâ, Allah’tan istenecek meziyetlerin başında yer alır.
73- الرَّابعُ : عَنْ أبي طَريفٍ عدِيِّ بْنِ حاتمٍ الطائِيِّ رضي اللَّه عنه قال : سمعت رسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقُولُ : « مَنْ حَلَفَ عَلَى يمِين ثُمَّ رَأَى أتقَى للَّهِ مِنْها فَلْيَأْتِ التَّقْوَى » رواه مسلم .
73. Ebû Tarîf Adî İbni Hâtim et-Tâî radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim demiştir:
“Bir şeyi yapmak veya yapmamak üzere yemin eden, sonra da (yemininin) zıddını takvâya daha uygun bulan kimse, (yemininden vazgeçip) takvâya yönelsin!”