Hayret Kuşağı

Gözlerimde buğu buğu hayret, gönlümde ümit ve burkuntu dört bir yanda olup bitenleri seyrediyorum. Fırtınalarla sarsılan çamı-çınarı, devrilip kendi enkâzı altında kalanı, herşeye rağmen başaklar gibi salınışlarıyla etrafa tohumlar saçanı ve darbelene darbelene ruhuyla bütünleşip ölümsüzlük kuşağına ulaşanı...

Tufanları tufanların kovaladığını, dalgaları ifritden dalgaların takip etdiğini ve ardarda sarsıntıların arkasında bir yeni vâroluşa doğru yol alındığını... Elmasın kömürden, altının taştan-topraktan ve sağlamın çürükten ayrılmaya başladığını hayret ve hayranlıkla seyrediyorum.

Bir yanda, Milli mefkûrenin bağrına damla damla kan damladığını tarih şuurunun horlanıp geçmişe lânet yağdırıldığını; bir uğursuz düşüncenin her köşebaşını tutup ruhu ve ruh insanını hırpaladığını, yarasalara şehrayinler tertib edip baykuşları harâbelerle sevindirdiğini, akla-hayâle gelmedik yalan, tezvir ve tertiplerle toplum içinde sun’î sıkıntılar meydana getirip, onun düşünce istikâmetini ve çalışma gücünü felce uğrattığını, dünyanın dört bir yanında Neron’lara rahmet okutturan, tiranların zulüm ve istibdatlarını unutturan bunca fâcia varken, milletin özüyle bütünleşme gayretlerinin “İrticâi yaygaralarıyla engellenmeye çalışıldığını.. diğer yanda bu kızıl kıyamet karşısında olsun, bir türlü ayılıp kendine gelmeyenleri, sefahet ve eğlencelerde ömür tüketenleri, olanca güçleriyle hayattan kâm alma peşinde koşanları, başını derde sokmamak için bukalemun gibi yaşayanları, bir kısım hasis menfaatler uğruna birbiriyle didişip duranları, vatan ve milletin yaralarını sarma mevkiinde bulundukları zaman bile, emmek için onun kurumuş damarlarında kan arayanları, olup biten bu kadar şey karşısında iradelerine kement ve ağızlarına kilit vurulanları sînemde inilti, gözlerimde kan seyrediyorum.

Özü ihlâs, samimiyet ve ciddiyet olan dînî hayatın, bir kısım soğuk merasimlerle folklor haline getirilişini ve bu işin figürleri sayılan gırtlak ağalarını, cenaze ilâhîcilerini, çeşit çeşit ses sanatkârlarını, Rabbime karşı utanç içinde ve iki büklüm seyrediyorum.

Neron’ların gayz ve tuğyânını, rûhânilerin sessiz infiâlini,1 ezenlerin hay huyunu, ezilenlerin “âh u efgâniını mutlak bir kısım sırlara gebe, kaderî bir cilve deyip hayret ve teslimiyetle seyrediyorum.

Düşlere sığmayan bir yüce davayı, o uğurda herşeyini fedâya azmetmiş tâlihlileri, geleceğin kutlu rüyalarıyla gerilip gerilip kendinden geçenleri; sonra da “Uhudia varmadan ters-yüz olup geriye dönenleri, daha deneme imtihanında elenip gidenleri ve yıldız avlamak için yelken açtığı göklerin derinliklerinden zıpkının ucunda bir ateş böceği ile geriye dönenleri üzüntü ve şaşkınlıkla seyrediyorum.

İnsan ruhunun yüceliğini ondaki “ebediyeti fikri ve ebedî güzellikler arzusunu, sonra da bu yüce ruhun bir kısım bedenî istekler karşısında “pesi edişini, üç adım ötede kendine tebessüm eden sonsuzun güzelliklerini göremeyerek cismaniyetin altında kalıp ezilişini ızdırabla seyrediyorum.

Rahmet-i Sonsuz’un, câhile-görgüsüze, zâlime-gaddara, mülhide-mütecâvize mehil üstüne mehil verişindeki sabır ve hilmini hadiselerin çehresinde; zulüm ve tecavüzleriyle “gayretullahi sınırlarını zorlayanların derdest edilip aman verilmeyeceğini de, O’nun değişmeyen âdetinin simasında “İnanç ve ürpertilerle seyrediyorum.i

Gözlerimde buğu buğu hayret, gönlümde ümit ve burkuntu, olup bitenleri tablo tablo seyrediyorum.

1) İnfiâl: Hareketsiz iç reaksiyon.