Tevhid-i Tedrisat kanunu 1927'de çıkmıştır. Kanun çıktıktan sonra bütün medreseler kapatılmış. Devletin dışında öğretim yapmak yasaklanmıştır. Bunun üzerine kapatılan medreselerin müderrisleri İstanbul Şehzadebaşı Camiinde ne yapacaklarına karar vermek için toplanmışlar.
Sonunda şu karara varmışlar. "Artık bundan sonra bizim talebe toplayıp Ulum-u İlahiyyeyi okutmamız imkansızdır. Bütün imkanlar elimizden alınmıştır. Hz. Allah Kur'an-ı Keriminde ( ; ; ) buyurmuştur. bizim tekrar talebe toplayıp Ulum-u Diniyyeyi öğretmemiz vus'atımızın dışındadır".
Yani herkesin kendi işine çekilmesine karar vermişler. Hz. Üstazımız o zaman söz alıyor ve şöyle diyor " Efendiler bu bizim vus'atımızın dışında değildir. Herkes kendi evinde iki çocuğunu okutsa, çocuğu yoksa iki çocuk bulup okutsa 1110 yapar. Onlar da ikişer kişi okutsa 4440 yapar. Türkiye' de 4440 alimin bulunması Türkiye'de ilmin yokolmasına mani teşkil eder. Bu da bizim vus'atımızın dışında değildir" buyuruyor.
O zamanın müderrisleri zengin ve oldukça yaşlı imişler. Hz. Üstazımız ise daha genç 39 yaşlarında imiş. Tabi diğer alimler şaşırmışlar. Bakıyorlar kendilerine nazaran oldukça genç ancak fikirleri ve cesareti oldukça yüksek bir zat var karşılarında. Tabi bu fikre katılmak şöyle dursun "Bu gayretli genç de kim acaba" , Gönenli bir müderris şöyle seslenmiş "Senin bu aşkın nereden geliyor. Sen kimin oğlusun" diyor.
Efendi Hazretleri cevap vermiyor. Hulasa kararlarından vazgeçmiyorlar. Bizim vus'atımız dışında diyerek kelle korkusuyla talebe okutmaktan firar ediyorlar. Hz. Üstazımız daha sonra şu mealde bir söz irad ediyorlar "Ölümden korkup kaçanların hepsi ölüp gittiler, bir biz sağ kaldık".ALLAH ŞEFAATLERİNE NAİL EYLESİN İNŞALLAH