Kendi alim, zengin ve mürşidsiz hakikatı anlamış, hakiki bir imanla ALLAH'ın huzuruna varılmasının mümkün olmadığına kati şekilde inanmış birisi. Mektubat-ı Şerif'e dahi kolaylıkla mana verebilecek şekilde Arapçası olduğu için bu hakikatı anlamış. Türkiye'de bütün tavsiye edilen ve mürşidlik iddia eden kişileri gidip görmüş ve hatta kendisine Arabistan ve Şam'dan dahi adres vermişler. Buradaki zatları da gidip görmüş. Hiçbirisinde hakiki mürşitte olması icap eden halleri kendi ilmi muvacehesinde araştırmış fakat hiç birini hiç birinde bulamamış. Bir gün Denizli'ye gelmiş ve camide yalnız olduğu halde ikindi namazını kılmış. Ve çok hislenmiş. Ağlayarak şöyle dua etmiş; "Mürşitsiz hakiki bir imanla senin huzuruna gelmek mümkün değil. Ben de suri de olsa bir imanım var. Bu imanımı muhafaza edebileceğimden garantim olmadığı için ne olursun Ya Rabbi şu anda ruhumu al" diyor. Aşırı dualardan sonra camiden çıkmış giderken deri tüccarı olan arkadaşlarından biri kendisini görüyor ve "Bu ne hal arkadaş, bir derdin mi var? Hasta mısın yoksa senet ve çekten borçların mı var? Söyle yoksul insanlar değiliz, yardım eder öderiz" diyor. "Hayır ben seni doktora götüreceğim" diyor. O kadar müteessir olmuş ağlamış ki benzi sapsarı kesilmiş. Amcamız "Hayır doktorluk bir halim yok" demiş. Arkadaşı ısrar edince "Mademki bu kadar ısrar ettin söyleyeyim" diyor ve kendisinin uzun zamandan beri hakiki bir mürşit aradığını fakat her tarafı gezmesine rağmen bulamadığını bundan müteessir olduğunu söylüyor. Arkadaşı gülerek "İlahi Hamza Bey bu da üzülecek şey mi" diyor. (Bir mürşide ihtiyacına farklı bir bakış). Arkadaşı Amcamızın bu hususta ciddi olduğunu görünce "Madem bu kadar meraklısın benim İstanbul'dan mal verdiğim tüccar bir arkadaşım var. Zaman zaman bana bir Üstazı olduğunu, onun çok değerli zat olduğunu anlatır" diyor. "Ben bir mektup yazıp seni ona göndereceğim sana yardımcı olsun" diyor. Bunu duyan Amcamız "Hemen yaz ver" diyor. Mektubu alıyor ve hemen İstanbul'un yolunu tutuyor. Arkadaşının tarifi üzerine verilen adrese geliyor. Ve mektubu veriyor. (Mektubu verdiği zat Abimizin mübarek pederi ve deri tüccarı Halil Amcamız). Halil Amcamız "sen akşamleyin gel ben Üstazımla görüşeceğim nerede buluşacağımızı sana söylerim ve beraber gideriz" diyor. Akşam olduğunda Hamza Bey Amca, Halil Amcamızın yanına geliyor. Halil Amca da "Üstazım seninle beraber evine gelmemizi söyledi" diyor. Beraber gidiyorlar. Hamza Bey Amca içeri adımını attığında Hazretimizin letaifinden öyle bir Şua (nur) saçılmıştı ki Hamza Bey Amca olduğu yere yığılıp kalmış ve böylece Hazretimizi bulmuş.