Bu mektûb, bir sâliha hânıma �rahmetullahi teâlâ aleyhâ� yazılmış olup, kadınlara lâzım olan nasîhatleri bildirmekdedir:
Kadınların, Resûlullaha �sallallahü aleyhi ve sellem� söz verdiklerini bildiren Mümtehine sûresindeki âyet-i kerîme, Mekke şehrinin alındığı gün inmişdir. Peygamberimiz �sallallahü aleyhi ve sellem� erkeklerle sözleşdikden sonra, kadınlarla sözleşmeğe başladı. Kadınlarla yalnız söz ile olup, mubârek eli, kadınların ellerine dokunmadı. Kötü huylar, kadınlarda, erkeklerden dahâ çok olduğundan, kadınlarla sözleşirken, erkeklerden dahâ fazla şart, araya kondu. Allahü teâlânın emrlerini yapmış olmak için, bunlardan kaçınmak lâzım geldiği bildirildi.
Birinci şart: Allahü teâlâdan başka, hiçbirşeye ibâdet etmemekdir. Bir kimse, başkaları görmek için ibâdet eder veyâ Allahü teâlâ için eder ammâ, başkasının görmesi de hoşuna giderse veyâ ibâdetinde başkasından bir karşılık, meselâ, bir (Âferin!) sözü beklerse, o kimse, şirkden kurtulmuş olmaz ve hâlis muvahhid olmaz. Peygamberimiz �sallallahü aleyhi ve sellem� buyurdu ki: (Küçük şirkden korununuz!). (Küçük şirk nedir?) diye soruldukda, (Riyâ) buyurdu. Ya�nî başkasına göstermek için ibâdet etmekdir.
Kâfirlerin bayramlarında, onların yapdıklarını yapmak, hep şirkdir. Hem müslimânlığı, hem de kâfirlik ibâdetlerini yapan, (Müşrik)dir. Kâfirliği beğenen de müşrikdir. Müslimân olmak için, kâfirlikden kaçınmak lâzımdır. Mü�min olmak için, şirkden sıyrılmak şartdır.
Hastalıkdan kurtulmak için, putlardan, heykellerden, papaslardan imdâd beklemek şirkdir ki, bu hâl müslimânlar arasında yayılmışdır. İhtiyâclarını putlardan, heykellerden istemek, kâfirlikdir [Allaha düşmanlıkdır]. Nisâ sûresi, ellidokuzuncu [59] âyetinde meâlen, (Onlara, kâfirlere inanmayınız dediğim hâlde, onlar kâfirlerin sözleri ile hareket ediyorlar. Şeytân onları aldatıyor) buyuruldu. Kadınların çoğu, bilmiyerek, bu belâya düşüyor. Ne oldukları bilinmiyen bir takım ismlerden meded bekleyip, bunlarla belâdan kurtulmak istiyorlar. Kâfirlerin âdetlerini, kâfirlik alâmetlerini yapıyorlar. Bilhâssa, çiçek hastalığı zemânında, bu belâ, iyilerinde de, fenâlarında da görülüyor. Bu şirkden kurtulabilen ve kâfirlik alâmetlerinden birini yapmıyan kadın, çok azdır. Hindûların bayram günlerine [ve ateşe tapınanların Nevruz günlerine ve hıristiyanların Noel gecelerine ve diğer paskalyalarına] hurmet etmek ve o zemânlarda, onların âdetlerini, onlar gibi yapmak, şirk olur. Küfre sebeb olur. Kâfirlerin bayramlarında, müslimânların câhilleri ve hele kadınlar, kâfirlerin yapdıklarını yapıyor ve bu günleri, müslimân bayramı zan ediyor ve kâfirler gibi, birbirlerine hediyye gönderiyorlar. Eşyâlarını, sofralarını kâfirlerin yapdığı gibi, süsliyorlar. O geceleri, başka gecelerden ayırd ediyorlar. Bunlar hep şirkdir, kâfirlikdir. Sûre-i Yûsüfdeki âyet-i kerîmede meâlen, (Biz, Allahü teâlânın varlığına, birliğine, herşeyi yaratan O olduğuna inandık, müslimân olduk diyenlerin çoğu, başkalarına ibâdet ve itâ�at ederek ve dahâ birçok hareketleri ve sözleri ile, müşrik oluyorlar) buyuruldu.
Şeyhler için, türbeler için kurban adıyorlar. Götürüp mezâr başında kesiyorlar. Fıkh kitâbları, bunu da şirk saymakdadır. Ba�zı kimseler, dahâ ileri giderek, böyle kurbanları, cin kurbanı oluyor diyorlar. Dînimiz bunu red ediyor ve şirk sayıyor. Adak yapmak, çok şeklde olur. Hayvân kesmeği adamağa ve bunu kesip cin kurbanlarından oldu demeğe ve cinlere tapanlara benzemeğe ne lüzûm var? [Birinci kısmda, seksenikinci maddeye ve (Hayât-ül-hayvân) kitâbına bakınız!].
Şeyhler için tutdukları oruclar da böyledir. Bir takım ismler uydurup, o ismlere niyyet ediyor, iftâr zemânı her oruc için, husûsî yemekler şart ediyor ve gün de ta�yîn ediyorlar. İşleri, bu oruclar sâyesinde oluyor sanıyorlar. Bu da, ibâdetde şirkdir. İşleri hâsıl olmak için, başkasına ibâdet etmekdir. Bunun çirkinliğini iyi anlamak lâzımdır. Hâlbuki hadîs-i kudsîde buyuruldu ki, (Oruc benim için tutulur. Onun karşılığını ben veririm!). Ya�nî oruc, yalnız benim için tutulur. Bana, orucda başkası şerîk olamaz. Hiçbir ibâdetde, Allahü teâlâya birşeyi ortak etmek câiz değil ise de, yalnız orucu buyurması, bunda şirk yapmamağa çok dikkat olunması içindir. Ba�zı kadınlar, hîle yaparak, bu orucları, Allah için tutuyoruz ve sevâbını şeyhlerimize hediyye ediyoruz diyor. Bu sözleri doğru ise, oruc için, niçin gün ta�yîn ediyorlar ve mu�ayyen iftârlık yiyor ve iftâr zemânında çirkin işler yapıyorlar? Çokları iftârda harâm işliyor. Bu şartları yapabilmek için, dilencilik bile yapıyor ve işlerinin bu harâmlar sâyesinde hâsıl olduğuna inanıyor. Bunlar, hep yoldan çıkmakdır. Şeytânın aldatmasıdır.
[(Redd-ül-muhtâr)da (Zebâyıh)ı anlatırken, sonuna yakın diyor ki, (Makâm sâhibleri gelince, hayvan kesmek harâmdır. Çünki, Allahdan başkası için hayvan kesmek şirk olur. Keserken Allahü teâlânın ismini söylese de, harâmdır. Eğer gelene yidirmek için keserse, harâm olmaz. Çünki, müsâfire ziyâfet vermek, İbrâhîm aleyhisselâmın sünnetidir. Müsâfire ikrâm etmek sevâbdır. (İnsana ikrâm için kesmek, Allahdan başkası için kesmek olur. Bu ise halâl değildir) demenin doğru olmadığı (Bezzâziyye) fetvâsında yazılıdır. Böyle söylemek, Kur�ân-ı kerîme, hadîs-i şerîflere ve akla uygun değildir. Kassâb da, para kazanmak için kesiyor. Hâlbuki, kassâbdaki etlere harâm diyen hiç olmamışdır. Para kazanmak niyyeti ile kesilen hayvan necs olsaydı, hiçbir kassâb hayvan kesmezdi. Öyle söyliyen câhilin kassâbdan et almaması, düğün için, akîka için kesilen hayvan etinden yimemesi lâzım olur.
Bir kimse gelince kesilen hayvan etinden, ona da ikrâm edilirse, ya�nî yidirilirse, hayvanı Allah için kesmiş, fâidesi müsâfire olmuş olur. Kassâbın kesdiği de Allah içindir. Fâidesi, kazancı, kassâbadır. Eğer etinden müsâfire yidirmez, hepsi başkalarına verilirse, Allahdan başkası için kesilmiş olur, harâm olur. Görülüyor ki, bir hayvanın insana ta�zîm için, Allahdan başkası için kesilmesi veyâ Allah rızâsı için kesilmesi, etinin kesilene yidirilip yidirilmemesi ile ayırd edilmekdedir. Bundan anlaşılıyor ki, temel atılırken, hastalık gelince, hasta iyi olunca hayvan kesmek halâl olmakdadır. Çünki, etleri fakîrlere yidirilmekdedir. Hamevî de böyle demekdedir. Dileği olursa Allah için hayvan kesmeği adak yapmanın da böyle olduğu, (Bahr-ür-râık)da yazılıdır. Fekat etlerinin yalnız fakîrlere verilmesi lâzımdır. Müsâfir gelince kesilen hayvan etinden o müsâfire yidirip yidirmemek mühimdir. Etlerin hepsini ona veyâ başkasına verip vermemek mühim değildir. Onun yidiği hayvanın etinden başkalarına da verilir. Kesen de alır. Bunun ehemmiyyeti yokdur. Ona yidirmek ve yidirmemek için, keserken yapılan niyyete bakılır. Keserken onu ta�zîm etmek niyyet edilmezse, ona bu etden yidirmeyip, başka şeyler yidirilmesi, harâm olmasına sebeb olmaz. Çünki, keserken ona yidirilmesi niyyet edilmişdir. Bundan anlaşılıyor ki, hükûmet adamı gelince, hayvanı keserken ona ta�zîm etmeği niyyet ederse, etinden ona yidirse de, halâl olmaz. Keserken ona ikrâm etmeği, yidirmeği niyyet ederse, etinden hiç yidirmeyip, başka şeyler yidirse de, halâl olur.
Kesmek harâm olunca, küfr de olur mu, olmaz mı? İkisini de söyliyenler olduğu (Bezzâziyye)de yazılıdır. Niyyet gizli olduğu için, müslimâna kötü gözle bakmamak ve ihtilâflı konularda küfr damgası basmamak lâzımdır. Bir müslimânın bir kimseye yaklaşması, gözüne girmesi için ona ibâdet edeceği düşünülemez. Hayvan kesmesi, onu sevdiğini göstermek içindir. Sevdiğini anlatarak, ona yaklaşmak, dünyâlığa kavuşmak istemekdir. Allah için kesmeğe, insanı ta�zîm etmek karışınca, harâm olursa da, küfr denilemez. Harâm ile küfr birbirinden çok uzakdır)].
Kadınlardan söz alınan ikinci şart: Hırsızlık etmemekdir. Hırsızlık, büyük günâhlardan biridir. Çok kadınlar, bu günâha yakalanmışdır. Hırsızlığın inceliklerinden kurtulabilen kadın pek azdır. Bunun için, hırsızlıkdan kaçınmak, ikinci şart oldu. Kocalarının malını, kocalarının izni olmadan harc eden kadınlar hırsız oluyor. Bununla, büyük günâha girmiş oluyor. Bu hâl, hemen bütün kadınlarda var gibidir. Hepsinde bu hiyânet hâsıl olmakdadır. Ancak, Allahü teâlânın koruduğu az kimse bundan kurtulmakdadır. Keşki, bunun hırsızlık olduğunu, günâh olduğunu bilselerdi. Bunu, halâl bilenleri çokdur. Halâl bilenlerin kâfir olmaları korkusu çokdur. Allahü teâlâ, kadınları şirkden men� etdikden sonra, ikinci olarak, hırsızlıkdan men� buyurdu. Çünki, bunu halâl sanarak, çoğu kâfir olur. Bundan dolayı, bu günâh, kadınlar için, başka günâhlardan dahâ büyük oldu. Böyle kadınlar, kocalarının mallarını her zemân alarak hıyânete alışdıklarından, böylece, başkasının malını kullanmanın çirkinliği kalblerinden kalkar. Başkalarının mallarını da, habersiz kullanmak kendilerine hafîf gelir. Çekinmeden başkalarının mallarına hıyânet ve hırsızlık eder. İyi düşünülürse, böyle olacağı açıkca anlaşılır. O hâlde, kadınları hırsızlıkdan men� etmek, dîn-i islâmda çok ehemmiyyetlidir. Şirkden sonra, onlar için ikinci çirkin şey bu oldu. [Bir mü�min, kendine sâdık ve emîn olan zevcesini bu büyük günâhdan kurtarmak için, malını istediği şeklde sarf etmesine önceden izn vermelidir.]
İlâve: Peygamberimiz �sallallahü aleyhi ve sellem� birgün Eshâb-ı kirâmına sorarak: (Hırsızların büyüğü kimdir bilir misiniz?) buyurdu. Bilmiyoruz. Siz buyurun! dediklerinde: (Hırsızların büyüğü, nemâzından çalandır ki, nemâzın erkânını temâm yapmaz!) buyurdu. Bu hırsızlıkdan da sakınmalıdır ve büyük hırsız olmakdan kurtulmalıdır. Kalbe hiçbir şey getirmiyerek, niyyet etmelidir. Niyyet doğru olmazsa, ibâdet sahîh olmaz. Kırâeti doğru okumalıdır. Rükü�ü, secdeleri, kavmeyi ve celseyi, itmînân ile yapmalıdır. Ya�nî, rükü�den kalkınca tam dikilip, bir tesbîh mikdârı durmalı ve iki secde arasında doğru oturup yine bir tesbîh mikdârı öyle durmalıdır. Böylece, kavmede ve celsede, itmînân [ya�nî tumânînet] hâsıl olur. Böyle yapmıyanlar, hırsızlardan olur ve çok azâblara yakalanır.
[İbni Âbidîn, (Lukata) bahsinin sonunda buyuruyor ki, İbni Hacer ve Nevevî ve başkaları bildiriyor ki, gayb olan, çalınan birşeyi bulmak için, [hergün yirmibeş kerre] (Yâ câmi�annâsi li-yevmin lâ raybe fîhi innallahe lâ yuhlif-ül mî�âd icma� beynî ve beyne...) düâsını okumalıdır. Buluncaya kadar okumalıdır. Noktaların yerinde, gayb olan şeyin ismini söylemelidir. (Fetâvâ-i kâri-ül-hidâye)de diyor ki, (Murâdı olan kimse, yatacağı zemân abdest almalı. Temiz bir örtü üzerinde oturup, üç def�a salevât okumalı. Sonra, herbirine Besmele çekerek on Fâtiha ve sonra onbir İhlâs okumalı. Sonra, üç salevât okumalı. Sonra sağ yanı üzere, yüzü kıbleye karşı olarak ve sağ elini sağ yanağı altına koyarak yatıp uyumalıdır. Niyyet etdiği şeyin nasıl olacağını, bi-iznillah rü�yâda görür). (Bostân-ül-ârifîn) sonunda diyor ki, İbni Ömer buyurdu ki, birşeyi gayb olan, çalınan kimse, hergün iki rek�at nemâz kılıp, selâmdan sonra, (Allahümme yâ Hâdî ve yâ Râddeddâlleti, erdid aleyye dâlletî bi-izzetike ve sultânike fe-innehâ min fadlike ve atâike) okumalıdır. 110.cu sahîfede yazılı olan istigfâr düâsını okumak da çok fâidelidir.]
Kadınlardan istenilen üçüncü şart: Zinâ etmemekdir. Bu şartı, yalnız kadınlardan istemek, bu günâhın hâsıl olması, çok def�a onların râzı olmalarına bağlı olduğu içindir ve kendilerini gösterdikleri [erkeklerin kollarına atıldıkları] içindir. O hâlde, bu günâhın ilk sebebi onlardır. Bu işde, onların rızâları mu�teberdir. Bunun için, bu amelden, kadınların dahâ kuvvetli men� edilmeleri îcâb etdi. Bundan dolayı, Allahü teâlâ, Kur�ân-ı kerîmde, bu günâhda kadını erkekden evvel söyledi ve (Kadına ve erkeğe yüz sopa vurunuz!) buyurdu. Bu günâh insana, dünyâda ve âhıretde zarar verir ve bütün dinlerde yasak ve çirkin olmuşdur. Peygamberimiz �sallallahü aleyhi ve sellem� buyurdu ki: (Zinânın dünyâda üç fenâlığı vardır: Biri, güzelliği ve parlaklığı giderir. İkincisi, fakîrliğe sebeb olur. Üçüncüsü, ömrün kısalmasına sebeb olur. Âhıretdeki üç zararına gelince, Allahü teâlânın gadabına sebeb olur. İkincisi, süâlin, hesâbın fenâ geçmesine sebeb olur. Üçüncüsü, Cehennem ateşinde azâb çekmeğe sebeb olur). Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Yabancı kadınlara bakmak, gözlerin zinâsıdır. Onları tutmak, ellerin zinâsıdır. Onlara gitmek, ayakların zinâsıdır). Nûr sûresindeki otuzuncu âyet-i kerîmede meâlen, (Mü�minlere söyle, yabancı kadınlara bakmasınlar ve zinâ etmesinler! Ve mü�min kadınlara söyle! Onlar da, yabancı erkeklere bakmasınlar ve zinâ etmesinler!) buyruldu. Kalb, göze tâbi�dir. Gözler harâmdan sakınmazsa, kalbi korumak güç olur. Kalb, harâma dalarsa, zinâdan sakınmak güç olur. O hâlde, îmânı olanların, Allahü teâlâdan korkanların, harâma bakmaması lâzımdır. Ancak bu sûretle, kendini korumak, dünyâ ve âhıretde zarardan kurtulmak mümkin olur. Allahü teâlâ, Kur�ân-ı kerîmde kadınların, kızların, yabancı erkeklerle yumuşak sesle, nezâketle konuşmalarını, böylece kötü adamların kalblerine fenâlık getirmelerini men� buyurmakda, buna sebeb olmıyacak şeklde söylemelerini istemekdedir. Kadınların, yabancı erkeklere süslenmelerini yasak etmekdedir. Bileyziklerinin sesini duyurmamak için, yavaş, sessiz yürümelerini emr etmekdedir. Ya�nî fıska, günâha sebeb olan herşey de günâhdır. O hâlde günâha, harâma sebeb olan şeylerden kaçmak lâzımdır.
(Safizm), ya�nî kadınların, yabancı kadınlara şehvet ile bakması ve dokunması, kadınların, kocasından başkasına, erkek ve kadın, kim olursa olsun, yabancıya süslenmeleri câiz değildir. Erkeklerin homoseksüel olması, ya�nî oğlanlara şehvet ile bakmaları ve dokunmaları harâm olduğu gibi, kadının da homoseksüel olması, ya�nî kadına şehvet ile dokunması ve bakması harâmdır. Dünyâda ve âhıretde felâketlerden kurtulmak için, bu incelikleri iyi gözetmek lâzımdır. Erkekle kadın, başka cinsden oldukları için, bir araya gelmeleri gücdür. Kadının kadına yaklaşması böyle olmayıp kolaydır. Bunun için kadının kadına bakmasını ve dokunmasını, erkeğin kadına ve kadının erkeğe bakmasından dahâ şiddetle men� etmelidir.
[(Pedérastie)nin, ya�nî gulâmpâreliğin Romalılarda ve eski Yunanlılarda ve İngilterede yaygın olduğu, doktor Fahreddîn kerîmin 1343 [m. 1925] târîhli, (Gayr-i tabî�î aşklar) kitâbında uzun yazılıdır].
Kadınlardan istenilen dördüncü şart: Çocuğunu öldürmemekdir. O zemân, kadınlar, fakîrlikden korkarak, kızlarını öldürürlerdi. Bu çirkin hareket, haksız yere câna kıymak olduğu gibi, evlâd hakkını da tanımamakdır ve her ikisi de büyük günâhdır. [Çocuk aldırmak da böyledir. İbni Âbidîn, beşinci cild, ikiyüzyetmişaltıncı [276] sahîfede diyor ki, (Özrsüz, çocuk düşürmek, herhâlinde harâmdır. Ananın veyâ süt emen diğer çocuğun ölümüne sebeb olan bir özr varsa, uzvları teşekkül etmeden düşürmek câiz olur.) Uzvlar yüzyirmi gün sonra teşekkül eder denildi. Cânlı çocuğu almak da, aldırmak da harâmdır. Çocuk olmaması için önceden tedbîr almak, meselâ prezervatif kullanmak câizdir. Fakîrlikden dolayı iyi bakamamak, besliyememek korkusu, çocuk düşürmek için özr olmaz. Din düşmanlarının yasaklamasından dolayı, din bilgisi verememek, islâm terbiyesi ile yetişdirememek korkusu özr olur. Çocuğun râhat tevellüd etmesi için (Bostân-ül-ârifîn) sonunda diyor ki, Abdüllah ibni Abbâs �radıyallahü teâlâ anhümâ� buyurdu ki, bir tas, tabak içine (Bismillâhillezî lâ ilâhe illâ huv El-Halîm-ül Kerîm. Sübhâne Rabbil� Arş-il�azîm Elhamdülillahi Rabbil� âlemîn) ve sonra (Nâzi�ât) sûresinin son âyetini ve Ke-ennehüm�den i�tibâren (Ahkaf) sûresinin son âyetini islâm harfleri ile yazıp, eritip anasına içirmelidir.
İbni Âbidîn, beşinci cild, 249. cu sahîfede ve (Berîka)da ve (Hadîka)da, ferc âfetlerinde diyor ki, (Kassâb hayvanlarını, semizlemeleri için, ihsâ etmek [kısırlaşdırmak] câizdir. Diğer hayvanları ve insânları ihsâ harâmdır.)]
Kadınlardan istenilen beşinci şart: Bühtân ve iftirâ etmemekdir. Bu günâh, kadınlarda çok olduğundan onlara şart edildi. İftirâ büyük günâhdır ve çok fenâdır. Bunda yalan söylemek de vardır ki, yalan, her dinde harâmdır. İftirâda bir mü�mini incitmek de vardır ki, bu da, başkaca harâmdır. Bunlardan başka, iftirâ etmek, yeryüzünde fesâd çıkarmağa, ortalığı karışdırmağa sebeb olur ki, bu da harâmdır.