İslâm dîninde harâm olan, günâh olan isrâfın ne demek olduğunu ve çeşidlerini, imâm-ı Birgivînin �rahmetullahi teâlâ aleyh� arabî (Tarîkat-i Muhammediyye) kitâbından terceme ediyorum:
Tesavvuf, kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demekdir. Kötü huyları araşdırdım. Altmış olduğunu anladım. Altmış çeşid kötü huydan yirmiyedincisi, isrâf ve tebzîrdir. Tebzîr, tohumu tarlaya saçıp dağıtmak demekdir. Malı boş yere dağıtmağa da denilmekdedir.
Malı, islâmiyyetin ve mürüvvetin uygun görmediği yerlere dağıtmağa (İsrâf) veyâ (Tebzîr) denir. (Mürüvvet), fâideli olmak, iyilik yapmak arzûsudur. (Fütüvvet), dahâ husûsî ma�nâya gelir ki, kötülük yapmamak, iyilik yapmak ve herkesin utanacak şeylerini örtmek ve kötülükleri afv etmekdir. İslâmiyyete uymıyan isrâf, harâmdır. Mürüvvete uymıyan isrâf, tenzîhen [hafîf, az] mekrûhdur.
İsrâfı beş bahs içinde anlatacağız:
BİRİNCİ BAHS � İsrâfın kötülüğü ve zararları: İsrâfın harâm olduğu muhakkakdır. Kalbin hastalığıdır. Kötü bir huydur. Dînimizin, hasîsliği, cimriliği, isrâfdan dahâ çok kötülemesi, isrâfın cimrilik kadar kötü olmadığını göstermez. Hasîsliğin dahâ çok kötülenmesi, insanların çoğu yaratılışdan, mal birikdirmeği sevdiği içindir. Bunun gibi, âlimlerimiz, idrârın şerâbdan dahâ pis ve dahâ çok harâm olduğunu söyledikleri hâlde, dînimiz bevli, şerâb kadar kötülememiş, şerâb içenlere, had denilen seksen sopa vurulması emr edildiği hâlde, bevl için, had emr edilmemişdir. Çünki, insanlar şerâb içmeğe düşkün oluyor. İdrâr içmek ise, kimsenin hâtırına gelmiyor. İsrâfın kötülüğünü göstermek için, Allahü teâlânın, (İsrâf etmeyiniz! Allahü teâlâ, isrâf edenleri sevmez) meâlindeki kelâmı yetişir. İsrâ sûresindeki âyet-i kerîmede de meâlen, (Tebzîr etme! Tebzîr edenler, şeytânların kardeşleridir) buyuruyor. Şeytânın kardeşi de, şeytân olur. Şeytân isminden dahâ kötü bir ism yokdur. İsrâfı, bundan dahâ çok kötüleyen birşey düşünülemez. Allahü teâlâ, mallarını isrâf edenlere birşey vermeyiniz diye emr ederken, bunları en kötü bir ism ile adlandırıyor. Nisâ sûresindeki âyet-i kerîmede meâlen, (Mallarınızı sefîhlere, alçaklara vermeyiniz!) buyuruyor. Kur�ân-ı kerîmde Fir�avnı kötülerken, (O, isrâf edenlerden idi) buyuruyor. Lût aleyhisselâmın kavmini de, (Belki siz, isrâf eden kavmsiniz!) diye kötülüyor.
Doğru oldukları herkesce bilinen iki temel hadîs kitâbında, [(Buhârî) ve (Müslim)de] Peygamberimiz �sallallahü aleyhi ve sellem�, (Malı boş yere saçmayınız!) buyuruyor. İmâm-ı Tirmizînin �rahmetullahi teâlâ aleyh�, Ebî Berzeden �radıyallahü anh� getirerek yazdığı hadîs-i şerîfde, Peygamberimiz �sallallahü aleyhi ve sellem� buyurdu ki, (Kıyâmet günü herkes, dört süâle cevâb vermedikce hesâbdan kurtulamıyacakdır: Ömrünü nasıl geçirdi. İlmi ile nasıl amel etdi. Malını nereden, nasıl kazandı ve nerelere harc etdi. Cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı?).
İsrâfın kötülüğünü gösteren delîllerden biri de, fâizin harâm olmasıdır. Fâiz alıp vermek, büyük günâhdır. Buna da sebeb, insanların malını alış veriş yaparken ziyân olmakdan korumakdır. Fâizin dîn-i islâmdaki kötü derecesini göstermek için, Hamza efendinin �rahmetullahi teâlâ aleyh� türkçe, (Bey� ve şirâ) risâlesinin şerhinden, aşağıya birkaç misâl yazmak fâideli görüldü:
(On şey, son nefesde îmânsız gitmeğe sebeb olur: 1- Allahü teâlânın emrlerini ve yasaklarını öğrenmemek, 2- Îmânını, Ehl-i sünnet i�tikâdına göre düzeltmemek, 3- Dünyâ malına, rütbesine, şöhretine düşkün olmak, 4- İnsanlara, hayvanlara, kendine zulm, eziyyet etmek, 5- Allahü teâlâya ve iyilik gelmesine sebeb olanlara şükr etmemek, 6- Îmânsız olmakdan korkmamak, 7- Beş vakt nemâzı vaktinde kılmamak, 8- Fâiz alıp vermek, 9- Dînine bağlı olan müslimânları aşağı görmek. Bunlara gerici gibi şeyler söylemek, 10- Fuhş sözleri, yazıları ve resmleri söylemek, yazmak ve yapmak.)
Allahü teâlâ fâizi harâm etdi. Kur�ân-ı kerîmin birçok yerinde, fâiz alanları ve verenleri şiddetle korkutdu. Bekara sûresi, ikiyüzyetmişbeşinci âyetinde meâlen, (Fâiz yiyenler, kıyâmet günü mezârlarından, sar�a hastası gibi perişân kalkacaklardır) buyuruldu. Bundan sonraki âyet-i kerîmede meâlen, (Allahü teâlâ, fâiz alan ve verenlerin mallarının hepsini yok eder. İzini, eserini de bırakmaz. Zekât verenlerin malını elbette artdırır) buyurdu. Fârisî (Riyâd-un-nâsıhîn) kitâbında fâizin kırk nev�i ve zararları yazılıdır. Fâiz hakkında fazla bilgi almak için, üçüncü kısm, ondokuzuncu maddeyi okuyunuz.
İsrâfın zararları: İsrâf edenlerin şeytâna, Fir�avna ve Lût aleyhisselâmın kötü kavmine benzetilmesi ve Allahü teâlânın bunları sevmemesi ve bunlara sefîh demesi ve âhıretde azâb çekmeleri, dünyâda aşağı, muhtâc duruma düşmeleri ve pişmân olmalarıdır.
İKİNCİ BAHS � İsrâfın kötü olmasının birinci sebebi, malın kıymetli olmasıdır. Mal, Allahü teâlânın verdiği bir ni�metdir. Âhıreti kazanmak, mal ile olur. Dünyâ ve âhıret, mal ile intizâm bulur, râhat olur. Hac, cihâd sevâbı mal ile kazanılır. Bedenin sıhhat, kuvvet bulması, mal ile olur. Başkasına muhtâc olmakdan insanı koruyan maldır. Sadaka vermek, akrabâyı dolaşmak, fakîrlerin imdâdına yetişmek mal ile olur. Mescidler, mektebler, hastahâneler, yollar, çeşmeler, köprüler yaparak, asker yetişdirerek insanlara hizmet de mal ile olur. Dînimiz, (İnsanların en iyisi, onlara fâidesi çok olanıdır) buyuruyor. İnsanlara yardım etmek için çalışıp para kazanmak, nâfile ibâdet etmekden dahâ çok sevâbdır. Cennetin yüksek derecelerine mal ile kavuşulur. İmâm-ı Tirmizînin, Ebû Kebşe-i Ensârîden �radıyallahü teâlâ anh� alarak bildirdiği bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, bir kuluna mal ve ilm verir. Bu kul da harâmlardan kaçınır. Akrabâsını sevindirir. Malından, hakkı olanları bilip verir ise, Cennetin yüksek derecesine gider) buyuruldu. (Buhârî) ve (Müslim) kitâbları, Abdüllah ibni Mes�ûdün �radıyallahü anh� haber verdiği şu hadîs-i şerîfi yazmakdadır: (İki şeyden birine kavuşan insana gıbta etmek, buna imrenmek yerinde olur. Allahü teâlâ bir kimseye islâm ilmlerini ihsân eder. Bu da, her hareketini, bilgisine uygun yapar. İkincisi, Allahü teâlâ, birine çok mal verir. Bu kimse de malını, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği yerlere harc eder). Peygamberimiz �sallallahü aleyhi ve sellem�, Amr ibni Âs �radıyallahü anh� için, (İyi kimseye malın iyisi, ne güzel yakışır) buyurdu. Enes bin Mâlik �radıyallahü anh� için de, (Yâ Rabbî! Buna çok mal ve çok çocuk ver ve bunlarla kendisini bereketlendir!) diye düâ buyurdu. Kâ�b �radıyallahü anh� malının hepsini sadaka vereceği zemân, (Malının bir kısmını kendine bıraksan, dahâ iyi olur) buyurdu. Bunların hepsi hadîs kitâblarında yazılıdır. Allahü teâlâ, Kur�ân-ı kerîmde, mala (Hayrlı şey) ismini vermekdedir ve Habîbine �sallallahü aleyhi ve sellem�, verdiği ni�metleri hâtırlatırken: (Sen malsız idin, sana, kimseye muhtâc olmıyacak kadar, mal verdim) buyurmakdadır.
Mezheb sâhibi müctehidlerden, büyük âlim Süfyân-ı Sevrî buyuruyor ki, (Bu zemânda mal, insanın silâhıdır). [Ya�nî, insan cânını, sıhhatini, dînini ve şerefini mal ile korur.] Medîne-i münevverenin yedi büyük âliminden biri olan Sa�îd bin Müseyyib buyuruyor ki, (Borclarını ödemek için ve ırzını, nâmûsunu korumak için ve ölünce, geride kalanlara mîrâs bırakmak için mal kazanmayan kimse, hayrsızdır). [Ya�nî kendine ve cem�ıyyete zararlıdır.] Büyük âlim ibni Cevzî �rahimehullah� buyurdu ki, (İyi niyyet ile mal kazanmak, mal kazanmamakdan iyidir).
Malı ve dünyâlığı kötüliyen haberler de çokdur. Fekat, bu haberler, malı, dünyâlığı değil, bunların zararlı kullanılmasını kötülemekdedir. Meselâ, insanın azmasına, Allahü teâlâyı unutdurmasına, ibâdete mâni� olmasına sebeb olan mal zararlıdır. Ölümü ve ölümden sonrasını unutduran mal da zararlıdır. Bu zararlar çok kimselerde kendini göstermekdedir. Bu zararlardan kurtulan az olduğundan, malı kötüliyen haberler çok olmuşdur. Görülüyor ki, mal, birbirine zıd iki şeye sebebdir. Hayr ve şer. Hayra, iyiliğe sebeb olduğu için medh edilmekde olup, şerre, kötülüğe sebeb olduğu için de kötülenmişdir.