Yirmibeş kadını nikâh etmek harâmdır. Bunlara (Mahrem) kimseler denir. Bunlardan onsekizi ebedî mahremdir. Bunların yedisi (Zî-rahm-i mahrem)dir. Ya�nî kan ile olan, nesebden, soydan akrabâdır: Anası ile, ananın, babanın anaları ile, kızı ve oğlunun ve kızının kızları ile, kız kardeşi ile, kız kardeşinin kızları ile, erkek kardeşinin kızları ile, hala ve teyze ile evlenmek, ebediyyen, ölünciye kadar harâmdır. Demek ki, bir kadın, babası ile, oğlu ile, kardeşi ile, amcası ile, dayısı ile ve kardeşlerinin oğulları ile hiçbir zemân evlenemez. Bu yedi kişi, soydan olmayıp, süt ile veyâ zinâ ile olursa, evlenmeleri yine ebedî harâm olur. Yalnız oğlunun süt kardeşi olan kız ile ve erkek kardeşin süt annesi ile evlenebilir. Hanbelîde, her yaşda içen, süt kardeş olur. Diğer üç mezheb imâmı �rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma�în�, ikibuçuk yaşından yukarı iken içince, süt kardeş olmazlar dedi.
Nikâh sebebi ile sonradan akrabâ olan dört kadınla da evlenmek ebedî, sonsuz harâmdır. Bir adam, nikâhlandığı veyâ zinâ etdiği kızın anası ile ve anasının, babasının anaları ile hiç evlenemez. Nikâhladığı kadın ile vaty olunca, bunun başka erkekden olan kızı ile hiç evlenemez. Babasının ve öz oğlunun nikâhladığı kadın ile, ya�nî üvey anası ve gelini ile hiç evlenemez. Çocuklarının gelinleri ile de evlenemez. Bir kadın, üvey babası ile, üvey oğlu ile, kayınpederi ve dâmâdı ile hiç evlenemez. (Âhıret kardeşi) ve (Âhıret anası) ile ve (Tarîkat kardeşi) ile evlenmek câizdir. Bunlar, kendi kardeşi, kendi anası gibi değildir. Bunların başlarını, saçlarını, görmesi, sohbet etmeleri, bir odada yalnız kalmaları, uzak yola gitmeleri, harâmdır. Hiçbir tarîkatde halâl değildir. Halâl diyen kâfir olur, zındık olur.
Yedi kadın dahâ vardır ki, bunlarla muvakkat olarak evlenemez. Aradaki sebeb kalkınca, evlenmesi halâl olur. Bunlardan beşi, nikâh sebebi ile harâmdır. Bir adam, nikâhladığı kadının kız kardeşleri ile görüşemez ve evlenemez. Nikâhladığı kadın ölürse veyâ boşarsa, bunun kız kardeşi ile, sonra evlenebilir. Bu kızlara adamın baldızları denir. Bu adama kızların eniştesi denir. Bu adamın erkek kardeşleri, bu nikâhlı kızın kayın birâderleri olurlar. Bu kız da, bunların yengesi olur. Bir kadın, eniştelerinden ve kayın birâderlerinden herhangi birisi ile bir odada yalnız kalamaz, bunlarla sefere, meselâ hacca gidemez. Ya�nî eniştesi ve kayın birâderleri bu kadının mahrem akrabaları değildir.
Bir kadın nikâhında iken, bu kadının halası veyâ teyzesini veyâ kardeşlerinin kızını da nikâhlamak harâmdır. Bunlar, süt ile olunca da harâmdır. Hanefî, Mâlikî ve Hanbelî mezheblerinde, vaty sebebi ile nikâh etmesi harâm olanlar, zinâ sebebi ile de harâm olurlar. Şâfi�î mezhebinde ise, zinâ sebebi ile harâm olmazlar. Zinâ etdiği kadını, kendisi veyâ başkaları nikâh ile alabilirler. Amca kızı, dayı kızı, hala kızı ve teyze kızı ve yenge, ya�nî kardeş zevcesi (Zî-rahm-i mahrem) değildir. Ya�nî bu beş kadın, yabancı demekdir. Bunların açık yerlerine bakmak, başı kolu açık iken konuşmak, halvet etmek harâmdır. (Halvet), bir evde ikisi yalnız kalmak demekdir. Kâfir kadınları ile ve başkasının câriyesi ile de halvet yapmak harâmdır. Bu beş kadın yabancı olduğundan, bunlarla evlenmek câizdir. Harâm değildir. Fekat, bunlardan ilk dördü ile evlenmek tenzîhen mekrûhdur. (Kimyâ-i se�âdet)de diyor ki, (Nikâh olunacak kadında bulunması sünnet olan sekiz sıfatdan sekizincisi, kadının yakın akrabâdan olmamasıdır. Hadîs-i şerîfde, (Bunların çocukları za�îf, hastalıklı olur) buyuruldu.) Türkçe (Mürşid-ül-müteehhilîn) kitâbında da bunun gibi yazılıdır. Bu dört kadının kızları ile evlenmek, mekrûh değildir. Hazret-i Alî �radıyallahü anh�, amcasının kızını almadı. Amcasının oğlunun kızını aldı. Mekrûh olmadı.
Evlenmesi muvakkat harâm olan yedi kadından altıncısı, müşrik kadındır. Müşrik, kitâbsız kâfir demekdir. Hıristiyanlar, resmlere, heykellere ta�zîm ediyorlar, secde ediyorlar, yalvarıyorlar. Bunların bir kısmı, ellerindeki bozuk İncîllere, Tanrının Îsâya gönderdiği kitâbdır diyorlar. Îsâ, Tanrının resûlüdür. Onu çok seviyor. Her istediğini yaratıyor. Babanın oğlunu çok sevdiği için, Tanrıya baba, Îsâya oğul diyorlar. Kendilerine şefâ�at etmesi için, Îsâya yalvarıyorlar. Bunlara (Ehl-i kitâb) denir. Bunlar müşrik değildir. Hıristiyanların ikinci kısmı, Îsâda ülûhiyyet sıfatları vardır. Babası gibi, her dilediğini yaratır. Ebedî, ezelî olarak diridir diyorlar. Böyle inanarak yalvarmağa, ibâdet etmek, tapınmak denir. Böyle inanmağa (Şirk) denir. Böyle inanana (Müşrik) denir. Böyle ibâdet olunan resmler, heykeller, haçlar putdur. Komünistler ve masonlar, mürted, budist, berehmen ve mülhidler müşrikdir. Müşrik, müslimân veyâ kitâblı kâfir olursa, bununla evlenmek câiz olur. Bir müslimân erkek ve kız, evleneceği kimsenin müslimân olup olmadığını araşdırıp anlaması lâzımdır. Müslimân erkeğin kitâblı kâfiri, ya�nî (müşrik) olmıyan, hıristiyan ve yehûdî kadını ve bid�at ehli, mezhebsiz kadını, müşrik olmamış ise, nikâhlaması câiz ise de, zimmî ile evlenmek tenzîhen, harbî ile tahrîmen mekrûhdur. Müslimân kadın ile evli olanın da, bunları nikâhlaması câizdir. Müslimân kızın ise, müslimân olmıyan erkekle evlenmesi câiz değildir. Evlenmeğe karâr verirken mürted olur. (Nimet-i islâm)da diyor ki (Ehl-i kitâbın nikâhında şâhidlerin müslimân olmaları şart değildir. Bir müslimân, kitâbî olan zevcesini kiliseye gitmekden ve evde şerâb yapmakdan men� edebilir. Hayz ve nifâs sonunda, gusl abdesti almağa cebr edemez. Tesettür etmesi iyi olur. Müslime üzerine kitâbiyye tezevvüc câizdir.)
Muvakkat harâm olan kadınların yedincisi, hür kadın ile evli iken, câriye ile de nikâhlanmakdır. Câriye ile nikâhlı iken, hür kadını da nikâhlamak câizdir.
Bu yedi kadına selâm vermek ve selâmlarına cevâb vermek câiz değildir.
Başkasının zevcesini nikâh etmek câiz değildir. Kadın boşanmış ise ve iddet denilen zemân geçinceye kadar beklemiş ise, bunu nikâh etmek câiz olur. İddet bâbının sonunda diyor ki, gâib olan, [ya�nî uzak memleketde habs, esîr olan] zevcinin öldüğü veyâ üç talâk verdiği haberini âdil birinden öğrenen kadın, başkası ile evlenebilir. Hâkimin, doksan yaşını dolduran gâibin öldüğüne hükm edeceği (Mecelle)nin onuncu maddesi şerhinde yazılıdır. (Öldüğünü işitip veyâ boşadığını bildiren mektûbunu alıp, başkası ile evlendikden sonra, birinci zevci gelirse, ikinci nikâhı bâtıl olur [Ni�met-i islâm]). Hür erkeğin dörtden, kölenin ise ikiden çok kadın nikâhı altında bulundurması harâmdır. İkinci kadınla evlenmek için, birinci kadından izn almak lâzım değildir. Birinci kadın râzı olmazsa, hattâ kendimi öldürürüm dese de, erkek ikinci kadını nikâhlıyabilir. Fekat, birincinin gönlünü hoş etmesi, hattâ hoş etmek için ikinci nikâhdan vaz geçmesi iyi olur ve sevâb kazanır. Aralarında adâlet yapamazsa, zulm yaparsa, nafaka bulamazsa, bir evlenmek bile harâm olur. [Otuzdokuzuncu maddeye bakınız!] Şî�îler, dokuz kadınla, vehhâbîler on kadın ile evlenmek câiz diyorlar. Hamîdullah, (İslâma giriş) kitâbında, burasını da, yanlış yazmakdadır.
Zinâdan hâmile kadını vad�-ı haml etmeden [doğurmadan] evvel nikâh etmek sahîhdir. Fekat, vad�-ı haml edinciye kadar vaty etmek câiz olmaz ve nafakası vâcib olmaz. Nikâhdan hâmile olan kadını, vad�-ı haml edinciye kadar, nikâh etmek sahîh değildir. Zinâ etdiği kadını, zânînin nikâh ve vaty etmesi halâldir ve nikâhdan altı ay sonra olan çocuk onun çocuğu olur. Altı aydan önce olursa, bu çocuk bendendir derse, yine onun olur. Zinâ olunmuş kadını başkasının, istibrâ etmeden nikâh ve vaty etmesi câiz olur. (Zinâ eden kadını, başka erkekler nikâh edemezler) meâlindeki âyet-i kerîme, Nisâ sûresinin üçüncü âyeti ile nesh edilmiş ve hadîs-i şerîf ile bildirilmişdir. Zevcesi zinâ eden kimse, iddet beklemeden bunu vaty edebilir.
Sünnet üzere nikâh yapmak:İki veyâ dahâ çok sâlih müslimân erkek toplanır. Erkekler arasında hiçbir kadın bulunmamalıdır. Düğünde de, erkekler ayrı evde, kadınlar başka evde toplanmalıdır. Gelini, kapalı bile olsa, yabancı erkeğe göstermek harâmdır. Harâma ehemmiyyet vermiyen kâfir olur. Nikâh bozulur. Önce erkek ve kadın tarafından birer kişi konuşma yapmalıdır. Konuşmadan sonra, kadının vekîli mehr olacak altın sayısını söyler. Erkek kabûl etmezse, bir sayıda uyuşulur. Sonra, kadının velîsi veyâ müslimân olan vekîli:
(Bismillâh velhamdü lillah, vessalâtü alâ Resûlillah) dedikden sonra, dâmâda karşı: (......)nın kızı (......)yı, sana zevceliğe verdim. Velîsi [veyâ vekîli] bulunduğum (......) kızı (......)yı, [meselâ on Reşâd altını] (Mu�accel) [ya�nî peşin] mehr ile ve [meselâ yirmi Reşâd altını] (Müeccel) [ya�nî sonra vermek üzere] mehr ile, sana zevceliğe verdim der. Dâmâd yok ise, bunları dâmâdın vekîline söyler ve söylerken, sana demeyip, (......) oğlu (......)ya verdim der. Bu sözlere (îcâb) ya�nî teklîf denir. Sonra dâmâd şöyle cevâb verir: Ben bu nikâhı, söylenen bu mehr ile, kendim için kabûl etdim. Eğer dâmâd yoksa, vekîli cevâb vererek, ben bu nikâhı vekîli bulunduğum (.....) oğlu (......) için söylenen bu mehr ile kabûl etdim der. Mehr mikdârını söyleyerek cevâb verilmesi iyi olur. Bu cevâba (kabûl) denir. Böylece îcâb ve kabûl ile, islâm nikâhı olur. [Mehr parasını bir kâğıda yazıp ve dâmâd ile iki şâhid altını imzâlayıp zevceye teslîm etmek müstehabdır. Mehr parası kul hakkıdır. Erkek zevcesini boşarken, zevcenin bu hakkını ödemezse, dünyâda hapse, âhıretde de Cehenneme girecekdir. Meselâ yirmi altın lira veyâ bir Reşâd altını doksan bin lira kıymetinde olduğu zemân, iki milyona yakın kâğıd lira ödemek ve çocukların nafakaları için annelerine her ay geçim parası vermek, ya�nî ikinci bir evin geçim masrafını yüklenmek, çok kimsenin yapabileceği birşey değildir. Görülüyor ki, Allahü teâlâ boşamak hakkını erkeğe vermiş ise de, bir müslimânın bunu yapmasını çok ağır şarta bağlamış, hattâ imkânsız kılmışdır. Boşamak hakkı kadınlara bir göz dağı olmakdan ileri gitmemekde, ancak erkeğin ev idâresindeki vazîfelerini yapabilmesine kuvvet vermekde, yardımcı olmakdadır. Boşamak hakkı, zâhiren erkeğin elinde, hakîkatde ise, her zemân zevcenin elindedir. Bir mü�min zevcesini boşamak isteyince, çok az kimsenin kazanabileceği parayı ve senelerce devâm eden nafakaları ödemek veyâ dünyâda habshânede kalmak, âhıretde de Cehennemde yanmak korkusu, önüne dağ gibi dikilir. Kadın boşanmak isteyince, mehrini hediyye, halâl edip, nâ-hoş hareketleri ile zevcini talâk vermeğe mecbûr edebilir. Zevcenin boşanması bu kadar kolay olduğu hâlde, âile hayâtının kudsiyyetini ve zevcin zevcesi üzerindeki haklarını bilen bir müslimân kadını, mukaddes yuvasını yıkmak günâhına girmeği ve böylece dünyâda sefîl ve rezîl, âhıretde de azâba müstehak olmağı elbet istemez. Boşanan kadın, hiçkimseye birşey vermeğe mecbûr değildir. Ona zengin akrabâsı bakmağa mecbûrdur. Kimsesi yoksa, Beyt-ül-mâl bakar. Sâlih bir mü�min ise, zevcesini boşayınca çocuklarına nafaka vermek ve yeni evini geçindirmek için devâmlı çalışıp, kazanmak mecbûriyyetindedir. Dinsizlerin, mezhebsizlerin ve câhillerin, islâmiyyete uymıyan yanlış, bozuk hareketlerini ileri sürerek, islâmiyyete dil uzatmamalıdır.]
İslâm nikâhının sahîh olması için, dâmâdın ve gelinin müslimân olmaları şartdır. Ya�nî îmânın ve islâmın şartlarını bilmeleri ve inanmaları lâzımdır. Îmânları şübheli ise, nikâh yapacak olan kimse, Besmele, hamd ve salevât okudukdan sonra, îmânın altı ve islâmın beş şartını birer birer söyler. Herbirini dâmâda ve geline de söyletir. Allahü teâlânın sıfât-ı zâtiyyesini ve sıfât-ı sübûtiyyesini, Peygamberlerin, meleklerin mühim özelliklerini, kabr ve kıyâmet bilgilerini, sırası gelince, orada söyler ve tekrâr etdirir. Bunlara inandık, îmân etdik, mü�minim, müslimânım elhamdülillah dedirir. Sonra dâmâddan veyâ vekîlinden başlıyarak nikâhı kıymalıdır. (Redd-ül-muhtâr)da buyuruyor ki, (Bir arada bulunan kadınla erkeğin, yazı ile nikâh yapması câiz olmaz. Karşı karşıya olmayınca, birinin mektûb gönderip, ötekinin iki şâhid yanında mektûbu okuyup, söz ile kabûl etmesi câiz olur. İkisinin de, yazı ile bildirmesi olmaz. Erkekden gelen mektûbu, kadın, iki şâhide okur veyâ anlatır. Şâhid olunuz! Ona zevce olmağı kabûl etdim der. Kadının, mektûbu şâhidlere okuması, erkeğin şâhidler yanında söz ile teklîf etmesi gibi olur).
İbni Âbidîn �rahmetullahi teâlâ aleyh�, nikâh şâhidlerini anlatırken buyuruyor ki, (Bütün akdlerde [sözleşmelerde] olduğu gibi, nikâh için birini vekîl yaparken de, iki şâhid bulunması lâzım değildir. Fekat, her akdde iki şâhid müstehabdır. Nikâh yapılırken ise, şartdır, lâzımdır. Ödünc vermekde de, iki şâhid vâcibdir denildi. Ticâret, vekâlet ve bütün akdlerde sened yazmak şart değil ise de, ödünc vermekde lâzım, nikâhda da müstehabdır. Vekîl yapmakda ve nikâhda, şâhidlerin [ve vekîl yapılacak zâtın] kadını tanımaları lâzımdır. Yanında iseler, yüzünü görmeleri iyi olur. Başka odadan sesini duyarlarsa, kadın odada yalnız ise, câiz olur. Nikâh kıyılırken, velî veyâ vekîl şâhidlerin bildiği kadının yalnız ismini söyler. Şâhidlerin tanımadıkları kadının, babasının ve dedesinin adını da söylemesi lâzımdır. Tanımak, kimin kızı ve hangi kızı olduğunu bilmek demekdir. Şahsını, şeklini bilmek değildir. Küçük kızın babası, kızının nikâhını kıymak için, bir zâta emr eder. O vekîl olan da, bir başkası yanında nikâh yaparsa, baba da hâzır bulundu ise, câiz olur. Çünki, vekîlin nikâh yapması, babanın yerine olur. Kendi şâhid yerini tutar. Baba hâzır bulunmazsa, câiz olmaz. Büyük [bâliga] kızın babası veyâ başka bir vekîli, bir adam yanında, kızı nikâh yaparsa, kız da hâzır ise, câiz olur. Çünki, velînin ve vekîlin sözünü, kız söylemiş gibidir. Velî veyâ vekîl, şâhid yerine geçer. Bir adam bir kimseye, (Kızını bana zevce olarak verdin mi?) dese, o da (Evet) veyâ (Zevce olarak verdim) dese, nikâh olmaz. Birinci adamın tekrâr, (Kabûl etdim) demesi lâzımdır. Çünki, önce sormuşdu. Soru ile, süâl ile vekîl yapılmaz. (Kızını bana zevce olarak ver!) deseydi, olurdu. Çünki, emr ile vekîl yapmış olur. Bu vekîlin cevâbı, iki taraf adına söylenmiş olup, iki şâhid de varsa, nikâh temâm olur. Vekîl, kızın babasının adını yanlış söylerse, nikâh sahîh olmaz. Bir adam, birçok kimseyi, bir kızı almak için gönderse, içlerinden biri, kızın babasına söyleyip, babası veyâ velîsi verse, sahîh olur. Çünki, içlerinden söyliyen vekîl olmuş, ötekiler şâhid olmuşdur.
Bir adam, bir kimseyi (Filân kızı, bana şu kadar altın mehr ile iste) diyerek vekîl etse, vekîl, dahâ çok mehr söyliyerek istese ve böylece nikâh yapılsa, fazlasını vermek lâzım gelmez. Adam, isterse fazlasını kabûl eder. İsterse nikâhı fesh eder. Düğünden sonra haber alıp fesh ederse, (Mehr-i misl) vermesi lâzım olur. Allahü teâlâ ve Resûlullah �sallallahü aleyhi ve sellem� şâhiddir diyerek yapılan nikâh sahîh olmaz. Küfr olur diyenler de vardır.)
(Mecmû�a-i Zühdiyye)de diyor ki: İki erkek şâhidin yanında, erkek, seni zevceliğe aldım diye bir kâğıda yazsa, kız da kabûl etdim diye yazsa, nikâh olmaz. Söylemeleri lâzımdır. Bulunmıyan kimsenin, (Seni zevceliğe aldım) yazısını, şâhidlere okuyup da kabûl etdim derse, nikâh olur. Yazıyı okumayıp, yazılmış olduğunu söyleyip, kabûl etdim dese, nikâh yine olur. Bir erkek, zevce olması için, bir kıza, biri ile haber gönderip, kız da, habercinin sözünü işiten iki şâhid yanında kabûl etdim dese, nikâh olur. Nikâhda îcâb [ya�nî teklîf] ve kabûlün aynı meclisde [ya�nî buluşmada] yapılması şart olduğu hâlde, başka yerdeki birinden gelen îcâb mektûbunu, şâhidlere bir meclisde söyleyip, kabûl etdiğini başka meclisde söylemek câizdir. Bir kadın, kendisini bir adama zevce yapması için birini vekîl etse, vekîl, bu kadının yanında ve iki kadın şâhid varken nikâh yapsa, sahîh olur. Başka nikâhlısı olmadığını söyliyerek nikâhlanan kimsenin, başka zevcesi de olduğu anlaşılırsa, nikâh bozulmaz. Yalan olan her şart da böyledir. Bir kadın, kendi üstüne câriye tutmaması şartı ile, kendisini bir erkeğe nikâhlaması için birini vekîl etse, vekîl bu şartı söylemeden nikâh etse veyâ kadının bildirdiği erkekden başkasına nikâh etse, kadın nikâhı red edebilir. Küçük kızı, babası, ölüm hastalığında, şâhidler yanında bir erkeğe nikâh edebilir. Kendinden yakın velîsi bulunmıyan, amcasının kızını, kız küçük ise, kızdan iznsiz, büyük ise, izn alarak, kendine nikâh edebilir. Kızın izni ile babası, erkeğin de vekîli, iki şâhid yanında nikâhlarını yapabilirler. Bir kız, nişanlısı ile nikâhlanmağa zorlanamaz.
Âkıl ve bâlig olan kızın nikâhını yapmak için, velîsinin vekîl olması şart değil ise de, müstehabdır. Bâlig olmıyan oğlan ve kızın nikâhı için, velîsinin vekîl olması veyâ izn vermesi lâzımdır. Velî, çocuğun mîrâsını almağa hakkı olan asebedir. Velînin yakınlık [kuvvet] sırası, Şeyhayne göre �rahmetullahi teâlâ aleyhimâ� oğul, oğlun oğlu, baba, dede, kardeş, amca, amca oğludur. Büyük kızı, velîsi iznsiz nikâh etse, kız işitince susarsa veyâ güler veyâ sessiz ağlarsa, kabûl etdiği anlaşılır. Nikâhdan önce izn istemekde de böyledir. İzni nikâhdan önce istemek sünnetdir. Sâlih olan baba ve büyük baba, küçük çocuğu nikâha zorlayabilir ve nikâh sahîh olur. Bu ikisinden başka erkek velîlerin yalnız mehr-i misl ile ve küfv olana sahîh olursa da, bâlig olunca hâkime bozdurabilirler. Erkek velî yok ise, önce ana, sonra babanın anası, sonra kızı, oğlunun kızı velî olur. Yakın velî hayâtda iken, uzak velî nikâha vekîl olamaz. Yakın velî, mehr-i misl ile ve küfv olana nikâh yapmaz ise, hâkim-i şer� nikâhı yapar. Erkek velî, küfvü olmıyana varan kadının nikâhını hâkime bozdurabilir. Bu nikâhın zâten sâhih olmadığı, (Fetâvâ-i Hayriyye)de yazılıdır. (Küfv), erkeğin soyda, malda, diyânâtda ve şerefde kadına uygun olması demekdir.
(Ni�met-i islâm)da diyor ki, (Kefâet, kadının erkekde arayacağı şeydir. Erkek altı şeyde kadından üstün veyâ müsâvî olmalıdır. Aşağı san�atlı erkek, yukarı san�atlı kadına küfv olamaz. Ma�âş, ücret ile çalışmak da böyledir. Fıskı yayılmış olmasa da, fâsık erkek, sâliha kıza, hattâ sâlih kimsenin kızına küfv olamaz. Zevcin, mehr-i mu�acceli ve bir aylık nafakayı verecek iktidârda olması lâzımdır. Böyle erkek, dahâ zengin kadına küfvdür. Bu şartlar, nikâh yaparken bulunmalıdır. Sonra zâil olabilir. Köylü, şehrli kıza küfvdür. Mehr-i mislden az mehr ile nikâhlanan kızın velîsi, mehri temâmlatabilir veyâ hâkime nikâhı fesh etdirir).
Vekîl olmıyan herhangi bir kimse, bir adamın nikâhını yapsa veyâ bunun zevcesini boşasa, adamın işitince kabûl veyâ red etmesine bakılır. Kölenin zevcesini, efendisi boşayamaz. Bir adam, zevcesini boşamak için, bizzat zevceyi veyâ başkasını vekîl edebilir. Bu da üç dürlü olur: Birincisi, (Temlîk) olup, zevc zevcesine, talâk niyyeti ile, (Sen nefsini ihtiyâr et) veyâ (İşin elinde olsun) yâhud niyyete lüzûm olmadan (Kendini boşa) der ve vakt bildirmezse, kadın o meclisde, vakt de bildirdi ise, o vakt içinde, kendini boşayabilir.
Nikâhda bulunanlara, şeker, meyve veyâ şerbet gibi tatlı verilmesi, düğünde ise, etli ve tatlı yemek vermek ve düğün ziyâfetine çağırılınca, yemeğe gitmek, def, davul çalarak düğünü tanıdıklara duyurmak sünnetdir.
Nikâhda imâm bulunması, belli şeyler okuması şart değildir. Bu, imâm nikâhı değildir. İslâm nikâhıdır. Evlenecek bir müslimân, önce belediyede evlenme me�mûrluğuna başvurup, gerekli kanûnî muâmeleleri temâmlamalı, evlendiğini nüfûs cüzdanına yazdırmalıdır. Kanûna uygun işi bitirdikden sonra, düğünden önce, islâm nikâhı da yapılır. Allahü teâlânın emri yerine getirilmiş olur. Kanûna uygun evlenmiyen, suç işlemiş olur. İslâm nikâhı yapmıyan, günâh işlemiş olur. Bunlara aldırış etmiyenin cezâsı, katkat çok olur. Müslimân, suç ve günâh işlememelidir. Suç işliyerek cezâya çarpılmak da günâhdır.