BİLİM OLİMPİYATLARI ve TÜRKİYE

Soru: Orta öğretim seviyesindeki birtakım okulların son yıllarda yurt içi ve yurt dışında düzenlenen proje ve bilim olimpiyat yarışmalarına katılmaları, başarılar elde etmeleri hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Lütfeder misiniz?

Cevap: Bu milletin bağrından kopmuş ve yine bu milletin hamuru ile yoğrulmuş inançları, düşünceleri temsil eden okulların, gerek yurt içi, gerekse yurt dışında tertiplenen bilim olimpiyat yarışmalarına veya proje yarışmalarına katılmaları çok önemlidir. Geleceğe açık ve geleceği bütünüyle kucaklama azmiyle yollara düşmüş insanların, bu gerçeği, bir an olsun hatırdan dûr etmemeleri gerekir. Hele bu mes’elenin devlet politikası olarak ele alınmadığı günümüzde, devletini, milletini seven ve onu geleceğe taşımak isteyen fertlerin ve cemaatlerin bunu hiç ihmal etmemeleri önemli bir vecibe haline gelmiştir. Şayet, ricalarımın bir şey ifade ettiğine inansaydım, bu mes’ele ile alâkalı devlet kademelerindeki zatlara, “ne olur bunu bir devlet politikası olarak ele alın” ricasında bulunurdum. Bilmem ki, böyle bir yaklaşım mes’elenin ehemmiyeti adına sizlere bir fikir veriyor mu?

Bir diğer açıdan; mes’eleyi dinle irtibatlandırmak mümkündür. Şöyle ki, gerek Asr-ı Saadet’te bazı münferid vak’alarla, gerekse fıkhın bir mektep olarak ele alınıp ekoller halinde geliştiği dönemlerde -tabii o devirdeki şartlara göre- bu türlü ilmî faaliyetler hep teşvik görmüştür. O günlerden Osmanlı’ya uzanan çizgide, ilmin hemen her dalına ait bu gelişmeler, başta padişah veya halifeler olmak üzere herkes tarafından ilgiyle takip edilmiş, başarılı olanlara mükâfatlar verilmiştir. Zaten bizi asırlarca dünya idaresinde söz sahibi yapan da bu anlayış ve bu anlayışın ürünleri değil mi?

Ayrıca: Bizim gibi duyan, düşünen, hisseden ve yaşayan gençlerimizin bilim olimpiyatlarına katılması, oralarda başarılar elde etmesi, hatta sadece yurt içinde değil, Türkiye’yi temsilen gittikleri yabancı ülkelerde başarılar elde etmesi, başta milletimiz olmak üzere bütün dünyaca çok büyük önem arz etmektedir. Zira asırlar var ki, “Müslümanlardan ilim adamı çıkmaz” düşüncesi, etrafta kol gezmekte ve âdetâ bizi felç etmekteydi. Hatta bu düşünce bir inanç halinde kromozomlarımıza öyle işlemiş idi ki; yıllardan beri ümit konuşan, ümit anlatan bir insan olarak buna neredeyse ben bile inanmıştım. Onun için “başta biz olmak üzere” tabirini kullandım. Evet, Allah’ın lütfuyla elde edilen bu başarılar, gerek içte-gerek dışta, gerek dost çevrede-gerekse düşman çevrede Müslümanlardan ilim adamı çıkmaz imajını yıkmış ve paramparça etmiştir.

Aslında, asırlardan beri güç ve kuvveti ile bizi ezen Batı, bu türlü düşüncelerle bizi psikolojik olarak da eziyor, biz de bunun karşısında hep aşağılık kompleksi içinde bulunuyorduk.. bulunuyorduk, zira ufkumuzda buna mani olacak yalancı bir şafak emaresi bile gözükmüyordu. Ama, şimdiden sonra, aynı şeyleri söylemek doğru değildir. Öyle zannediyorum ki, kendi içimizdeki bu ezikliği atmanın verdiği rahatlıkla, önümüzdeki yıllarda -Allah’ın inayetiyle- daha büyük projelere daha büyük başarılara imza atmak mümkün olacaktır.

Bu başarıların içe dönük bir diğer faydası da; bazıları yıllardan beri bu okullara “Kur’an Kursu” diyorlardı. -Kur’an Kurslarına canlarımız fedâ!- Ama bu okulların kuruluş gayeleri Kur’an Kursları gibi Kur’an’ı lafzı ile okuma, belleme ve ezberleme değil; belki kâinat kitabını onun ağzı ile okuma. Yani Kur’ân’ın kâinatı, kâinatın Kur’an’ı okumasından hareketle, fizikî dünyada cereyan eden hâdiselere vâkıf olma, eşyayı derinlemesine inceleme.. ve Kur’ân’ın, Peygamber vasıtasıyla gösterdiği ufku yakalayarak insanlığın hizmetine sunmadır. İşte bu gayeye ulaşma, hatta onun zirvesine çıkma, yani Türkiye’yi dünya çapında organizelerde temsil ederek başarılar elde etme; içeride de bu okullara karşı bakış açısını değiştirmiş, tabandan tavana ilgi odağı haline getirmiştir. Bu nimetleri bizlere ihsan eden Rabbimiz’e binlerce hamd ü senâ olsun!..

Ayrıca bu başarılar okullara madde plânında destek veren, onları gönülden destekleyen insanları alabildiğine rahatlatmıştır. Artık bu insanlar, çarşıda-pazarda gezerken, esnaf arkadaşları ile konuşurken, oldukça rahat ve bu okullara mensubiyetle iftihar eder hale gelmişlerdir. Böylece bir taraftan bugüne kadar devam edegelen himmetlerini katlayarak desteklerini sürdürürken, öte taraftan da, başka destek bulmada çok önemli bir koz elde etmiş ve bunu her mahfilde kullanmaya başlamışlardır.

Son bir husus daha: Bütün bunlar yapılırken evvela şu bilinmeli ki, elde edilen bu başarılar, gelinen bu seviye hedef değildir, veya son nokta değildir. Himmeti dûn tutmayı günah sayanlardanız. Biz şimdilerde amatörce yaptığımız bu işlerle, gelecekte yapacağımız -inşâallah- profesyonelce şeylere zemin, altyapı, blokaj hazırlıyoruz. İnşâallah, yakın bir gelecekte bütün dünyanın gıpta edeceği ABD’nin NASA’larına bedel TÜRKSA’ların kurulacağı ve ilim adına hemen hemen her şeyin patentinin Müslüman ilim adamlarına ait olacağı günler yakındır ve mutlaka gelecektir.

...Ve son nokta: A’dan Z’ye her safhada, başlangıçtan bitişe, kalp balansının iyi ayarlanması, niyetin halis tutulması şart, hatta farzdır. A’dan Z’ye dedik, yani bu yarışmalarda derece alan talebesinden, onu yetiştiren öğretmenine, maddî-manevî desteklerini esirgemeyen insanlardan, hiçbir rolü olmayıp sadece başarılar karşısında sevinen kadın-erkek bütün taraftar gönüllere kadar.. evet; bütün bu insanlar kalp balanslarını iyi ayarlamalı ve daima “şükr-ü mutlak” içinde bulunmalıdırlar. “Şükrederseniz nimetimi artırırım, nankörlükte bulunursanız azabım çok şiddetlidir”(İbrahim, 14/7) ulvî beyanından hem fer alarak, hem de ürpererek, her zaman olduğu gibi, elde edilen başarılardan sonra, herkes Rabbi’sine şükretmeli, kendini secdeye atıp tevhid hakikatını bütün benliğinde duyma neşvesiyle, yana-yakıla O’na yönelmelidir. Zira, kat’iyen biliyor ve inanıyoruz ki mazhar olduğumuz her şey O’ndan..

Bir hedef göstererek bu bahsi kapatalım. Keşke çalışmalardan bazıları da kanser ve AIDS ile alâkalı olsaydı! Evet bu amansız ve imânsız hastalıkların devasının bulunabilmesi insanlığa çok büyük hizmet olacaktır. Hatta diyebiliriz ki yüz okul, talebeleri, hocaları ve maddî imkânlarıyla birleşerek, kansere deva bulup bir insanın kurtuluşuna vesile olsalar, bu inanmış insanların hepsi cennete girebilir. Rica ederim, bu hasta siz olsanız ve ötede cennetin kapısı size açılsa, burada o kanserden veya AIDS’den kurtulmanıza vesile olanları, “bunları almadan gitmem Allah’ım” demez misiniz? Bir süre önce, bir TV programında temiz olmayan enjektörden AIDS virüsünü kapmış bir kadını seyrettim. Aradan 2-3 ay geçmiş olmasın rağmen, o manzara hâlâ gözümün önüne gelince, bir türlü hislerime hâkim olamıyor ve gözyaşlarımı salıveriyorum. Kadın ağlıyordu. Zira iffetli biriydi. Ve toplum içinde bilinen şekliyle de o hastalık fuhuş yoluyla bulaşıyor. İşte kadın ihtimal bunun ezikliğini yaşıyor ve ağlıyordu.

Evet, “insanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” fehvâsınca, arkadaşlarımız çalışmalarını bu düşünce ve inanç etrafında örgülemelidirler.