Büyükler geldiği zemân, kalkarak karşılamak müstehabdır. Kendi gelince, kalkılmasını sevmek mekrûhdur. Kur�ân-ı kerîmi, ekmeği öpmek câizdir).
(Berîka) kitâbı, binüçyüzotuzdördüncü sahîfesinde diyor ki, (Selâm verirken ve selâm alırken eğilmek günâhdır. Hadîs-i şerîfde, (Karşılaşdığınız zemân, birbirinize eğilmeyiniz, kucaklaşmayınız!) buyuruldu. Allahü teâlâdan başkası için rükü� ve secde yapmak harâmdır. İbni Nüceym Zeyneddîn Mısrî �rahmetullahi teâlâ aleyh� (Segâir ve Kebâir) kitâbında, el ile selâm vermek günâhdır diyor. İsmâ�îl Sivâsî, bunu açıklarken, (Çünki, el ile selâm vermek, kâfirlerin âdetidir) diyor.
İmâm-ı Rabbânî �rahmetullahi aleyh�, ikiyüzaltmışbeşinci mektûbda buyuruyor ki: (Müslimânların haklarını gözetmek lâzımdır. Hadîs-i şerîfde, (Müslimânın müslimân üzerinde beş hakkı vardır: Selâmına cevâb vermek, hastasını yoklamak, cenâzesinde bulunmak, da�vetine gitmek ve aksırıp elhamdülillah diyene, yerhamükellah diyerek cevâb vermek) buyuruldu. Fekat, çağırılan yere gitmek için, şartlar vardır. (İhyâ) kitâbında diyor ki, (Yemek şübheli ise, sofrada ipek kumaş, altın, gümüş varsa, tavanda ve dıvarlarda canlı resmleri varsa, çalgı çalınıyorsa, oyun oynanıyorsa, böyle olan yere gidilmez. Zâlimin, bid�at sâhibinin, fâsıkın ve kötü kimselerin ve öğünmek için çok para harcamış olanın da�vetine de gidilmez). (Şir�at-ül-islâm) kitâbında diyor ki, (Riyâ, gösteriş için yapılan da�vete gidilmez). (Muhît) kitâbında diyor ki, (Oyun oynanan, çalgı çalınan, müslimânlar çekişdirilen, içki içilen da�vete gidilmez). (Metâlib-ül-mü�minîn) kitâbında da böyle yazılıdır. Böyle mâni�ler bulunmıyan da�vete gitmek lâzımdır. Bu zemânda, böyle da�vet az bulunur. Bakıcısı bulunan hastayı ziyâret sünnetdir. Kimsesi yok ise, yoklamak vâcib olduğu (Mişkât) hâşiyesinde yazılıdır. Müslimânın cenâze nemâzını kılmalı, hiç olmazsa birkaç adım cenâzede bulunmalıdır). İkiyüzaltmışbeşinci mektûb tercemesi temâm oldu. İbni Âbidîn (Hazar ve ibâha) kısmında diyor ki, (Harâm olan şeyler, odada ise gidilir. Sofrada ise gidilmez. Bilmiyerek gidildi ise, kalbi ile beğenmiyerek oturulur veyâ bir behâne ile geri dönülür. Çünki, harâm işlememek için, sünnet terk edilir. Gîbet söylemek veyâ dinlemek,çalgıdan ve oyundan dahâ büyük günâhdır. Söz veyâ makâm sâhibi ise, sofrada günâha mâni� olmalı veyâ geri dönmelidir).
(Mâ-lâ-büdde)de, zekât bahsi sonunda diyor ki, (Gelen müsâfire üç gün ziyâfet vermek, müekked sünnetdir. Sonraki günlerde müstehabdır).
(Hadîka)da, dil âfetlerinin sonunda diyor ki, (Birinin evine, odasına, bağçesine girileceği zemân izn istemek vâcibdir. Kapıya vurarak, zili çalarak veyâ seslenerek, meselâ selâm vererek izn istemeden içeri girmemelidir. Ana baba, çocuğunun, çocuk, bunların odasına gireceği zemân da izn istemelidir. İzn üç def�a istenir. Birincisinde izn verilmezse, bir dakîka kadar sonra, ikinci def�a istemeli, yine verilmezse, üçüncü def�a istemelidir. Yine izn verilmezse, [dört rek�at nemâz kılacak kadar beklemiş ise], içeri girmemeli, gitmelidir. Kapı aralanırsa, aradığı kimseyi sormadan önce, kendini tanıtmalıdır. [Telefon edince de, önce kendini tanıtmalıdır.] İçeri girmeğe rızâsı olduğu bilinen kimsenin yanına izn almadan girilebilir).
Süleymâniyye kütübhânesi, Lâleli kısmında (3653) sayılı kitâbın başında, Ahmed ibni Kemâl efendi �rahmetullahi teâlâ aleyh� (Kitâb-ül-ferâid)de diyor ki, (Ebû Ümâmenin bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Başkalarına benzeyenler bizden değildir. Yehûdîlere ve hıristiyanlara benzemeyiniz! Yehûdîler parmakları ile işâret ederek, hıristiyanlar elleri ile işâret ederek, mecûsîler de eğilerek selâm verir) buyuruldu. (Kitâb-üs-sünnet-i vel cemâ�a)da diyor ki, selâma cevâb veriniz! Selâm olarak parmakla veyâ el ile işâret etmek, yehûdî ve hıristiyan âdetidir. Birini görünce kendi elini veyâ onun elini öpmek ve eli göğse koymak ve eğilmek ve yere kapanmak da mecûsî âdetidir).[1] (Fetâvâ-i Kâri-ül-Hidâye)de ve (Şir�at-ül-islâm)da diyor ki, (Parmak ile işâret ederek selâm vermek yehûdî âdetidir. El ile selâm vermek de hıristiyan âdetidir. Müslimân böyle selâm vermemelidir). Mazher-i Cân-ı Cânân, eli başa kaldırarak ve eğilerek selâmlaşmağa mâni� olurdu.
Câmi�ul-ezher kibâr-ı ulemâsından olup, 1361 [m. 1942] de vefât eden eşşeyh Alî Mahfûz �rahmetullahi teâlâ aleyh�, (El-ibdâ�) kitâbının üçyüzaltmışikinci sahîfesinde diyor ki, (İslâmiyyete uygun selâm vermek unutuldu. Bu, çok kötü âdetdir. Günaydın demek, el işâreti ile selâmlaşmak, baş eğmek, yabancı müslimânı görünce selâm vermemek, eve girince gördüklerine selâm vermemek çok fenâdır. Sünneti terk etmekdir). Câmi�ul-ezher profesörlerinden şeyh Abdüllah-i Dessûkî ve şeyh Yûsüf-i Decvî, (İbdâ�) kitâbının sonuna takrîz yazmışlar, kitâbı övmüşlerdir.
Kış günleri gidip, behâr gelince,
açılır gafletden, gözü dağların.
Donanır, süslenir, gonca güllerle,
geçmez bülbüllere, nazı dağların.
Gece gündüz, tesbîhledir işleri,
Allah, Allah söyler, dâim kuşları.
Göklere uzanmış, sanki başları,
düâ kıblesine, yüzü dağların.
Kudretden, hepsine, hulle biçilir,
Hak rahmeti, üstlerine saçılır.
Dürlü dürlü, çiçekleri açılır,
Cennet-i a�lâdır, yazı dağların.
Bakıp doyulmaz, yeşil alanlara,
hidâyetler olur, Hakdan anlara.
Esen yeli, safâ verir canlara,
miskü anber kokar, tozu dağların.
Bir yanda, zanbaklar, bir yanda lâle,
ırmakları benzer, âb-ı zülâle.
(Sebbe-ha) ma�nâsı, geliyor dile,
şükür Hakka, dâim sözü dağların.