Ramezân-ı şerîfde veyâ kazâ, keffâret, adak ve nâfile oruclarda, oruclu olduğunu unutarak yise, içse, cimâ� etse, oruclu iken uykuda cünüb olsa, uyanık iken bakarak cünüb olsa, tentürdiyod, yağ sürünse, sürme çekse, [bunların rengi, kokusu tükürükde, idrârda belli olsa bile], şehvet ile öpse, gıybet etse, hacamat olsa, istemiyerek ağız dolusu kussa, zorlıyarak biraz kussa, kulağına su kaçsa, ağzından veyâ burnundan buğazına toz, duman, sinek kaçsa, [oksijen gazı tüpü ile sun�î hava verilse, başkalarının içdiği sigaranın dumanı gelerek, ağzına, burnuna girmesinden sakınmak mümkin olmasa], ağzını yıkadıkdan sonra ağzında kalan yaşlığı tükürük ile yutsa, gözüne, diş çukuruna ilâc koysa, tadını buğazında duysa bile, bunların hiçbiri orucu bozmaz.
[(Bahr-ür-râık) kitâbının sâhibi �rahmetullahi teâlâ aleyh� diyor ki, (Ağız ba�zan bedenin dâhili sayılır. Bunun için, oruclu kimse, tükürüğünü yutarsa, orucu bozulmaz. İnsanın içindeki necâsetin mi�deden bağırsağa geçmesi gibi olur. Ağızdaki yaradan veyâ diş çekdirmeden, iğne yapılan yerden yâhud mi�deden ağza kan çıkması, abdesti ve orucu bozmaz. Bu kanı tükürünce veyâ yutunca, tükürük kandan çok ise, ya�nî sarı ise, yine bozulmazlar. Mi�deden gelen başka şeyler ağza geldiği zemân da böyle olup, abdest ve oruc bozulmaz. Ağız dolusu, ağızdan dışarı çıkarsa, ikisi de bozulur. Ağzın içi, ba�zan da, bedenin hârici gibi olur. Ağzına su alınca oruc bozulmaz). (Cevhere)de de böyle yazılıdır. Görülüyor ki, diş çıkartınca, çok kan geliyorsa, tükürünce orucu bozulmaz. Oruclu değil ise, yutunca, abdesti bozulmaz. Kanı tükürükden az ise, ikisi de hiç bozulmaz.
(Fetâvâyı Hindiyye)de diyor ki, (İhtikan [lavman] yapmak, kulağına yağ damlatmak bozar ise de, keffâret lâzım olmaz. Zekerine su, yağ akıtırsa, mesâneye gitse bile bozmaz. Kadının fercine akıtırsa bozar. Yaş veyâ yağlı parmağını dübürüne, kadın fercine sokarsa, bozar. Parmak kuru ise, bozmaz. Tahâretlenirken, dübürüne su kaçarsa bozar.)]
Yutmadan yemeğin tadına bakmak, sakız çiğnemek, cünüb olmak şübhesi varken öpmek, serinlemek için yıkanmak bozmazlar ise de, tenzîhen mekrûhdurlar. Sürme ve bıyık yağı kullanmak ve çiçek, misk, kolonya koklamak, orucu bozmadığı gibi, mekrûh da değildir. Sürme, bıyık yağı, zînet için, mekrûh olacağı gibi, elde, yakada çiçek taşımak da mekrûh olur. Tozlu dumanlı şey koklamak ve çiklet çiğnemek orucu bozar. Misvâk, hacamat mekrûh değildir.
Sahûru gecikdirmek ve iftârı acele etmek müstehabdır. İbni Âbidîn buyuruyor ki, (Bundan maksad, iftârı, yıldızlar görününciye kadar gecikdirmemekdir. Bulutlu havada, ezân okunsa, top atılsa bile, güneş batdığına kendi kanâ�ati gelinciye kadar orucu bozmamalıdır). Oruca, fecr-i sâdık ağarması ile başlanacağı, Bekara sûresinin 187. ci âyetinde emr olundu. Allahü teâlânın bu emri değişdirilemez. [Madde: 60.]
Hasta, hastalığı artacak ise, hâmile kadın, süt veren kadın, harb eden asker za�îf olursa, oruc tutmaz. İyi olunca kazâ eder. Ekmek parası kazanmak için çalışırken hasta olacağını bilen işçinin, hasta olmadan önce orucu bozması câiz değildir. Üç günlük yola [104 kilometreye] gitmek için niyyet ederek yola çıkan, müsâfir olur. Böyle müsâfir, orucunu ertesi gün bozabilir ve Ramezândan sonra kazâ eder ise de, zarar etmezse, tutması efdaldir. Yolda ve onbeş günden az kalacağı yerde tutduğu orucu bozarsa, keffâret lâzım olmaz. Müsâfirliği bitip evine gelince veyâ gitdiği yerde onbeş gün kalmağı niyyet edince, tutmadığı günleri kazâ eder. Hasta olmıyan ve müsâfir olmıyanların, işçi, asker, talebe olsalar da, oruc tutmaları lâzımdır. Tutmazlarsa, günâhı büyükdür. Kazâ etmeleri lâzımdır. Niyyetli iken bozarlarsa, keffâret de lâzım olur. (Behcet-ül-fetâvâ) kitâbının sâhibi �rahmetullahi teâlâ aleyh� diyor ki, (Ramezân-ı şerîf, yaz aylarından birine geldiği zemân, din adamı şekline giren birisi, müslimânlara (Oruca niyyet etmeyip, oruc tutmaz iseniz ve kışın kısa günlerde kazâ ederseniz, câiz olur. Ramezânda oruca niyyet etmeden, yir içerseniz, keffâret lâzım olmaz) diyerek gençlere, talebeye, işçiye oruc tutdurmazsa, bu kimse şiddetle ta�zîr edilir, cezâlandırılır. Böyle söylemesi men� edilir).
İbni Âbidîn diyor ki, (Hasta, hastalığının artmasından veyâ iyi olmasının gecikmesinden yâhud şiddetli ağrı gelmesinden veyâ hasta bakıcı, hastalanarak, onlara bakamayıp helâk olmalarından korkar ise, oruc tutmayıp sonra kazâ eder. Sağlam kimse, hasta olacağını çok zan ederse ve nehr temizlemek gibi iş yaparken veyâ devletin emri ile çalışırken, çok sıcak veyâ soğuk te�sîri ile helâk olacağını ve [kimsesiz olup hiçbir yerden yardım görmiyen] kadın [nafakasını kazanmak için] çamaşır yıkamak ve yemek pişirmek ile helâk olacağını, çok zan ederek anlarsa, oruc tutmaması ve niyyetli orucu bozması câiz olur, başka zemân kazâ eder. Çok zan etmek, ölüm alâmetlerini görmekle veyâ kendi tecribesi ile yâhud tabîb-i müslim-i hâzıkın haber vermesi ile anlaşılır. Hâzık, mütehassıs, uzman olmak demekdir. Kâfir ve fâsık, ya�nî büyük günâh işlediği bilinen tabîbe muâyene ve tedâvî câizdir. Fekat bunların sözleri ile ibâdet bozulmaz. Orucunu bozarsa, keffâret lâzım olur. İkrâh bahsinde diyor ki, bir uzvun telef olması veyâ bütün malının gitmesi, şiddetli, işkenceli habs ve dayak, helâk olmağa yol açar). (İmâd-ül-islâm)da diyor ki, (Müslimân mütehassıs tabîb bulamazsa, kendi tecrîbesi de yoksa, önce bükülmüş kâğıd parçasını veyâ çiğ bir pirinc dânesini susuz yutup, sonra yimeli, ilâc almalı, böylece keffâretden kurtulmalıdır). (Bahr-ür-râık)da diyor ki, (Zehrli hayvan sokan kimse, ilâc için orucu bozup, Ramezândan sonra yalnız kazâ eder.) İbni Âbidîn orucu bozanların sonunda diyor ki, (Nafakaya muhtâc kimse, çalışınca hasta olacağını anlarsa, orucu bozar. Ücret ile çalışmağı sözleşmiş ise ve iş sâhibi, Ramezânda izn vermiyor ise, kendinin ve âilesinin nafakası mevcûd olan, orucu bozmaz. Çünki, böyle kimsenin dilenmesi harâmdır. Kendinin ve âilesinin nafakasına mâlik değil ise, orucun zarar vermiyeceği başka hafîf iş bulması lâzım olur. Hafîf iş bulamazsa, işinde çalışarak, orucu bozması câiz olur. Bunun gibi, ekin biçen kimseye Ramezân ayının orucu ziyân verirse, ya�nî orucdan dolayı, ekini biçemeyip, ekin telef olursa yâhud çalınırsa, [veyâ binâ yapılamayıp da yağmurdan yıkılmak tehlükesi muhakkak olursa] ve bunları ücret ile yapacak bulamazsa, oruc tutmayıp, bu işlerini yapmak câiz olur. İş bitince, orucunu tutar ve Ramezândan sonra da, tutamadığı günleri kazâ eder. Günâh olmaz. Susuzlukdan hasta olması, ölmesi muhakkak olan herkes de, orucu bozup, kazâ edebilir. Keffâret yapmazlar).
Oruc kazâsı: Arka arkaya olduğu gibi, ayrı ayrı günlerde de, bir gün için, bir gün oruc tutmakdır. Aralıklı tutarken, araya başka Ramezân gelirse, önce Ramezânı tutar. İhtiyâr olup, ölünciye kadar Ramezân orucunu veyâ kazâya kalmış oruclarını tutamıyacak kimse ve iyi olmasından ümmîd kesilen hasta, gizli yimelidir. Zengin ise, hergün için bir fıtra, ya�nî beşyüzyirmi dirhem [binyediyüzelli gram] buğday veyâ un veyâ kıymeti kadar altın veyâ gümüş para, bir veyâ birkaç fakîre verir. Ramezânın başında veyâ sonunda toptan hepsi bir fakîre de verilebilir. Fidye verdikden sonra kuvvetlenirse, Ramezân oruclarını ve kazâ oruclarını tutar. Fidye vermeden ölürse, iskât yapılması için vasıyyet eder. Fakîr ise, fidye vermez. Düâ eder. Böyle ihtiyâr ve hasta, sıcak veyâ soğuk mevsimde tutamıyorsa, uygun gelen mevsimde kazâ eder. Oruc tutunca, nemâzı ayakda kılamıyan kimse, oruc tutar ve nemâzı oturarak kılar. Ramezân günü, orucu bozarsa, çocuk bâlig olursa, kâfir müslimân olursa, müsâfir şehrine gelirse, kadın temiz olursa, akşama kadar oruclu gibi, sakınmaları lâzımdır. Müsâfir ve kadın, o günü, sonra kazâ eder.
Oruc keffâreti için, bir köle âzâd edilir. Köle âzâd edemiyen, ard arda, altmış gün oruc tutar. Altmış gün sonra, tutmadığı hergün için, birer gün dahâ tutar.
Birkaç Ramezânda keffâretleri olan veyâ bir Ramezânda, iki gün keffâreti olan kimse, birinci keffâreti yapmamış ise, ikisi için yalnız bir keffâret yapar. Birinci keffâreti yapmış ise, ikinci keffâreti de, ayrıca yapar.
Keffâret orucu, hastalık, yolculuk gibi bir özr ile veyâ bayram günlerine rastlamak sebebi ile bozulursa veyâ Ramezâna rastlarsa, yeniden altmış gün tutmak lâzım olur. Bayram günlerinde bozmazsa, yine yeniden başlaması lâzım olur. Kadın, hayz ve nifâs sebebi ile bozunca, yeniden başlamaz. Temizlenince geri kalan günleri tutarak, altmışı temâmlar. Fekat, yemîn keffâreti olan üç gün ard arda tutulacak orucu bu sebeble bozan kadının da, üç günü, yeniden tutması lâzım olur. Keffâret orucuna, Ramezâna ve bayramlara rastlamıyacak şeklde başlamalıdır. Recebin birinci günü keffâret orucuna başlayıp, Şa�bânın sonunda, altmış günü temâm olmasa, üç günlük yola gitmeği niyyet ederek vatanından çıkar. Ramezânın birinci günü, keffâret orucuna niyyet eder [Eşbâh]. Çünki, müsâfire Ramezân orucunun edâsı farz değildir. Kazâ etmesi câizdir.
Devâmlı hasta veyâ çok yaşlı olup, altmış gün keffâret orucunu tutamaz ise, altmış fakîre bir gün ta�âm ibâha eder. Ya�nî doyurur. Aç olan altmış fakîri, bir günde iki kerre doyurmak lâzımdır. Hepsinin aynı günde yimeleri şart değildir. Bir fakîri hergün iki def�a doyurmak üzere altmış gün veyâ hergün bir def�a doyurmak üzere yüzyirmigün yidirmek de olur. Yâhud, altmış fakîrin herbirine, yarım sâ� [bin yediyüz elli gram] buğday veyâ un veyâ bir sâ� arpa, kuru üzüm, hurma temlik eder. Bunların kıymeti kadar ekmek, başka mal veyâ altın, gümüş vermek veyâ bunları bir fakîre altmış gün devâmlı vermek de câiz olur. İbâha, ya�nî, kendisini doyurması için fakîre Fülûs [kâğıd para] da verileceği (Bedâyı�)da yazılıdır. Altmış günlüğü, bir fakîre, bir günde toplu verse, bir günlük vermiş olur. Altmış fakîri sabâh, altmış başka fakîri de akşam doyurursa, sabâh doyurduklarını akşam veyâ akşam doyurduklarını sabâh, bir dahâ doyurmalıdır. Yâhud, bunlardan altmışının herbirine, Sadaka-i fıtr mikdârı mal temlik eder. İki keffâret için, altmış fakîrin herbirine, iki kat [bir sâ�] buğday verirse, bir keffâret ödenmiş olur. Köle satın alabilecek kimsenin oruc tutması, oruc tutabilenin de fakîrleri doyurması câiz değildir. Fakîr olan hasta ve ihtiyâr, zengin olunca doyurur. Keffâret yaparken niyyet etmek lâzımdır.
Özrü olan kimseler, oruc tutamadıkları günler, gizli yimelidirler. Ramezân-ı şerîfde umûmî yerlerde, müslimânların karşısında, oruc yiyenlerin ve oruc tutanları aldatarak, oruc tutdurmıyanların îmânı gider. Ramezân günlerinde lokanta, aşhâne, gazino, büfe gibi yiyip içme yerlerini işletmek günâhdır. Bunların, oruc yiyenlerden kazandıkları, halâl ise de, habîsdir, zararlıdır. Buralarını iftârdan sonra açmalıdır. [Farz olan orucu bozmak için, sekiz özr vardır: 594.cü sahîfeye bakınız!]
Ramezân geldi dayandı,
câmi�ler nûra boyandı.
Top atıldı, kandil yandı,
cümlemiz buna inandı.
İlk on günü, rahmet boldur,
sonra günâhlar afv olur.
Bayram gecesi, mü�minler,
Cehennemden âzâd olur.
Kardeşim, oruc tut sen de,
nemâzlarını kıl, hem de!
günâhdan sakın her demde,
Çok azâb var Cehennemde!
Düşman sana saldırıyor,
oruc zaîfletir diyor.
İlmi fenni, o çiğniyor,
hâin, hep yalan söylüyor!
Uyan! Gitdi ömrün çoku,
oruc tut, anla aç toku!
İslâm kitâblarını oku,
insanlıkdan al bir koku!