5 sonuçtan 1 ile 5 arası

Konu: CemÂat İle nemÂz

    Share
  1. #1
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart CemÂat İle nemÂz

    Câmi'e sağ ayak ile girilir. Câmi'den çıkarken, önce sol ayak ile çıkılır. (Uyûn-ül-besâir)de diyor ki, (Câmii'e girerken, girmeden evvel, önce sol, sonra sağ ayakkabı çıkarılır.
    Bundan sonra, önce sağ ayakla câmi'e girilir. Önce sol ayakla çıkdıkdan sonra [veyâ çıkmadan evvel], önce sağ ayakkabı giyilir).
    (Hadîka)da, el ve ayak âfetlerinde diyor ki, (İmâm-ı Nevevî Müslim şerhinde buyuruyor ki, mubârek, şerefli ve temiz işleri yaparken sağdan başlamak müstehabdır.
    Ayakkabı, don, gömlek giyerken, baş traş ederken ve tararken, bıyık kırkarken, misvâk kullanırken, tırnak keserken, el, ayak yıkarken, mescide, (müslimânın evine) ve odasına girerken, halâdan çıkarken, sadaka verirken, yemek yirken, su içerken sağdan başlanır.
    Bunların zıddı olanları yaparken, meselâ ayakkabı, çorab, elbise çıkarırken, câmi'den ve müslimânın evinden, odasından çıkarken, halâya girerken, sümkürürken, tahâretlenirken soldan başlamak müstehabdır.
    Bunları tersine yapmak, tenzîhî mekrûh olur. Çünki heyetde, şeklde olan sünneti terk etmek olur.) [Bulunduğu yerin âdetine uymak için sakalı kazımak da böyledir. 249.cu sahîfeye bakınız!]
    İbni Âbidîn ''rahmetullahi teâlâ aleyh'' buyuruyor ki, (İki cins imâmlık vardır. Evvelâ (İmâmet-i kübrâ)yı bildireceğiz.) Üçüncü cildde bâgîleri anlatırken, üçyüzonuncu sahîfede de bildirilecekdir.
    Abdülganî Nablüsînin ''rahmetullahi teâlâ aleyh'' (El-Hadîkat-ün-nediyye) kitâbının yüzkırküçüncü ve iki yüzdoksandördüncü(194) ve üçyüzellibirinci(351) sahîfelerinde de yazılıdır.
    İmâmlığın ikincisi (İmâmet-i sugrâ)dır ki, farz nemâzı kıldırmak için imâm olmakdır. Beş vakt nemâzın farzlarını cemâ'at ile kılmak, erkeklere hanefî, şâfi'î ve mâlikîde sünnetdir.
    Cum!a ve bayram nemâzlarında ise şartdır. Nâfile nemâzları cemâ!at ile kılmak mekrûhdur. Beş vakt nemâzda, bir kişi de cemâ'at olarak yetişir. Kırâeti güzel olan imâm olur, yanî Kur'ân-ı kerîmin harflerini tanıyan, tecvîd ile okumasını bilen olur.
    Sesi güzel ve tegannî ile okuyan değil! Fâsıkın imâm olması mekrûhdur. Çok âlim olsa bile, ona uymak tahrîmen mekrûhdur. Hadîs-i şerîfde, (Müttekî bir âlim ile nemâz kılan, bir Peygamber ile kılmış gibidir) buyuruldu.
    (Uyûn-ül-besâir) kitâbının yüzotuzbeşinci sahîfesinde buyuruyor ki, ([Özrlü olmadığı hâlde] câmi'e gitmeyip, evinde âilesi ile cemâ'at yapan kimse, câmi'deki cemâ'atin sevâbına kavuşamaz. Yanî, câmi'e mahsûs olan, fazla sevâba kavuşamaz.
    Yoksa, evde cemâat ile kılınca da, cemâat sevâbına, yanî yirmiyedi kat sevâba kavuşur. Şunu da bildirelim ki, iki cemâat de, şartlara, sünnetlere uygun olduğu zemân böyledir.
    Evdeki cemâat dahâ uygun ise, evde kılmak lâzımdır). (Halebî-i kebîr)in dörtyüziki(402), altıyüzonüç(613) ve altıyüzondokuzuncu(619) sahîfelerinde de yazılıdır.


  2. #2
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: CemÂat İle nemÂz

    [Görülüyor ki, nemâzın şartlarına ehemmiyyet vermiyen imâmların arkasında nemâz kılmamalıdır. Bunların nemâzı sahîh olmaz. Günâh işlediği hâlde, meselâ içki içdiği, fâiz yidiği, kadınlara, kızlara bakdığı, kumar oynadığı hâlde, abdestin, nemâzın farzlarını bilen ve ehemmiyyet veren imâm arkasında kılmak câiz olsa da, mekrûhdur. Ebüssüûd efendi fetvâsında buyuruyor ki, (Sâlih ve fâcir arkasında nemâz kılınız!) hadîs-i şerîfi, câmi imâmları için değil, Cuma kıldıran emîrler, vâlîler içindir. Bunlara uymak ve itâat etmek içindir. Günâh işlediği bilinen imâmların arkasında nemâz kılmamalıdır. İmâmlık şartları bulunmıyan, Kur'ân-ı kerîmi tegannî ile okuyan imâma uymamalıdır. Dînine bağlı imâmın mescidine gitmelidir. Her nemâz için, câmiye gitmeli, fâsık, câhil, mezhebsiz, dinde reformcu olduğu bilinen imâma rastlanınca, ona uymamalıdır. Böyle imâm var zan etmekle, câmii terk etmemelidir. Molla Murâd kütübhânesi, [1114] numaralı, Ebüssüûd efendi fetvâsında buyuruyor ki, (Harâm yiyen, fâiz alan imâmı azl etmek vâcibdir. Kur'ân-ı kerîmi tecvîd üzere okumasını bilmek farzdır. Tecvîdi bilmiyen, mehâric-i hurûfu gözetemez. Harflerin ağızdaki yerlerini gözetemiyen bir kimsenin okuduğu Kur'ân-ı kerîm ve kıldığı nemâz sahîh olmaz). İmâmlık şartları bulunan kimsenin imâm olması için uğraşmak, her müslimânın vazîfesidir.
    (Nûr-ül-îzâh) şerhi hâşiyesinde buyuruyor ki, (İmâm olmak için altı şart lâzımdır). Bunlardan biri bulunmadığı bilinen imâmın arkasında nemâz sahîh olmaz:
    1- Müslimân olmak, Ebû Bekr-i Sıddîk ve Ömer Fârûkun halîfe olduğuna inanmıyan ve tevîlini bilmeden mirâca, kabr azâbına inanmıyan, imâm olamaz.
    2- Bulûg yaşında olmak.
    3- Akllı olmak. Serhoş ve bunak imâm olamaz.
    4- Erkek olmak. Kadın, erkeklere imâm olamaz.
    5- Hiç olmazsa, Fâtiha ile bir âyeti doğru okuyabilmek. Bir âyeti ezberlememiş olan ve ezberlese de, tecvîd ile okuyamayan, nağme yapan, imâm olamaz.
    6- Özrsüz olmakdır. Özrü olan, özrü olmayanlara imâm olamaz. Özr, bir yerinden durmadan kan akmak, yel kaçırmak, idrâr kaçırmak, te ve fe harflerini tekrârlayarak okumak, sin harfini se, ra harfini gayn okumak, abdestsiz veyâ dirhemden fazla necâsetli olmak ve avret mahalli açık olmakdır. Gözü ağrıyan, gözyaşı kesilmezse, özr sâhibi olur. Kulakdan, göbekden, burundan, memeden ağrı ile çıkan her sıvı da, devâmlı akarsa, özr sâhibi olur. Adı geçen yerlerden ve yaradan çibandan çıkan kan, irin ve sarı su, ağrı ile olmasa da, böyledir. Özrleri birbirine benziyenler birbirlerine ve bir özrlü olan, iki özrlü olana imâm olabilir. Mâlikîde ve şâfiîde, özrlü olan, özrsüz olana imâm olabilir. [Yara üstündeki merheme, sargıya mesh eden ve kaplama veyâ dolgu dişi olduğu için, mâlikî ve şâfiî (rahmetullahi teâlâ aleyhimâ) mezhebini taklîd edenler özrlü sayılmaz.]
    (Dürr-ül-muhtâr) üçyüzyetmişaltıncı sahîfede buyuruyor ki, ([İsterse profesör olsun] din câhillerinin, fâsıkların, yanî büyük günâh işliyenin, meselâ içki içenin, zinâ edenin, fâiz yiyenin, karısını, kızlarını çıplak gezdirenin, a'mânın imâm olması mekrûhdur. [Fâsıkın imâm olması, mâlikîde sahîh değildir (Halebî).] Ebüssüûd efendinin (rahmetullahi aleyh) fetvâsını yukarıda bildirmişdik. A'mâ, âlim ise, imâm olur. Veled-i zinânın, yanî nikâhsız doğmuş kimsenin imâm olması da mekrûhdur. Emred kimsenin, yanî henüz bâlig olmuş, sakalı çıkmamış, parlak kimsenin imâm olması, âlim olsa bile, mekrûhdur. Çünki, fitneye sebeb olur. Parlak olmıyan, köse [sakalsız] arkasında kılmak mekrûh değildir). [Görülüyor ki, imâm olmak için, sakallı olmak şart değildir. Özr ile sakal traşı olanın arkasında nemâz kılınır. Sakalı sünnete uygun olmıyan [yanî, çenedeki ile birlikde bir tutam uzun olmıyan] kimse, bidat sâhibi olur. Sakalın sünnete uygun olmasına ehemmiyyet vermiyen, kâfir olur.

    İmâma uymanın doğru olması için, on şart vardır:
    1- Nemâza dururken, tekbîri söylemeden önce, imâma uymağa niyyet etmekdir. İmâmın kim olduğunu niyyet lâzım değildir.
    2- İmâmın, kadınlara imâm olmağa niyyet etmesi lâzımdır. [İbni Âbidîn, nemâzın mekrûhlarını bildirirken buyuruyor ki, (Kızların, kadınların, acûzelerin, beş vakt nemâza ve cuma ve bayram nemâzları için ve vaz dinlemek için câmie gitmeleri câiz değildir. Eskiden yalnız acûzelerin akşam ve yatsı zemânı gitmesine izn verilmiş idi ise de, şimdi bunların gitmesi de, câiz değildir). Hele kadınların başı, kolu, bacağı açık, câmiye gelip, mevlid, vaaz ve hâfız dinlemeleri harâmdır, büyük günâhdır. Hıristiyan kadınları bile, kiliseye giderken, böyle açık değildir. Açık kadınların, erkekler arasına karışdığı yerlere câmii denmez. Böyle yerlere, nemâz kılmak için dahî gidilmez. İmâmın erkeklere imâm olmağa niyyet etmesi lâzım değildir. Fekat niyyet ederse, kendisi cemâatin sevâbına da kavuşur. (Hadîka) kitâbı, yüzkırksekizinci sahîfede diyor ki, (Fıkh âlimleri buyurdu ki, imâm nemâza dururken kendisine uyan cemâate imâm olmağa niyyet etmezse, buna uymak sahîh olur ise de, imâmın kendisi imâmlık sevâbına kavuşamaz.
    İmâm olmağa niyyet etmediği için, yalnız kılmış gibi, yalnız kendi nemâzının sevâbını alır. Başkalarının kendisine uymasına niyyet edince, cemâatin sayısı kadar, imâmlık sevâbı da alır).]
    3- Cemâatin topuğu, imâmın topuğunun gerisinde olmak.
    4- İmâm ile cemâat, aynı farz nemâzı kılmak. Farzı kılmış olan kimse, tekrâr imâma uyunca, imâm ile kıldığı nâfile olur.
    5- İmâm ile cemâat arasında, kadın safı bulunmamak. Kadınlar bir safdan az olup arada perde varsa veyâ alçakda, yüksekde iseler câiz olur. [(Tergîb-üs-salât)da diyor ki, dört kadın yan yana durunca bir saf sayılır. Kadın safının arkasında olan erkeklerin hepsinin nemâzları fâsid olur. Üç kadın yan yana ise, yalnız bunların arkasındaki üç erkeklerin ve kenârdaki kadınların yanındaki birer erkeğin nemâzları fâsid olur. Kadın ile yanlarındaki erkek arasında direk veyâ perde, dıvar varsa, nemâzları fâsid olmaz. Kadın ile erkeğin, mahrem olmaları da böyledir. Kadınların evde, erkeksiz cemâat yapmaları mekrûhdur.]
    6- İmâmın kendisini görse, yâhud sesini işitse, aradaki dıvar mâni olmaz. Arada kayık geçecek nehr ve araba geçecek yol mâni olur. Yolda veyâ nehrdeki köprüde iki saf imâma uyunca, arkadakilerin de nemâzı sahîh olur. İkinci kısm, elliikinci maddenin ortasına bakınız!
    7- İmâma uymanın sahîh olması için, imâmın veyâ müezzinin sesini işitmek yâhud bunları görmek veyâ cemâatin hareketlerini görmek lâzımdır. İşitmeğe, görmeğe elverişli penceresi olmayan dıvar arada olmamalıdır.
    [Radyodan, televizyondan, ho-parlörden çıkan sesin, insan sesi olmadığını ezân bahsinde bildirmişdik. Sinema perdesinde, televizyonda nemâz kıldığı görülen imâmın kendisi değildir, benzeridir. Buna uymak câiz olmadığı gibi, bu seslerle ibâdet yapmak da sahîh olmaz. Bidat ve büyük günâh olur.]
    (El-mukaddimet-ül-hadremiyye) ve (Envâr) ve (El-fıkh-ü-alel-mezâhib-il-erbea) ve (Misbâh-un-necât) kitâblarında diyor ki, (Şâfiî mezhebinde, câmi hâricinde bulunan kimsenin, câmideki imâma uymasının sahîh olması için, imâmın intikalâtını, imâmı veyâ cemâatden birini görerek yâhud imâmı veyâ müezzini işiterek bilmek şart olduğu gibi, son safdan uzaklığı takrîben üçyüz zrâdan [300 x 0,42 = 126 metreden] fazla olmaması da şartdır. (Tergîb-üs-salât)da diyor ki, (Câmi hâricindeki kimsenin, imâma uyması sahîh olmak için, câminin dolu olması lâzımdır. Dolu olmaz ise ve dolu olup da, son saf ile, dışarıdaki kimse arasında, araba geçecek kadar mesâfe varsa, imâma uyması sahîh olmaz). Ho-parlör sesi ile ve televizyondaki imâma uyarak kılanların nemâzlarının sahîh olmadığı, Hindistân âlimlerinin Keralada çıkardıkları (El-Muallim) mecmûasının Rebîul-evvel 1406 ve Dessembr [Aralık] 1985 târîhlisinde uzun yazılıdır. 1401 h. ve 1981 m. senesinde Pâkistânda çıkan (Süyûf-ullahil-ecille) kitâbının beşinci sâhifesinde, ho-parlör ile nemâz kıldıran imâma uymak câiz olmadığı açık yazılıdır. Bu kitâb, (Hakîkat Kitâbevi) tarafından, (Fitnet-ül vehhâbiyye) sonunda basdırılmışdır. Yahyâ efendi fetvâsına bakınız!
    8- İmâm hayvânda, cemâat yerde veyâ bunun tersi olmamak.

  3. #3
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: CemÂat İle nemÂz

    9- İmâm ile cemâat, yapışık olmıyan iki gemide bulunmamak.
    10- Başka mezhebdeki imâma uyan cemâatin, kendi mezheblerine göre nemâzı bozan bir şeyin, imâmda bulunduğunu bilmemesi lâzımdır. Meselâ, imâmdan kan akması veyâ başının dörtde birinden az mikdârını mesh etmesi, Hanefî mezhebinde câiz olmadığından, böyle yapdığı bilinen bir şâfiî imâma uymak âlimlerin çoğuna göre câiz olmaz. Bu kavl sahîhdir. Şâfiî imâmdan kan akdığı görülse, sonra imâm bir zemân gayb olup tekrâr gelse, buna uyulur. Çünki, o zemânda abdest almış olabilir. Hüsn-i zan etmek iyidir. [Bu âlimlere göre, bir hanefînin, kaplama ve dolgu dişi görülen şâfiî imâma uymaması lâzımdır.] İbni Âbidînde ve Tahtâvînin (İmdâd) hâşiyesinde ve Ahmed Hamevînin (Eşbâh) hâşiyesi, ikinci cild, ikiyüzonyedinci sahîfesinde diyor ki, (Muhammed Hindüvânî ve bazı âlimler dediler ki, nemâzı kendi mezhebine göre sahîh olan şâfiî imâma uyulabilir). (Nihâye) kitâbı, bu kavlin kıyâsa dahâ uygun olduğunu bildiriyor ve (bu kavle göre, Hanefî mezhebinde câiz olmıyan bir hâli görülen şâfiî imâma uyulabilir) diyor. Bu kavlin de sahîh olduğu (Halebî-yi kebîr)de yazılıdır. Mâlikîde de câizdir. Bu âlimlere göre, kaplama ve dolgusu görülen mâlikî veyâ şâfiî imâma uymak câiz olur. Hanefî mezhebinde olup da, kaplama ve dolgusu olduğu için, İmâm-ı Mâlikin veyâ Şâfiînin (rahmetullahi teâlâ aleyhimâ) mezhebini taklîd eden bir kimsenin, bu âlimlere göre, kaplama ve dolgusu olmıyan hanefîlere de imâm olabileceği anlaşılmakdadır. Çünki bu kimse, mâlikî veyâ şâfiî mezhebindeki imâm gibidir. Ayrıca, kendi mezhebinin diğer şartlarına uymakda, vitr nemâzını vâcib bilerek kılmakdadır. Kaplama veyâ dolgusu olup olmadığını, varsa, mâlikîyi veyâ şâfiîyi taklîd edip etmediğini sormak, tecessüs etmek câiz değildir. Başka mezhebden olan imâm, hanefîdeki şartları da gözetiyorsa, buna uymak yalnız kılmakdan, Hanefîye uymak, ona uymakdan dahâ iyidir. [Dolgusu, kaplaması olan, imâmlık vazîfesi almamalıdır.]
    Cemâat bir kişi ise, imâmın sağ yanında hizâsında durur. Solunda durması mekrûhdur. Arkasında durması da mekrûh olur. Ayağının topuğu, imâmın topuğundan ileri olmazsa, nemâzı sahîh olur. İki ve dahâ çok kişi, imâmın arkasında durur. Birincisi, imâmın tam arkasına, ikincisi birincinin sağına, üçüncüsü birincinin soluna, dördüncüsü ikincinin sağına, beşincisi üçüncünün soluna... olarak dururlar. İkinci, sonradan gelirse, arkaya durur. Birinci, nemâzı bozmadan arkaya geçer. İmâm ileri gitmez. 68. ci maddede, 23. cü sıraya bakınız!
    İmâm ile cemâat arasında, iki safdan ziyâde alacak boş meydân veyâ büyük havuz bulunursa, bunun gerisinde olanların uyması câiz olur ise de, yalnız kılması mekrûh olur. Havuzun ve meydânın iki yanlarında cemâatin bulunması şart değildir. Mescide bitişik açık ve kapalı yerler, odalar da böyledir. [Tahtâvî İmdâd hâşiyesi.] İkinci kısm, 52. ci maddeye bakınız!
    Abdest alan, teyemmüm etmiş olana, ayakda kılan, oturarak kılana ve nâfile kılan, farz kılana uyabilir. Dînini bilen bir imâm arayıp ona uymalıdır.
    Mahalle câmiinde, ezân ve ikâmet okuyarak bir kerre cemâat ile nemâz kılınır. Yoldaki câmilerde ve imâmı, müezzini olmıyan câmilerde, her cemâat için ayrı ayrı ezân ve ikâmet ile kılınır. Cin imâm olur. Melek imâm olamaz. Çünki melek, mükellef değildir. Melek, cin ve çocuk, bir de olsa, cemâat olur. Nâfile kılan bir kişinin, farz kılana uyması ile cemâat sevâbı hâsıl olur.
    Cemâat ile kılmak vâcibdir diyenler de çokdur. Irâk âlimlerine göre rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn, vâcibi özrsüz bir kerre bile terk etmek günâh olur. Terk etmeği âdet ederse, sözbirliği ile günâh olur. Sünneti terk ise, günâh olmaz. Bir câmide cemâati kaçıran kimsenin, başka câmide araması müstehabdır.
    Hastanın, felclinin, bir ayağı kesik olanın, yürüyemiyen ihtiyârın ve amânın cemâate gitmesi lâzım değildir. Yardımcıları, nakl vâsıtaları olsa da, lâzım değildir. Yağmur, çamur, çok soğuk ve karanlık da, özrdür. Çok rüzgâr, yalnız gece özr olur. Hırsız ve başka sebeble malı gitmek korkusu, fakîr olanın alacaklısından korkusu, canı ve malı için zâlimden korkusu, abdest sıkışdırması, yolcunun nakl vâsıtasını kaçırmak korkusu, hastaya bakmak, imrendiği yemeği kaçırmak korkusu, fıkh bilgisini öğrenmeği kaçırmak korkusu, cemâate gitmemek için özrdür. İmâmın bidat sâhibi olduğunu veyâ abdestin, guslün, nemâzın şartlarını gözetmediğini bilmek de özrdür. Bu şartları dahâ çok bilenin ve gözetenin, başkalarından önce imâm seçilmesi lâzımdır. Bundan sonra, tecvîd ile okuyan seçilir. Hâfız olması şart değildir. Bunlar birkaç kişi ise, vera sâhibi olan seçilir. Vera, şübhelilerden kaçınmak demekdir. Bundan sonra, yaşı çok olan seçilir. Bundan sonra, sıra ile, huyu, yüzü, nesebi, sesi, elbisesi güzel olan seçilir. Bunlar birkaç kişi ise, aralarından malı, mevkii çok olan seçilir. Bunlar da benziyor ise, mukîm müsâfire imâm olur. Seçimde uyuşulmazsa, çoğunluğun seçdiği imâm olur. Dahâ üstünü varken, başkası seçilirse, çirkin olur. Fekat, günâh olmaz. Emîr ve vâlî seçimi de böyledir. Halîfe seçiminde ise, en üstün olanı seçmemek günâhdır. Bir evde, ziyâfetde, seçim aranmadan, ev sâhibi, ziyâfet sâhibi imâm olur. Yâhud, imâmı bu seçer. Kirâcı, ev sâhibi demekdir. İstenmiyen kimsenin imâm olması mekrûhdur.
    Bidat sâhibi kimsenin imâm olması tahrîmen mekrûhdur. Ehl-i sünnet itikâdına uymıyan bir inanış sâhibine (Mezhebsiz) denir. Mezhebsiz, eğer Kurân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş olan bir şeye inanmamış veyâ şübhe etmiş ise, (Küfr) olur. Açık olarak bildirilmemiş şübheli olan delîlleri tevîl ederek yanlış manâ vermiş ise, (Bidat) olur. Dünyânın yaratıldığına inanmamak, böyle gelmiş, böyle gider demek, küfrdür. Cennetde, müminlerin Allahü teâlâyı göreceğine inanmamak bidatdir. Fekat, nasslara yanlış anladığı için inanmamak bidat olur. (Böyle şey olmaz. Aklım kabûl etmez) diyerek tahkîr ederse, yine kâfir olur. Bidat hakkındaki hadîs-i şerîfler, (Hadîka) ve (Berîka)nın başında ve fârisî (Eşiat-ül-lemeât)ın 125.ci sahîfesinde mevcûddur. (Eşia)dekiler, (Mazheriyye) kitâbımıza da nakl edilmişdir.Küfre sebeb olan birşey söylemedikçe ve yapmadıkça (Ehl-i kıble)ye, yanî nemâz kılana (Kâfir) denmez. Fekat, Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkca bildirilen ve müslimânların asrlar boyunca inandığı bir şeye uymıyan söz ve işde bulunan bir kimse, bütün ömrünce nemâz kılsa, her ibâdeti yapsa da, buna (Kâfir) denir. Meselâ, Allahü teâlâ zerreleri, yaprak sayısını, gizlileri bilmez dese, kâfir olur. Ebû Bekr ile Ömerden (radıyallahü anhümâ) başka sahâbîyi, dînî bir sebeble kötüleyen, bidat sâhibi olur. Bir harâma mubâh diyen kimse, bir âyete veyâ hadîs-i şerîfe dayanarak, samîmî söyliyorsa, kâfir olmaz. Nassa dayanmadan, keyfi için söylüyorsa, kâfir olur. Ebû Bekr ile Ömerin hilâfete seçilmeleri haklı değildi demek, bidatdir. Hilâfete hakları yok idi demek küfrdür.
    İmâmlık şartlarını taşıyan bir kimse, ücret veyâ maâş karşılığı imâmlık yapıyorsa, bunun arkasında kılmak câiz olduğuna fetvâ verilmişdir. Elhân ederek, mûsikî perdelerine uyarak, tegannî eden ve nemâzı vaktinden evvel kıldıran imâm arkasında kılınan nemâzı iâde etmek lâzım olduğu, (Halebî-i kebîr) sonunda yazılıdır. [İmâmlık şartları bulunmıyan, mezhebsiz, dinde reformcu olduğu bilinen imâmın yerine, Ehl-i sünnet itikâdında olan imâm tayîn edilmesi için uğraşmalıdır.]
    Cemâat istese de, imâmın, farz kıldırırken kırâeti ve tesbîhleri sünnetden fazla okuması tahrîmen mekrûhdur. Kadın imâm olup kadınlara nemâz kıldırması tahrîmen mekrûhdur. Erkek olmadığı zemân, cenâze nemâzını cemâat ile kılmaları mekrûh olmaz. Çünki, yalnız kılarsa, ilk kılan kadın farzı kılmış olur. Sonra kılanlarınki nâfile olur. Cenâze nemâzını nâfile kılmak da mekrûhdur. Cenâze nemâzını bir kerre kılmak farzdır. Cenâze nemâzında, kadın erkeklere imâm olursa, erkekler tekrâr kılmaz. Çünki, yalnız kadının nemâzı kabûl olup, farz, bir kişi ile yapılmış olur. Kadın, kadınlara imâm olursa, ilk safın ortasında durur. İleri geçmesi günâh olur.
    Evde, erkek, mahremi olan kadınlara imâm olur. Yabancı kadınlara imâm olamaz. Çünki, halvet olur. Eğer cemâat arasında, bir erkek veyâ imâmın mahremi kadın bulunursa, yabancı kadınlar da cemâate girebilir. Burada da, süt ve nikâh ile olan mahremlerin, halvetde olduğu gibi, genc olmaları mekrûhdur. Mescidde halvet hâsıl olmaz. Bir kadın, imâmın arkasında durur. Yanında durmaz. Erkek de var ise, kadın erkeğin arkasında durup imâmla kılar.
    Mescid-i harâmda, imâmın Makâm-ı İbrâhîmde durması efdaldir. Oturanlara eziyyet vermemek için câmiye gelenin, ileri safa geçmemesi efdaldir. Farza başlanırken, öndeki safdaki boş yere geçilir. Cenâze nemâzında, arkadaki saflar, öndeki saflardan dahâ sevâbdır. İmâmı rüküda bulan, rekati kaçırmamak için, son safda durur. İleri saflara geçmez. Son safda yer yoksa, o rekati kaçırsa da, yalnız durmaz. Birinci safda boş yer olup ikinci safda yoksa, ikinciyi yarıp birinciye geçilir. Ön safa geçmek için, cemâatin önünden geçmek günâh olmaz.
    Cemâat ile kılan adam, aynı imâma uyan herhangi bir kadınla, bir rükn mikdârı bir hizâda durursa ve aralarında kalın perde veyâ parmakdan kalın bir direk yâhud bir insan sığacak kadar açıklık yoksa, erkeğin nemâzı bozulur. Bir safda kadın kılınca, yalnız iki yanındaki ve tam arkasındaki erkeğin nemâzı bozulur. Arkasındaki dokuz ayakdan uzak ise bunun bozulmaz. Aynı imâma uymayan bir kadının, erkekle bir hizâda kılmaları mekrûhdur. Erkek, yanında, imâma uyacak bir kadını görünce, geride durması için, eli ile işâret etmelidir. Geri gitmezse, kadının nemâzı kabûl olmaz. Erkeğin nemâzı bozulmaz. Bir hizâda olan kadın, adam boyu yüksekde veyâ aşağıda ise, zararı olmaz.
    Rükü ve secde yapamayan, yapana imâm olamaz. Nâfile kılan, farz kılana imâm olamaz.
    (Elsağ) olan kimse, elsağ olmayana imâm olamaz. Elsağ, sin harfini, se harfi okuyandır. Başka harfleri doğru okuyamayan da, doğru okuyanlara imâm olamaz. Böyle kimselerin, harfleri doğru söylemek için, gece gündüz çalışması farzdır. Çalışıp da söyleyemezse, kendi nemâzı câiz olur. Çalışmazsa, kendi nemâzları fâsid olur. Harfleri doğru okuyan bir imâma uyarak cemâat ile kılması mümkin iken, yalnız kılarsa, harfi doğru okumadığı için, nemâzı yine kabûl olmaz. Doğru söyleyemediği harf bulunmayan bir âyet varsa, bunu veyâ böyle birkaç âyet-i kerîmeyi ezberlemesi ve nemâzlarda, bunları okuması lâzımdır. Doğru okuyabildiği âyet-i kerîme var iken, bunu ezberlemeyip, söyleyemediğini okursa, nemâzı yine kabûl olmaz. Fâtihayı her nemâzda okumak lâzım olduğundan, bunu güzel okumağa çalışması lâzımdır. [Görülüyor ki, bir harf doğru söylenmezse, Kur'ân-ı kerîm doğru olmuyor ve nemâz kabûl olmuyor. Radyo ve ho-parlör ile iletilen seslerde, harfler doğru çıkmadığı için, bunlarla Kurân-ı kerîm okumak, dinlemek ve nemâz kılmak doğru olmaz, kabûl olmaz. Suç olur. Günâh olur.]
    Meste veyâ sargıya mesh eden, bu uzvları yıkayana, farz kılan nâfile kılana imâm olur. Bütün sünnetlerin ve terâvîhin de hep böyle olduğu, İbni Âbidînde yazılıdır.
    Dört rekat sünnet kılarken, farz kılan imâma uyan, nemâzı farz gibi kılar. Üçüncü ve dördüncü rekatlerde zamm-ı sûre okuması vâcib iken, şimdi nâfile olur. Nâfile nemâz kılan, nâfile nemâz kılana imâm olur.
    Farzı cemâat ile kılacak kimse, niyyet ederken, (uydum hâzır olan imâma) diyerek de kalbinden geçirmesi lâzımdır. İmâmla birlikde, yalnız kılar gibi kılınır. Ancak, ayakda iken, imâm içinden okusa da, yüksek sesle okusa da, o hiçbir şey okumaz. Yalnız, birinci rekatde (Sübhâneke) okur. İmâmın arkasında Fâtiha okumak, hanefîde tahrîmen mekrûhdur. Şâfiîde farzdır.
    Mâlikîde, imâm yüksek sesle okurken, tahrîmen mekrûh, sessiz okurken müstehabdır. İmâm, yüksek sesle Fâtihayı bitirince, o yavaşça (Âmîn) der. Bunu yüksek sesle söylememelidir.
    Rüküdan kalkarken, imâm (Semî Allahü limen hamideh) deyince, o yalnız (Rabbenâ lekel-hamd) der. Sonra eğilirken (Allahü ekber) diyerek, imâmla birlikde secdeye yatar. Rüküda, secdelerde ve otururken, yalnız kılar gibi okur.
    İmâmda nemâzı bozan birşey bulunduğunu anlayan kimse, bu nemâzı tekrâr kılar. Bunu imâm nemâzda hâtırlarsa yâhud nemâzda iken nemâzı bozan birşey hâsıl olursa, bunu hemen cemâate bildirir. Nemâzdan sonra anlarsa, o cemâatden olduklarını hâtırladığına, söyliyerek, haber göndererek, yazarak bildirir. Haber alan, iâde eder. Alamayan afv olur. Bir kavlde ve şâfiîde imâmın cemâate haber vermesi lâzım değildir. Nemâz içinde imâmın abdesti bozulursa, hemen birisini elbisesinden çekip yerine geçirmesi de câizdir. Sonra, dışarda abdest alıp gelip, vekîline uyarak nemâzını temâmlar.
    Câmide abdest alırsa, vekîle lüzûm olmaz. Vekîl bırakmayıp câmiden çıkınca, cemâat birden fazla ise, nemâzları fâsid olur.
    Vitr nemâzı, Ramezânda cemâat ile kılınır. Başka zemânda yalnız kılınır.

  4. #4
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: CemÂat İle nemÂz

    Regâib, Berât ve Kadr nemâzlarını cemâat ile kılmak mekrûhdur. Regâib nemâzı, Recebin ilk Cuma gecesi kılınan nâfile nemâzdır. Hicretin dörtyüzsekseninde meydâna çıkmışdır. Birçok âlimler, bunun çirkin bidat olduğunu yazıyor. Çok kimsenin kılmasına aldanmamalı, sünnet sanmamalıdır.
    Farzı yalnız kılan kimsenin yanında, o farzı cemâat ile kılmağa başlasalar, birinci rekatde secde etmedi ise, ayakda iken bir yana selâm vererek, nemâzı bozar. İmâma uyar. Birinci rekatin secdesini yapdı ise, dört rekatli farzlarda, iki rekati temâm kılıp selâm verir. Üçüncü rekatin secdesini yapmadı ise, ayakda bir tarafa selâm verip bozar ve cemâate katılır. Üçüncü rekatin secdesini yapdı ise, dört rekati temâmlar. Sonra, imâma uyup, dört rekat nâfile kılması iyi olur. İkindiyi, böyle cemâat ile kılamaz. Sabâh ve akşam farzında birinci rekatde secde etdikden sonra da, nemâzı bozar. Fekat, ikinci rekatin secdesini yapdı ise, nemâzını temâmlar. Sonra imâmla nâfile kılmaz. Sünneti kazâ niyyeti ile kılarken farza veyâ Cuma hutbesine başlanırsa, nemâzı bozmaz. İki veyâ dört rekate temâmlar. Öğle veyâ Cuma sünnetinde iki rekatde selâm veren, farzdan sonra, iki dahâ kılarak, dörde temâmlar. Yeniden dört rekat kılması, dahâ iyi olur. Kazâ kılarken cemâate başlanırsa, tertîb sâhibi olan bozmaz. Mâlikî mezhebinde de böyledir.
    Câmide olan kimsenin, ezân okununca, bu nemâzı cemâat ile kılmadan, özrsüz dışarı çıkması tahrîmen mekrûhdur. Belli bir câmi cemâatine devâm âdeti ise, oraya ve mahallesi câmiindeki cemâate gitmesi ve hocasının veyâ başkasının dersini, vazını kaçırmamak için bunların câmiindeki cemâate ve iş yerindeki câmiye gitmesi özrdür. Farzı, cemâatden önce yalnız kılan da câmiden çıkabilir. Fekat yalnız kılması mekrûh olur. Bu özrlülerin hepsi, ikâmet getirilirken çıkamaz. Farzı yalnız kılmış olan, öğle ve yatsı nemâzlarında, cemâat ile nâfile kılar. Diğer üç nemâzı yalnız kılmış olanın, cemâat ile kılınırken bile, câmiden çıkması vâcib olur. Çünki, cemâate uymamak büyük günâhdır. Sabâh sünnetini kılmamış olan kimse, sünneti kılarsa, cemâat ile nemâzda oturmağı da kaçıracağını anlarsa, sünnetini kılmaz. Hemen imâma uyar. Cemâat ile, ikinci rekatde oturabileceğini anlarsa, sünneti, câmiin dışında sofada, çabuk kılar. Sofa yoksa, içerde direk arkasında kılar. Böyle, boş yer yoksa sünneti kılmaz. Çünki, cemâat ile kılınırken, nâfile nemâza başlamak mekrûhdur. Mekrûh işlememek için sünneti terk etmek lâzımdır. [Mekrûh işlememek için, sabâh nemâzının bile sünnetini terk etmek lâzım olunca, sünnetler yerine kazâ kılmak lâzım olduğu buradan da anlaşılmakdadır.] Öğle ve Cuma nemâzları cemâat ile kılınırken gelen, birinci rekati kaçırmak korkusu varsa, sünneti kılmaz. Hemen imâma uyar. Öğlenin sünnetini farzdan sonra kılar. Sabâh ve öğle cemâatini kaçırmamak için sünnete başlayıp ve hemen selâm vererek, sünneti farzdan sonra kazâ etmek doğru değildir. Çünki, özrsüz nemâz bozmak harâmdır. Bundan başka sabâh farzından sonra nezr kılınmaz. Bozulan sünnetin tekrâr kılınması, nezr kılmak kadar mühim değildir. Bozulan nâfileleri tekrâr kılmak vâcibdir. Bozulan farzları tekrâr kılmak farzdır. [Uyûn-ül-besâir.] Çünki, nâfileye başlanınca, bunu temâmlamak vâcib olur. Sabâh nemâzını kılamayan, o gün öğleden önce, sünneti ile birlikde kazâ eder. Öğleden sonra, yalnız farzını kazâ eder. Cuma veyâ öğle farzına yetişen, ilk sünneti farzdan sonra kılar. Rüküa yetişemiyen, o rekati imâmla kılmış olmaz. İmâm rüküda iken gelen, niyyet eder ve ayakda tekbîr getirip, nemâza girer. Hemen rüküa eğilip imâma uyar. Rüküa eğilmeden, imâm rüküdan kalkarsa, rüküa yetişmemiş olur. Bu rekate yetişmiş sayılmaz ise de, secdeleri imâmla yapması lâzımdır. Yapmazsa, nemâzı bozulmaz. Bir vâcibi terk etmiş olur. İmâm ayakda iken, imâma uyup imâmla birlikde rüküa eğilmiyen kimse, rüküu imâmdan sonra yalnız yapıp, imâma secdede yetişirse câiz olur. Fekat geç kaldığı için günâh olur. İmâmdan önce rüküa eğilmek, secdeye yatmak veyâ önce kalkmak, tahrîmen mekrûhdur. 67. ci maddenin 24. cü sayısına bakınız!
    [İmâmın hareketlerine uymak lâzımdır. Sesine uymak şart değildir. İmâmı göremiyen, imâmı görenlerin hareketlerine uyarsa, imâmın hareketlerine uymuş olur. İmâmın tekbîrleri ve imâmı görenlerin hareketleri, imâmın hareketlerini gösterdikleri için, bunlara uymak câiz olmakdadır. İmâmı görmiyenlerin, imâmın hareketlerini görebilmeleri için, câmiinin muhtelif yerlerine televizyon koymağa ihtiyâc yokdur. İmâmın sesini duymıyanların da, imâmı görenlerin hareketlerine ve müezzinlerin seslerine uymaları lâzımdır. Bu kolaylıklar varken, câmiilere televizyon ve ho-parlör koymak, islâmiyyetin bildirdiğini beğenmeyip, kendi aklına göre ibâdet yapmak olur. Bu ise bir müslimânın yapacağı şey değildir. Minârelere ho-parlör koymak da böyledir.] İmâmın, son sünneti, farzı kıldığı yerde kılması mekrûhdur. Biraz sağda veyâ solda kılar. Nemâzdan sonra, kıbleye karşı oturması da mekrûhdur. İlk safda imâma karşı nemâz kılan yoksa, cemâate karşı oturmalıdır. Nemâz kılan varsa sağa veyâ sola dönmelidir. Cemâat için ve yalnız kılan için, bunlar mekrûh değildir. Son sünneti başka yerde, hattâ evlerinde kılmaları dahâ iyi olduğu (İmdâd)da, ezândan önce yazılıdır. Farz nemâzları kılınca, safları bozmak müstehabdır.

  5. #5
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: CemÂat İle nemÂz

    (Mevkûfât)da, vitr nemâzını anlatırken diyor ki:
    (Bes sey’i imâm yapmazsa, cemâ’at de yapmaz:
    1- Imâm kunût okumazsa, cemâ’at de okumaz.
    2- Imâm bayram nemâzlarındaki tekbîrleri okumazsa, cemâ’at de okumaz.
    3- Dört rek’atli nemâzın, ikinci rek’atinde oturmazsa, cemâ’at de oturmaz.
    4- Imâm secde âyeti okuyup, secde etmezse, cemâ’at de etmez.
    5- Imâm secde-i sehv yapmazsa, cemâ’at de yapmaz.

    Dört sey’i imâm yaparsa, cemâ’at yapmaz:
    1- Imâm ikiden çok secde yaparsa, cemâ’at yapmaz.
    2- Imâm bayram tekbîrini, bir rek’atde üçden çok söylerse, cemâ’at söylemez.
    3- Imâm cenâze nemâzında, dörtden çok tekbîr söylerse, cemâ’at söylemez.
    4- Besinci rek’ate kalkarsa, cemâ’at kalkmaz. Berâber selâm verirler.

    On sey’i imâm yapmazsa, cemâ’at yapar. Bunlar:
    1- Iftitâh tekbîrinde el kaldırmak.
    2 - Sübhâneke okumak. Iki imâm, cemâ’at de okumaz dedi.
    3 - Rükü’a egilirken tekbîr getirmek.
    4 - Rükü’da tesbîh okumak.
    5 - Secdelere yatıp kalkarken tekbîr söylemek.
    6 - Secdelerde tesbîh okumak.
    7 - Semi’ Allahü demezse, rabbenâlekelhamd denir.
    8 - Ettehıyyâtüyü sonuna kadar okumak.
    9 - Nemâz sonunda selâm vermek.
    10 - Kurban bayramında, yirmiüç farzdan sonra, selâm verir vermez, tekbîr okumakdır).
    Mesbûk, ya’nî imâma birinci rek’atde yetisemiyen bir kimse, imâm iki tarafa da selâm verdikden sonra, ayaga kalkarak yetisemedigi rek’atleri kazâ eder ve kırâetleri, birinci, sonra ikinci, sonra üçüncü rek’at kılıyormus gibi okur.
    Oturmagı ise, dördüncü, üçüncü ve ikinci rek’at sırası ile, ya’nî sondan baslamıs olarak yapar. Meselâ, yatsının son rek’atine yetisen kimse, imâm selâm verdikden sonra, kalkıp, birinci ve ikinci rek’atde Fâtiha ve sûre okur. Birinci rek’atde oturur, ikincide oturmaz.
    (Umdet-ül-islâm)da (Fetâvâyı Attâbî)den alarak diyor ki, (Mesbûk, ya’nî imâma birinci rek’atde yetisemiyen, imâm son rek’atde otururken, Et-tehıyyâtüyü erken bitirse, imâm selâm verinciye kadar Kelime-i sehâdeti tekrâr tekrâr okur. Süküt etmez. Nemâzda, okumak lâzım olan yerde, süküt etmek harâmdır. Salevât da okumaz. Çünki, son rek’atde oturan salevât okur. Birinci ka’dede salevât okursa, secde-i sehv lâzım olur. Ka’de-i ûlâda Allahümme selli derse, nemâzı fâsid olur.)
    Mukîm, edâ ederken ve kazâ ederken de, müsâfire uyabilir. [66. cı maddeye bakınız!].
    Müsâfir, dört rek’atli olan farzları edâ ederken, mukîme uyabilir. Yetisemedigi rek’at olursa, imâm selâm verdikden sonra dörde temâmlar.
    Çünki, mukîm imâma vakt içinde uyan müsâfirin nemâzı degiserek, imâmın nemâzı gibi dört rek’at olur. Kazâyı iki rek’at kılması lâzım oldugundan, mukîm imâma uyamaz.
    Çünki, oturması ve okuması farz olan, nâfile olana uymus olur. Mukîm olan müsâfir olana uyunca, nasıl kılacagı, 64. cü maddede bildirilmisdir.
    Bir rek’ati kaçıran kimse, o nemâzı cemâ’at ile kılmamıs olur. Fekat, cemâ’at sevâbına kavusur.
    Son rek’ati de kaçıran, imâma tesehhüdde yetisirse, cemâ’at sevâbını kazanır. Iftitâh
    tekbîrini imâmla birlikde söylemenin ayrıca çok sevâbı vardır.
    (Umdet-ül-islâm)da diyor ki, (Cemâ’ate gelen, imâmı rükü’da görürse, ayakda tekbîr getirip, rükü’a egilir. Tekbîri egilirken söylerse, nemâzı sahîh olmaz. Egilmeden,
    imâm kalkarsa, o rek’ate yetismemis olur).

    Ey, insan adını tasıyan varlık, kendine gel, uyan gafletden artık!
    Se’âdet yolun, göremezsen nâdân, niye vermis sana, bu aklı Yezdân?
    niçin geldin fânî cihâna, böyle! yalnız yimek içmek için mi, söyle?

    Bilirsin, bir rûh da vardır insanda, psikoloji olayları meydanda.

    Muhakkak, dünyâya gelen, ölüyor, o zemân rûhlar, aceb n’oluyor?
    Ileriyi görmek, elbet insanlık, bunu saglar sanma, hıristiyanlık.
    Islâmı kötüler, onlar dâimâ, Incîlde, böyle mi söyledi Îsâ?

    Islâmiyyeti bilmiyorum dersin, nasıl, münevverlik iddiâ edersin?

    Gençlik geçdi, sanki tatlı bir rü’yâ, bütün ömür de, bir sâatdır güyâ, Islâmı, sanırım etmezsin teslîm, anlamadan hiç, verilir mi hüküm?

    Din dersine lüzûm yokmus lisede, böyle mi söyleniyor, kilisede?
    Islâmı bilmedigin, pek âsikâr, ki bunu eyliyemezsin, hiç inkâr,

    Ne olur, bir din kitâbı okusan, İnsanlıgı ögrenirsin, o zemân.

Benzer Konular

  1. Yolculukda nemÂz
    By ACİZKUL in forum İSLAM İLMİHALİ
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 19.06.09, 18:56
  2. NemÂz nasil kilinir
    By ACİZKUL in forum İSLAM İLMİHALİ
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 19.06.09, 18:53
  3. NemÂz vaktlerİ
    By ACİZKUL in forum İSLAM İLMİHALİ
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 19.06.09, 18:44
  4. BeŞ vakt nemÂz
    By ACİZKUL in forum İSLAM İLMİHALİ
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 19.06.09, 04:42
  5. NEMAZ (Namaz)
    By Konyevi Nisa in forum N -Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.12.08, 13:22

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •