Zemzem kuyusunun etrâfında abdest almak ve gusl etmek câiz değildir. Çünki, burası câmi� içindedir. Buraya cünüb girmek câiz değildir.
18 � Câmi�lere, lüzûmsuz ağaç dikmek mekrûhdur. Câmi�in rütûbetini çekmek, gölge yapmak gibi umûma fâidesi olursa, câiz olur. Şahsî menfe�ati için dikmek, mekrûh olur.
19 � Câmi�de birşey yimek, uyumak mekrûhdur. Müsâfir olan müstesnâdır. Müsâfir, câmi�e girerken (İ�tikâf)a niyyet etmeli, önce tehıyyet-ül-mescid olarak, nemâz kılmalıdır. Sonra, yiyebilir ve dünyâ kelâmı konuşur. İ�tikâf eden yiyebilir, yatabilir. İ�tikâf sünnet-i müekkededir. İ�tikâfı terk etmek, beş vakt nemâzın sünnetlerini özrsüz kılmamak gibi olduğu (Berîka)da yazılıdır.
Câmi�de soğan, sarmısak gibi fenâ kokulu şeyleri yiyene [sigara içene] mâni� olmalıdır. Kasabları, balıkcıları, ciğercileri, yağcıları, üzerleri pis ise ve pis kokarsa ve üzeri pis kokanları ve cemâ�ati dili ile incitenleri, câmi�den çıkarmalıdır. İlâc olarak kokulu şey özr ile veyâ unutarak yiyen, cemâ�ate gelmez. Ma�zûr olur. Pis koku insanlara ve meleklere eziyyet verir.
20 � Câmi�de, alış veriş olan her akd [sözleşme] mekrûhdur. Nikâh yapmak ise müstehabdır.
21 � İbâdet etmeyip, câmi�de dünyâ kelâmı ile meşgûl olmak tahrîmen mekrûhdur. Ateş odunu yiyip bitirdiği gibi, câmi�de dünyâ kelâmı konuşmak da, insanın sevâblarını giderir. İbâdetden sonra, mubâh olan şeyleri, hafîf sesle konuşmak câizdir. İslâmiyyetin beğenmediği şeyleri konuşmak, her zemân câiz değildir.
22 � Câmi�de kendine muayyen yer ayırmak mekrûhdur. Fekat, dışarı çıkarken, kimse oturmasın diye, yerine ceketini bırakırsa, gelince oraya tekrâr oturabilir. Umûmi yerlerde, Minâda, Arafâtda, [vapurda, otobüslerde de] böyledir. Ya�nî oturmağı âdet etdiği yere başkası oturmuş ise, kaldıramaz. Kendine, ihtiyâcından fazla yer ayırırsa, fazlasını başkası alabilir. Bu yerin fazlasını, iki kişi isterse, hangisine verirse, o oturur. İkisi de istemeden, bu fazla yere biri oturursa, bundan alıp ikincisine veremez. Fekat, burayı, onun emri ile, onun için ayırdım, kendim için ayırmadım diye yemîn ederse, kaldırabilir. Satıcıların pazar yerinde yerleşdikleri yer de böyle olup, önce geleni sonra gelen yerinden kaldıramaz. Bütün bu umûmî yerlerde, ilk oturan, herkese zararlı olmuş ise, kaldırılabilir.
Nemâz kılanlar sıkışıyorsa, kılmıyanları kaldırabilirler.
Mahalle mescidi dar geliyor ise, o mahalleden olmıyanları, dışarı çıkarabilirler.
Mahalle câmi�inin gelirini toplaması, ta�mîrini, masraflarını idâre etmesi için, mahalle halkının bir (Mütevellî) ta�yîn etmesi câizdir [ve lâzımdır].
Câmi�in bir tarafında hâfız Kur�ân-ı kerîm okuyor, bir tarafda da Ehl-i sünnet olan sâlih bir kimse va�z veriyor ise, va�z dinlemek efdaldir. [Hele hâfız fâsık ise, tegannî ile okuyorsa, dinlemek câiz değildir. Câmi�, kubbesi, minâresi olan binâ demek değildir. İçinde, hergün beş kerre, cemâ�at ile nemâz kılınan binâ demekdir. Nemâzdan evvel veyâ sonra, bu cemâ�ate va�z vermek de câizdir. Va�z, Ehl-i sünnet i�tikâdında olan bir zâtın, Ehl-i sünnet âlimlerinden birisinin bir kitâbına bakarak okuduğu veyâ ezberden söylediği bir sözünü açıklaması demekdir. Mezhebsizlerin, ingiliz câsûslarının ve misyonerlerin konuşmalarına va�z denmez, nutuk ve konferans vermek denir. Câmi�lerde nutuk ve konferans vermek ve bunları dinlemek câiz değildir. Ehl-i sünnet âlimlerinin her sözü, Kur�ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin tefsîrleri, îzâhlarıdır.]
Câmi�lerdeki yarasa ve güvercinleri koğmak ve yuvalarını dışarı atmak câizdir. Çünki, câmi�leri kirletirler. Câmi�lerin temiz olması için bunlar çıkarılır. (Fetâvâ-i kâri-ül-Hidâye)de ve (Cevâhir-ül-fetâvâ)da diyor ki, (Câmi�leri kirleten kuşları çıkarmak mümkin olmazsa, öldürmek câizdir. Eziyyet veren hayvanlar heryerde öldürülebilir). Câmi� dışındaki kuş yuvalarını bozmak, câiz değildir.
Kâdîhân �rahmetullahi aleyh� fetvâsında diyor ki, (Bir şehrde, bir köyde, bir mahallede ezân okunmazsa, hükûmetin zorla okutması lâzımdır.) (Fetâvâ-yı Hindiyye)de diyor ki, (Ezân, câmi�in dışında veyâ minârede okunur. Yüksekde okumak ve sesini çoğaltmak için kendini zorlamamak sünnetdir). Görülüyor ki, ezân ve ikâmeti ho-parlör ile okumağa lüzûm yokdur. Çünki, her mahallede ezân okunmakdadır. İbâdetleri teyp, radyo ve ho-parlörle ve televizyonla yapmak bid�atdir. Bid�at büyük günâhdır. [Müezzin ezânı ve imâm efendi kırâeti câmi� cıvârında bulunan ve câmi�deki cemâ�ate işitdirecek kadar tabi�î sesleri ile okur. Uzaklardan işitilmesi için, kendilerini zorlamaları mekrûhdur. Ho-parlör [Mizmâr] kullanmağa lüzûm olmadığı buradan da anlaşılmakdadır. (Müncid)de diyor ki, her dürlü ses çıkaran âletlere (Mizmâr) denir. Davul, def, ney, zurna, keman, ud, ho-parlör, teyp, televizyon, birer mizmârdır. İbni Hacer-i Mekkî, (Keffür-reâ� an muharremât-ilâ lehvi vessimâ�) kitâbında diyor ki, (Hadîs-i şerîfde (Davulu ve mizmârı yok etmek için emr olundum) ve (Bir zemân gelir ki, Kur�ân-ı kerîmi mizmârlardan okurlar. Okuyanlara ve dinleyenlere Allahü teâlâ la�net eder) buyuruldu.) Ezân ve mevlid okumak da böyledir.
Kişi noksânını bilmek gibi, irfan olmaz!
������������
Bî-vefâdır ey denî dünyâ senin her ni�metin.
Sarsar-ı bâd-ı ecel, mahv eyliyor her rif�atin!