Akıl ve kalb
Akla gereğinden daha fazla önem veren ilim adamları rasyonalizm içinde boğulmuşlardır. Akıl, yerine göre önem arzeder. Ancak, kalb öndedir, akıl ona yardımcıdır. Akıl, insanı belli bir noktaya götürür. O noktadan sonra akıl fayda vermez. Orada onu taşa vurup kırmak ve yolun sonrasına kalb ayağıyla devam etmek gerekir. Akıl, burada kalbe "Haydi top senin çevgan senin artık" der.
Böyle bir benzetme ile Mevlana da dahil bazı sufiler Cebrail aleyhisselam'a akl*ı evvel (ilk akıl) demişlerdir. Zira o, Miraç'ın bir noktasında "Buradan daha ileri gidemem" demiş; Efendimiz yalnız olarak yoluna devam etmiştir. Ben Cebrail için öyle diyemem, uygun bulmuyorum ama bu işin ehli olan Mevlana bu konuda çok ısrarlı. Ben hergün Cebrail'e salat u selam okuyorum. Fakat, bazen düşünüyorum, "O bir melek, terakki etmesi söz konusu değil. Benim duam onun hakkında ne ifade edecek?" Yine de okumaya devam ediyorum.
***
Kur'an'da "akıl" kelimesi geçmez. Hep muzari sîgası ile "ya'kilûn, ta'kilûn" buyrulur. Muzarî fiilin özelliğine bakılacak olursa şu manâ düşünülebilir: "Kendisinde cehd ü gayret gösterilen, devamlı üzerinde durularak işlenen pratik akıl." Dediğimiz manâdaki "akıl", mâzi sîgası ile yoktur. Çünkü mâzîlikte durgunluk ve durağanlık vardır. Mâzi sîgası ile akıl sadece bir yerde geçer o da konumuz dışındadır.
Berzah aleminde herkes inandığı şekilde karşılık görür. Allah yardımcımız olsun. Hiç kimseye ve hiçbir amele değil, sadece Allah'a güvenmeli. Sizin vesileliğinizle milyonlarca insan müslüman olsa bile bunlara değil sadece Allah'a güvenmeli. Çünkü, mürekkep balığı gibi ortalığı bulandıran nefis denen bir şey var.
***