Namazda iki şahıs arasında boşluk kalmamalı.
Bu konu çok hassas ele alınmış ve Sahabe Efendilerimiz onu titizlikle uygulamış. Omuzlarını, topuklarını birbirlerine yapıştırmışlar. Topuklar birleştirilirken insanın kendi ayakları arasında bir boşluk oluşsa da bu önemli değildir. İster namazda, ister namaz dışında kişinin kendi boşluğundan daha önemli olan şey kardeşleri ile arasındaki boşluktur. Çünkü o "fürücât min şeytan" dır.
***
Bilen insan çok; fakat, bildiğini temsil eden insan çok az. Bilginin irfana dönüşüp onun da davranışlarımıza aksetmemesi bizim eksikliğimiz.
Menkıbelerde asla değil de fasla bakılır, prensibinden yola çıkarak ifade etmek istiyorum: Cenab*ı Allah, Hz. Musa'ya "Bana mahlukatın en hakîrini bul, getir" diyor. O da çirkince bir kelp bulup tasmayı kafasına geçiriyor ve yola revân oluyor. Yolda nebî firasetiyle birden irkiliyor; tasmayı köpekten çıkarıp kendine takıyor ve öylece huzura varıyor. Cenab*ı Allah, "Ya Musa, önceki halde gelseydin seni helak ederdim" buyuruyor.
***
İmam Azam'ın meclisinde bazılarının ifadesine göre elli bin müçtehit vardı. Hadi o kadar olmasın, biz beşbin diyelim. Düşünün, hepsi müçtehit bu insanların. İşte, İmam Azam bunlarla her meseleyi müzakere ederdi. Koca İmam'ın önce "şöyledir" deyip sabaha kadar düşündükten sonra ertesi gün "Sizin görüşünüz doğruymuş, ben görüşümden vazgeçtim." dediği pek çoktu. Diyebilirim ki, konuştukları meselelerin yüzde altmışında bu durum cereyan etmiştir.
Bir insan dâhi olabilir ancak normal zekaya sahip olsa da danışarak iş yapan ondan daha başarılı olur. Bazıları öyle bencil ve egoisttir ki, kesinlikle danışmaz. Kendi sığlığı belli olmasın diye de çevresinde hep çukur insanları bulundurur; etrafında kabiliyetli insanlara hakk*ı hayat tanımaz.
***
Merhum Bekir Berk'den bir hatıra: Hür Adam Gazetesi'nde bir yazı çıkıyor. Bu yazıda herkesin yeis içinde olduğu, hatta Üstad'ın bile ümitsizliğe kapıldığı anlatılıyor. Bekir Berk hemen bir yazı yazıyor ve gazeteye gönderiyor. Yayınlanan yazıda Üstad'ın hiçbir zaman yeise düşmediğini ifade ediyor. O gece bir rüya görüyor. Rüyada, kendisi bir yolun kenarında bekliyor. Uzaktan bir fayton geliyor ve yanında duruyor. Faytondan Üstad uzanıyor, onun omuzlarını kavrıyor ve alnından öpüyor. Tam bu sırada telefon çalıyor ve uyanıyor. Rüyası kesildiği için kızgın kızgın telefonu kaldırıyor. Telefonun öbür ucunda Sungur Abi diyor ki: "Bekir Bey, Üstadımız yanımda. Seni alnından öpüyor!"
***
Ramazanın son on gününde itikaf yapmalı, elden geldiğince geceleri yatmamalı ve teravihleri uzun uzun kılmalı. Üstadımız da Ramazan*ı Şerif'in son on gecesinde talebelerini uyarır, o mübarek zaman dilimini en iyi şekilde değerlendirmelerini istermiş.
Her bir günah, kendinden önceki bir günahın çocuğu, kendinden sonraki birisinin de annesidir.