İrade
Mu'cize ve kerâmet haktır ve Allah (celle celâluhû) dilerse âdiyâtı (alışılmış sebepleri) paramparça eder; fevkalade şeyler ortaya koyar. Fakat, hiçbir nebî planlarını bu fevkaladeliklere göre yapmaz. İşlerini sebeplere göre planlar. Uhud'da Peygamber Efendimiz'e (sallallahu aleyhi ve sellem) üzerindeki zırhının üstüne bir zırh daha giymesi, gereken tedbiri alması söyleniyor. Zira, yapılması gerekenleri yapmadan herşeyi Cenâb*ı Hakk'a havale etmek cebrîlik (cüz'i iradeyi kabul etmemek, insanın hareketlerinin kendi elinde olmadığına inanmak) olur.
Üstad Hazretleri, Kur'an*ı Kerim'de insana verildiği söylenen emaneti "ene" (benlik) olarak yorumluyor. Ene'nin en önemli rüknü iradedir ve insanın davranışları ona bağlanmıştır. Bir manada insan, iradesiyle insandır. Bize düşen de; hayatımızı fevkalâde, harikulâde türünden beklentilere bağlamak değil, iradelerimizin hakkını vererek yapılması gerekenleri yapıp neticeyi Yüce Rabbimizin muradına bırakmaktır.
Yaptığı şeylerde insanın niyetlerini belirleyen faktörlerin Kur'anî ölçülerle iyi tesbit edilmesi lazım; zira, insan ulvi gayelerle iyi şeyler yaptığını düşünürken aslında başka saiklerle hareket ediyor olabilir. Bu sebeple, insanın kendisinden endişe duyması kötü değildir. Kendisinden endişe duymayanın akibetinden endişe ederim.