Kur’an ve vahiy
İlahî kelamdan insanların istifadesi açısından en elverişli tecellî Kur'an'ın tecellîsidir. O, insanların dillerine, anlayışlarına, hallerine ve idraklerine uygun bir konuşma tarzı ve tecellîye sahiptir. Üslûbu, hedef aldığı kitlenin anlayış, algılayış ve idrak düzeylerini gözetir. Dolayısıyla Kur'an, potansiyel olarak herkesin alıp değerlendirebileceği, istifade edebileceği bir tecelli dalga boyunda *bu tabiri bazı mahzurlardan kaçınma ve bu şekliyle çok mahzurlu olmayacağı mülahazasıyla kullanıyorum* nazil olmuştur.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) vahyin inişi esnasında, bizim bildiğimiz alemden başka bir aleme geçiyor; adeta bizim alemimize kapanıyordu.. bu alemden ayrılıyor, bir başka buuda giriyordu. Bu meselede hususi donanıma sahip olmakla beraber vahyin ağırlığını çok ciddi hissediyor; o alemle irtibatın manevî baskısını yaşıyor; vahyi almadaki zorluğu duyuyordu.
Vahiy alma ameliyesindeki bu ahz u ata (alıp verme) bizim için bir sırdır ve onu tam olarak izah edemiyoruz. Ancak belli benzetmelerle anlamaya*anlatmaya çalışıyoruz. Mesela; reseptörler (alıcı aletler) mors alfabesiyle gönderilen değişik sinyalleri harflere ve kelimelere çevirir. Her gelen sinyal bir harfe, kelimeye denk düşer. Reseptörün başındaki görevli kim olursa olsun belli sinyallerden belirli bazı harf ve kelimeleri alır ve anlar. Vahiy meselesini de, anlamayı kolaylaştırmak için kullanabileceğimiz bu benzetme çerçevesinde değerlendirebiliriz. *Haşâ ve kellâ, teşbihde hata olmasın* Efendimizin mahiyetine yerleştirilen binlerce manevî reseptör vasıtasıyla her gelen ilahî sinyal bir kelime olarak alınıyor. Bu inceliği kavrayamayan kimseler, "Efendimize vahiy mana olarak geliyor; O da manayı kelime kalıplarına ve şekillerine uyguluyor." diyorlar.
Bazılarının "Kur'an'ın manası Allah'tan, kelimeleri Efendimiz'den.." sözlerini duyunca çok üzülmüştüm. Hayır, öyle değil; "sadece mana vahyediliyor" diyemeyiz. Her gelen sinyal bir harfe tekabül ediyor. Bunlar reseptörlerine gelince asıl mahiyetlerine uygun olarak çözülüyor. Bu konuda da Efendimiz'in mahiyeti kullanılıyor. Hem o öyle bir alma ki, Hz. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) "Rabbim, şu ayeti bir daha söyle." demiyor. Aksine vahyi kaçırmamak için heyecanla ve acele hareket edince ikaz sadedinde "(Rasulüm!) Sana vahyedileni unutmamak için tekrarlarken hemen anında belleyeceğim diye dilini kımıldatma. Çünkü vahyi senin kalbinde toplamak ve onu okutmak Bize ait bir iştir. O halde, Biz Kur'an'ı okuduğumuzda, sen de onun okunuşunu izle."(Kıyame, 75/16*18) buyuruluyor. Yani adeta, "Sen sadece konsantrasyona bak. O sinyaller senin vücuduna inince asıl kalıplarına dönecek." deniliyor. Öyleyse, vahyi beşerî kalıplara bağlamak kesinlikle yanlıştır.
Arzettiğim husus meseleyi akla yaklaştırmak için kullanabileceğimiz küçük bir misal. Yoksa, vahyin gerçek mahiyetini ancak Allah (celle celâluhû) bilir.