Vifak ve ittifak
Kişi, mü'min kardeşinde kendine yakın olan ve asıl görmesi gereken hususiyetleri göremiyor. Mesela; ondaki imanı, imana ait hususiyetleri görmüyor da daha uzaktaki ve hiç de önemi olmayan kusurları görüyor, onları büyütüyor, daha önemli şeylerin yerine onları koyuyor. Ayrıca, arkadaşında görüp kusur ve hata saydığı şeyler çok defa kendisine göre kusur ve hata oluyor, Kitab*Sünnet kriterlerine göre değil.
Müslümanlar bazen oluyor ki; birbirlerine, bir dönem müslümanlığın belini büken Karmatîler'e etmedikleri buğzu ediyor, kini güdüyorlar. Halbuki vifak ve ittifak tevfîk*i ilahîye sebeptir. İrade ile, aynı çizgide olma ve bir saf teşkil etme gayreti yoksa, semanın bereketi ve Allah'ın muvaffak kılması gibi bir nimeti beklemek beyhûdedir. Tevfik isteniyorsa bunun fiili duası ittifaktır. Biz hikmetini anlamasak da muvaffakiyet, vifak ve ittifak sebebine bağlanmıştır.
Bunun elde edilmesi için:
1. Asıl ubudiyet, işlene işlene tabiatın bir parçası haline gelen ubudiyettir. Mü'min kardeşlerimizle uyum meselesini de temrinat yapa yapa fıtratımız haline getirmeliyiz. Hatta "Kardeşiyle uyum içinde çalışmaya" yemin eden *zannediyorum* sevaba girer. Yeminini bozarsa altmış gün oruç tutsun, zorlasın kendini. O güzel haslet fıtrat haline gelinceye kadar böyle bir şeyle bağlasın nefsini. Bir koruluğun sık ağaçları gibi, şuursuz*iradesiz dalların*yaprakların bir arada olmasındansa, irade ile, nefsin içimizdeki ihtilaf temayüllerini bastıra bastıra bir arada yaşamaya ve uyum göstermeye çalışmak yeğlenmelidir. Çünkü, insanın en önemli yanlarından birisi iradesidir.
2. Çevremizle münasebetlerimizde egoist, bencil olmamalıyız. "Herşeyin en iyisini ben bilirim", "Herkes bana uymalı" şeklindeki tavırlar uyumu, vifak ve ittifakı zedeler. Hatta bunlar söylenilmeden hissettirilse dahi zedeler. Ben böyle anlayışa sahip çok insan gördüm ki kırk sene boyunca hiçbir başarı ortaya koyamamıştır. Dıştan bakıldığında dâhi gibidir, ülkeler fethedecek gibi durur ama hiç kimseyle uyum sağlayamadığı için hep havanda su döver. Onun için çevremize karşı duygu, düşünce ve tavırlarımızda dikkatli olmalı; mesela, Nurları okuyorken bile başkasına bir şey anlatma mülahazası ile değil, kendimize nasihat ediliyor edasıyla okumalıyız.
Ayrıca, Allah bizi böyle güzîde arkadaşlarla tanıştırmış, bu nimetin kadrini bilmek gerekir. Eğer bu nimet bilinmez ve şükrü eda edilmezse nankörlük olur, küfran*ı nimet olur.
***
Başkalarının ayıbını örtmek sizin en büyük ibadetlerinizden daha büyük olabilir.