Hâcının, yanındaki zemzem suyu ile abdest alıp bitirmemesi için çâre, içine şeker, gül gibi birşey koyup, saf su ismini değişdirmekdir. Veyâ emîn olduğu kimseye, geriye dönemiyecek şeklde hediyye etmelidir. Hediyye alan kimse, karşılık, az birşey hediyye verirse, birinci kimse hediyyesini geri alamaz.
Cünüb bir kimse, teyemmüm etdikden sonra, abdesti bozulursa, hanefîde cünüb olmaz. Mâlikîde olur. Az su varsa, yalnız abdest alır.
İçmek için, necâset yıkamak için, ekmek yapmak için lâzım olandan fazla su bulunca, teyemmüm bozulur. Nemâz içinde iken bulursa, nemâzı da bozulur. Vâsıta içinde uyurken, su yanından geçerse, teyemmüm ile olan abdesti, uyuduğu için bozulur. Uyanık iken, vâsıtadan, abdest almağa inemezse, teyemmüm bozulmaz.
Cünüb kimsenin vücûd yüzeyinin yarıdan fazlası yara veyâ çiçek, kızıl gibi ise, teyemmüm eder. Derisinin çoğu sağlam ise ve yaralı kısmları ıslatmadan yıkanması mümkin ise, su ile gusl edip, yaraların üzerini mesh eder. Mesh zarar verirse, üzerine bir veyâ birkaç bez koyup, bunu mesh eder. Elleri yara olan, yüzünü ve ayaklarını suya sokar. Sokamazsa, teyemmüm eder. Abdest aldıracak bir yardımcı bulunan hasta, teyemmüm etmez. Hasta olan ve ihtiyâr olan, secde için eğilemezse ve başını secdeden kaldıramazsa, sandalyaya veyâ bir şeye dayanarak secdeden başını kaldırır veyâ eğilir. Yâhud bunları yapmak için, bir kimse buna yardım eder. Yaralı kısmları ıslatmadan yıkanamazsa, yine teyemmüm eder. Abdest uzvlarından hepsinin yarıdan çoğu veyâ dört abdest uzvundan ikisi sağlam ise, abdest alıp, yaralı kısmları veyâ uzvları mesh eder. Mesh zarar verirse, sargı üzerine mesh eder. Abdest uzvlarından hepsinin yarıdan çoğu veyâ abdest uzvlarının üçü veyâ dördü de yaralı ise, teyemmüm eder. Teyemmüm zarar verirse, nemâzı kazâya bırakır. Müsâvî mikdârda iseler, teyemmüm etmemelidir. Teyemmüm eden kimsenin, ba�zı yerleri yıkaması câiz değildir. Bunun gibi, birlikde yapılamıyan şeyler otuzdört dânedir. Başında ağrı olup mesh edemiyen, abdest için; yıkanamıyan da, gusl için teyemmüm edebilir denildi ise de, her ikisinin de sâkıt olacağını bildiren fetvâ dahâ evvel verilmiş olduğundan, bu sözle amel olunmaz.
Âlemde doğru dost yokdur,
dedikleri gerçek imiş.
Kulunu saklıyan Hakdır,
dedikleri gerçek imiş.
Bulut âsümâna çıkar,
toprağa rahmetler yağar,
gün doğmadan neler doğar,
dedikleri gerçek imiş.
Eğer insan, eğer melek,
yalvarırım, geçer dilek.
Vefâsızdır çarh-ı felek,
dedikleri gerçek imiş.
Bu dünyâya gelen geçer,
herkes kabre girer nâ-çar.
İnsan, birgün olur, göçer,
dedikleri, gerçek imiş.
Ağlamakdır benim işim,
ağla gözüm şimdengerü!
Irmak ola kanlı yaşın,
çağla gözüm şimdengerü!
Hudâ bize verdi sevdâ,
sevmek oldu, artık gıda.
Ele geçmez bu dünyâda,
gülme gözüm şimdengerü!
Düşün hâlin n�olduğunu,
ömür gülü solduğunu.
Gece gündüz olduğunu,
bilme gözüm şimdengerü!
Aldanma nefsin tadına,
âgûdur sunma balına.
Düşüp onun hayâline,
dalma gözüm şimdengerü!
Sözün olsun, öze uygun,
her ne dersen, Ona ma�lûm.
Bu meydâna düşdü yolun,
dönme gözüm şimdengerü!