Son Şahitler 1.Cild s. 268
CEMAL CAN
Barla nahiye müdürü
Cemal Can l899'da Burdur'da doğdu. l93l-l936 yılları arasında Barla Nahiye müdürlüğü yaptı. Daha önceleri Burdur emniyetinde polis olarak vazife yaparken l93l'de Barla'ya Nahiye Müdürü olarak tayin edilmiş.
Said Nursî'yi Isparta'ya verdiler
"Antalya tarafından üçyüz-dörtyüz kadar kişi sürgün gelmişti. Bediüzzaman bunların arasındaydı"
"Kafile kafile geliyorlardı. Bediüzzaman'ın içinde olduğu kafile altı kişiydi.
"Şeyh Said'in akrabaları Tefenni tarafına gönderildi. Said Nursî'yi ise Isparta'ya verdiler.
"Sonra ben resmî görevle Barla nahiyesine tayin edildiğimde, Bediüzzaman da Barla'da idi.
"Benim tanıdığım ve şahid olduğum kadarıyla, kendileri münzevî bir hayat yaşıyorlardı. Sık sık kırlara, bağ ve bahçeler gidiyordu. Yalnız başına dağlarda gezerdi. Eğridir Gölünün kenarlarına da sık sık giderdi. Zannediyorum temiz havada kalmayı çok severdi. Geri kalan vakitlerini ibadetle geçirirdi.
İnsan psikolojisini iyi biliyordu
"Benimle konuşurken: 'Benim karşımda müdür yok. Cemal Bey var. Cemal Bey benim dostumdur' derdi. İnsan psikolojisini iyi biliyordu. Sonra insanların fizyonomisinden de çok iyi anlıyordu.
"Kendisinin göl kenarında ağaç dalları arasında kaldığı bir köşkü vardı. Bahar ve yaz günlrinde bu köşke sık sık giderdi. Eğridir yolu için çalışıyorduk. Dinamitle yol açıyorduk. Seher vakti dinamitleri ateşleyecektik. Bu sebepten sabahın erken saatlerinde kalkıp, atla Eğridir taraflarına gidiyordum. İlama iskelesine yaklaştığımda bir ses duydum. Seherin o sessiz vaktinde, ses dalgalar halinde yayılıyordu. Hattâ at ürktü.
"Müdür Bey! Müdür Bey!' diye çağırıyordu. Baktım Hoca Efendi göle girmiş, sadece başı görünüyordu. Beni yanına çağırdı. Gittim, Ağaçtaki köşküne çıkmamı söyledi, az sonra kendisi de çıkarak köşkte çay demledi ve bana çay ikram etti.
"Baharın, o alaca karanlık vaktinde yapayalnız, sahil kenarında yaşıyordu.
Çok zeki bir insandı
"Çok zeki bir insandı. Fizyonomi itibariyle, karşısına biri gelince o adamın nasıl bir kimse olduğunu derhal anlıyordu. Onun halet-i ruhiyesine göre konuşup, öyle ders veriyordu.
"Herkeste bir merak vardı. Her çeşit insan kendisini görmek, ziyaret etmek ve konuşmak isterdi.
"Bütün o civarlardan ziyaretine gelirlerdi. Gelenlerin yapmak istedikleri yardımları ve hediyeleri almazdı. Sıhhatine çok itina ederdi. Az yerdi. Yaşayışı muntazamdı.
"Barla'daki ezan meselesi de benim zamanımda oldu. Arapça ezan okumak yasaktı. Ama Hoca hiç Türkçe ezan okumazdı. Biz bu durumu bilirdik, fakat idare ederdik. Sonra bize sık sık emirler gelirdi. Neticede bir defasında sabah namazı vaktinde ezan okurken, zabıt tuttuk ve gönderdik."